Gülün Adı adlı bu dev romanıyla bir anda dünyanın dört bir yanında ünlenen İtalyan yazarı Umberto Eco, aslında çok yönlü bir bilimadamı. İtalya’da, Bologna Üniversitesinde öğretim üyesi, semiolog, tarihçi; filozof, estetikçi, ortaçağ uzmanı ve James Joyce üzerine derin araştırmalar yapmış biri.
Gülün Adı
Yazar: Umberto Eco
Çevirmen: Şadan Karadeniz
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 605
“Gülün Adı” adlı bu dev romanıyla bir anda dünyanın dört bir yanında ünlenen İtalyan yazarı Umberto Eco, aslında çok yönlü bir bilimadamı. İtalya’da, Bologna Üniversitesinde öğretim üyesi, semiolog, tarihçi; filozof, estetikçi, ortaçağ uzmanı ve James Joyce üzerine derin araştırmalar yapmış biri.
Umberto Eco’nun bu ilk romanı, 1980’de İtalya’da ilk yayımlanışından bu yana sayısız basım yaptı ve dünyanın pek çok diline çevrildi. Dünyada olağanüstü bir ilgi uyandıran bu romanın yankıları hala sürüyor. Filmi de dünyada büyük yankılar uyandırdı. Bu romanın başarısında, kuşkusuz, yazarın ortaçağ konusunda derin ve dolaysız bilgisinin büyük payı var.
Tam anlamıyla ve her bakımdan ortaçağ dünyasını yansıtmakla birlikte “Gülün Adı” kesinlikle çağdaş bir roman; çağdaş romana yepyeni ve uzun soluk getiren özgün bir roman. Bir anlamda ortaçağda geçen, Hıristiyanlık düşüncesini tartışan tarihsel bir roman, bir anlamda da ustaca kurulmuş polisiye ve sürükleyici bir öykü.
Ve en önemlisi olağanüstü bir dil ve benzeri az bulunur bir sanat yapıtı. Bu ünlü romanı İtalyanca aslından başarıyla Türkçeye çeviren Şadan Karadeniz’in titiz ve uzun çalışmasını da burada hayranlıkla belirtmemiz gerekiyor. Umberto Eco’nun yayınlarımız arasında çıkan ikinci dev romanı “Foucault Sarkacı” da, “Ortaçağı Düşlemek” adlı deneme kitabı da yine Şadan Karadeniz’in çevirisi…
Kılıç Üstadı
Yazar: Arturo Perez-Reverte
Çevirmen: Nesrin Akyüz
Yayınevi: Everest Yayınları
Sayfa Sayısı: 284
Soylu ruhlar mükemmeli ararlar; kusursuz bir ahlâk, dillere destan bir aşk, hayranlıkla dinlenen serüvenler. Gözlerini diktikleri şey bir hedef değildir. “Arınma”nın en yüksek noktasıdır. Dünyayı o an kökünden değiştireceklerine inandıkları bir eylem peşindedir onlar. Bir çıkar gözetmeyen zarif, başına buyruk irade hep canlı kalır.
1866 İspanyası. Kim o yılların Madrid’ini merak etmez ki: Paseo Prado, Plaza Mayor, eski kafeler.. II. İsabel yönetiminde siyasal entrikalar almış başını yürümüştür, monarşistlerle cumhuriyetçiler birbirini kırıp geçirmektedirler. Don Kişotvari değerlerle yaşayan kılıç üstadı ise o yılların çalkantısından bütünüyle uzaktadır.
Brodie Raporu
Yazar: Jorge Luis Borges
Çevirmen: Yıldız Ersoy Canpolat
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 131
Borges’in uzun bir aradan sonra yeniden öykü yazmaya başladığı dönemin ilk ürünü olan Brodie Raporu, yazarın erken dönem öykü kitaplarından farklı bir üslup taşıyor. On bir kısa öyküden oluşan kitap toplumun işleyişi üzerine sorular sorarken, medeniyet hakkında ironik tespitlere ve enigmatik yargılara varıyor. Dil, kültür, din, toplumsal ilişkiler gibi konuları ele alan Brodie Raporu, Arjantin’deki şiddet ve tedirginlikle iç içe geçmiş günlük hayatın izini sürüyor: yeraltı dünyası, bıçaklar, goşolar, kanun kaçakları, tehlikeyle dolu sokaklar. Borges, en yalın kitaplarından biri olan Brodie Raporu’nda, okurun önüne katman katman Buenos Aires’in derin tarihini açıyor. Yine yazdığı her satıra sinen, kendine özgü belirsizlik duygusuyla.
“Borges, edebiyatı hâlâ çoğumuzun roman ve kısa öykülerinin cereyan ettiği eski dünyadan yukarılara taşımıştır.”
