Okuduğum üçüncü Ahmet Ümit romanı. Tadı damağımda kalan bir kurgu. Geç tanımışım, iyi ki tanımışım Ahmet Ümit’i.
Bu kitap hakkında nasıl bir yorum yapabilirim bilmiyorum. Kusursuzdu. Heyecanlıydı. Tarifsizdi.
Beni en çok etkileyen konu, yazar olarak tanıtılan karakterdi. O sensin değil mi Ahmet Ümit? Kendini bu şekilde anlatmak nasıl bir duygu? Ben okurken gurur duydum, seni düşünemiyorum bile. Bu durum herkesin hoşuna gitmeyecek olsa da bence belli bir birikimi olan her sanatçının atması gereken bir imza.
Ahmet Ümit’in dilini filan anlatmaya gerek yok. Bu konulara değinmeyeceğim. Usta bir yazar. Güzel bir anlatıcı.
Bahsettiği konulara gelecek olursak, daha da mutlu olduğumu söyleyebilirim. Bu kadar muhalif olabilen sanatçı bir elin parmağını geçmez sanırım. Basit bir muhaliflikten bahsetmiyorum. Kendine göre doğru olanı dürüstçe söyleyebilmekten bahsediyorum. Korkmadan söyleyebilmesinden bahsediyorum. İnandıklarını savunmasından bahsediyorum. Nasıl bu kadar cesaretli olabilir diye de düşünmeden edemiyorum. Saygı ile eğiliyorum önünde Ahmet ağabey.
Bahsettiği konular: ırkçılık, gezi parkı, 6-7 nisan olayları, mafya hesaplaşması ve tabii ki Beyoğlu sokakları… Daha bir siyasiydi bu kitap. Kırlangıç Çığlığı’nı ve Beyoğlu Rapsodisi’ni okudum. İki kitap da bu kadar siyasi değildi. Sanırım en iyisi kronolojik olarak okumak Ahmet Ümit’i.
Karakterlerin duruşları, kişilikleri yine her zamanki gibi olması gerektiği kadar aktarılmış. Aklınızda soru işareti kalmasını engelliyor Ahmet Ümit. Ama en kötü tarafı şu polisiye romanlarda; okudukça yazara alışıyorsunuz ve sonu daha tahmin edilebilir oluyor. Sanırım senede bir kez okuyacağım ben Ahmet Ümit’i. Çünkü onu kaybetmek istemiyorum.
Yer ve mekan betimlemeleri gerçekten gözlerinizin önüne gelmesini sağlıyor İstanbul’un. Gözünüz açık bir şekilde hayal görmenize sebep oluyor. Klasik bir Ahmet Ümit romanı.
Kendimi her Ahmet Ümit okuduğumda sokak sokak İstanbul’u geziyormuş gibi hissediyorum ve bu his çok güzel. Keşke İzmir’i de bu kadar iyi bilen ve anlatabilen bir yazarımız olsa da İzmir sokaklarında kaybolsak. Geçtiğim sokaklardaki tarihi dokuların kokusunu içimize çekebilsek. Belki vardır da ben bilmiyorumdur. Bilen var mı?
Kitabın en etkileyici yerleri ise Ahmet Ümit’in gördüğü rüyaların anlatıldığı yerlerdi. Çok etkileyiciydi. Tüylerim diken diken oldu.
İyi okumalar.
“Yer üstü dünyasında olduğu gibi yeraltı dünyasında da her zaman en kutsal değer paradır. Evet, aşktan da, cesaretten de, şereften de daha önemlidir. Çünkü para demek, ihtiyaç duyduğunda yetkilileri satın almak, hakiki anlamda güç demektir.”
Sayfa 51
“Evet, bu memlekette kadınların eti de, canı da sudan ucuz. Bu memlekette kadınlar, erkeklere kurban olsun diye sunulmuş, hem zevklensinler hem işlerini gördürsünler hem de öldürsünler diye!”
Sayfa 175
“Paran varsa her şeyi satın alabilirsin, elbette en başta da insanları. Bu ülkenin sorunu ahlaksızlık, şeref yoksunluğu, onur kaybı.”
Sayfa 176