Germinal dünya edebiyat tarihinin en önemli eserlerinden biri. İnsanların çektiği büyük acıyı son derece gerçekçi ve evrensel olduğu kadar etkileyici bir dille de kaleme alan Zola, bu romanıyla adeta bir destan yaratmış.
Germinal
Yazar: Emile Zola
Çevirmen: Volkan Yalçıntoklu
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 616
1860’larda Fransa’nın kuzeyinde maden işçileri, çetin koşullar altında yaşam mücadelesi vermektedir. Çalıştıkları ocaklarda her an iç içe oldukları göçük ya da grizu patlaması tehlikesinin yanı sıra, açlık ve sefaletle boğuşup dururlar. Son çare olarak gördükleri grev onlar için kaçınılmazdır artık. Her şeyi göze almaya hazırdırlar, içlerinde filizlenen umut en büyük destekçileridir. Ne yazık ki direnişleri acımasızca bastırılır. Şimdi geride sadece ölüm, kan, gözyaşı ve yok olan hayaller kalmıştır.
Germinal dünya edebiyat tarihinin en önemli eserlerinden biri. İnsanların çektiği büyük acıyı son derece gerçekçi ve evrensel olduğu kadar etkileyici bir dille de kaleme alan Zola, bu romanıyla adeta bir destan yaratmış.
Her satırında okuru duygudan duyguya sürükleyen, kâh yüreğini burkan, kâh öfkelendiren, kâh umutlandıran, soluk soluğa okunacak bir eser.
Anne Frank’ın Hatıra Defteri
Yazar: Anne Frank
Çevirmen: Can Yücel
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı: 288
Bu hatıralarda, her an Naziler tarafından yakalanma tehlikesi altında yaşayan bir grup insanın çektiği çilelerin yanı sıra, genç kızlığına yeni adım atan Anne’ın çekingenliklerle, küçük kaçamaklarla tomurcuklanan sevdası da anlatılıyor. Şartların acımasızlığına karşın yaşama gücünü yitirmeyen Anne Frank’ın hikâyesi Can Yücel’in kendine has sesiyle aramıza karışıyor.
“Öldükten sonra da yaşamak istiyorum. Onun için Tanrı’ya bana bu vergiyi bağışladığı, kendimi geliştirmek, yazıyla kendimi, içimdekileri anlatmak kolaylığını verdiği için dualar ediyorum. Elime kalemi alınca hiçbir şey gözümde değil, üzüntülerim siliniyor, cesaretim artıyor.
Ama bakalım gerçekten değerli bir şeyler yazabilecek miyim? Umudum var. Niye mi? Yazarken düşüncelerimi, düşlerimi, yaşadığım, istediğim şeyleri gözümün önünde canlandırabiliyorum.”
Anne Frank 1929’da Yahudi bir ailenin ikinci çocuğu olarak, Frankfurt’ta doğdu. Aile, baba Otto Frank’ın işleri nedeniyle Amsterdam’a taşındı. Nazi işgali sırasında işyerlerinin yakınındaki bir binaya yerleşen Frank’lar burada iş arkadaşlarının yardımıyla iki yıl saklandı. Eskiden birlikte çalıştıkları bu kişiler onlara yalnızca yiyecek, giysi, kitap, vd. yardımı yapmakla kalmadılar, onların dünyaya açılan penceresi oldular. Ancak 1944’te baskına uğrayan binadakiler ve onlara yardım eden gruptan iki kişi farklı toplama kamplarına gönderildi.
Yakalananlar arasından yalnızca iki yardımcı ve Otto Frank hayatta kaldı. Yakalanmayan yardımcılar baskın sonrasında geride kalan yığından çıkarıp sakladıkları Anne’ın hatıra defterini babasına teslim ettiler.
Babası Anne’ın satırlarını okudukça bambaşka bir genç kızla tanıştı ve arkadaşlarının ısrarıyla bu defteri 1947’de kitap olarak yayımlattı. Anne Frank o günden bugüne hemen her dilde “yaşamaya övgü” niteliğindeki hikâyesiyle insanlığa umut dağıtmayı sürdürüyor.
