Gotik Roman terimini edebiyat alanında ilk kullanan kişi olarak bilinen Walpole, 1764’te kendi özel basımevinde hazırladığı Otranto Şatosu’nun toplumda nasıl karşılanacağını kestiremediği için, kitabı XVI. yüzyıldan kalma İtalyanca eski bir elyazmasının çevirisi olarak sundu. İlk baskının kapağında “Otranto Aziz Nicholas Kilisesi Kilise Heyeti Üyesi Onuphrio’nun yazdığı İtalyanca aslından William Marshal tarafından çevrilmiştir” ibaresi vardı. İkinci baskıdaysa ne çevirmen adı vardı, ne de yazar.
Gotik Roman 18. yüzyılın akılcılığına karşı çıkan bir türdür. Karanlık, gizemli, korkutucu bir ortamda geçen kanlı, şeytani, büyülü olayları konu alır.
İlginizi Çekebilir: Apokaliptik Kurmaca
Otranto Şatosu
Yazar: Horace Walpole
Çevirmen: Zeynep Bilge
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 136
“Gotik” terimini edebiyat alanında ilk kullanan kişi olarak bilinen Walpole, 1764’te kendi özel basımevinde hazırladığı Otranto Şatosu’nun toplumda nasıl karşılanacağını kestiremediği için, kitabı XVI. yüzyıldan kalma İtalyanca eski bir elyazmasının çevirisi olarak sundu. İlk baskının kapağında “Otranto Aziz Nicholas Kilisesi Kilise Heyeti Üyesi Onuphrio’nun yazdığı İtalyanca aslından William Marshal tarafından çevrilmiştir” ibaresi vardı. İkinci baskıdaysa ne çevirmen adı vardı, ne de yazar.
Şöyle der Walpole bir mektubunda: “Uyandığımda o düşten anımsadığım tek şey, kendimi bir Ortaçağ şatosunda görmemdi (benim gibi kafası Gotik hikâyelerle dolu biri için bu mekân çok doğal sayılır); hayli yüksek bir merdivenin en tepesinde, tırabzanın üzerinde son derece büyük bir zırhlı el gördüm. O akşam oturdum ve ne söyleyeceğimi, ne anlatacağımı bilmeden yazmaya koyuldum. Yazdıkça hikâye gelişti, benim de hoşuma gitmeye başladı (üstelik politikadan başka bir şey düşünebildiğim için de çok seviniyordum); kısacası kendimi öylesine kaptırdım ki, kitabı iki aydan kısa sürede bitirdim.”
Rebecca
Yazar: Daphne Du Maurier
Çevirmen: Levent Göktem
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 488
1938 Ulusal Kitap En İyi Kurgu Ödülü
Gotik edebiyatın hak ettiği takdiri zaman içinde gören yazarlarından Daphne du Maurier’nin Rebecca’sı örnek bir tekinsiz mekân anlatısı. Sahne sanatlarıyla, yazarlıkla ilgilenen bir ailenin kızı olan ve derinlikli, sonunu açık etmeyen tekniğiyle pek çok eseri beyaz perdeye uyarlanan du Maurier iki dünya arasına sıkışmış, sırları ve tutkularıyla kendilerine çıkış yolu arayan karakterleriyle okura son sayfaya kadar şüphe, şaşkınlık vaat eden yazarlardan. Alfred Hitchcock’un aynı isimle sinemaya uyarladığı Rebecca ise unutulmaz bir başyapıt.
Adı anılmayan ikinci eş, sevdiği adamın peşinden gider ve cennet bahçesi gibi görünen Manderley Malikânesi’ne gelir. Ancak burası, kısa sürede hayatını esir alan bir heyulaya dönüşür. Bu evlilikteki sorunları çözmek zordur ama asıl dert, ölümüne rağmen bütün mekâna izlerini bırakan ve hayatlarına musallat olan ilk eş Rebecca’nın hatırasından kurtulmaktır.
Daphne du Maurier’den Rebecca, bazı evlerin karanlık koridorlarında gizli gizli gezinen, evlilik kurumunun saklı öznesini ortaya çıkaran o roman.
