Madde 22, II. Dünya Savaşı’nda bombardıman uçağı pilotu olarak görev yapıp askeri bürokrasinin nasıl işlediğini gören Joseph Heller tecrübelerinden ilhamla yazdığı bir kitapla Amerikan edebiyatını dönüştürdü. Edebiyatta mizahi geleneğin ve savaş karşıtlığının en önemli ürünlerinden olan Madde 22 ise yazarını gölgede bırakacak kadar popülerleşip başlı başına Amerikan kültürünün bir parçası haline geldi.
Madde 22
Yazar: Joseph Heller
Çevirmen: Niran Elçi
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 608
II. Dünya Savaşı’nda bombardıman uçağı pilotu olarak görev yapıp askeri bürokrasinin nasıl işlediğini gören Joseph Heller tecrübelerinden ilhamla yazdığı bir kitapla Amerikan edebiyatını dönüştürdü. Edebiyatta mizahi geleneğin ve savaş karşıtlığının en önemli ürünlerinden olan Madde 22 ise yazarını gölgede bırakacak kadar popülerleşip başlı başına Amerikan kültürünün bir parçası haline geldi.
İtalya’da Amerikan ordusu adına bombardıman uçağı pilotu olarak görev yapan ve hiç karşılaşmadığı binlerce kişi tarafından öldürülmek istendiği için kızgın olan Yossarian’ın asıl derdi, askerlik görevini bitirmek için gereken uçuş sayısını her geçen gün artıran ordusuyladır. Yossarian, görevlerden feragat etmek için herhangi bir girişimde bulunursa, fazlasıyla komik bir kural olan Madde 22’ye takılacaktır: Eğer biri tehlikeli savaş uçuşlarını yapmaya gönüllüyse aklını kaybettiği düşünülür ama görevlere katılmak istemediğini belirten resmi bir başvuruda bulunursa delirmediği ortaya çıkar ve böylece görevine devam etmek zorunda kalır.
Yayınlandığı günden beri Amerikan edebiyatının köşe taşlarından biri olarak görülen Madde 22, tarihin en çok ilgi gören, en sıradışı kitaplarından biri. Edebiyatta kara mizahın doruk noktası.
“Madde 22, okuduğum mantıklı tek savaş romanı.”
Harper Lee
“Madde 22, faşizme karşı verilen savaşta, Amerikalıların yarattığı en büyük destan.”
Kurt Vonnegut
“Son elli yılda yazılmış iki büyük Amerikan romanı var. Biri Madde 22.”
Stephen King
Kör Nişancı
Yazar: Kurt Vonnegut
Çevirmen: Handan Balkara
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 256
“Savulun, hayat geliyor!”
Kör Nişancı, masumiyetin yok edilişine tüyler ürpertici, trajikomik bir bakış. Şampiyonların Kahvaltısı’ndan aşina olduğumuz Midland City’de yaşanan bir dizi felaketin ortasında -çifte cinayet, şömine raflarında ölümcül oranda radyasyon, kayıp bir kelle, nötron bombasıyla yok edilen bir şehir- Rudy Waltz, namı diğer Kör Nişancı, okuru budalaca bir mutluluk arayışına çıkarıyor.
Ömrü boyunca bir çocukluk hatasının kefaretini ödemeye çalışan Rudy’ninki, Kurt Vonnegut’a özgü bir suç ve ceza hikâyesi.
Kara mizahı, hicivli dili ve eşsiz hayal gücüyle 20. yüzyılın en önemli yazarları arasında yer alan Vonnegut, Time’ın deyimiyle, “George Orwell, Dr. Caligari ve Flash Gordon’ı tek vücutta birleştiren bir yazar… ahlaklı bir soytarı, deli bir biliminsanı.”
