Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakârlıkları ve yalanları…
Uçurtma Avcısı
Yazar: Khaled Hosseini
Çevirmen: Püren Özgören
Yayınevi: Everest Yayınları
Sayfa Sayısı: 375
Emir ve Hasan, Kabil’de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk… Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir’le Hasan’ın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan ise onun hizmetkârının oğludur. Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa, Hazaralara mensuptur.
Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip California’ya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen arkasında bıraktığı Hasan’ın hatırasından kopamaz.
Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakârlıkları ve yalanları… Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişini aşama aşama gözler önüne seriyor.
Uçurtma Avcısı’nda anlatılan olağanüstü bir dostluk. Bir insanın diğerini ne kadar sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü…
Zambak Kızı
Yazar: Chitra Banerjee Divakaruni
Çevirmen: A. Sevde Kaplan
Yayınevi: Aspendos Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 400
Yetim doğan Korobi Roy, sevgi dolu büyükanne ve büyükbabasıyla seçkin bir çocukluğun keyfini sürmüş, Kalküta’da güzel, eski bir malikânede her şeyden uzak on yedi yıl geçirmiştir. Büyükanne ve büyükbabasının onun için yaptığı her şeye rağmen, ailesinin ölümünün arkasındaki sır Korobi’nin canını sıkar ve ailesinden ona kalan tek şeye sarılır: annesinin şiir kitabında saklı bulduğu aşk mektupları. Büyüdükçe Korobi bir gün anne babasınınki gibi bir aşk bulmanın hayalini kurar. Üst düzey bir iş adamının tek oğlu olan yakışıklı Rajat’la tanıştığında ise hayali gerçekleşir.
Nişanlanmalarından çok kısa bir süre sonra büyükbabasının ani bir kalp krizi geçirmesiyle Korobi’nin geçmişiyle ilgili sarsıcı bir sır ve ciddi maddi sıkıntılarının olduğu ortaya çıkar. Bu keşif ve büyükanne ve büyükbabasının ihanetiyle Korobi, 11 Eylül sonrası Amerika’da gerçek kimliğini bulmak üzere cesur bir arayışa çıkar. Korobi’nin etkileyici, çoğu zaman da sarsıcı yolculuğu, onu hayatının en zor kararını vermesini gerektiren bir duruma sokar.
Telgraf Bulvarı
Yazar: Michael Chabon
Çeviri: Şeyda İşler
Yayınevi: Pegasus
Sayfa Sayısı: 584
Kuzey California’nın Middlemarch’ı olabilecek bu destansı roman, klasik soul caz plaklarının funk tınılarını kendine has, virtüözümsü, payroteknik bir üslupla işliyor. Telgraf Bulvarı bir Amerikan romanından bekleneceği şekilde zengin, hayalperest, komik, insancıl ve coşku dolu.
Kadim dostlar Archy ile Nat, ikinci el plaklardan oluşan ve kendileri için âdeta efsanevi bir krallık olan Telgraf Bulvarı’ndaki Brokeland Plakları adlı dükkânı işletirler. İki dostun eşleri Gwen ile Aviva da bir doğum kliniğinde çalışan ve bu kusurlu ütopyaya kariyerleri boyunca binden fazla minik yeni üye kazandırarak ün salan iki ebedir.
Amerika’nın en zengin beşinci siyahisi olan Gibson Goode, Dogpile mağazalar zincirinin son devasa şubesini de Telgraf Bulvarı yakınlarında açacağını açıkladığında Archy ve Nat küçük işletmelerinin bu büyük girişim karşısında ayakta kalamayacağından korkarlar. Hayatlarını değiştirecek bu sıkıntı yetmezmiş gibi eşlerinin çalıştığı klinikte de bir kriz patlak verir ve hem dostlukları hem de kariyerleri tehlikeye girer. Archy’nin herkesten gizlediği ergenlik çağındaki gayrimeşru oğlu Titus’ın ortaya çıkıverip, Nat ile Aviva’nın on beş yaşındaki oğulları Julius’la aşk yaşamaya başlaması ise tüm bu sarsıntıların üzerine tuz biber ekecektir…
“Telgraf Bulvarı, okuyucuyu içine çeken, taşkın bir roman. Karşınızda inşa edilen dünyada kendinizi kaybediyor, aldığınız keyifle satırlar arasında durup yavaşlamak istiyorsunuz. Kesinlikle bitmesini istemedim!”