Swann’ların Tarafı
Yazar: Marcel Proust
Çevirmen: Roza Hakmen
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 400
Combray’de günbatımı, alışkanlık, iyi geceler öpücüğü, Françoise, Léonie Hala, kilise, Adolphe Amca, pembeli kadın, bahçede kitap okuma, akdikenler, mehtapta gezinti, sonbahar yalnızlığı, arzunun doğuşu, Balbec, zambak kokan oda, Verdurin’ler ve müritleri, Swann’la Odette’in karşılaşması, Vinteuil’ün sonatı, Swann’ın aşkı, kasımpatları, kıskançlık, yalan, bekleyiş, müziğin dili, Champs-Élysées’de karlı günler, Gilberte, hayal kırıklığı, umut…
Çaya batırılan bir madlenle yeniden yakalanan, belleğin yaratıcı gücüyle yeniden canlandırılan bir geçmiş…
Kayıp Zamanın İzinde hem komik romandır hem trajik roman, hem serüven romanıdır hem şiirsel roman, hem düşlerin romanıdır hem de imgeler romanı…
“… tıpkı Japonların, suyla dolu porselen bir kâseye Kayıp Zamanın İzinde attıkları silik kâğıt parçalarının, suya girer girmez çözülüp şekillenerek, renklenerek belirginlik kazandığı, somut, şüpheye yer bırakmayan birer çiçek, ev, insan olduğu oyunlarındaki gibi, hem bizim bahçedeki, hem M. Swann’ın bahçesindeki bütün çiçekler, Vivonne nehrinin nilüferleri, köyün iyi yürekli sakinleri, onların küçük evleri, kilise, bütün Combray ve civarı şekillenip hacim kazandı, bahçeleriyle bütün kent çay fincanımdan dışarı fırladı.”
Duygusal Eğitim
Yazar: Gustave Flaubert
Çevirmen: Cemal Süreya
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 536
Flaubert olgunluk dönemi şaheserinde, yerini sanayi toplumuna bırakacak romantik 1848 neslinin kaygılarının ve yiten hayallerinin bir panoramasını çiziyor.
Hukuk öğrencisi genç Frédéric Moreau, Paris’ten taşradaki memleketine döndüğü vapurda karşılaştığı, evli ve kendisinden yaşça büyük Madam Arnoux’yu görür görmez çarpılmıştır. Sosyal ve siyasi devrimlerle sarsılan Paris’in değişmekte olan mozaiğinde yıllar boyunca yolu Madam Arnoux ve dost edindiği tüccar kocasıyla defalarca kesişecek, genç Moreau ömrü boyunca kurtulamadığı bir tutkunun esiri olacaktır. Flaubert’in 1869 yılında kaleme aldığı, ve “akranlarımın ahlâkî tarihi” olarak tasvir ettiği Duygusal Eğitim, Avrupa’nın en çalkantılı dönemlerinden birinde duyarlı ve yetenekli bir gencin hayatını itinayla yaratılmış bir toplumsal resim içerisinde izleyen bir belge niteliğinde.
“Flaubert’in Kent ayaklanmalarına dair tasvirlerinin, savaş yazınını ve romancıların savaşı kaleme alma biçimini sonsuza dek değiştirdiği söylenebilir.”
James Wood
Notre Dame’ın Kamburu
Yazar: Victor Hugo
Çevirmen: Volkan Yalçıntoklu
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı: 572
Victor Hugo (1802-1885): Fransız edebiyatının en ünlü yazarlarından biri olan sanatçı, edebi ününü şiirleri ve oyunları ile kazandı. Romantik akımın en tanınmış adları arasında yer aldı. Toplumsal sorunlar ve politikayla yakından ilgilendi, 1848 ayaklanmalarının ardından Kurucu Meclis’e katıldı, daha sonra milletvekilliği yaptı, l’Evénement adlı bir gazete çıkardı. 1852’de Louis Bonaparte’ın imparatorluğunu ilan ettiği hükümet darbesine karşı çıktığı için sürgün edildi. Cezası 1859’da sona erdi, fakat imparatorluk yıkılana kadar gönüllü olarak sürgünde kaldı, 1870’de Fransa’ya döndü. 1871’de Paris Komünü’nü desteklemese de komüncüleri savundu. 1831 yılında yayımlanan romanı Notre Dame’ın Kamburu klasik edebiyatın şaheserleri arasında yer alır.
Sophie’nin Seçimi
Yazar: William Styron
Çevirmen: Kerem Sanatel
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 736
Brooklyn, 1947. 22 yaşındaki güneyli Stingo’nun hayali büyük bir yazar olmaktır. Romanını yazmak için yerleştiği Brooklyn’deki bir pansiyonda müthiş bir çiftle tanışıp arkadaş olur. Yetenekli ve zeki bir Yahudi olan Nathan ile Auschwitz toplama kampından kurtulan güzeller güzeli Polonyalı Sophie… Tuhaf bir dengede duran bu yakın dostluk üçünün de hayatlarını sonsuza dek değiştirecektir.