“Yirminci yüzyılın en etkileyici romanlarından, Rebecca bir mit ya da rüyanın korkutucu gücüyle kültürümüzün özüne usul usul yerleşti.”
Sarah Waters
“Fevkalade eğlenceli… du Maurier modern kadınların kendi hissettiklerini ölçebilecekleri bir tartı yarattı.”
Stephen King
On Üçüncü Hikaye
Yazar: Daphne Du Maurier
Çevirmen: Candan Selman
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 400
Değişim ve Umutsuzluk Hikâyeleri
Margaret, anne ve babasıyla beraber yaşayan içedönük ve yalnız bir genç kızdır. İçten içe, doğumuyla ilgili çeşitli şüpheler taşımakta ve bunu anne ya da babasıyla paylaşmamaktadır. Margaret’in tüm bu iç hesaplaşmalar içinde en büyük uğraşısı, ölen ünlü insanların biyografilerini yazmaktır. Sonunda, ünlü Vida Winter’dan aldığı bir davet mektubu hayatında yeni bir sayfa açar. Geçmişi karanlıklar ve çelişkilerle dolu olan kadın, Margaret’ten kendisinin biyografisini yazmasını ister. Vida ve Margaret’in geçmişlerine yaptıkları bu yolculuk, ikisinin de içindeki karanlığa ışık tutacaktır. İki kadın, peşlerini bırakmayan hayallerle boğuşarak sonunda kendi gerçeklerine ulaşırlar.
On Üçüncü Hikâye, gotik öykülerle dolu başarılı bir ilk roman çalışması.
“Bütün çocukların doğumları birer efsanedir ve bu evrensel bir özelliktir. Birinin kalbini, aklını ve ruhunu tanımak mı istiyorsunuz? Ona nasıl doğduğunu sorun. Size anlattıklarından gerçeği öğrenemeyecek, yalnızca hikâyeler dinleyeceksiniz.”
Vida Winter
Jane Eyre
Yazar: Charlotte Bronte
Çevirmen: Nihal Yeğinobalı
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 632
Küçük yaşta öksüz kalan Jane Eyre, kendisini hiçbir zaman sevmeyen ancak kocasının vasiyeti üzerine bakımını üstlenen yengesiyle zor bir yaşam sürmektedir. Katı kurallarla yönetilen bir yatılı okula gönderilince, bu kez hayatın başka zorluklarıyla yüzleşmek zorunda kalır. Okulda geçirdiği on yılın ardından öğretmen olarak mezun olur. Edward Rochester’ın malikânesinde mürebbiye olarak iş bulur. Evin gizemli efendisi Rochester’a âşık olur; ancak onu hayal bile edemeyeceği zorluklar ve acılar beklemektedir.
XIX. yüzyıl İngiltere’sinde, her türlü tutuculuğun kol gezdiği Victoria döneminde geçen Jane Eyre, birçoklarınca kadın hak ve özgürlüklerine sahip çıkan ilk romanlardan biri olarak kabul edilir. Yazarı Charlotte Brontë’nin yaşamından izler de taşıyan roman, zorlu bir yaşam süren yapayalnız bir genç kızın güçlü bir kadına dönüşmesinin öyküsüdür.
Jane Eyre, yalnızca kadının erkek egemen toplumdaki konumuna gözüpek yaklaşımıyla değil, şiirsel duygusallığı çağdaş bir gerçekçilikle harmanladığı anlatımıyla da öncü olmayı başarmış klasik bir başyapıttır.
Ustaparmak
Yazar: Sarah Waters
Çevirmen: Figen Bingül
Yayınevi: Artemis Yayınları
Sayfa Sayısı: 576
1862 yılı, Londra’nın kirli ara sokakları…
Susan, doğduğundan beri yankesicilerin, kendi deyimleriyle ‘ustaparmakların’ evinde büyümekte.
Bir gün evin kapısını usta bir dolandırıcı olarak bilinen Beyefendi çalar. Büyük vurgun planına Susan’ı dahil eder ve ilk defa bu evden uzaklaşmasına neden olur. Susan’ın görevi oldukça zordur: Karanlık bir malikanede büyüyen zengin bir kızı, sonrasında parasına konmak için Beyefendi ile evliliğe ikna etmek zorundadır.