John Updike
Q
Yazar: Luther Blissett
Çevirmen: Utku Lomlu
Yayınevi: Everest Yayınları
Sayfa Sayısı: 770
“31 Ekim 1517’de keşiş, endüljans satışına karşı kendi eliyle doksan beş doksan beş tez yazarak Wittenberg Kilisesi’nin kuzey kapısına asıyor.
İsmi Martin Luther.
Bu hareketiyle Reform başlıyor.
Olayların başlangıç noktası bu. Bir çağın parçalarını bir araya getiren hatıralar. Benim çağımın.
Ve düşmanımın: Adı Q.”
Ayaklanmaların, düşünce savaşlarının, mezhep savaşlarının, mezhep ayrışıklarının yol açtığı katliamların ortasında adsız bir isyankâr ve bir ajan: Q.
Yüzlerce Avrupalının aynı kimliği benimseyip paylaşmasıyla hayat bulan “Luther Blissett”projesi. Ve bu projenin bir parçası olan dört adamın kaleminden anlatılan özel bir hikâye…
“Rönesans dönemine dair son zamanların en etkileyici tarihi romanı.”
The New Republic
Sahibinin Sesi
Yazar: Stanislaw Lem
Çevirmen: Altay İltan Aktürk
Yayınevi: Cem Yayınevi
Sayfa Sayısı: 246
Resmi bir rasathanenin kaydettiği ama devletin ancak bir dolandırıcı eliyle haberdar olduğu bir ‘mektup’ var. Sahibinin Sesi olarak adlandırılan devasa bir Proje ekibi bu mektubun şifresini çözmeye çabalıyor. Proje, Sahibinin Sesi olarak adlandırılmış ama slogan belirsiz: Hangi sahip dinlenecek, yıldızlardan gelen mi yoksa Washington’daki mi?
Periyodik Tablo
Yazar: Primo Levi
Çevirmen: Feza Özemre
Yayınevi: Kırmızı Kedi
Sayfa Sayısı: 224
Periyodik Tablo, 20. yüzyıl İtalyan edebiyatının dünyaca ünlü yazarı Primo Levi’nin Auschwitz toplama kampından önceki ve sonraki yıllarını anlattığı otobiyografik öykülerinden oluşuyor. Türkçede ilk kez yayımlanan ve Levi’nin berrak bir üslupla anlattığı öyküler, yazarın ait olduğu İtalyan Yahudi cemaatinin kültürüne, ırkçılığın neden olduğu yabancılaşmayla geçirdiği buhranlı öğrencilik yıllarına ve İkinci Du?nya Savaşı’nda onu Auschwitz’e kadar götürecek koşullara edebi bir ışık tutuyor. Levi’nin Mussolini İtalyası’nda toplumsallık ile bireysellik, bilinç ve bilinçaltı, ideal ve gerçek arasında bölünen yabancılaştırılmış bir bireyin yaşadıklarını kimyasal metaforlarla anlattığı, dostluk ve dayanışmayı temel alan bu kitabı 2006 yılında İngiltere’deki Kraliyet Bilim Enstitüsü tarafından en iyi bilim kitabı kabul edilmiştir.
Levi’nin bir kimyager olarak maddeye, bir insan olarak da manaya erişmek için çıktığı arayışta bulduğu kişisel ve entelektüel unsurlar, okuyucuya hem insana hem de doğaya dair eşsiz bir hazine sunuyor.
Hadrianus’un Anıları
Yazar: Marguerite Yourcenar
Çevirmen: Nili Bilkur
Yayınevi: Helikopter
Sayfa Sayısı: 200
Bir imparator. Öyle sıradan biri de değil. Hadrianus. Edirne’yi kuran adam. Londra’daki son sergide, British Museum’da, Türkiye’deki Sagalassus yani Burdur’un Ağlasun ilçesindeki kazılarda çıkan bir heykeli de sergilendi. Sadece ayağı 80 santimetre idi. Anlayın. Büyük imparator.
Ama ben bu büyük imparatorların nasıl adamlar olduğunu hep merak etmişimdir. Düşünsenize, dünyanın en büyük gücü elinizde. Ne yaparsınız? Kendinizi kaybedip, hubris’e, yani çılgınlığa mı kapılırsınız, yoksa, ne yaparsınız? Tek lafınızla adamların kaybolabildiği, keyif için şehir yaktığınız, herkesin ayağınıza kapandığı dönemlerden söz ediyorum. Hayâl etmesi bile bana zor gelirken, işte çıkıyor biri, mesela Yourcenar, kalakalmış tüm tarihsel belgeleri, bilgileri didik didik ediyor ve bir roman yazıyor. Elbette, Hadrianus bu değil. Bu, Yourcenar’ın Hadrianus’u.