Sula
Yazar: Toni Morrison
Çevirmen: Ülker İnce
Yayınevi: Sel Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 188
Edebiyat tarihine armağan ettiği ölümsüz karakterler ve çarpıcı kurgularla dünya edebiyatının önde gelen isimlerinden, Nobel ve Pulitzer ödüllü yazar Toni Morrison ırk ve cinsiyet ayrımcılığını görünür kılan romanlarıyla okurların belleğinde eşsiz bir yer edinmiştir.
Kadın olmanın kuşatılmışlığını birlikte, yoksulluk ve yoksunluk içinde büyürken öğrenen iki kız arkadaş üzerinden suçu dahi paylaşmanın, aşkın ve ihanetin çarpıcı hikâyesi Morrison’un şiirsel dilinde hayat buluyor. Toplumsal normları kabullenişle, kendini bulma ve özgürleşme çabasının çelişkisi dönemin çetin atmosferinde gitgide çözümsüz bir hal alırken, farklı olana karşı duyulan korkunun birleştirici gücü Morrison’un usta kalemiyle gözler önüne seriliyor.
Güvendikçe yara almanın, sahiplenişin yarattığı esaret korkusunun, yaralara ama en çok da yaralayanlara duyulan özlemin, bütün olma, tamamlanma arayışının ve her şeye rağmen ayakta kalmanın; kadın olmanın incelikli hikâyesi: Sula.
Üç Silahşörler
Yazar: Alexandre Dumas
Çevirmen: İsmail Yerguz
Yayınevi: Alfa Yayınları
Sayfa Sayısı: 685
Kral XIII. Louis ve Kraliçe’ye hizmet etmek uğruna her şeyle mücadele eden üç soylu silahşör Athos, Porthos ve Aramis’in yolları kendileri gibi Kral uğruna mücadele etmek üzere yola çıkan D’Artagnan’la kesişir. Kardinal Richelieu’nün adamlarıyla sürekli boğaz boğaza gelen; ikiyüzlülük ve politik entirikalarla mücade eden dört arkadaş kendilerini bir anda Kardinal’in tehlikeli casusu, güzeller güzeli genç İngiliz Milady’nin karşısında bulurlar.
“Sizinle d’Artagnan, Monte Cristo ve Balsamo olduk, savaş meydanlarından, saraylardan ve kalelerden geçerek at üstünde Fransa yollarını katettik. Sizinle, elimizde meşalelerle, karanlık koridorlardan, yeraltındaki gizli geçitlerden geçtik. Sizinle birlikte hayal kurduk ve hâlâ da kurmaya devam ediyoruz.”
Jacques Chirac’ın 30 Kasım 2002’de, Alexandre Dumas’nın küllerinin Panthéon’a taşınması sırasında yaptığı konuşmadan
“Eğer kendim ve arkadaşlarım için erdemler belirleyecek olsam, bu hiç kuşkusuz d’Artagnan’ın erdemleri olurdu. Yalnızca gerçek değil aynı zamanda cana yakın; sadece ikna etmeyen adeta büyüleyen bir karakter. Bu yazarın zaferidir.”
Robert Louis Stevenson
Oğullar ve Sevgililer
Yazar: D. H. Lawrence
Çevirmen: Tülin Nutku
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 491
Oğullar ve Sevgililer, hem Kuzey İngiltere’de bir madenci kasabasında yaşayan Morel ailesinin, hem de başkahramanı Paul Morel’in romanıdır. Ama daha çok da, Paul Morel ile annesi Gertrude Morel arasındaki karmaşık ilişkinin romanı.
Bayan Morel, kaba saba bir adam olan, içkiye düşkün kocasında aradıklarını bulamayınca, tüm umutlarını oğullarına, özellikle de Paul’a bağlar. Buyurgan annenin dayanılmaz sahiplenme duygusu, Paul’un yaşamını baştan sona etkileyecek, yalnızca babasıyla olan ilişkisine değil, âşık olduğu iki kadınla ilişkilerine de egemen olacaktır.
Ülkemizde genellikle Lady Chatterley’in Sevgilisi romanıyla tanınan ünlü İngiliz yazar D. H. Lawrence’ın başyapıtlarından Oğullar ve Sevgililer, büyük ölçüde otobiyografik özellikler taşır. Romanın başkahramanı Paul Morel, birçoklarınca Lawrence’a benzetilmiş, sarhoş gezen madenci baba ve ona direnen güçlü anne tiplerinin de açıkça yazarın kendi anne ve babasını andırdığı ileri sürülmüştür.
