Köpek Kalbi, Bolşevizmi ve Sovyet toplumunu eleştirdiği gibi, insanın temeldeki bencilliğini de gözler önüne seriyor.
Köpek Kalbi
Yazar: Mihail Afanasyeviç Bulgakov
Çevirmen: Uğur Büke
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 136
“Bilin ki korkunç olan, artık onda köpek değil, insan kalbi olmasıdır. Hem de doğada bulunan en berbatından!”
Şarik, bir sokak köpeğidir. Bir gün yaralanınca onu bulan cerrah evine götürür ve iyileştirir. Ancak ameliyat ederken ona bir insanın hipofiz bezini ve bir erkeğin testislerini de nakleder. Bu deneyin sonucunda Şarik yavaş yavaş insanlaşmaya başlar. Hatta zaman içerisinde Sovyet devletinde iş bile bulur, ideal sosyalist bir vatandaşa dönüşür.
Bu komik ve grotesk Frankenstein öyküsü Bolşevizmi ve Sovyet toplumunu eleştirdiği gibi, insanın temeldeki bencilliğini de gözler önüne seriyor. Bulgakov’un 1925’te yazdığı ancak 1987’ye kadar Rusçada yayımlanamayan romanı Köpek Kalbi, yazarın hiciv ve kara mizah yeteneğini en iyi şekilde gösterdiği eserlerinden biri.
Çocukluğum
Yazar: Maksim Gorki
Çevirmen: Mazlum Beyhan
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı: 282
Gorki’nin Çocukluğum, Ekmeğimi Kazanırken ve Benim Üniversitelerim’den oluşan üçlemesi, Rus dilinde yazılmış en güzel otobiyografilerden biridir. Çocukluğum’da babasını küçük yaşta yitirdikten sonra taşındığı dedesinin evinde geçirdiği yılları anlatır. Miras kavgaları, doğumlar, ölümler, küçük Aleksey’in tanık olduğu ve bizzat maruz kaldığı akıl almaz şiddet, bu evde gündelik hayatın akışı içinde sıradan olaylardır.
“Herkesin herkese düşman” olduğu bu aile, 19. yüzyıl Rusya’sında hüküm süren acımasız ve hoyrat hayatın bir “küçük evreni”dir aslında. Neyse ki idealizmi ve tertemiz kalbiyle adeta bir halk filozofu olan ninesi hep Aleksey’in yanındadır. Bir de her biri hayatında iz bırakan çok sayıda capcanlı karakter vardır… Onlar sayesinde hayat zor olduğu kadar gizemli ve renklidir de. Hem Gorki’nin “kendi ülkelerinde bir yabancı gibi yaşayan, gerçekteyse o toplumun en iyileri olan” insanlardan ilkiyle tanışması da yine çocukluğuna rastlar…
Palto
Yazar: Nikolay Gogol
Çevirmen: Nuri Yıldırım
Yayınevi: Yordam Edebiyat
Sayfa Sayısı: 80
Rus edebiyatının dâhi yazarlarından Gogol’ün en meşhur ve en güzel hikâyelerinden biridir Palto. Dostoyevski’ye atfedilen “Hepimiz Gogol’ün Palto’sundan çıktık” sözüyle onurlandırılan bu öncü anlatı, kendisinden sonra gelen yazarlar kuşağını derinden etkiledi. Rus ve dünya edebiyatı üzerinde olduğu kadar okurların yüreğinde de silinmez izler bıraktı.
Palto, önüne gelen metinleri el yazısıyla aynen kopyalamak dışında bir mahareti olmayan, yoksul ve içine kapanık bir memurun hikâyesini anlatıyor. Genç kâtiplerin sataşmalarına sıkça maruz kalan bu küçük memur, alay konusu olan eski püskü, modası geçmiş paltosunu yenilemeye karar verir günün birinde… Dişinden tırnağından artırarak diktirdiği yeni paltosu, sosyal hayata katılması için ona cesaret vermiş olsa da talihsizlik yakasını bırakmaz.
Küçük insanın küçük dünyasını edebiyata sokan Palto, Gogol’ün ender rastlanan hiciv yeteneğini sergilediği trajikomik bir masal. Nuri Yıldırım’ın yepyeni, incelikli çevirisiyle Yordam Edebiyat’ta.