Peki ya Susan’la kızın arasında bir sevgi gelişirse ve bu vurgun planı pek de göründüğü gibi değilse?
“Üstün bir anlatım. Ustaparmak gerilimli ve enteresan kurgusuyla o kadar sürükleyici ki, son 250 sayfayı resmen bir solukta okuduk.”
USA Today
“Eşit derecede etkileyici iki ana karakter, Sue Trinder ve Maud Lilly ekseninde başarıyla kurgulanmış kusursuz bir gerilim romanı. Eski büyük romanları hatırlatan, büyüleyici ve zarif bir hikaye.”
Entertainment Weekly
“Victoria melodramı, çağdaş bir hassasiyet. İster satın alın, isterseniz bir arkadaşınızdan ödünç alın. Ama kendinize bir iyilik yapın ve Ustaparmak’ı mutlaka okuyun.”
The Washington Post
Uğultulu Tepeler
Yazar: Emily Bronte
Çevirmen: Ertuğrul Koç
Yayınevi: Yabancı
Sayfa Sayısı: 432
Bütün dünya onun bir zamanlar yaşadığının, benim de onu kaybettiğimin korkunç hatıralarıyla dolu sanki!
Kasvetli York kırlarındaki Thrushcross Grange’in yeni kiracısı Lockwood’un, bir gece ev sahibinin Uğultulu Tepeler’deki evine sığınmak zorunda kalmasıyla başlıyor hikâye. Gecenin sakinleşmesi beklenirken, geçmişin rüzgârları ve fırtınaları da köşkün içinden yükseliyor.
İngiliz edebiyatının en gerçekçi erkek karakterlerinden Heathcliff ve en sevilen kadın kahramanlarından Catherine Earnshaw arasındaki gerilimli tutku ve nihayetinde gerçekleşen ihanetin yıllar öncesinden gelen anıları kendilerini hatırlattıkça, Bronte’nin fısıltıları da kulağımızda uğulduyor.
Heathcliff’in aksiliği ve intikam tutkusu bir sonraki nesli etkilerken, masum varisler de geçmişin üzerlerinde gezinen hayaletinden kaçmaya çalışıyor.
Gizli Tarih
Yazar: Donna Tartt
Çevirmen: Merve Sevtap Ilgın
Yayınevi: Pegasus
Sayfa Sayısı: 656
Ahşabı içeriden kemiren bir tahtakurusu gibiydi sakladıkları sır. Dışarıdan görünen heybetli, parlak ve güçlü bir bedendi, içeride ise un ufak olmuştu ruhları.
Richard Papen büyük hayallerle geldiği üniversitede Antik Yunanca profesörünün ve onun özenle seçilmiş öğrencilerinin cazibesine kapılıp bir şekilde aralarına girmeyi başarır. Fakat içlerine girdikçe bu cazibenin altında karanlık bir şeylerin yattığını fark eder.
Antik Yunan felsefesinden, kültüründen ve mitolojisinden etkilenen gençlerin başına, gerçekleştirdikleri bir ayin sırasında korkunç bir olay gelir. Etik ve ahlak sınırlarının aşıldığı, masum ile suçlunun birbirine karıştığı ve hatta işlerin cinayete kadar varabileceği bir karmaşanın içinde bulurlar kendilerini. Gerçek dünyaya döndüklerindeyse artık saklamak zorunda oldukları büyük bir sır ve omuzlarında hayatları boyunca taşıyacakları bir yük vardır.
“Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sının kurgusunu alın, Euripides’in Bakkhalar’ının hikâyesiyle birleştirin ve arka plana da Bret Easton Ellis’in Çekim Kuralları’nı ekleyin. Çok güçlü bir yapıt.”
The New York Times
“Donna Tartt gençliğin seks, uyuşturucu ve rock and roll gibi bilindik yanlarını değil, bir Yunan trajedisindeki gibi karanlık ve gerilim dolu yanını almış. Tansiyon hiç düşmüyor.”
