Norveç Kitapları, Norveç ya da resmî adıyla Norveç Krallığı, Kuzey Avrupa’da bulunan İskandinav Yarımadası’nın batısında bir ülke. Finlandiya, İsveç ve Rusya ile komşu olan ülkenin batıda Atlas Okyanusu’nun bir kolu olan Norveç Denizi’ne kıyısı vardır. Kıyıları binlerce fiyordla çizilmektedir.
Norveç Kitapları
Üvey Kardeş
Yazar: Lars Saabye Christensen
Çevirmen: Deniz Canefe
Yayınevi: Aylak Adam
Sayfa Sayısı: 700
2. Dünya Savaşı’nın sonunda yirmi yaşındaki Vera bilinmeyen bir saldırgan tarafından vahşice tecavüze uğrar. Bu tecavüz sonucu dünyaya gözlerini açan Fred ileride yetenekli bir boksör olacaktır. Vera’nın küçük oğlu Barnum tarafından anlatılan Üvey Kardeş, Barnum ile Fred’in özel ve tuhaf ilişkisine odaklanırken, iki kardeşin aralarındaki rekabeti, bağımlılığı ve sevgiyi gözler önüne seriyor. İnce bir detaycılıkla işlenmiş karakterlerle dolu bu ödüllü roman Norveç edebiyatını yakından tanımak isteyenler için bulunmaz bir fırsat.
“Ertesi gün Arnold denize açılıyor. Aurora ilkin karşı çıkıyor ama babası diretiyor. Oğlanın sertleştirilmesi gerek. Çocuk sağ kalmayı öğrenecek. Başka bir düşünceye yer yok. Bu yalın, aydınlık ve güzel. Her şey buna bağlı.”
Dünya Nimeti
Yazar: Knut Hamsun
Çevirmen: Behçet Necatigil
Yayınevi: Timaş Yayınları
Sayfa Sayısı: 432
Dünya Nimeti (Markens Gröde) 1917’de çıktı. Issız toprakları canlandırmak için insan gücünün verdiği imtihanları, tabiat kuvvetleri ile çetin savaşları hikâye eden bu roman, katı ve boş topraklara düşen alın terlerinin önce kıt kanaat, giderek cömert hasadını, bu başarıdaki büyük hazzı dile getirir. Bu kitapta Hamsun yirminci yüzyıl insanın destanını yazmış, önüne bir model almadan başaran insanın büyüklüğünü gözler önüne sermiştir. İçtenlik, sadelik, güzelliktir bu kitabın sanatsız sanatı!
Bu kitap için Selma Lagerlöf, Hamsun’a şunları yazmış: “Dünya Savaşı olurken, milletler, ordular, yüzyıllardan miras bunca emeği kırıp parçalarken; yapıcının, çiftçinin, göçmenin yaratmaktan duyduğu hazla dolu kitabın çıktı. Liderlerin, milletlerin yakıp yıkarak, kesip biçerek yeni topraklar, ülkeler peşinde kızıştıkları bir sırada, sen basit bir adamı, eline bir balta, bir de saban vererek kutsal bir savaşa yolladın; evvelce hiçbir kalemin tasvir etmediği bir savaştı bu; toprakla savaş!
Senin bu kitabın, dünya kuruldu kurulalı insanoğlunun gönlüne ferahlık veren tek şeyin; zahmetli yorgunluklar, sabırlı çalışmalar olduğunu; insanoğlunun ancak böyle çalışmalarla vücudunu zindeliğe, hayatını mutluluğa, ismini saygıya ve hatırasını ölümsüzlüğe ulaştıracağını ispat etti.” Roman, cahil bir göçmen olan Isak’ın basit, cahil karısı Inger’le birlikte çorak ve haşin toprakları sabırla nasıl bereketli, yeşil bir yurt parçası haline getirdiğini anlatır.
Buz Sarayı
Yazar: Tarjei Vesaas
Çevirmen: Melih Cevdet Anday
Yayınevi: Timaş Yayınları
Sayfa Sayısı: 184
“İki dalga geçti içinden: İlki insanı hareketsiz bırakan bir soğuk dalga, ikincisi canlılık veren bir sıcaklık… Tıpkı başımızdan geçen ender olaylarda olduğu gibi.”
Hem yazarı, hem çevirisi, hem de hikâyesiyle “özel” bir kitap: Buz Sarayı… İki küçük kızın dostluğunu anlatan roman, çocukluğun gizli kederini incelikle işliyor. Bitmeyen, upuzun bir kışın ortasında filizlenen bu dostluk, uçsuz bucaksız bir yalnızlığın başlangıcı oluyor. Çünkü kızlardan biri Norveç fiyortlarından birindeki donmuş bir çağlayanda, Buz Sarayı’nda kayboluyor ve bu buzdan labirent nihayetinde herkesin biraz kalbini kırıyor.
