1984, George Orwell’in kült kitabı, yazarın geleceğe ilişkin bir kâbus senaryosudur. Bireyselliğin yok edildiği, zihnin kontrol altına alındığı, insanların makineleşmiş kitlelere dönüştürüldüğü totaliter bir dünya düzeni, romanda inanılmaz bir hayal gücüyle, en ince ayrıntısına kadar kurgulanmıştır.
1984
Yazar: George Orwell
Çevirmen: Celal Üster
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 352
Parti’nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. (…) Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu.
George Orwell’in kült kitabı Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, yazarın geleceğe ilişkin bir kâbus senaryosudur. Bireyselliğin yok edildiği, zihnin kontrol altına alındığı, insanların makineleşmiş kitlelere dönüştürüldüğü totaliter bir dünya düzeni, romanda inanılmaz bir hayal gücüyle, en ince ayrıntısına kadar kurgulanmıştır. Geçmişte ve günümüzde dünya sahnesinde tezgâhlanan oyunlar düşünüldüğünde, ütopik olduğu kadar gerçekçi bir romandır Bin Dokuz Yüz Seksen Dört. Güncelliğini hiçbir zaman yitirmeyen bir başyapıttır; yalnızca yarına değil, bugüne de ilişkin bir uyarı çığlığıdır.
İlginizi Çekebilir: 19 Maddede 1984 Distopyası
Hayvan Çiftliği
Yazar: George Orwell
Çevirmen: Celal Üster
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 152
Asıl adı Eric Arthur Blair olan İngiliz yazar George Orwell’ın siyasi hiciv tarzındaki kısa öyküsü Hayvan Çiftliği 1945 yılında yayımlanmıştır. Eser, alegorik açıdan zengin bir eserdir ve Sovyetler Birliği, Nazi Almanyası gibi totaliter rejimleri mizahî bir dille eleştirmektedir. Hayvan Çiftliği, özet olarak Stalinizmi yerden yere vururken Sovyetler’in kuruluşundan bu yana gerçekleşen olayları hicveder.
Hayvan Çiftliği eserinde adı geçen karakterlerin büyük bir kısmı domuz, kuzgun, köpek gibi hayvanlardır ve bu hayvanlar Stalin, Lenin, Marx gibi tarihî kişilerin alegorisi niteliğindedir.
Kitabın ilk çevirisi saygıdeğer Halide Edip Adıvar tarafından tercüme edilmiştir. Kitabın günümüzdeki baskısı Celal Üster’in çevirisi ve Can Yayınları’nın özenli çalışmasıyla okuyuculara sunulmaktadır. Kitabın 2016 Türkçe baskısındaki kapak tasarımı değerli sanatçı Utku Lomlu’ya aittir.
George Orwell Hayvan Çiftliği kitabı, yıllardır olduğu gibi bugün de pek çok okulda okutulmaktadır. Kitap, sürükleyici ve mizahi diliyle okurları büyülemeye devam etmektedir.
Romanın 1954 ve 1999 yıllarında çizgi film versiyonları gösterime girmiştir. Roman, ayrıca İngiliz Progresif Rock grubu Pink Floyd’un 1977 tarihli “Animals” adlı albümünün konseptine ilham kaynağı olmuştur.
Biz
Yazar: Yevgeni Zamyatin
Çevirmen: Fatma Arıkan, Serkan Arıkan
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 248
G. Orwell ve A. Huxley gibi yazarların öncüsü ve esin kaynağı olan Zamyatin, onlardan çok daha önce yazdığı Biz ile totalitarizm tehlikesine işaret ederek, anti-ütopyayı radikal bir eleştiri silahına dönüştürmüştür. Bütünlüklü, bitmiş bir topluma karşı olan Zamyatin Biz’de, böylesi bir toplumun olumsuzluklarını anlatır. 26. yüzyılda geçen romanda insan doğadan ve kendi “ben”liğinden koparılmış, “Biz”leşerek teknolojiye ve bürokratik devlete teslim olmuştur. Kişisellik yoktur…
İnsanların adları değil, numaraları vardır. Saydam, cam duvarların arkasında yaşayan insanların her dakikası devletçe belirlenmekte, denetlenmektedir. Erkek ve dişi numaralar yalnızca, izin belgeleriyle önceden belirlenmiş sevişme saatlerinde birbirlerini ziyaret ettikleri zaman perdeleri indirme hakkına sahiptirler. Zamyatin “gerçek edebiyatın güvenilir ve gayretkeş görevliler tarafından değil, ancak aykırı ve asi ruhlular, çılgınlar ve hayalciler tarafından gerçekleştirilebileceğini” savunarak resmi görüşlere karşı çıkmış, kuşağının en radikal isimlerinden biri olmuştur.