Ve işte görkem de burada başlıyor: Bir imparatorun günlük çilelerini, acılarını, düşüncelerini düşünmeye çalışan bir yazara eşlik ediyorsunuz. Stoacı felsefe izi var mı? Belki. Hele de Hadrianus’tan sonra imparator olacak olan, ve romanın bir mektup gibi kendisine yazıldığı Marcus Aurelius’un Anılar’ını düşünürsek. Okuyun, imparator neye benzermiş, bir düşünün derim.
Levent Yılmaz
Yayın Yönetmeni
Alef
Yazar: Jorge Luis Borges
Çevirmen: Fatih Özgüven, Tomris Uyar, Fatma Akerson, Peral Bayaz Charum
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 196
Borges Alef’te düş ile gerçek, eski ile yeni, Batı ile Doğu arasındaki ikiliklerde gidip gelen bir zenginliğin anlatısını sunuyor.
Borges’in en verimli döneminde yazdığı hikâyeleri bir araya getiren Alef, İbrani alfabesinin ilk harfi olan “alef”i merkezine alarak, bizi evrenin kökenine ve sonsuzluk düşüncesine götürüyor. Alef uzay boşluğundaki tüm noktaları kapsayan bir noktadır; bu noktadan içeri bakan kişi evreni görür ve onu kucaklar. Burası, sonsuzluğun hem başladığı hem bittiği yerdir. Zaman, kimlik ve ölümsüzlük temaları çevresinde kurulan Alef, farklı gerçeklik ve anlam katmanları vaat eden bir metin. Üstelik Borges’in bu kitapta okuruna bir de sürprizi var: Modern edebiyatın zaman ve uzam sihirbazı, kitapta sadece anlatıcı olarak yer almıyor, karşımıza hikâye kahramanı olarak da çıkıyor.
“Jorge Luis Borges, kaderi ince, yıkıcı ve empatik bir tanrının çizimlerine göre cisimleştirir.”
Riccardo Campa
Dumas Kulübü
Yazar: Arturo Perez
Çevirmen: Peral Bayaz Charum
Yayınevi: İletişim Yayınları
Sayfa Sayısı: 447
Arturo Pérez-Reverte İspanyol edebiyatının son yıllarda yetiştirdiği en önemli yazarlarından biri, belki de birincisi. Yalnız ülkesinde değil, Avrupa ve Amerika’da da bir hayli ünlü ve popülaritesi her geçen gün artıyor; tabiî ki kitaplarının satışı da… Geçtiğimiz yıl Jean Monnet Avrupa Edebiyatı Ödülü’nü kazanan Reverte’nin İspanyolca adıyla “El club Dumas”ı, bugüne kadar 12 dile çevrildi. Ve “pek yakında” Polonyalı ünlü yönetmen Roman Polanski tarafından filmi yapılacak; büyük ihtimalle de başrolünü ünlü oyuncu Johnny Depp oynayacak.
Dumas Kulübü, bir kulüp adı değil. Alexander Dumas’yla da doğrudan bir ilgisi yok. Arturo Pérez-Reverte öyküsünü, ipuçları Üç Silahşörler’in yazarının dikte ettirdiği rivayet edilen bir elyazmasıyla, 17. yüzyıldan kalma, engizisyoncuların elinden nasılsa kurtulmuş gizemli bir kitabın ilk baskısında bulabilecek bir dizi cinayet kuruyor. Öyküsünü anlatırken, entrika, gerilim gibi polisiye edebiyatın bütün türlerini hünerli ve incelikli bir anlatımla kullanıyor. Dumas Kulübü, okurken bir sonraki sayfanın gelmesini merakla bekleyeceğiniz, enfes bir roman…
Kaplan! Kaplan!
Yazar: Alfred Bester
Çevirmen: Barış Tanyeli
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 304
“Yüksek maceranın, zengin yaşamanın ve zor ölmenin olduğu bir Altın Çağ’dalardı… ama kimse öyle düşünmüyordu. Servet ve hırsızlığın, talan ve yağmacılığın, kültür ve ahlaksızlığın geleceği… ama kimse bunu kabul etmiyordu. Aşırıların çağındaydılar, ucubelerin büyüleyici yüzyılı… ama kimse bunu sevmiyordu.”
Uzayda ölüme terk edilen ve 170 gün boyunca havasız ortamda hayatta kalmayı başaran Gully Foyle, kendine geldikten sonra gemi enkazından kurtulur ve intikamını almak için yola koyulur. Tüm Dünya’yı değiştirecek bir sırrı da yanında taşımaktadır.