Petersburg’lu Usta
Yazar: John Maxwell Coetzee
Çevirmen: İlknur Özdemir
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 277
1869 yılının sonbaharında, ünlü Rus yazar Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, gönüllü bir sürgün olarak yaşadığı Almanya’dan Petersburg’a çağrılır. Ellisine merdiven dayayan, mutsuz ve öfkeli yazar, alacaklılarına yakalanma tehlikesine, gizli polisten korkmasına rağmen sahte bir ad kullanarak döner Petersburg’a. Üvey oğlu Pavel’in gizemli ve beklenmedik ölümüdür dönüş nedeni. Kederli Dostoyevski, çok sevdiği halde uzak düştüğü Pavel’in ölümünün ardındaki sırrı öğrenmeden huzur bulamayacaktır.
Oğlunun ölümü intihar mıdır, yoksa cinayet mi?
Pavel, üvey babasını sevmiş midir, yoksa ondan nefret mi etmiştir?
Şiddet eylemlerine girişerek devleti ve tüm kurumlarını devirmeye çalışan devrimci Neçayev’e bağlılık yemini edenlerden biri midir? Ünlü yazar, Pavel’in ölümünün izini sürerken kendi kimliğiyle ve hayattaki duruşuyla ilgili kabul etmesi güç gerçeklerle de yüzleşmek zorunda kalır.
Sessiz Amerikalı
Yazar: Graham Greene
Çevirmen: Mehmet Harmancı
Yayınevi: Everest Yayınları
Sayfa Sayısı: 239
Alden Pyle, çevresindekilerin saf, utangaç ve “sessiz” bir adam olarak tanıdığı genç bir Amerikalıdır. Fransız Ordusu ile Vietminhler kıran kırana savaşırken Pyle, “Üçüncü Güç”ün bölgeye demokrasiyi getireceğine dair ütopik bir inançla General Thé’ye mali yardım sağlamaktadır.
Deneyimli gazeteci Thomas Fowler, karısını İngiltere’de bırakıp Saygon’a yerleşmiş, burada Vietnamlı bir kıza âşık olmuştur. Pyle’ın izlediği politikaların sonucunda yapılan korkunç bir hata toplu katliama yol açınca Fowler, tarafsızlığını daha fazla koruyamayacağına karar verir. Ancak Fowler’ın olaya karışma nedenleri hem polis teşkilatında hem de kendi iç dünyasında şüpheler uyandırır. Ne de olsa Pyle, Fowler’ın âşık olduğu kadını da elinden almıştır.
Graham Greene, savaşın acımasızlığını ve anlamsızlığını çarpıcı bir dille gözler önüne sererken, başıboş bırakılan masumiyetin doğuracağı sonuçların dehşet verici manzarasını çiziyor.
Otomatik Portakal
Yazar: Anthony Burgess
Çevirmen: Dost Körpe
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı: 176
Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna sistematik bir baskı uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum…
Cockney dilinde (İngiliz argosu) bir deyiş vardır. “Uqueer as as clockwork orange”. Bu deyiş, olabilecek en yüksek derecede gariplikleri barındıran kişi anlamına gelir. Bu çok sevdiğim lafı, yıllarca bir kitap başlığında kullanmayı düşünmüşümdür. Bir de tabii Malezya’da “canlı” anlamına gelen “orang” sözcüğü var. Kitabı yazmaya başladığımda, rengi ve hoş bir kokusu olan bir meyvenin kullanıldığı bu deyişin, tam da benim anlatmak istediğim duruma, Pavlov kanunlarının uygulanmasına dayalı bir hikâyeye çok iyi oturduğunu düşündüm…
Anthony Burges