“Büyük Birader insanlara ne özgürlük ne de mutluluk vaat etmektedir; hiç kimse için kurtuluş yoktur. Zamyatin’in getirdiği tartışma ise düşünen ve hayal eden insan için özgürlük ve mutluluğun özdeş kavramlar olduğudur.(…) Özgürlük mutsuzluğa gebe olmak zorunda değildir Zamyatin’de. Başkaldırmak, alışılagelmiş olanla mücadele etmek acı verir gerçi ama “dünü bugün, bugünü de dün” olarak yaşamak daha zordur. Zamyatin’in ütopyası kesintisiz bir mücadeledir; bugüne daima yarının gözüyle bakarak, kendi kurduğunu, kurumlaşmaya başladığı andan itibaren yeniden yıkarak sürdürülen bir mücadele. Ütopya, Zamyatin için bir ufuktur; ona sürekli olarak yaklaşılır ancak varılamaz. “Vardık”, teslim olmaktır, gerçek sorular ise “Neden” ve “Peki sonra ne olacak?”tır.”
Bülent Somay, 1988 / Önsöz’den
Cesur Yeni Dünya
Yazar: Aldous Huxley
Çevirmen: Ümit Tosun
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 272
“Cesur Yeni Dünya” bizi “Ford’dan sonra 632 yılına” götürür. Bu dünyanın cesur insanları kapısında “Cemaat, Özdeşlik, İstikrar” yazan Londra Merkez Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi’nde üretilirler. Kadınların döllenmesi yasak ve ayıp olduğu için, “annelik’ ve ‘babalık’ pornografik birer kavram olarak görülür Toplumsal istikrarın temel güvencesi olan şartlandırma hipnopedya -uykuda eğitim- ile sağlanır. Hipnopedya sayesinde herkes mutludur; herkes çalışır ve herkes eğlenir. “Herkes herkes içindir.”
“Cesur Yeni Dünya”nın önemi yalnızca ardılları için bir standart oluşturması ve karamsar bir gelecek tasarımının güçlü betimlemesiyle değil, aynı zamanda ‘birey yok edilse de süren macerasının’ sağlam bir üslupta anlatılmasıyla da ilgili. Huxley, yapıtını ütopa geleneğinin kuru anlatımının dışına çıkarıp ‘iyi edebiyat’ kategorisine yükseltiyor.
“Yazılmış en iyi bilimkurgu romanı. İlk okuduğumda, yarattığı dünyayla kâbuslar görmeme sebep olmuştu.”
Margaret Atwood
“Öyle bir eser ki, hakkında ne söylesem eksik kalır.”
Neil Gaiman
Fahrenheit 451
Yazar: Ray Bradbury
Çevirmen: Dost Körpe
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 208
Hugo En İyi Roman Ödülü
Prometheus Şeref Kürsüsü Ödülü
Ray Bradbury sadece bilimkurgunun değil fantastik edebiyatın ve korkunun da yirminci yüzyıldaki ustalarından biri. Bilimkurgunun iyi edebiyat da olabileceğini kanıtlayan belki de ilk yazar. Yayımlandığı anda klasikleşen, distopya edebiyatının dört temel kitabından biri olan Fahrenheit 451 ise bir yirminci yüzyıl başyapıtı.
Guy Montag bir itfaiyeciydi. Televizyonun hüküm sürdüğü bu dünyada kitaplar ise yok olmak üzereydi zira itfaiyeciler yangın söndürmek yerine ortalığı ateşe veriyordu. Montag’ın işi ise yasadışı olanların en tehlikelisini yakmaktı: Kitapları.