İlk Aşk
Yazar: İvan Sergeyeviç Turgenyev
Çevirmen: Abdrasul İsakov
Yayınevi: VakıfBank Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı: 112
Umut ettiğim onca şeyin içinden hangileri hayata geçti? Artık hayatıma akşamın gölgelerinin düşmeye başladığı yaştayım. Bende o ilkbahar sabahının göz açıp kapayıncaya kadar geçip giden fırtınasının hatırasından daha taze, daha kıymetli ne kaldı?
19. yüzyıl Rus edebiyatının önde gelen yazarlarından Turgenyev, İlk Aşk adlı unutulmaz novellasında henüz büluğ çağındaki bir gencin kendisinden büyük bir kadına olan aşkını bir aile dramı etrafında ustaca betimliyor. Romantik edebiyatın etkileyici örneklerinden biri olan İlk Aşk, Çarlık Rusya’nın toplumsal koşulları içinde aşkın safiyane hisleriyle yeni tanışmış on altı yaşındaki Vladimir Petroviç’in güçlü duyguların girdabında nasıl sürüklendiğini tasvir ediyor. Aynı zamanda âşık olunan kadın üzerine kurulu bir baba-oğul anlatısı da sunan bu novella, akıcılığı ve sürükleyiciliğiyle okurlarına klasiklere mahsus bir edebiyat lezzeti vaat ediyor…
Ecinniler
Yazar: Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Çevirmen: Mazlum Beyhan
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı: 904
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (1821-1881): ilk romanı insancıklar 1846’da yayımlandı. Ünlü eleştirmen V. Byelinski bu eser üzerine Dostoyevski’den geleceğin büyük yazarı olarak söz etti. Ancak daha sonra yayımlanan öykü ve romanları, çağımızda edebiyat klasikleri arasında yer alsa da, o dönemde fazla ilgi görmedi. Yazar 1849’da I. Nikola’nın baskıcı rejimine muhalif Petraşevski grubunun üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Kurşuna dizilmek üzereyken cezası sürgün ve zorunlu askerliğe çevrildi.
Dostoyevski Ecinniler’de ihtilâlci örgütlerin yapısı ve üyelerinin karakterini gerçekçi bir gözle ve alaycı bir ifadeyle sergilemiştir.
Yevgeni Onegin
Yazar: Aleksandr Puşkin
Çevirmen: Sabri Güneş
Yayınevi: Alfa Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 472
Rus edebiyatının simgesi haline gelmiş şair Aleksandr Puşkin’in Yevgeni Onegin adlı manzum romanı, Rus edebiyatının ilk romanı olarak anılır. Kısa, maceralı bir hayat, görkemli bir yaratıcılık, trajik bir sonla Rusya’yı sonsuza dek değiştiren Puşkin’in bu eseri, 1825-32 yılları arasında tefrika edilmiş; ilk kez 1833 yılında bu kitaptaki biçimiyle tam olarak yayımlanmıştır.
Belinski’nin “Rus hayatının ansiklopedisi” diyerek övdüğü romanı Çaykovski operaya uyarladı. Bunun ardından bale uyarlamaları, tiyatro uyarlamaları, şiir ve düzyazı biçiminde nazireler, film uyarlamaları dünyanın dört bir yanında birbirini takip etti. Eser ayrıca Vladimir Nabokov’un İngilizceye çevirirken yaptığı hacimli şerhle; Yuri Lotman’ın yaptığı eleştirel şerhle ve Douglas Hofstadter’in çevirisiyle de ünlüdür.
Zamanımızın Bir Kahramanı
Yazar: Mihail Lermontov
Çevirmen: Ülkü Tamer
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 192
“Beyler, Zamanımızın Bir Kahramanı bir tek kişinin portresi değildir; kuşağımızın gittikçe artan kötülüklerinden yaratılmış bir portredir. Bana bir insanın bu kadar kötü olamayacağını söyleyeceksiniz yine; ben de diyeceğim ki, madem bir sürü trajik ve romantik haydutun varlığına inandınız, neden Peçorin gerçeğine inanmıyorsunuz? Yoksa bu kişideki gerçek payı sizin istediğinizden daha mı fazla?”