“Ne kadar yalın bir roman bu. Ne kadar incelikli, ne kadar güçlü… O kadar farklı, öyle biricik ki. Unutulmaz. Sıradışı…”
Doris Lessing
“Buz Sarayı’nın dünyanın en ünlü romanı olmaması beni çok şaşırtıyor.”
Max Porter
“Bugüne kadar yayımladığım en iyi roman.”
Peter Owen
Kon-Tiki
Yazar: Thor Heyerdahl
Çevirmen: Deniz Canefe
Yayınevi: Alfa Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 342
Pasifik Okyanusunda 101 gün süren olağanüstü bir yolculuğun hikayesi… Norveçli antropolog Thor Heyerdahl, Polinezya Adalarına yerleşen ilk insanların efsanevi kahraman Kon-Tiki önderliğinde okyanusu geçerek Peru’dan geldiğine inanıyordu. Yazar, o dönemde böyle bir yolculuğun imkânsız olduğunu söyleyenlere karşı tezini kanıtlamak için 1947 yılında balsa ağacı kütüklerinden yaptığı ve Kon-Tiki adını verdiği ilkel bir salla, beş arkadaşıyla birlikte yola çıktı.
Öfkeli fırtınalar, balinalar, köpekbalıkları ve diğer pek çok tehlikenin eşlik ettiği bu macera üç ay sonra Raroia mercan adasında başarıyla son buldu.
Kavgam
Yazar: Karl Ove Knausgaard
Çevirmen: Ebru Tüzel
Yayınevi: Monokl
Sayfa Sayısı: 492
“Kalp için hayat basittir: Atabildiği kadar atar. Sonra durur.”
Hiçbir sır bırakmayan bir dürüstlükle yazıyor Knausgaard. O yazdıkça nefesler tutuluyor, heyecandan kalp çok kereler duracak gibi oluyor. Onun yaşamına giriyor, kendi kalbinizden çok ama çok uzaklara gidiyorsunuz ama bir anda orada sadece kendi kalbinizin attığını duyuyorsunuz. Knausgaard Kavgam’da eşsiz bir ustalıkla bize yaşamlarımızı geri veriyor.
“Karl Ove’nin kayda değer yeteneği ki bu yetenek bugünlerde ender bulunuyor, tamamen anda ve kendi varlığının farkında olması. Her detay süsleme ve gösterişten uzak bir biçimde ortaya konuyor, sanki yazmak ve yaşamak eşzamanlı oluyormuş gibi. Sizi tamamen içine çekiyor. Onun hayatını onunla birlikte yaşıyorsunuz.”
Zadie Smith
“Kavgam’ın ilk iki cildinde sıtma ateşine tutulmuş gibi oldum. 4 gün boyunca okumaktan başka çok az şey yaptım, e-postalarımı cevaplamadım, köpeğimi yürüyüşe çıkarmadım, bulaşıklar lavaboda yığıldı. Anlatının ışıkları sizi olduğunuz yere mıhlıyor, tıpkı otobanın ortasında kalakalmış bir hayvan gibi.”
Dwight Garner
“Kavgam, Knausgaard’ın sıra dışı 6 ciltlik romanı tüm bilinen ticari reklamları alt üst ederek yazarını bir rock yıldızı haline getirdi. Sadece Norveç’te 450.000 adet satıldı, her 9 yetişkinden biri Kavgam’ı okudu.”
Emma Brockes
Sofie’nin Dünyası
Yazar: Jostein Gaarder
Çevirmen: Sabir Yücesoy
Yayınevi: Pan Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 592
“Benzer insanların”, yüzeysel bilgilerin geçerli olduğu çağımızda, “3000 yıllık geçmişinin hesabını yapamayan insan günübirlik yaşayan insandır” diyen Goethe’nin günübirlik insanlarından olmama yolunda ciddi bir adım.
15. yaşgününü kutlamaya hazırlanan Sofie, bir gün posta kutusunda “Kimsin” yazılı bir not bulur. Bu sorudan hareketle, bütün bir felsefe tarihinden sorulmuş soruları ve cevapları, sürükleyici bir roman kurgusu içinde anlatan Jostein Gaarder, Umberto Eco’nun “Gülün Adı”nda Ortaçağ teolojisini romanlaştırma gücünü bu kitabında felsefede gösteriyor.