Karabasan gibi bir gelecek atmosferi… Geceleyin sokaklara dehşet saçan, yaşamları şiddet üzerine kurulu gençler… Sosyal kehanet? Kara mizah? Özgür iradenin irdelenişi?.. Otomatik Portakal bunların hepsidir. Aynı zamanda hayranlık verici bir dilsel deneydir, çünkü Burgess antikahramanı için yeni bir dil yaratır: Yakın geleceğin argosu “nadsat”ı… ve Stanley Kubrick’in muhteşem film uyarlaması, yirminci yüzyılın kült eserlerinden biri olan bu romanın şöhretini pekiştirmiştir…
Yabancı
Yazar: Albert Camus
Çevirmen: Samih Tiryakioğlu
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 119
“Albert Camus”nün ( 1913-1960) en tanınmış, en çok yabancı dile çevrilmiş, en çok incelenmiş ve hala en çok satan kitaplar arasında yer alan “Yabancı”, aynı zamanda yazarın en gizemli yapıtı. Ölümün egemen olduğu bir “varlık”ın en anlamsız olgularını saçma bir düzensizlik içinde yaşayan bu romanın başkişisi “Meursault”, bir simge kahraman değildir, “adı” olmayan bir “Yabancı”dır; bu eksik kimlik, gerçeklikten algıladığı şeyi yapılandıramayan, yeniden örgütleyemeyen, ama gerçekliğin yankılarını yakalamaya çalışan bir boş bilincin imgesidir. Onun kayıtsızlığı ve edilgenliği, işte bu boş bilincin ürünüdür. Yabancı, büyüleyici gücünü, içinde barındırdığı trajedi duygusuna borçlu: Bir türlü ele geçirilemeyen anlamın sürekli aranması, bilinç ile toplumsal dünya arasındaki çatışma…
Camus’yle buluşanların hiçbiri, onunla karşılaşınca hayal kırıklığına uğramamıştır. “Mutluluk, bir yerde ve her yerde hiçbir şey beklemeden dünyayı, insanları sevmektir,” der Camus. Giderek daha çok sevilen bir yazar olması, onun bu sevgisinin yansımasından başka bir şey değildir.
Çıplak ve Ölü
Yazar: Norman Mailer
Çevirmen: Rasih Güran
Yayınevi: Everest Yayınları
Sayfa Sayısı: 828
Pulitzer ve Légion d’Honneur ödüllü ABD’li romancı Norman Mailer’ın, uçak mühendisi olmak için girdiği Harvard Üniversitesi’nde okurken askere alınarak cepheye gönderilmesinin ardından 25 yaşında kaleme aldığı ilk romanı Çıplak ve Ölü “İkinci Dünya Savaşı’nı anlatan en iyi roman, belki de tüm savaşları anlatan en iyi roman” olarak değerlendiriliyor.
Mailer, Pasifik Cephesi’nde, Japonların elindeki Anapopei adasına yapılan çıkarma sırasında Amerikan askerlerinin yaşadığı büyük korkuları ve acıları anlatırken, savaşın boşunalığının altını çizer. Askerlerin canları pahasına gönderildiği bu adanın aslında stratejik bir önemi yoktur; âdeta ölmeye gönderilmişlerdir. Ustaca kurgulanmış ve son derece gerçekçi bir dille yazılmış roman, savaşın topyekûn felaket olduğunu gösterir. Her biri ayrı bir romanın kahramanı olacak derinlikte işlenmiş karakterlerin içindeki umut ise onların ölüm makineleri değil, insan olduklarını hatırlatır. Tüm dünyada en çok okunan savaş romanlarının başında gelen Çıplak ve Ölü, cepheden sağ dönebilmiş bir yazarın savaş karşıtı güçlü manifestosudur.
“Çıplak ve Ölü’yü hâlâ seviyorum. Meziyetleri de kusurları da var, ama aynı zamanda arındıran, hatta canlandıran bir Tolstoycu şefkat dokunuşuna sahip ve bu sayede, ara sıra dönüp birkaç sayfa okuduğumda hepimiz için umutlanmamı sağlıyor. Öyleyse izninizle, tüm sayfalarını okuyacak birinin orada fazlasıyla umut bulacağını varsayacağım.”