Montag yaptığı işi tek bir gün dahi sorgulamamıştı ve tüm gününü televizyonla kaplı odalarda geçiren eşi Mildred’la beraber yaşıyordu. Ancak yeni komşusu Clarisse’le tanışmasıyla tüm hayatı değişti. Kitapların değerini kavramaya başlayan Montag artık tüm bildiklerini sorgulayacaktı.
İnsanların uğruna canlarını feda etmeyi göze aldığı bu kitapların içinde ne vardı? Gerçeklerin farkına vardıktan sonra bu karanlık toplumda artık yaşanabilir miydi?
Fahrenheit 451, yeryüzünde tek bir kitap kalacak olsa, o kitap olmaya aday.
Mutlu olmamız için gerekli her şeye sahibiz, ama mutlu değiliz. Bir şey eksik. Etrafa bakındım. Ortadan kaybolduğunu kesinlikle bildiğim tek şey, on-on iki yıldır yaktığım kitaplardı.
Otomatik Portakal
Yazar: Anthony Burgess
Çevirmen: Aziz Üstel
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı: 171
Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna sistematik bir baskı uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum… Cockney dilinde (İngiliz argosu) bir deyiş vardır. “Uqueer as as clockwork orange”. Bu deyiş, olabilecek en yüksek derecede gariplikleri barındıran kişi anlamına gelir. Bu çok sevdiğim lafı, yıllarca bir kitap başlığında kullanmayı düşünmüşümdür. Bir de tabii Malezya’da “canlı” anlamına gelen “orang” sözcüğü var. Kitabı yazmaya başladığımda, rengi ve hoş bir kokusu olan bir meyvenin kullanıldığı bu deyişin, tam da benim anlatmak istediğim duruma, Pavlov kanunlarının uygulanmasına dayalı bir hikâyeye çok iyi oturduğunu düşündüm…
Karabasan gibi bir gelecek atmosferi… Geceleyin sokaklara dehşet saçan, yaşamları şiddet üzerine kurulu gençler… Sosyal kehanet? Kara mizah? Özgür iradenin irdelenişi?.. Otomatik Portakal bunların hepsidir. Aynı zamanda hayranlık verici bir dilsel deneydir, çünkü Burgess antikahramanı için yeni bir dil yaratır: Yakın geleceğin argosu “nadsat”ı… ve Stanley Kubrick’in muhteşem film uyarlaması, yirminci yüzyılın kült eserlerinden biri olan bu romanın şöhretini pekiştirmiştir…
Çavdar Tarlasında Çocuklar
Yazar: J. D. Salinger
Çevirmen: Coşkun Yerli
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 198
Pek çok insanın hakkında konuştuğum için üzgünüm. Bildiğim tek şey; size anlattığım herkesi biraz özlüyorum. Bizim Stradlater’ı ve Ackley’i bile, sözgelimi. Sanırım o lanet Maurice’i bile özlüyorum. Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.
Çavdar Tarlasında Çocuklar, Salinger’ın tek romanı. Ergenlik çağının içinde, yetişkin dünyanın düzenine karşı isyankar bir çocuğun, bir Noel öncesi başına gelenler… Bu sürecin bir psikiyatri kliniğinde noktalanışı. Holden Caulfield’in masumiyet arayışının iç burkucu romanı. Belki de Salinger’ın.
1993’te Franny ve Zoey ile Dokuz Öykü adlı kitaplarını yayımladığımız Salinger, 1963’ten bu yana yeni bir yapıt yayımlamamasına ve neredeyse efsane haline gelmiş bir gizlilik içinde yaşamasına karşın, dünya edebiyat gündemindeki yerini hep koruyor.
Mezbaha 5
Yazar: Kurt Vonnegut
Çevirmen: Hamdi Koç
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 208
Kurt Vonnegut, Batman’deki Joker’in iyi kalpli ikizi gibi. Beyne şerbet dökerken, kalbe kezzap saçıyor! Tüm zamanların en büyük savaş karşıtı romanlarından Mezbaha 5’te, Dresden bombardımanı merkezinde bir zaman yolculuğuna çıkıyoruz.
