“Türümüzün yok olmasını engellemek için nüfusun yarısını öldürür müydün?”
Dan Brown neredeyse herkesin de bildiği gibi kitaplarında sanat, tarih ve sembolleri bir araya getirerek sayfaları inanılmaz bir hızla ve merakla çevirdiğimiz kitaplar yazıyor. Bu kitabında da aynı yazım tarzını devam ettirerek ortaya yine merak uyandırıcı bir hikaye çıkarmış.
İtalya’nın merkezinde yaşayan Harvard profesörü Robert Langdon’ın dördüncü macerasını anlatıyor bu kitap. Kahramanımız hastanede uyanıyor; fakat oraya nasıl gittiğini ya da neden orada olduğunu hatırlayamıyor. Doktoru Sienna, bu gizemi çözmesinde yardımcı olacak kişi. Peşinde bir kadın ajan, gizli kapılar, zamanının ötesinde teknoloji ile anlatım ilerliyor.
Dante’nin alegorik şiiri “Cehennem” den öğeler taşıyan kitapta, Langdon her zamanki gibi cevapları bulmaya çalışmanın yanı sıra, kime güveneceğini de bilemez durumda kalıyor çoğu zaman. İpuçlarını takip ederek, dünyayı mahvetmeye kararlı bir “deli”yi durdurma çabasında.
Dan Brown’ın diğer kitaplarını okuyup sevdiyseniz eğer, bu kitabı de beğeneceğinize eminim. Evet, muhteşem değil. Evet, hataları, eleştirilecek tarafları var. Evet, karakterler çok da inandırıcı değil. Her şeye rağmen, ben okurken keyif aldım; son sayfayı bitirip kapağı kapattığımda vaktimi boşa harcadığımı düşünmedim. Sanırım; bu yazar yazdıkça, ben de yazdıklarını okumaya devam edeceğim.
“Cehennemin en karanlık yerleri, buhran zamanında tarafsız kalanlara ayrılmıştır.”
İlginizi Çekebilecek Bir Konu: Jeffrey Eugenides – Middlesex