Newsday
“Bu kitap pek çok şeyi aynı anda vadediyor okura: psikolojik gerilim, popüler kültüre ve üniversite gençliğine bir eleştiri, yaşamlara felsefi bakış açısı…”
Library Journal
Biz Hep Şatoda Yaşadık
Yazar: Shirley Jackson
Çevirmen: Berrak Göçer
Yayınevi: Siren Yayınları
Sayfa Sayısı: 183
Dünyadan gizlenerek yaşayan iki kız kardeş ve gölgesini geçmişten bugüne, onların üzerine düşüren gizemli bir olay… Usta yazar Shirley Jackson, bu kısa ve mücevher misali pırıl pırıl romanda ters köşelerle örülü bir öykü anlatıyor, okura tuzaklar ve yanılsamalarla dolu bir zemin sunuyor. Biz Hep Şatoda Yaşadık, inişleri ve çıkışları, anlatımdaki mahir sıçrayışlarıyla Shirley Jackson’ın dehasını ortaya koyuyor; üstelik karşılaşacağınız en tuhaf ve cazip roman kahramanlarından biriyle, Merricat ile tanışmanızı sağlıyor. Merricat, onu mahvedecek hakikatlerin karşısında hayallerinin sayesinde dimdik duruyor, ne ki bazı hayaller, kabuslarla koyun koyuna uyuyor.
Bugün Stephen King’den Neil Gaiman’a değin pek çok çağdaş yazarın ilham kaynakları arasında andığı Shirley Jackson, Amerikan Gotiği’nin klasiklerinden sayılan Biz Hep Şatoda Yaşadık ile anlatıcı olarak ustalığını gözler önüne seriyor ve kız kardeşliğe dair unutulmayacak bir metne imza atıyor. Doğada hiçbir şey yoktan var olmuyor ve sarayların enkaza, hayallerin hezeyana dönmesi için bir an yetiyor; geriye kala kala biraz toz, belki biraz da kül kalıyor. En ölümcül zehirler, tıpkı en kuvvetli tılsımlar gibi insan yüreğinde büyüyor ve hiçbir yer, ama hiçbir yer insanın evi gibi olmuyor.
Northanger Manastırı
Yazar: Jane Austen
Çevirmen: Nagihan Çakır
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 296
Jane Austen’ın yirmili yaşlarında yazdığı ama ölümünden sonra, 1818’de İkna ile beraber yayımlanan ilk romanı Northanger Manastırı’nda gösterişsiz, güzel bir kız olan Catherine Morland, genç, yakışıklı vaiz Henry Tilney’ye âşık olur. Henry’nin babası, Catherine’i varlıklı biri sandığı için kızı Northanger Manastırı’na çağırır. Birçok Gotik roman okumuş olan, hayal gücü geniş Catherine, manastıra geldiğinde burayı kâbuslardan çıkma bir yer gibi görür, yanlış anlaşılmalar biriktikçe her şey içinden daha da çıkılmaz bir hal alır.
Saatlerin seri üretimiyle beraber kullanımının da arttığı, bu nedenle de zaman algısının değiştiği, dakikliğin daha da önem kazandığı bir dönemi yansıtması ve on dokuzuncu yüzyıl İngiliz orta sınıfının iyi bir tasvirini yapmasıyla da dikkat çeken Northanger Manastırı, Jane Austen’dan ahlaka, insan doğasına dair hem renkli bir komedi hem de iğneleyici bir eleştiri.
“Austen’ın, Northanger Manastırı eseri, yaşadığı dönemin ‘yapmacık’ romanları diye gördüğü şeye karşı muzip bir cevabıydı: Mükemmel erkek, kadın kahramanlar ve düşmanlar yerine hatalı, olay örgüsünün isteklerine göre değil, doğal hareket eden üç boyutlu karakterler yazmıştı.”
Jo Baker
Dorian Gray’in Portresi
Yazar: Oscar Wilde
Çevirmen: Ezgi Altun
Yayınevi: Yabancı
Sayfa Sayısı: 192
Oscar Wilde’ın tek romanı ve en bilinen eseri olan Dorian Gray’in Portresi, güzelliğiyle herkesi etkileyen ama yozlaşmış bir adamın, kötülük, aldatmaca ve skandallarla örülü hikâyesini gözler önüne seriyor. Kendisi yerine portresinin yaşlanmasını isteyen Dorian’ın tüm hayatı, bu dileğinin gerçekleşmesi üzerine değişir. Bu sırrın ağırlığı gün geçtikçe arttığından, Dorian’ın zulümleri ve ahlâksızlığı da aynı derecede artar.