Philip Hensher
“Saatin tik tak sesleri gibi işleyen kurgusu ve sıradışı şekerlemelere benzeyen cümleleriyle Telgraf Bulvarı çok katmanlı, içinden çıktığı özel topluluğun hakkını veren bir roman.”
Sunday Telegraph
“En sevdiğiniz plak gibi, Telgraf Bulvarı da baştan sona sizi cezbediyor.”
Independent
Angela’nın Külleri
Yazar: Frank McCourt
Çevirmen: Neşe Olcaytu
Yayınevi: Epsilon Yayınevi
Sayfa Sayısı: 463
“Geriye bakıp çocukluğumu anımsadığımda, nasıl hayatta kalabildiğime hala şaşarım.”
Ekonomik kriz sırasında, Amerika’ya yeni gelmiş bir göçmen ailesinin çocuğu olarak, Brooklyn’de dünyaya gelen ve İrlanda’nın Limerick kentindeki yoksul mahallelerde büyüyen Frank McCourt’un anıları böyle başlıyor. Frank’ın babası Malachy, genellikle çalışmadığı, çalıştığı zamanlar da aldığı parayı içkiye yatırdığı için, annesi Angela’nın çocuklarını bakıp besleyecek parası yoktur. Ancak aynı Malachy, sorumsuz ve garip bir adam olmasına karşın, Frank’ın hikâye yazma yeteneğini ortaya çıkaracaktır. Frank, babasının, İrlanda’yı kurtaran Cuchulain hakkında anlattığı hikâyelerle, annesine bebekler getiren, Yedinci Basamaktaki Meleğin hikâyesiyle büyür.
2. Kitap: Umuda Doğru Hatıralar…
Kabil Güzellik Okulu
Yazar: Deborah Rodriguez
Çevirmen: Yeşim Öksüzoğlu
Yayınevi: Epsilon Yayınevi
Sayfa Sayısı: 328
Dostluk ve Özgürlük Sanatı Üzerine Bir Roman
Deborah Rodriguez, Taliban’ın düşüşünden kısa bir süre sonra, savaş yüzünden yıpranmış halka insani yardım sağlamayı amaçlayan bir grubun üyesi olarak Afganistan’a gitti. Doktorların, hemşirelerin ve terapistlerin yanında, bir kuaför olarak sağlayabileceği katkılar konusunda endişeli olan Debbie, kısa sürede Afganlarla dostluk kurmak için mesleğinin büyük bir şans olduğunu fark etti. İyi bir saç kesimi için yanıp tutuşan Batılıların ve kendi güzellik salonlarını açmak konusunda çok hevesli olan Afgan kadınlarının ilgisiyle karşılaşınca, aklına bir güzellik okulu açma fikri geldi.
Bu güzellik okulunda kadınlarla paylaştığı hikayeler Debbie’yi çok etkiledi. Düğün gecesinde bakire taklidi yapan kız, ailesinin borçlarına karşılık evlendirilen on iki yaşındaki gelin, kocasının dayaklarına rağmen azimle eğitimini sürdüren genç kadın… Bütün bunlara tanık olan Debbie, sonunda kendi mutsuz evliliğinden sıyrılma gücünü buldu ve yeni bir aşk için kendine şans verdi.
Gölün Kıyısında
Yazar: Mary Lawson
Çevirmen: Kutlukhan Kutlu
Yayınevi: Domingo Yayınevi
Sayfa Sayısı: 288
“SON, hiç umulmadık şekilde geldi; ve üstünden çok uzun vakit geçinceye kadar ortada ona uzanan bir olaylar silsilesi bulunduğunu göremedim…. Bir şeyin başlangıç noktasını bulmaya çalışırken ne kadar geri gidilebileceğine dair bir sınır yok elbette. Bu arayış insanı Adem’e, hatta daha da öncesine götürebilir. Fakat bizim ailemiz için o yaz mevsimi, pratikte her şeyin başlangıcı sayılabilecek kadar feci bir olay olmuştu. Söz konusu olay ben yedi yaşımdayken, Temmuz ayının sıcak ve durgun bir Cumartesi günü yaşandı ve normal aile hayatımızı sona erdirdi; neredeyse yirmi yıl sonra bile hâlâ bu olaya nasıl bakmam gerektiğini bulmakta zorlanıyorum.”