Benim Durumumdaki Erkekler
Yazar: Per Petterson
Çevirmen: Banu Gürsaler Syvertsen
Yayınevi: Metis Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 256
Parçalanan bir hayatın acımasız ama şefkat dolu portresi…
Karısı çocuklarını da alıp onu terk ettikten sonra Arvid Jansen, tutunacak çok az şeyinin olduğunu fark eder. Boş evini, yatağını, hayatını yadırgar; kim olduğunu pek de bilmediğini anlar. Gençlik günlerinin peşinde şehirde dolaşır, sarhoş olur, barlarda ısrarla peşine düştüğü kadınlarla yatağa girdiğindeyse ne yapacağını bilemez. İlk ayrıldığında neşeli bir zafer duygusu taşıyan karısı da ondan çok farklı durumda değil gibidir. Sadece üç kızlarından en büyüğü ebeveyninin kim olduğunu görüyor, ama ne onlara yardım edebiliyor ne de onlardan yardım alabiliyordur…
Mahcubiyet ve Haysiyet
Yazar: Dag Solstad
Çevirmen: Banu Gürsaler Syvertsen
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 108
Ellili yaşlarındaki edebiyat öğretmeni Elias Rukla için sıradan bir gündür: Yıllardır yaptığı gibi, sevdiği bir eseri (Henrik Ibsen’in Yaban Ördeği’ni) bir sınıf dolusu ilgisiz lise öğrencisine heyecanla yorumlamaya başlar. Ne var ki görünüşte küçük bir olay hiç beklenmedik bir krizi tetikleyecek, Elias’ın hayatında derin izler bırakmış bir dostluğun hatırasına dönmesine, evliliğini, kendisini ve içinde yaşadığı toplumu sorgulamasına yol açacaktır.
Mahcubiyet ve Haysiyet, yükte hafif pahada ağır, dili ve atmosferiyle akılda yer eden, okuyanların tekrar tekrar dönmek isteyeceği o özel romanlardan.
“Bütünüyle hipnotize edici, bütünüyle insancıl bir yazar.”
James Wood
“Solstad’ın dili, eski görünen yeni bir zarafetle parıldar ve taklit edilemeyen, enerji dolu, kendine özgü bir ışıltı yayar.”
Karl Ove Knausgaard
Doppler
Yazar: Erlend Loe
Çevirmen: Dilek Başak
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 124
Andreas Doppler: Bir başarı abidesi! İki çocuklu başarılı bir aile babası; başarılı bir tadilattan geçmiş güzel bir evi ve çok başarılı olduğu iyi bir işi var. Bir gün ormanda dolaşırken bisikletten düşüyor. Otların arasında yarı baygın bir halde uzanırken, uzun zamandır hissetmediği bir huzur doluyor içine: Neredeyse hiç tanımadığını fark ettiği babasının ölümü iyiden iyiye içine otururken, yeni banyo için fayans seçimi gibi banal düşüncelerden ve beynini kemiren o anlamsız çocuk şarkılarından kurtuluveriyor.
Birkaç gün sonra işini, evini ve ailesini terk edip ormana taşınıyor. Doğa güzel, karanlık ve derin; ayrıca Bongo var: Kendini geyikten başka her şey sanan ve kart oyunlarından zerre kadar anlamayan bu afacanla bir “avcı toplayıcı” gibi yaşamaya çalışan Doppler, yağsız süt krizine girince, bir adım daha ileri gidip takas ekonomisine geçiyor…
“Merak uyandıran, huzursuz eden, duygu yüklü bir metin; yazar için yeni bir sanatsal başarı.”
Stein Roll
“Loe’nun Naif. Süper’den bu yana yazdığı en iyi kitap.”
Sindre Hovdenak
“Uzun zamandır yayımlanan en komik kitap.”
Michael Nilsen
Görülmeyenler
Yazar: Roy Jacobsen
Çevirmen: Deniz Canefe
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 180
“Kimse bir adayı terk edemez…”
Görülmeyenler, ülkenin kuzeyindeki küçük bir adada denizin ve gökyüzünün güçleri arasına sıkışmış beş kişilik bir balıkçı ailesinin 1913’ten 1928’e uzanan etkileyici hikâyesini sunuyor okura; doğa da, Barrøy ailesine verdikleriyle ve aldıklarıyla, bir tür antikahraman olarak yerini alıyor romanda: Yaralı eller, ısırıcı soğuk, el emeğini bir anda paramparça eden fırtınalar ve hiç sözü edilmeyen duygular… Ödüllü yazar Jacobsen, içe işleyen yalın anlatımıyla belirsiz siluetleri görünür kılarken, okuru küçük şeyler’in kırılganlığına ve büyüklüğüne uyandırıyor.
Hans Barrøy üç şey düşlemişti; motorlu bir tekne, daha büyük bir ada ve başka bir yaşam. İlk iki düşünü sık sık anlatırdı tanıdığı tanımadığı herkese, sonuncusundan hiç söz etmemişti, kendine bile. Maria da üç şey düşlemişti: Daha çok çocuk, daha küçük bir ada ve başka bir yaşam. Kocasının tersine sık sık sonuncusunu düşünürdü ve ilk ikisi zamanla giderek silinip yittikçe üçüncü büyümüş, ağırlaşmıştı.