Yazıldığı andan itibaren pek çok tartışmaya sebep olan bu sansasyonel roman, insan kötülüğünü estetikle birleştiren, sanatın köklerini irdeleyen, Wilde’a bir sanatçı olarak hak ettiği değeri kazandıran bir başyapıt. Ancak Oscar Wilde’ın da dediği gibi, “Tüm sanatlar oldukça beyhudedir.”
Sevilen
Yazar: Toni Morrison
Çevirmen: Püren Özgören
Yayınevi: Sel Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 352
Kölelik cehennemine içeriden bir gözle bakan Sevilen, çocuklarıyla birlikte kölelikten kaçan bir kadının özgürlük savaşını anlatıyor. Geçmişin ağırlığını omuzlarından yıllar sonra dahi indiremeyen, onun hayaletleriyle boğuşan Sethe, annelik vicdanıyla, kadınlığıyla ve ait olduğu toplumla hesaplaşıyor. Kadınlık ve annelik duygularıyla müthiş bir şekilde harmanlamış Toni Morrison’ın bu dev eseri, zalimliklerle dolu bir tarihe ışık tutarken, siyahi bir ailenin merkezinde çok kişisel bir varoluş hikâyesinin duygu dolu inceliklerini ıskalamamayı başarıyor.
Acı ve güzelliği yan yana getiren şiirsel diliyle Toni Morrison’a Pulitzer Ödülü’nü kazandıran Sevilen, büyülü atmosferi ve doğaüstü detaylarıyla fazlasıyla sahici bir masal…
Frankenstein
Yazar: Mary Shelley
Çevirmen: Serpil Çağlayan
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 300
Doğanın ve yaşamın sırrına vakıf olduğunu düşünen genç bilim adamı Victor Frankenstein ceset parçalarından bir canavar yaratır. Victor’un denetiminden çıkan canavar sevgisizlikten ve kimsesizlikten yakınacak kadar “insanlaşır” ve yaratıcısından ona bir eş yaratmasını ister. Victor’un bu noktadaki tercihi kendi yarattığı canavarla yüzleşmekten kaçınan bütün bir insanlığın trajedisine dönüşecektir.
“Frankenstein’ın canavarı hâkim sınıflar için tüm insanların eşit olduğu düşüncesine razı gelmenin ne kadar güç olduğunu anlamamızı sağlar. Frankenstein’ın icadı kapitalist üretim sürecinin göz alıcı bir metaforudur.”
Franco Moretti
Söyle Hayalet Şarkını Söyle
Yazar: Jesmyn Ward
Çevirmen: Begüm Kovulmaz
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 264
“Kayla şarkı söylüyor ve hayaletler öne eğilip başlarını sallıyorlar. Rahatlamış gibi, bir şeyler hatırlamış gibi gülüyorlar, sanki rahatlıyorlar.”
Jesmyn Ward’ın çok ödüllü romanı Söyle Hayalet, Şarkını Söyle Güney Amerika’da siyahi bir ailenin yoksulluk, ırkçılık, çaresizlikle yoğrulmuş öyküsünü şiirsel bir dille anlatıyor. Beyaz babasının yokluğunda ergenliğin, yoksulluğun ve hiç olmayan bir annenin acısını yaşayan 13 yaşındaki Jojo; beyaz kocasına duyduğu tutkulu aşk ve uyuşturucu arasında gidip gelen anne Leonie; ve şarkı söyledikçe hem bu yoksul ailenin hem de Amerika’nın tarihini aralayan hayaletler.
Söyle Hayalet, Şarkını Söyle, ırkçılık, aşk, hayat, dostluk ve ergenlik üzerine olağanüstü bir roman.