Henüz yirmi yedi yaşındayken bir düelloda yaşamını yitiren Lermontov’un tek romanı Zamanımızın Bir Kahramanı, bugün dünya edebiyatının başyapıtları arasında yer alır. XIX. yüzyıl Rus edebiyatının en büyük şairlerinden biri olan Lermontov’un bu romanda yarattığı Peçorin karakteri ise, yalnızca o günlerde değil, günümüzde de edebiyat dünyasının en çok tartışılan karakterlerinden biridir. Döneminin toplumsal yaşamının eleştirel bir tablosunu çizen bu romanı Ülkü Tamer’in benzersiz Türkçesiyle sunuyoruz.
Bir Delinin Hatıra Defteri
Yazar: Nikolay Vasilyeviç Gogol
Çevirmen: Ebru Eren
Yayınevi: İlgi Kültür Sanat Yayınları
Sayfa Sayısı: 72
Bir Delinin Hatıra Defteri, insanlar arasında oluşan sınıf farkını anlatmaktadır. Gogol, bu sınıf farkının insanlar arasındaki hissedilişini net bir şekilde sunar. Eserin dili oldukça sadedir. Olaylar kahramanın gözünden anlatılır. Bu kahraman, hayata tutunmaya çalışan bir memur aynı zamanda da bir şizofrendir. Kahramanın dünyanın adaletsizliğine karşı bakışı sıra dışı olaylarla verilir.
Kahraman patronunun kızına âşıktır. Bir gün âşık olduğu kadının mektuplarını çalar ve onun biriyle evleneceğini öğrenir. Tahtını terk eden İspanya kralı 8. Ferdinand’ın yerine yeni İspanya kralının kendisi olduğunu ve âşık olduğu kadınla evleneceğini söyler. Sonunda ise kapatıldığı akıl hastanesinin kralı, oradaki hastalarda halkıdır.
Siyah Lale
Yazar: Alexandre Dumas
Çevirmen: Volkan Yalçıntoklu
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı: 256
Alexandre Dumas’nın tarihi gerçeklerle beslenen romanı Siyah Lale’nin dramatik kurgusunu; aşk, kıskançlık ve lale yetiştirme tutkusu zenginleştirir.
Cornelius Von Baerle’nin hayattaki en büyük amacı Haarlem Çiçekçilik Cemiyeti’nin açtığı yarışmada en güzel siyah laleyi yetiştirmektir.
Fakat romanda kıskançlığı temsil eden Isaac Boxtel’in iftirası sonucunda işlemediği bir suçtan ötürü ömür boyu hapse mahkûm olur.
Baerle’nin hapisteki tek dayanağı gardiyanın güzel kızı Rosa’dır. Rosa’nın yardımıyla siyah laleyi hapishanede gizlice yetiştirmek için uğraşır. Siyah laleyetiştirme tutkusu pek çok defa Rosa’nın aşkıyla yarışır.
Dumas, Siyah Lale’de Hollanda’da 17. yüzyılın tarihi dokusunu ve döneme damgasını vuran lale yetiştirme tutkusunu etkileyici bir üslupla ele alır.
Bir Maskenin İtirafları
Yazar: Yukio Mişima
Çevirmen: Zeyyat Selimoğlu
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 200
Yukio Mişima, yalnızca Japon edebiyatının değil, dünya edebiyatının da en önemli, üzerinde en çok tartışılmış yazarlarından biri. Her yapıtıyla Japon ruhunu, bir yandan ürkütücü acımasızlığı, öte yandan sonsuz kırılganlığıyla dile getirmiş, müthiş gözlem gücüyle, derin, evrensel bir eser yaratmıştır. Bir Maskenin İtirafları, bu “uçurum yazar”ın en ünlü romanlarından, otobiyografik özellikler taşıyan bir kült metin. Mişima, bir ergenin kendi bedeni üzerinden giriştiği yaşam ve ölümle hesaplaşma sürecini, insan zihninin en uçlardaki serüvenlerinden birine dönüştürüyor.
Ölüm, kan ve intihar saplantısı, modern yaşamın reddi, eşcinsellik gibi temalar üzerinde yoğunlaşıyor, her satırıyla ürpertici bir yolculuğa çıkarıyor okurunu.
Biz
Yazar: Yevgeni Zamyatin
Çevirmen: Fatma Arıkan, Serdar Arıkan
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 248
“Herkesin aklını kaçırması gerekli, en kısa zamanda herkesin delirmesi lazım!”