GÖLÜN KIYISINDA nadide bir keşif. Romanın öylesine telaşsız bir kendinden eminliği ve öylesine iyi kontrol edilmiş bir duygusallığı var ki, özel olduğunu ânında hissediyorsunuz. Kendinizi tadı çıkarılacak bir edebi deneyim, içinde kaybolabileceğiniz bir kitap ve dikkatle takip edilecek yeni bir yazarla karşı karşıya buluyorsunuz.
“Gecenin geç saatlerine kadar sizi ayakta tutacak, bittiği için üzüleceğiniz bir kitap. Ve ardından tanıdığınız herkese okutmaya çalışacaksınız.”
Washington Post
“Usulca çiçek açan keskin sezgilerle ve duygusal zekayla dolu… insanı cezbeden, elinizden bırakmakta zorlandığınız bir kitap.”
Observer
“Lawson okuru nasıl içine çekeceğini biliyor… boşa çıkmış umutlar ve hayalkırıklıklarıyla, kendini kandırmalarla dolu ama sonu insana kendini iyi hissettiren bir roman bu.”
Spectator
Kabuğunu Kıran İnci
Yazar: Nadia Hashimi
Çevirmen: Mehtap Gün Ayral
Yayınevi: Lemur
Sayfa Sayısı: 416
“Afgan-Amerikalı yazar Nadia Hashimi’nin bu ilk romanı güçsüzlüğün, kaderin ve Khaled Hosseini, Jhumpa Lahiri ve Lisa See’nin eserlerindeki duygusal tınıyı ve kültürel niteliği birleştiren kendi kaderini çizme özgürlüğünün yakıcı hikâyesidir.”
Kâbil, 2007: Taliban sokaklara hükmetmektedir. Madde bağımlısı bir babası olan ve hiç erkek kardeşi olmayan Rahima ve ablaları evden dışarı bile çıkamaz, okula gidemezler. Tek umutları eski günlerdedir. Küçük Rahima, evlilik çağına gelene dek erkek çocuk gibi giyinip bu şekilde davranmasına izin veren “Bacha Posh” geleneği sayesinde hayal bile edemeyeceği bir özgürlüğe kavuşur… Bu da onu tamamen değiştirecektir.
Ama ailesinde bu sıradışı geleneği uygulayan ilk kişi Rahima değildir. Yüz yıl önce, büyük büyük anneannesi Shekiba da aynı şekilde kendini kurtarmış ve bir aile kurmuştur. Bu değişim onu ıssız bir köyde sürdüğü mahrumiyet içindeki hayattan alıp kralın Kâbil’deki sarayının zenginliğine taşır.
Kabuğunu Kıran İnci, zamanda gidip gelerek, aralarında yüz yıl olmasına rağmen aynı cesarete sahip olan bu iki kadının olağanüstü öyküsünü iç içe geçmiş olarak anlatır. Özgürlüğün olduğu bir hayata geri dönebilecekler mi? Dönemezlerse, hayatlarına nasıl devam edecekler?
“Dokunaklı bir aile hikâyesi… Şaşırtıcı, gizemli ihtişamıyla bir Afganistan portresi ve Afgan kadınlarının devam eden mücadelelerine tutulmuş bir ayna.”
Khaled Hosseini
Çiçeklerin Kanı
Yazar: Anita Amirrezvani
Çevirmen: Umut Uğur
Yayınevi: ODTÜ Geliştirme Vakfı Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 471
Bir zamanlar sarı safran ve narçiçeklerinin özünden elde edilmiş renklerle boyanmış yünlerden muhteşem halılar yapan bir kız vardı…
“Çiçeklerin Kanı” 17. yy İran’ınında evlenme çağına yaklaşan 14 yaşında bir köylü kızın hikâyesidir.