Gölgede Yürüyen Kız
Yazar: Kolektif
Çevirmen: Ezgi Yüksel
Yayınevi: Nemesis Kitap
Sayfa Sayısı: 352
Elinizdeki bu kitap, kadınlar tarafından ve kadınlarla ilgili olarak yazıldı. Peki, neden sadece kadınlar? Bu düşüncenin fitilini ateşleyen ilk olay, bazı Lovecraft Mitosu hayranlarının, kadınların bu kategoride yazmaktan hoşlanmadığını, hatta yazamadıklarını iddia etmeleriydi. Ancak bu büyük bir yanılgıydı…
Dünyanın dört bir yanından gelen kadınlar, dehşet verici olayları ortaya çıkarmak için Lovecraft evreninin derinliklerine doğru ilerliyorlar.Solgun ve gizemli Lavinia ormanda dolaşır…Genç Asenath gittikçe güçlenir…
Eski Mısır firavunu Nitocris ise uzaktaki Amerika’da yeni bir beden bulur…
Onlar tüm görkemleriyle sahnedeler, karanlığa hükmeden bu kadınlara eşlik edecek cesaretiniz var mı? Peki ya sevgili annemiz Shub-Niggurath’dan bir şeyler dinlemek için zamanınız var mı? Iä! Iä!
“Her gün geçtiğimiz yolların yakınlarında gölgeli, karanlık bölgeler vardır ve zaman zaman kötü bir ruh, buralardan bizim tarafımıza geçmenin bir yolunu bulur.”
H. P. Lovecraft
Udolf Hisarı
Yazar: Ann Radcliffe
Çevirmen: Ahmet Mithat Efendi
Yayınevi: Dergah Yayınları
Sayfa Sayısı: 504
Roman; zarif, çok güzel, cazip, itaatkâr bir genç kız olan Emily’nin kötüler arasında geçirdiği korkularını, faziletli oluşuyla onlara karşı koyabilmesini ve sonuçta büyük bir tecrübe kazanmış olarak mutluluğa hak kazanmasını konu edinmektedir. Ahmet Mithat, bu çevirisiyle döneminde büyük ilgi görmüştür.
Riverton Malikanesi
Yazar: Kate Morton
Çevirmen: Zeynep Heyzen Ateş
Yayınevi: Artemis Yayınları
Sayfa Sayısı: 514
Riverton Malikânesi, iki savaş arasında İngiltere’de geçen, muhteşem bir ilk roman. Aristokrat bir ailenin, bir evin, gizem dolu bir ölümün ve sonsuza kadar kaybedilen bir yaşam stilinin hikâyesi ve bu hikâye her şeye tanık olup on yıllar boyunca bu sırrı içinde taşıyan bir kadının ağzından anlatılıyor.
Grace Bradley, Riverton Malikânesi’ne daha küçük bir kızken, Birinci Dünya Savaşı çıkmamışken, hizmetli olarak girmişti. Yıllar boyunca Hartford ailesine bağlı kaldı, özellikle de ailenin iki kızı Hannah ve Emmeline’e.
1924 yazında evde verilen şatafatlı bir partide genç bir şair kendini vurdu. Olayın tek tanığı Emmeline ve Hannah’ydı ve sadece ikisi –ve tabii Grace- gerçeği biliyordu.
Sene 1999, Grace 98 yaşına gelmiş ve huzurevinde son günlerini yaşıyor.
O yaz yaşanan olaylar hakkında film çeken bir film yapımcısı ziyaretine geliyor. Grace’i Riverton Malikânesi’ne götürüp anılarını canlandırıyor.
Geri dönüşlerle anlatılan bu hikâye, Grace’in öyküsü. Edward dönemi aristokrat bolluğunun son günlerinde, savaş bu rahatlığı paramparça etmeden hemen önce geçen ilkgençlik yıllarının, canlı yirmili yılların ve sonsuza kadar kaybolan bir yaşam tarzının öyküsü.
Roman sırlarla dolu -kimileri açığa çıkıyor, kimileri sonsuza dek saklı kalıyor. Aynı zamanda hatıralara yapılan bir yolculuk, savaşın verdiği yıkım ve tarihte baş döndürücü bir döneme açılan çok özel bir pencere Riverton Malikânesi.