Middlemarch
Yazar: George Eliot
Çevirmen: Ünal Aytür
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 952
Kendi döneminde kadınların hapsolmaya zorlandığı fantezi dünyası yerine sıradan insan hayatının karmaşasını gözler önüne seren George Eliot, İngiliz edebiyatının başyapıtlarından biri olan Middlemarch’ta bireysel trajediler, küçük başarısızlıklar, küçük zaferler, sıkıntılı evlilikler ve seçimlerin önemi gibi meselelerle aslında sadece bir kasabanın sakinlerine değil, tüm insanlığa ışık tutuyor.
Umutsuz bir evlilik yapan Dorothea, yanlış seçimlerinin bedelini ödeyen genç doktor Lydgate, kimsenin sevmediği Bulstrode, hayal kırıklıklarıyla savaşan Fred Vincy ve daha nicesi. İdealizmin, hayal kırıklıklarının, aldatılmanın, sadakatin, engelleri aşmaya çalışan evliliklerin klasikleşen romanı Middlemarch’ı Ünal Aytür’ün özenli çevirisiyle yayımlıyoruz.
İvan Denisoviç’in Bir Günü
Yazar: Aleksandr Soljenitsin
Çevirmen: Mehmet Özgül
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 157
Yayımlandığında dünyada hem edebi hem de siyasi yankı uyandıran İvan Denisoviç’in Bir Günü, Stalinist baskıyı edebiyata taşıyan ilk roman.
Aleksandr İsayeviç Soljenitsin İvan Denisoviç’in Bir Günü’nde, toplama kamplarındaki acımasız yaşama ve çalışma koşulları karşısında onurunu ve haysiyetini korumaya çalışan insanları anlatıyor. Kirli, soğuk ve adaletsiz bir ortamda hayata tutunan mahkûmların, insanlık dışı düzene nasıl direnç gösterdiklerini resmediyor. Romanın kahramanı İvan Denisoviç, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanların elinden kaçtıktan sonra, ajan olma şüphesiyle Sovyet hükümeti tarafından gözaltına alınır ve sürgüne gönderilir. Buzlar altındaki Sibirya sürgününde, açlık ve dayak tehdidi altında on yıl geçirecektir.
Soljenitsin’in kendi anılarından yola çıkarak yazdığı roman, 1962 yılında yayımlandığında Sovyetler Birliği’nde büyük yankı uyandırmış, kısa sürede toplatılmış ve yasaklanmıştı. Stalinist dönemin yazarlar üzerindeki siyasi baskısını anlamak için okunması gereken bir roman.
“Doktor Jivago’ya kadar hiçbir ilk roman modern Rus edebiyatında, nadide bir eser olan İvan Denisoviç’in Bir Günü kadar heyecan uyandırmamış ve fırtınalar koparmamıştı.”
David Stewart Hull
Şikago Mezbahaları
Yazar: Upton Sinclair
Çevirmen: Kıvanç Güney
Yayınevi: Sel Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 400
Şikago Mezbahaları, yazıldığı dönemden bugüne ABD’deki emekçi sınıfların durumunu gözler önüne seren çarpıcı eserlerden biridir.
Şikago’daki devasa et endüstrisi kısa sürede kullanıp bir kenara attığı ve sefalete mahkûm ettiği emekçilerin yerine sürekli yenilerini aramakta, dünyanın dört bir yanından Amerikan rüyasına kanarak gelenler bu acımasız çarkın dişlileri arasında öğütülmektedir. Zenginlik ve özgürlük hayaliyle bu fabrikaların çevresinde toplananların karşısına ise, iş ve can güvenliğinin bulunmadığı, bir kapısından hayvanların, diğerindense kurban edilmeye hazır örgütsüz işçilerin girdiği bir cehennem çıkacaktır.
Madam Bovary
Yazar: Gustave Flaubert
Çevirmen: Samih Tiryakioğlu
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 431
Madam Bovary, 19. yüzyıl Fransız kadınının kıstırılmış hayatını ve iç dünyasını oldukça şeffaf bir şekilde ele alırken, dönemin kadın erkek ilişkilerine de ayna tutan bir başyapıt.