“Bester’in iki muazzam kitabı zamanının ötesine geçmeyi başardı. Yaklaşık altmış senedir herkesin en iyi on bilimkurgu kitabı listesindeki yerlerini korudular.”
Robert Silverberg
“En sevdiğim kitap ne mi? Kaplan! Kaplan!”
William Gibson
“Bilimkurgu edebiyatı gerçek deha ürünü çok az eser çıkardı ve bu da onlardan biri.”
Joe Haldeman
Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu
Yazar: Italo Calvino
Çevirmen: Eren Yücesan Cendey
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 252
“Italo Calvino’nun Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu adlı yeni romanını okumaya başlamak üzeresin. Rahatla. Toparlan. Zihnindeki bütün düşünceleri kov gitsin. Seni çevreleyen dünya bırak belirsizlik içinde yok oluversin” cümlesiyle başlayan, Calvino’nun yazarlık dehasını konuşturduğu, Calvino’nun Calvino’yu okuduğu, okurluk ve yazarlık üzerine bir başyapıt olan Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu, ilk kez özgün dilinden yapılan çevirisiyle Türkçede…
Murphy
Yazar: Samuel Beckett
Çevirmen: Uğur Ün
Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
Çevirmen: 178
Murphy, bir Beckett anti-kahramanı. Belli bir eğitimden geçmiş. İrlandalı. Yalnız, edilgen ve tekbenci. Bir işte çalışmıyor. Tek mutluluğu sallanan bir koltuğa kendini çırılçıplak bağlamak, iç dünyasına çekilip orada yolculuklara çıkmak… Celia, Murphy’ye aşık. Fahişe. Bedensel bir aşkla sevilen ve dış dünyaya ait olduğu için Murphy’nin reddetmek istediği bir kadın…
Mruphy peşini bırakmayan dış dünyadan kaçarken, sığındığı akıl hastaları tarafından da dışlanır… Kitabın traji-komik öyküsü bu merkezi çelişki etrafında gelişir. Descaretes’in ‘ruh-beden’ ikiliğinden etkilenen Beckett, bu ilk romanında, ruhla bedenin, iç dünyayla fiziksel dünyanın kaynaşma zorunluğundan uzakta, bir arada yaşayabileceğini göstermek ister. Doğu mistisizminden hareketle, bedenin, ait olduğu fiziksel dünyada asla tam özgür olamayacağı, gerçek özgürlüğün düşüncelerde yaşanabileceği fikrini ana izlek haline getirir. Bu anlamda, Murphy Beckett’in daha sonraki romanlarında sadece düşünerek ve konuşarak, sözcük üreterek, dili kullanarak var olabilen anti-kahramanlarının ilk örneğidir…
Murphy karamsarlıktan alaya, komikten traji-komiğe, hayatın ruhsal ve fiziksel alanlarını kapsayan izlekleriyle tüm yaşamın deliliğini veya insanın insanlığını seslendirerek eğlenen bir roman. Düşünmek veya düşünmemek isteyenlere… insanlara…
Soğuktan Gelen Casus
Yazar: John Le Carre
Çevirmen: Ali Cevat Akkoyunlu
Yayınevi: Kırmızı Kedi
Sayfa Sayısı: 240
“İstihbarat işinin ahlaki bir yasası vardır – başarı sonuçla ölçülür.”
Soğuk Savaş’ın zirve yaptığı 1960’lar… Alex Leamas, İngiliz İstihbaratı için Berlin Duvarı’nın gölgesinde yıllarca sürdürdüğü görevinin ardından yorgundur. Pek çok şey görmüş, pek çok adamını Doğu Alman İstihbaratı ile Duvar’da oynanan bu karanlık ve sisli satrançta yitirmiştir. Teşkilat, ağır bir yenilginin ardından İngiltere’ye dönen Leamas’tan son bir görev ister. Doğu Almanya’ya geçmeli ve ülkesine ihanet etmelidir. Ancak İngiliz İstihbaratı’nın yaşlı kurdu George Smiley’nin, Leamas’ın arkadaşı olan genç bir kadına yardım etmesiyle operasyon büyük bir felaketle yüz yüze gelecek, oyunun kartları yeniden dağıtılacak ve Leamas kendini hayalinin ötesindeki korkunç bir politik oyunun pençesinde bulacaktır.
Dünyanın en iyi casus romanı yazarlarından John Le Carré’nin, Publishers Weekly tarafından “Tüm zamanların en iyi casus romanı” seçilen, Time tarafından “Tüm zamanların en iyi 100 romanı” listesine giren bu kült eseri, filmiyle de BAFTA ödülleri dahil birçok prestijli sinema ödülünü sahibi oldu. Soğuktan Gelen Casus okuyucuya yalanlarla kurulu bir dünyanın gerçeklerle dolu hikâyesini anlatıyor.