Avustralya’da ilk yayınlandığında da çok beğenilen bu roman, 2007’de İngiltere’yi salladı ve satış rekorları kırdı.
Riverton Malikânesi capcanlı, elinizden düşüremeyeceğiniz bir gerilim ve tutku romanı. Riverton karakterlerini asla unutamayacaksınız.
Tarihçi
Yazar: Elizabeth Kostova
Çevirmen: İdem Erman
Yayınevi: İnkılap Kitabevi
Sayfa Sayısı: 648
Gerçeğe Hazırlıklı Olun: Drakula’nın Kötülükleri Hala Sürüyor Olabilir..
Genç bir kadın, babasının kütüphanesini karıştırırken yaprakları sararmış mektuplar ile eski bir kitap bulur. Kitabın gizemi ve mektupların içerdiği bilgi genç kadını tarihin derinliklerinde, tasavvur bile edemeyeceği bir yolculuğa çıkarır: Babasının geçmişinde gömülü olan sırlara, annesinin gizemli kaderine ve onların tarihin karanlık sayfalarında gizli kalmış, akla hayale sığmayan bir kötülükle olan bağlantısına… Kazıklı Voyvoda… Drakula…
Modern dünya ile Kazıklı Voyvoda efsanesi arasında bir bağ olabilir mi? Drakula mitinin gerçekten var olma ve nesilden nesle geçerek günümüze kadar ulaşma ihtimali var mı? Bu soruların yanıtları, Tarihçi’nin kahramanlarının manastırlardan tozlu arşivlere, İstanbul’dan Doğu Avrupa’ya kadar uzanan araştırmaları sonucu ortaya çıkacak.
Bir kadınsa sonuca tüm tarihçilerden daha fazla yaklaşacak ve Kazıklı Voyvoda – Drakula’nın tarihi güçlerini saklayıp korumak adına her şeyi göze alan düşmanların nefesini ensesinde hissederek; gizli metinleri, ortaçağdan kalan kumaşlara işlenmiş şifreleri, anlamsız gibi görünen işaretleri çözüp hem kendi geçmişinin sır perdesini aralayacak hem de şeytanın ta kendisiyle yüzleşecektir.
Heyecanın ve merakın, iyinin ve kötünün, gerçeğin ve fantazinin, dünün ve bugünün ikilemlerini ustalıkla harmanlayıp okuru tarihin içinde uzun soluklu bir yolculuğa çıkararak unutamayacağı bir deneyime sürükleyen Tarihçi’yle Elizabeth Kostova, Don Kişot’la başlayan ‘roman’ geleneğini sürdürüyor.
Son İnsan
Yazar: Mary Shelley
Çevirmen: Belkıs Korkmaz
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 400
Gotik edebiyat alanı, kadın yazarların sivrildiği bir türdür. Bazı eleştirmenler bu olguyu kadın yazarların özel yaşamlarında babalarından, sevgililerinden ve kocalarından gördükleri baskı, taciz ve zulümden etkilenmelerine bağlarlar. Mary Shelley de 1826’da yayımlanan Son İnsan romanıyla gotik edebiyata özgü bilimkurgunun alt türü olan apokaliptik romanın ilk modern örneğini veren ve bu türün önde gelen yazarı oldu. Vahiy ya da gelecekle ilgili sırların aydınlığa kavuşturulması anlamındaki apokalips sözcüğünden türemiş olan apokaliptik kurgu, salgın hastalık, nükleer savaş, sibernetik ayaklanma, doğaüstü olaylar, ekolojik felaketler ya da başka afetler yüzünden uygarlığın sonunun gelmesini irdeler.
Son İnsan, bugün sıradan sayılacak kadar yaygınlaşmış bir konuyu, insanlığın yok oluşunu ele alan ilk büyük romandır. Shelley, bir salgının Batı dünyasındaki etkilerini Romantik dönemin akıcı üslubuyla dramatize eder ve gerçek kişilerin yansıması olan zıt karakterler eksenindeki bir kurguyla aktarır. Romandaki başlıca karakterler kısmen ya da tamamen Shelley’nin çevresindeki kişilerden esinlenmiştir.