Vasat bir doktorla evlendikten sonra boğucu taşra yaşamı içinde sıkışıp kalan genç ve güzel Madam Bovary, mutsuzluğu bir kader olarak kabul etmeye razı olmaz. Büyük hayalleri, hayattan büyük beklentileri vardır; okuduğu romanlardaki tutkunun ve romantik fantezilerin özlemiyle yaşar ve aradığı ideal aşkı bulmak için çıktığı yolda hiçbir fedakârlıktan kaçınmaz.
Madam Bovary’nin bu mücadelesini ve sürüklendiği çıkmazı anlatan roman, tutkulu bir hikâyenin gerisinde evlilik, cinsellik ve zenginlik kavramlarını sorguluyor. 1857’de ilk kez yayımlandığında büyük yankı uyandıran, toplumun din ve ahlak anlayışını sarstığı gerekçesiyle yasaklanmaya çalışılan Madam Bovary, 19. yüzyıl Fransası’nın ahlak anlayışına ve burjuva değerlerine karşı güçlü bir eleştiridir.
“Şairler nasıl bahara şükran duyuyorsa, romancılar da Flaubert’e öyle şükran duymalıdır. Onunla her şey yeniden başlar.”
James Wood
Operadaki Hayalet
Yazar: Gaston Leroux
Çevirmen: Can Erhan Kızmaz
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 360
Gaston Leroux’nun birçok defa beyaz perdeye uyarlanan, müzikaliyle yıllardır izleyicilerin hafızasına kazınan, okurlara Frankenstein’ın canavarı ve Dracula gibi unutulmaz bir karakteri tanıtan Operadaki Hayalet gotik edebiyatın en önemli romanlarından biri.
Paris Operası’nın karanlık koridorlarında bir hayaletin dolaştığı dedikodusu herkesin kulağındadır. Kimse bu hayaleti görmemiştir, sadece güzel ve yetenekli bir şarkıcı olan Christine Daaé duyabilmiştir sesini. Hayalet, onun Müzik Meleği, öğretmenidir. Ancak Christine’e âşık olan, eski dostu Chagny Vikontu ona yakınlaşmaya başlayınca Hayalet’in kıskançlığı da tehlikeli boyutlara ulaşır.
Bir hayalet mi o? Yoksa hem gökyüzüne hem de yeryüzüne ait biri mi?
“Yazılmış en güçlü gotik romanslardan biri.”
New York Times
Hindistan’a Bir Geçit
Yazar: E. M. Forster
Çevirmen: Hasan Fehmi Nemli
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 368
Edward Morgan Forster, 1924`te yayımlanan Hindistan`a Bir Geçit`te, Britanya İmparatorluğu`nun yönetimindeki Hindistan’ı, iki farklı kültüre ait insanların yakınlaşma çabalarını engelleyen önyargıları ve yanlış anlamaları anlatır. Doğu-Batı sorunsalını inceler.
Genç bir Müslüman olan doktor Aziz, işgalci İngilizler`le yakınlaşmak, onları anlamak ister,ama gördüğü muamele karşısında hayal kırıklığına uğrar. Oğlu yargıç Ronny`yi ziyarete gelen bayan Moore, Aziz`e sempati duyar. Yargıç, evlenmeyi düşündüğü genç bir kadını, Adele Quested`i yanında getirmiştir. `Gerçek Hindistan`ı` tanımak isteyen Adele, burnu havada İngiliz yöneticlerinden farklı davranmak, tabuları yıkmak niyetindedir. Doktor Aziz`in planladığı marabar Mağaraları`na yapılan bir gezide beklenmedik olaylar meydana gelir ve iki ırk arasındaki düşmanlık had safhaya ulaşır.
Forster`in en sevilen romanlarından biri olan Hindistan’a Bir Geçit, onun bu egzotik ülkede geçirdiği günlerin izlenimleri olarak da okunabilir.
Monte Cristo Kontu
Yazar: Alexandre Dumas
Çevirmen: İsmail Yerguz
Yayınevi: Alfa Yayınları
Sayfa Sayısı: 1440
“Monte Cristo Kontu bugüne kadar yazılmış en heyecan verici romanlardan biridir. Dumas bir celladın bile yüreğini sızlatacak muazzam maharetiyle tek bir romanda üç arketipi bir araya getiriyor: masumiyetin yok edilmesi, zulüm gören kurbanın –biraz da şansın yardımıyla– onu sıradan fanilerden ayıran muazzam bir servet kazanması ve sonunda da yazarın akla hayale sığmayacak denli nefret edilesi olduğunun altını çizdiği karakterlerin ölümüyle neticelenen intikam planı. Kolektif hafızaya musallat olan gerçek bir başyapıt, kült bir eser.”