Yaşadıkları köyde babasının beklenmedik ölümünden sonra annesi ile birlikte İsfahan’da yaşayan ve Şah için halılar dokuyan üvey amcasının yanına taşınırlar. Annesi ile birlikte hizmetçi olarak yaşamaya başlayan genç kız orada gizli bir muta (para için belli bir süreliğine bir sözleşme ile yapılan evlilik) nikâhına evet demek zorunda kalır…
Yaşadığı olağandışı zorluklara rağmen halılara ve desenlere olan tutkusundan vazgeçmeyen genç kız, artistik dehasının ona sunduklarıyla olağanüstü güzellikte halılar üretmeye başlar.
Son derece sıcak ve içten bir anlatıma sahip olan doğu edebiyatının en güzel öyküleriyle süslenmiş, ipek bir halıya benzeyen bu kitap bir solukta okunacak ve insanların kafasında derin izler bırakacaktır.
Mutfak Tanrısı
Yazar: Amy Tan
Çevirmen: İris Kantemir
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 383
Çin ve Amerika birbirinden uzak iki ülke, çok farklı kültürler. Amy Tan, “Mutfak Tanrısı”nda, Çin’den Amerika’ya göçmüş Çinli bir anne -Winnie- ile onun Amerika’da doğmuş, bir Amerikalı olan kızı Pearl’ü romanının eksenine yerleştirmiş, böylece bu iki farklı ve yabancı kültürü yan yana getirmiş. Roman boyunca yabancılığın yalnızca orada kalmadığı, sessiz bir gerilim ve uzlaşmazlık biçiminde Winnie ile Pearl arasındaki ilişkiye de yansıdığı görülüyor. Winnie’nin Çin’de kalan geçmişine yabancı olan Pearl, bir anlamda annesine de yabancıdır. Anne ile kız arasındaki gerilimin gevşemesi, buzların çözülmesi ancak Winnie’nin kızına bütün geçmişini ve geçmişin kapalı kapılarının ardında kalmış sırlarını açmasıyla mümkün olabilecektir.
Winnie’nin 1920’lerde Şanghay yakınlarında bir adada başlayan, İkinci Dünya Savaşının, daha sonra komünizmin kuruluş yıllarının Çin’inde süren, 1949’da Amerika’ya göç ile sona eren yaşamöyküsü belki de genel olarak Çinli kadınların öyküsü; tek bir kadının çevresinde gelişirken başka kadınları, kuşakları, toplum hayatını ve geleneklerini sınırlarının dışında bırakmıyor.
Üç Renkli Deniz
Yazar: Wally Lamb
Çevirmen: Erhan Akay
Yayınevi: Okuyan Us Yayınları
Sayfa Sayısı: 756
Oh ailesi, görünüşte diğerlerinin çoğu gibi hayalleri, çabaları ve rutinleri olan sıradan bir aileydi…
Ta ki sır ve yalanlardan kurdukları o duvardan tek bir tuğla çekilene kadar. Orta yaşlı bir kadın, 27 yıllık bir evlilik ve 3 çocuğun ardından başka bir kadına aşık olur ve onunla evlenmeye karar verirse ne olur?
“Kendime karşı bu kadar sert olmayı bırakmalıyım. Viveca’yı seviyorum. Orion’u da sevdim… Ama neden? Çünkü beni kanatlarının altına almıştı. Çünkü hayatımda ilk kez bir erkekle ilişkide olmak eğlenceliydi. Güvenliydi.”
Bir eş, anne ve aykırı bir ressam olan Annie Oh, Manhattan’ın en başarılı, varlıklı ve cüretkâr galeri sahibine, hemcinsi Viveca’ya aşık olduğunda, ailesini alt üst edecek ve yıllar içinde biriktirilmiş tüm sırları ortaya dökecek süreci başlatır…
“İlişkimiz seksten çok daha fazlası. Beni seviyor, ben de onu. Ona güveniyorum. Burada olmadığı zaman onu çok özledim. Uzakta olduğu zaman Orion’u nasıl özlediysem, öyle özledim. Aşk denilen şey bu mu?”