Billy Pilgrim beceriksiz bir zaman gezgini; nereye gideceğini kontrol edemiyor ve seyahatleri eğlenceli falan geçmiyor. Hayatının hangi kısmında kendini oynayacağını önceden bilemediğinden, sürekli sahne korkusu çektiğini söylüyor. Billy Pilgrim bir savaş esiri. Güzel ve yaşanabilir bir kentin mahvına tanık oldu. Tanıdığı biri, başkasına ait bir demliği aldığı için vuruldu Dresden’de. Bir diğeri, şahsi düşmanlarını savaştan sonra kiralık katillere öldürteceği tehdidini sahiden savurdu.
Unutmayın: Hepsi yaşandı bunların. Aşağı yukarı. En azından savaş kısımları gerçek.İnsanlığın merkezine yapılan bu zaman yolculuğu, hayatın anlamını arayan fakat bulmaya korkan herkes için benzersiz bir rehber.
İvan Denisoviç’in Bir Günü
Yazar: Aleksander Soljenitsin
Çevirmen: Mehmet Özgül
Yayınevi: İletişim Yayınları
Sayfa Sayısı: 157
Yayımlandığında dünyada hem edebi hem de siyasi yankı uyandıran İvan Denisoviç’in Bir Günü, Stalinist baskıyı edebiyata taşıyan ilk roman.
Aleksandr İsayeviç Soljenitsin İvan Denisoviç’in Bir Günü’nde, toplama kamplarındaki acımasız yaşama ve çalışma koşulları karşısında onurunu ve haysiyetini korumaya çalışan insanları anlatıyor. Kirli, soğuk ve adaletsiz bir ortamda hayata tutunan mahkûmların, insanlık dışı düzene nasıl direnç gösterdiklerini resmediyor. Romanın kahramanı İvan Denisoviç, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanların elinden kaçtıktan sonra, ajan olma şüphesiyle Sovyet hükümeti tarafından gözaltına alınır ve sürgüne gönderilir. Buzlar altındaki Sibirya sürgününde, açlık ve dayak tehdidi altında on yıl geçirecektir.
Soljenitsin’in kendi anılarından yola çıkarak yazdığı roman, 1962 yılında yayımlandığında Sovyetler Birliği’nde büyük yankı uyandırmış, kısa sürede toplatılmış ve yasaklanmıştı. Stalinist dönemin yazarlar üzerindeki siyasi baskısını anlamak için okunması gereken bir roman.
“Doktor Jivago’ya kadar hiçbir ilk roman modern Rus edebiyatında, nadide bir eser olan İvan Denisoviç’in Bir Günü kadar heyecan uyandırmamış ve fırtınalar koparmamıştı.”
David Stewart Hull
Dorian Gray’in Portresi
Yazar: Oscar Wilde
Çevirmen: Nihal Yeğinobalı
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 280
Oscar Wilde’ın yayımlanmış tek romanı olan Dorian Gray’in Portresi dünya edebiyatının en sarsıcı eserlerinden biridir. Yazıldığı dönemde çok ses getirmiş ve büyük tepki çekmiştir. Wilde’ın pek çok kuruma, soyluluğa, toplumsal adaletsizliğe ve ahlaki değerlere yönelik eleştirilerinin yanı sıra karakterlerinin derinliğiyle de yoğun bir anlatım sunar.
Dorian Gray’in Portresi genç ve yakışıklı bir adam olan Dorian Gray’in öyküsünü anlatır.
Güzelliği ressam Basil Hallward’a ilham verir. Onun arkadaşı Lord Henry ile tanıştıktan sonra, hayattaki en önemli şeylerin gençlik, güzellik ve haz olduğuna inanmaya başlar. Öyle ki kendi güzelliğini kaybetmek istemez ve sonsuz gençlik karşılığında ruhundan vazgeçer.
“Şu günlerde insanlar her şeyin fiyatını biliyorlar; fakat hiçbir şeyin değerini bilmiyorlar,” diyen Oscar Wilde’ın insana dair gözlemleri okuyucuya çarpıcı bir bakış açısı sunar.