Umberto Eco
Anna Karenina
Yazar: Lev Nikolayeviç Tolstoy
Çevirmen: Ergin Altay
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 1035
Güzelliği ve nezaketiyle çevresinde hayranlık uyandıran Anna Karenina’nın mutsuz ve monoton bir evliliği vardır. Üst düzey bir devlet memuru olan Aleksey Aleksandroviç ile evliliğinde tek tesellisi oğludur. Ağabeyi ile yengesinin aralarını düzeltmek için gittiği Moskova’da yakışıklı ve genç kont Vronski ile tanışması, Anna’nın hayatında dönüm noktası olur. Tolstoy, Anna Karenina’da sıradışı bir gözlem gücü ile aşk, evlilik, ihanet gibi temaların izini sürerken roman sanatına yepyeni ve uzun soluklu bir boyut katar. Modern dünya edebiyatının otoritelerince gelmiş geçmiş en iyi romanlardan biri olarak kabul edilen Anna Karenina, güncelliğini daima koruyacak bir eser.
“Anna Karenina dünya edebiyatındaki en büyük aşk hikâyelerinden biri. Tolstoy’un kusursuz üslûbunun büyüsü her sayfada hissediliyor.”
Vladimir Nabokov
En Mavi Göz
Yazar: Toni Morrison
Çevirmen: Zeynep Baransel
Yayınevi: Sel Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 224
Siyahi bir kız çocuğu, derisinin renginden nasıl kurtulabilir?
Dokunaklı diliyle ırk ayrımcılığını edebiyat alanında su yüzüne çıkaran, Nobel ve Pulitzer ödüllü yazar Toni Morrison, tüm dünyada en çok okunan romanı En Mavi Göz’de bir kız çocuğunun gözünden horgörülmenin, ayrımcılığın, ırka dayalı güzellik anlayışının ve kişinin kendisine duyduğu nefretin yarattığı bireysel ve toplumsal travmaya odaklanıyor.
İkinci Dünya Savaşı arifesinde ABD’nin Ohio eyaletinde bir gettoda yaşayan Pecola, “çirkin” ve siyah bir kız çocuğudur. Herkes tarafından aşağılanan, alaya alınan Pecola, diğer beyazlar gibi gözleri mavi olursa her şeyin yoluna gireceğine, insanların onu beğeneceğine ve seveceğine inanır. Oysa mahallenin dillendirmeksizin kabullendiği acılar konusunda yürüttüğü suç ortaklığı, herkesin kalbinde taşıdığı nefrete ayna tutan Pecola’nın trajedisine dönüşür.
Olay örgüsü, zamansal sıralanışı, alışılmadık üslubuyla En Mavi Göz, yayınlandığından bu yana ırkçılık ve aile içi şiddet alanında referans kitaplardan biri olmuş, yirminci yüzyıl boyunca kimi zaman acımasızlaşan insani ayrıntıları dünya edebiyatına taşıyan kitaplar arasında sembolikleşmiştir.
Lady Chatterley’in Âşığı
Yazar: D. H. Lawrence
Çevirmen: Meram Arvas
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 456
Yayımlandığı günden itibaren çeşitli tartışmaların odak noktasında yer alan Lady Chatterley’in Âşığı, savaşta yaralanarak kötürüm kalan Clifford’ın genç karısı Constance ile koru bekçisi Mellors arasındaki aşkı anlatır. Romanın, kadın ihaneti olarak önyargılı biçimde yorumlanmasına karşın, kocanın fiziksel kısıtlılığının yanı sıra, karısını duygusal açıdan da ihmal ettiği, hatta bir vâris sahibi olmak için kadını evlilik dışı gebeliğe bile yönlendirdiği görülür.
Eser, tutucu bir yaklaşımla müstehcen damgası yemişse de, aslında sorun, aristokrat bir kadınla işçi kesiminden bir erkeğin aşkını kabullenemeyen sınıf ayrımcılığına dayanır. Dahası, dönemin toplumsal ve siyasal yapısına da ışık tutan romanda egemen sınıfların emekçi kitlelere karşı ezici, aşağılayıcı ve dışlayıcı yaklaşımı yansıtılınca kitaba cephe alınmıştır.