Norman Mailer
“İşte acımasız, tedirgin edici, yer yer sinirlendirici ama unutulmaz bir kitap. Çıplak ve Ölü savaşın korkunçluğunu veriyor yalnızca. Çünkü dehşetini, gereksizliğini ve boşluğunu göstermeden savaştan gerçekçi olarak söz etmek olanaksızdır. Bazı Amerikalı eleştirmenler, Çıplak ve Ölü için ‘gerçekçi bir kâbus’ dediler. Hayır, yanıtını verdi yazar: Bir simge.”
Andre Maurois
Guguk Kuşu
Yazar: Ken Kesey
Çevirmen: Duygu Akın
Yayınevi: Nemesis Kitap
Sayfa Sayısı: 400
“Bu dünya… güçlülerin dünyası arkadaş! Var oluş ritüelimizin temelinde, güçlünün zayıfı yutarak daha da güçlenmesi yatıyor. Buna göğüs germeliyiz. Doğrusu da bu zaten. Doğal dünyanın bir kanunu olarak kabul etmeyi öğrenmeliyiz
bu gerçeği. Bir tavşan bu ritüelin içindeki rolünü kabullenir ve kurdu güçlü beller. Kurt yakınındayken tavşan kendini savunmak için sinsileşir, korkaklaşır, atikleşir, kendine delik kazar ve saklanır. Böylece sebat eder ve hayatını sürdürür. Yerini bilir. Kurda asla ve asla meydan okumaz. Akıllılık olur mu hiç öylesi? Söylesene, olur mu?”
Amerikalı yazar Ken Kesey’nin en önemli eseri kabul edilen ve aynı isimle sinemaya uyarlandığında büyük ses getiren Guguk Kuşu, en kısa tabirle, bir düzene başkaldırma hikâyesidir. Akıl hastanesindeki mahkûmlar onca yıldır kendilerine dayatılan düzeni açıkça sorgulamaya başladıklarında her şey hızla değişime uğrayacaktır…
“Muhteşem bir ilk roman… İnsanın içindeki iyilik ve kötülüğe dair sağlam, samimi bir hikâye… Kesey’nin bu kitabı, orta düzeyde kültürlü bir toplumun ‘kurallarına’ ve bunları dayatan görünmez ‘hükümdarlara’ karşı atılan bir başkaldırı çığlığı niteliğinde.”
Time
Allah Senden Razı Olsun Bay Rosewater
Yazar: Kurt Vonnegut
Çevirmen: Sinan Fişek
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 208
“Rosewater Vakfı. Size Nasıl Yardımcı Olabiliriz?”
Eliot Rosewater’la tanışın: müthiş varlıklı Rosewater Vakfı’nın vârisi ve başkanı, gönüllü itfaiyeci, bilimkurgu hayranı. Kendisi milyon dolarları elinin tersiyle iterek insan doğasına dair soylu bir deneye başlamak için kolları sıvadı. Acaba avukatlık bürosunda çalışan uyanık genç, onun deliliğini tescil ettirip vakfın kontrolünü elinden alana kadar başarılı olabilecek mi? Belki Kurt Vonnegut külliyatının vazgeçilmez karakteri, yazar Kilgore Trout’un yardımıyla…
Vonnegut, hepimizin vârisi olduğumuz açgözlülük, ikiyüzlülük ve budalalığı ortaya koyuyor Allah Senden Razı Olsun Bay Rosewater’da. Sinan Fişek’in yetkin bir çeviriyle Türkçeye kazandırdığı bu roman, yazarın en komik hicivlerinden biri.
Kara mizahı, hicivli dili ve eşsiz hayal gücüyle 20. yüzyılın en önemli yazarları arasında yer alan Vonnegut, Time’ın deyimiyle, “George Orwell, Dr. Caligari ve Flash Gordon’ı tek vücutta birleştiren bir yazar… ahlaklı bir soytarı, deli bir biliminsanı.”