Wally Lamb, mizahî bir anlatım ve müthiş bir şefkatle, travma ve kayıp sonrası umudu ve kurtuluşu bulmak için çırpınan insan hâllerinin özünü yakalıyor. Üç Renkli Deniz klasik bir Wally Lamb romanı; sevgiyi ve hayatın anlamını bulmak için karmaşık insan kalbinin derinliklerine inen, elinizden bırakamayacağınız bir başyapıt.
“Lamb, kendine özgü zeki diliyle, karakterlerini ve okuyucularını umut, kurtuluş ve şok edici şiddet ve taciz anlarına götürüyor… Etkileyici.”
Minneapolis Star Tribune
Kadınlar Vagonu
Yazar: Anita Nair
Çevirmen: Ela Gürdemir
Yayınevi: Çitlembik Yayınları
Sayfa Sayısı: 302
Akhilandeswari ile tanışın: Vergi dairesinde memur, kırk beş yaşında ve bekar. Tüm yaşamı boyunca kendisi için hiç var olamamış bir kadın; her zaman birinin kızı, kızkardeşi, teyzesi, daha çok da başkaları yaşamlarını kurabilsin diye koşulları hazırlayan kişi olmuş. Bu durum bir gün Akhila’nın bir deniz kıyısı kasabasına tren bileti alışı ve yola çıkışı ile değişir. Bu yolculuk onun için ilk kez kendi başına kalması ve tutucu Tamil Brahman köklerinden uzaklaşması anlamına gelmektedir.
Akhila, kadınlar vagonunda yolculuk eden diğer beş kadınla paylaştığı samimi ortam boyunca yol arkadaşlarını tanır:
Janaki: Şımartılmış bir eş ve kafası karışık bir anne.
Margaret Shanti: Elementlerin şiirselliği ile dünyayı algılayan bir kimya öğretmeni ve ihtiyaçlarını anlayamayacak kadar duyarsız ve despot bir adamın karısıdır.
Prabha Devi: Kusursuz bir kız ve eşken, küçücük bir anda tüm yaşamını değiştiren kadın.
Sheela: Başkalarının anlayamadıklarını gören ve sezen on dört yaşında bir kız çocuğu.
Marikolanthu: Saflağını bir gecelik şehvete yenik düşerek kaybetmiş bir kadın.
Akhila bu kadınların öykülerinde, onların yaşamlarının en özel anlarında gezinirken, tüm yaşamı boyunca sorduğu sorunun yanıtını da aramaktadır: Bir kadın bekar ve aynı zamanda mutlu olabilir mi, yoksa kadınlar kendilerini tamamlanmış hissetmek için bir erkeğe mi ihtiyaç duyarlar?
Kafir
Yazar: Ayaan Hirsi Ali
Çevirmen: Mustafa Karabiber
Yayınevi: Altın Kitaplar
Sayfa Sayısı: 464
“Ayaan Hirsi Ali, teröristlerin hedef aldığı, Avrupa’nın tartışmasız en gözde politik figürlerinden biridir. Kadın haklarının ateşli savunucu olan Hirsi Ali, fanatik İslam’ı gözünü kırpmadan eleştirebiliyor.”
Kâfir, Hirsi Ali’nin inançlarının geçirdiği evrimin, demir gibi sağlam iradesinin ve din adına yapılan haksızlıklarla mücadelesinin öyküsüdür. Günümüzün hayranlık uyandıran en gözde politik figürlerinden biri olan Ayaan Hirsi Ali’nin adı, Theo van Gogh’la birlikte yaptığı İtaat adlı filminden sonra Theo’nun fanatik bir Müslüman tarafından öldürülmesiyle uluslararası gazetelerin baş sayfalarında yer aldı.
Ayaan Hirsi Ali, Somali’de kalabalık bir kabilede aşırı Müslüman bir aile içinde büyür. Küçük yaşta sünnet edilişinden zorla evlendirildiği zamanlara dek diktatörler tarafından yönetilen çalkantılı ülkelerde yaşar. Yaşamla tüm bağlantısının koptuğu bir noktada Hollanda’ya kaçıp Siyasal Bilimler diploması alır. Kısa zamanda, Batı’ya sığınmış Müslüman kadınların haklarını savunan, parlamento üyesi olarak İslam dininde reform yapılmasında ısrar eden bir özgürlük savaşçısına dönüşür.