Lady Chatterley’in Âşığı yüzünden yeteneğini ziyan etmiş bir erotika yazarı gözüyle bakılan Lawrence, ölümünden sonra aklandı. E.M. Forster yazdığı bir yazıda onu “kuşağımızın hayal gücü en büyük romancısı” olarak tanımladı. Eleştirmen F.R. Leavis de, Lawrence’ın yapıtlarına İngiliz romanının kabul görmüş “büyük geleneği” içinde yer vererek edebî hakkının yenmesini önledi.
Oliver Twist
Yazar: Charles Dickens
Çevirmen: Nihal Yeğinobalı
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 576
Oliver Twist, yoksullar evinde dünyaya gelmiş bir yetimdir. Daha fazla yemek isteme cesareti, kapının önüne konmasına yol açar. Hayatta yapayalnızdır artık. Bir cenaze levazımatçısının yanına girer. Orada da kötü muamele görünce kaçar ancak bu kez de yankesici Fagin ve çetesinin eline düşer. Yeraltı dünyasının acımasız ortamında korkunç Fagin’in pençesinden kurtulmak için akıl almaz serüvenlere atılan Oliver’ı hiç ummadığı bir gelecek beklemektedir…
Oliver Twist, XIX. yüzyıl İngiliz edebiyatının en büyük romancısı olarak kabul edilen Charles Dickens’ın ikinci romanıdır. Sanayi Devrimi’nin zorlu yıllarını sarsıcı biçimde aktarmasının yanı sıra, toplumsal kötülüğü ve ahlak düşkünlüğünü de gözler önüne serip eleştiren Oliver Twist, sürükleyici bir macera romanı niteliğiyle de öne çıkan klasik yapıtlardan biri olagelmiştir.
Buruktur Gece
Yazar: F. Scott Fitzgerald
Çevirmen: Püren Özgören
Yayınevi: Everest Yayınları
Sayfa Sayısı: 410
“Dick ile Nicole bir şekilde karşıt ve tamamlayıcı olmaktan çıkıp tek ve eşit olmuşlardı; Nicole aynı zamanda Dick’ti, onun kemiklerindeki cılız, yetersiz ilikti.”
F. Scott Fitzgerald’ın 1934’te yayımlanan ve tamamlayabildiği son romanı olan Buruktur Gece, tüm hayatını bir kadına adayan bir erkeğin adım adım tükenişini anlatıyor. Herkesin imrendiği, görür görmez âşık olduğu Dick ve Nicole Diver çiftinin ilişkisi, kimsenin tahmin edemeyeceği kadar çetrefillidir. Nicole’ü bir anlamda Dick var etmiştir ve şimdi, aklıselimle delilik arasında gidip gelen süreçte, kendi benliğini kaybetmektedir.
I. Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda, Fransa’nın güneyinde geçen Buruktur Gece, Scott ve Zelda Fitzgerald çiftinin evliliklerinin yankılarını taşıyan, otobiyografik bir eser.
Masumiyet Çağı
Yazar: Edith Wharton
Çevirmen: Bilal Çölgeçen
Yayınevi: İmge Kitabevi
Sayfa Sayısı: 456
New York, günümüzde her türlü yeniliğe ve deneyime açık, avantgarde bir kent olarak bilinir. Ama 19. yüzyıl sonu New York’unda bugünkünden çok farklı bir atmosfer solunuyordu. Dünya hiç değişmiyormuş gibi görünüyor, insanlar arasındaki ilişkilerde kesin kurallar ve âdetler, muhafazakâr bir yaşamın sınırlarını çiziyordu. Oysa değişim, çoktan uç vermiş, eski yaşam tarzlarının ve anlayışlarının dar kalıpları çoktan kırılmaya başlamıştı. Yeni ve eski dünya arasındaki çatışmanın aşk dahil, insanlar arası ilişkilerin her boyutunu etkilememesi mümkün değildi.
New York’un muhafazakâr yaşamına mensup yerleşik ailelerin temsilcileri olan Newland Archer ve May, evlenme hazırlıkları içindeyken Madam Olenska’nın yıllar önce ayrıldığı New York’a geri dönmesi, Newland Archer’ın muhafazakâr dünyasını alt üst eder ve değişimin algılanmasına vesile olur. Bir erkek ve iki kadın arasında oluşan ilişkiler zincirinde yaşanan duygusal fırtınalar ve açmazlar, özgürlük ve kurallara boyun eğme diyalektiği ekseninde anlatılır. Aşkı özgürce yaşama arzusu, muhafazakâr masumiyeti koruma anlayışıyla ne ölçüde bağdaşabilir ki?