Örneğin doğal bir cennet arayışı içinde tanıdıklarını peşinden sürükleyen Adrian, yazarın eşi Percy Bysshe Shelley’nin kurgulanmış portresidir. Yunanlılarla savaşmak için İngiltere’den yola çıkan ve İstanbul’da ölen Lord Raymond ise Lord Byron’ın yaşamından esinlenmiştir. Roman, yazarın “seçkinler” diye adlandırdığı çevresini kaybetmekten duyduğu acıyı ve dünyanın anlamsızlığını, bireyin tarihi yönlendirme gücünden yoksun oluşunu da dile getirir. Shelley günlüğünde “son insan”dan “alter ego’m, ikinci benliğim, yoldaşlarımın benden önce ölmesiyle sevgili bir gruptan geri kalan yadigâr” olarak söz eder.
Dracula
Yazar: Bram Stoker
Çevirmen: Zehra Handan Salta
Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
Sayfa Sayısı: 512
Hava karardığı zaman yolcular arasında bir heyecan dalgasının dolaştığını hissettim, birbirlerinin peşi sıra hepsi sürücüye daha hızlı gitmesi için ısrar ediyor gibiydiler. Uzun kamçısıyla atları acımasızca kırbaçladı, hoyrat hoyrat bağırıp atları hızlandırmaya çalıştı. Sonra karanlığın içinde, önümüzde gri bir ışık görür gibi oldum; sanki tepelerin arasındaki bir yarıktan geliyor gibiydi. İşte o zaman yolcuların heyecanı büsbütün arttı; şirazesinden çıkmış arabamız deriden yayların üzerinde şöyle bir titredi ve fırtınalı denizde kalmış bir tekne gibi bir o yana, bir bu yana sallandı…
“Dracula’nın geldiği dünyanın bir bakıma belirsiz oluşu, iki dünya arasındaki sıkışmışlığı, aydınlanma Avrupası için ‘dış’ bir coğrafyayı temsil etmesi, aklın denetim sınırları dışında kalması, tekinsiz olanın uyanması kuralına uymaktadır. Farklılık, Kont’un, görünürde huzurlu, güvencelerle donanmış bir dünyaya “davet edilmeyip” kendisinin gelmesinde ortaya çıkar. Denetlenemez olan, dünyanın bildik bilimsel-akli araçlarıyla geri çevrilemez olan şey ‘ülkeye sızmıştır.’ Bir ölümsüz olarak Dracula, romanda iki oluş/durum arasında, tanımlanamayan bir yerdedir: Teritorium incognito. Böyle iki oluş arasında kalmış, varlığı belirsiz biri olduğu için de ne bir gölgeye sahiptir ne de aynada bir yansımaya…”
Veysel Atayman
Vathek
Yazar: William Beckford
Çevirmen: İsmail Yerguz
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 128
Vathek’in gotik edebiyat dahilinde değerlendirilmesini sağlayan en önemli özelliklerinden biri, Aydınlanmacı umudun yerine gotik umutsuzluğu yerleştirmesidir. Kutsal (ve tabii ki yasak) bilginin peşine düşen, dünyevi gösterişinin temsili olan zevk saraylarının tahtında otururken o meşhur Faustvari umudu taşıyan halife, arzusunun aşırılığı sonucunda Tanrı’nın en değerli armağanını yitirir: Umudu… Zaten, yazarın tasvir ettiği şekliyle Vathek’in vardığı yer, daha sonra birçok gotik edebiyat karakterinin de gideceği, hatta gitmek için çok uğraşacağı bir yerdir. Cehennemin Şark salonunda Vathek tek başına beklemektedir.
“Doğu romansları konusunda bir uzman olan Beckford, atmosferi görülmemiş bir hassasiyetle ele alıyor ve şatafat düşkünlüğünü, ince bir kötülüğü, medeni bir kalleşliği etkili bir şekilde yansıtıyor.”
H. P. Lovecraft
“Beckford’ın Yeraltı Ateşi sarayı, edebiyatın ilk korkunç cehennemidir. Hatırladığım kadarıyla da Vathek’ten önce yazılmış hiçbir eserin ‘tekinsiz’ olduğu söylenemez.”
Jorge Luis Borges