Yevgeni Zamyatin ütopyaların nasıl tepetaklak olabileceğini fark eden belki de ilk yazar. Orwell, Huxley, Le Guin ve daha birçoğuna ütopyaya farklı, ters bir açıdan bakma ilhamını veren Biz ise “distopya” kelimesinin altını dolduran ve onca yıl sonra bile hakkını vermeye devam eden bir şaheser.
Yaşamın bitmez tükenmez kaosunun dizginlendiği bir gelecek… Bu gelecekte ne özgürlük ne demokrasi ne de birey; sadece matematik ve mantığın hükümranlığı geçerli. Mahremiyetlerini ve cezalandırılma hakkı dışındaki bütün haklarını Tek Devlet ve onun sureti Velinimet’in demir eline teslim eden insanlar ise sadece birer Numara’dan ibaret. Hem numaraların kutsal kitap yerine koydukları Saat Tableti’ne göre yaşadığı bu mutlak iktidarın hem de son devrimin diğer gezegenlere müjdelenmesi için camdan bir uzay aracı inşa edilir. İntegral adındaki bu aracın başmühendisi D-503, öteki gezegenlerdeki ilkel okurlarına Tek Devlet’i anlatmak üzere bir günlük tutmaya başlar.
Hayal gücü denen bir hastalıktan mustarip olduğunu düşünen D-503, kusursuz bildiği denklemde bazı hatalar, mutlak devrimde bazı eksiklikler fark eder. Bu hastalıktan kurtulmaya çalıştıkça inancını da kaybetmeye başlar.
Biz, distopyanın şafağı.
“Romantik, yaratıcı, zekâ dolu, güçlü ve güzel bir kitap… Muhtemelen şimdiye dek yazılmış en iyi bilimkurgu romanı.”
Ursula K. Le Guin
“Zamyatin belli bir ülkeyi değil, sanayi uygarlığının hedeflerini ele alıyor. Bu kitabın konusu aslında Makine, yani insanın düşüncesizce şişesinden çıkardığı ve tekrar şişesine sokamadığı o cin…”
George Orwell
Duvar
Yazar: Jean-Paul Sartre
Çevirmen: Eray Canberk
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 206
Varoluşçuluk’un babası sayılan Jean-Paul Sartre (1905-1980) Aydınlanma Çağından bu yana çağının tanığı ve bilinci (vicdanı) olabilmiş, edebiyata, felsefeye ve politikaya ilişkin görüşleriyle çağını etkilemiş, tartışmalara yol açmış ender bir yazar. Duvar’da yazarın beş öyküsü yer alıyor. Kitaba adını veren Duvar adlı öyküde, Frankocular tarafından ölüme mahkum edilen bir cumhuriyetçinin direncini yitirip bir arkadaşını ele verişi; Oda’da kocasının deliliğini paylaşmaya çalışan Eve’in çabaları, çağcıl Erostrates’te kalabalığın üzerine ateş ettikten sonra teslim olan Paul Hilbert’in gerçeküstücü eylemi; Gizlilik’te iktidarsız kocasını daha erkeksi biri için terk eden `soğuk’ bir kadının öyküsü ele alınıyor.
Son öykü Bir Yöneticinin Çocukluğu’nda ise bir sanayi yöneticisi olmaya hazırlanan Lucien’in cinsel gelişimine koşut olarak düşünsel bunalımları işleniyor. Bunalımlar çağı olmak özelliğini sürdüren yirminci yüzyılı ve onun insanını tanımak için Duvar vazgeçilmez bir kitap.
Pnin
Yazar: Vladimir Nabokov
Çevirmen: Tomris Uyar
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 172
Pnin’in baş kişisi Profesör Pnin, Lolita’nın Humbert Humbert’i gibi, Solgun Ateş’in Kinbote’u gibi, Vladimir Nabokov’un yerinden yurdundan kopmuş kahramanlarından biridir. Amerikan üniversitelerinden birinde Rus Dili ve Edebiyatı dersleri vermektedir. Pnin bu ‘yeni’ dünyada şaşkındır.