İnci Gibi Dişler
Yazar: Zadie Smith
Çevirmen: Mefkure Bayatlı
Yayınevi: Everest Yayınları
Sayfa Sayısı: 550
Zadie Smith ilk romanı İnci Gibi Dişler’in 80 sayfalık müsveddesini yayınevine teslim edip 250.000 pound avans almış, kitap 2000 yılında piyasaya çıktığı andan itibaren de İngiltere’de ve tüm dünyada büyük bir başarıya imza atmış, bu henüz 25 yaşındaki, gencecik, yarı-Jamaikalı kız Charles Dickens, Salman Rushdie, John Irving, Martin Amis gibi isimlerle karşılaştırılmıştı.
Guardian ödülünü kazanmasının ardından Julian Barnes şöyle demişti: “Bir romancı olarak içim kıskançlık ateşiyle kavruluyor.”
Milenyumun ilk edebiyat yıldızı olan Zadie Smith’in, Time dergisinin 1923-2005 yılları arasında “İngilizce Yazılmış En iyi 100 Roman” listesinde yer almayı başarmış ve şimdiden bir modern klasiğe dönüşmüş olan İnci Gibi Dişler’i, her türlü aşırılığın revaçta olduğu Londra’nın kenar semtlerinden birinde, farklı renklerin, farklı dinlerin ve farklı kuşakların, Jones’lar, İkbal’ler, Chalfen’ler gibi üç renkli bir ailenin, çoluk çocuk birbirinden matrak hikâyeleri etrafında, göçmenlerin, geleneklerin, İngiliz orta sınıf ailesinin ve alt-kültürlerin ağzına kadar dolu bir cümbüş sürahisine daldırılıp daldırılıp çıkarılan bir parodisi; uçuk bir kızdan delice ironilerle dolu çılgınca bir roman, tadı damağınızda kalacak bir edebiyat şöleni.
Beyazlı Kadın
Yazar: Wilkie Collins
Çevirmen: Serim As Özdemir
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 744
Beyazlı Kadın, Victoria dönemi kurgusal yapıtları arasında “duygusal gerilim romanı” diye tanımlanan ve Gotik edebiyatın gerilimini, İngiliz edebiyatının psikolojik gerçekçiliğiyle kaynaştıran türün ilk örneği olarak kabul edilir.
Roman karakterlerinin çeşitli ruhsal durumlarını aktaran çarpıcı anlatım biçeminin ustası Wilkie Collins, bu ilk romanında gotik romanlardaki dehşeti gizemli İtalyan şatolarından, Victoria dönemi İngilteresi’nin daha modern, orta sınıf evlerine taşıdı. Gotik edebiyat çoğunlukla cinayet, delilik, iki eşlilik temalarına odaklanırken Beyazlı Kadın türü romanlar, dönemin kırsal malikânelerinde olabilecek bir takım kötü niyetli emelleri ve onlara bağlı olayları aktarır. Henry James, Collins’in yapıtlarını, “Mr. Collins, gizemlerin en gizemlisini, kapımızın eşiğindeki muammayı romana kattı,” diye tanımlar.
Charles Dickens’ın onu taklit eden bir roman yazmaya çalışmış olması da Wilkie Collins’in ve Beyazlı Kadın’ın değerini belirtmek için yeterli sayılabilir. Collins ise kendi tarzını, “evdeki tiyatronun sırları” olarak açıklar.
Ses ve Öfke
Yazar: William Faulkner
Çevirmen: Rasih Güran
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 304
Yüzyılın klasikleri arasına girmiş bir roman. Ses ve Öfke. Faulkner’ın, kendine özgü yoğun dili ve kurgusuyla, yaşananları, düşünülenleri, yayılan ya da sıkışan duyguları tüm bir atmosfer içinde vermekteki ustalığını doyasıya gösteren bir roman.
Ses ve Öfke’de, ABD’nin güneyinde yaşayan Compson ailesinin dağılışı farklı bilinçlerle izleniyor. Zihinsel engelli oğul Benjy’nin, suçluluk ve onur duygularıyla azap çeken ağabeyi Quentin’in, sert, mantıklı ve kurnaz diğer erkek kardeş Jason’ın anlatımlarıyla ailede yaşananlar yavaş yavaş açığa çıkıyor. Kız kardeş Candace’ten Jason’ın vasiliğini aldığı yeğeni Quentin’e, zenci hizmetçi Dilsey’den torunu Luster’a pek çok karakterin sahiciliği ve olayların evrensel trajedisi, Faulkner’ın diliyle bir cam kırığı kadar keskin, bir öfke anı kadar yüksek sesli.