Pnin’in baş kişisi Profesör Pnin, Lolita’nın Humbert Humbert’i gibi, Solgun Ateş’in Kinbote’u gibi, Vladimir Nabokov’un yerinden yurdundan kopmuş kahramanlarından biridir. Amerikan üniversitelerinden birinde Rus Dili ve Edebiyatı dersleri vermektedir. Pnin bu ‘yeni’ dünyada şaşkındır. Eski Dünya’dan yenisine taşıdığı anıları arasında sevdiği ama aşkına karşılık vermemiş bir eş ve onun oğlu, yürekten sevdiği anadili, eski tarz bir mizah, eski tür bir zerafet, bazı entelektüel ve dilsel incelikler, kimileri kahkahalara yol açan köklü alışkanlıklar vardır. Pnin, diretmeleri, tutturmaları, hayatla ilgili ‘miyopluğu’ içinde günü geçmiş ve komik bir karakter gibi görünür. Ama Nabokov bütün benzer karakterleri gibi, bu şaşkın roman kişisi aracılığıyla da okuru kendi şaşalamaları, kendi çıkmazları hakkında düşündürmek ister.
Hepimiz, özellikle burnu kitaptan çıkmayanlarımız, çeşitli biçimlerde birer yaşama acemisi değil miyiz? Pnin kadar olmasa da yaşamın bize kurduğu tuzaklara tepetaklak düşmeye her an hazır değil miyiz? Pnin, ayrıca Vladimir Nabokov’un yazar ustalığını belgeleyen, temalarını tekrarlayan romanlarından biridir. Nabokov her zamanki gibi sorar: Yazar, kişisini ne derece nesnel bir sesle anlatabilir? Anlatan’la anlatılan birbirlerinden sandığımız kadar uzak, yoksa tehlikeli biçimde yakın mıdırlar? Yoksa arada bir yerde, tehlikeli bir noktada pusu kurmuş bekleyen bir üçüncü bir ‘ses’ mi vardır?
Aşk ve Öbür Cinler
Yazar: Gabriel Garcia Marquez
Çevirmen: İnci Kut
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 184
Ustalık döneminin doruklarında dolaşan Gabriel Garcia Marquez’in, gençliğinde, günlük bir gazetenin muhabiriyken tanık olduğu bir olaydan yola çıkarak yazdığı bu roman, 1994 yılında ilk kez yayımlandığında hem dünyada hem Türkiye’de çok ses getirmişti. Çok eski bir manastırın yıkıntıları üzerine, beş yıldızlı bir otel yapılacaktır. Manastırın mahzenindeki mezarlar kazılıp boşaltılırken, bir mezarda bakır rengi canlı bir saç yığını bulunur. Bu gür saçlar çekilip çıkarılmakta, ama bir türlü sonu gelmemektedir; sonunda hâlâ bir kız çocuğunun kafatasına yapışık son saç telleri de dışarı çıkar. O harikulâde saçlar yirmi iki metre, on bir santim uzunluğundadır.
Gabriel Garcia Marquez, yıllar önce tanık olduğu bu ilginç olaydan yola çıkarak, çocukluğunda büyükannesinden dinlediği bir köpek ısırması sonucunda kuduzdan ölen küçük bir kızın masalını birleştirerek olağanüstü güzellikteki bu yeni romanını yazmış. İnci Kut’un İspanyolca aslından büyük bir özenle Türkçeye çevirdiği Aşk ve Öbür Cinler, bu ünlü yazarın yarattığı büyülü gerçekçiliğe yeni bir örnek.
Gecenin Sonuna Yolculuk
Yazar: Louis Ferdinand Celine
Çevirmen: Yiğit Bener
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 530
Louis Ferdinand Céline’in, bugün hâlâ güncelliğini koruyan, insanı derinden etkileyen, içine çeken bu başyapıtı, “İşte böyle başladı” diyerek okuru Birinci Dünya Savaşı’ndan Afrika’daki Fransız sömürgelerine, oradan Amerika’ya, derken Paris’in varoşlarına ve gecenin sonuna kadar uzanan ürpertici bir yolculuğa çıkarıyor.
Céline’in kullandığı dil, özellikle de konuşma dilini yazıya geçirme uğraşı, bugüne dek yapıtlarının Türkçe’ye çevrilmesinin önünde büyük bir engel ve dokunulmazlık yarattı.
Açlık
Yazar: Knut Hamsun
Çevirmen: Behçet Necatigil
Yayınevi: Varlık Yayınları
Sayfa Sayısı: 160
Norveçli büyük romancı Knut Hamsun’un kişiliğini ve ününü oluşturan en büyük romanı Açlık’tır. Ünlü bir yazar olma sevdasıyla yanıp tutuşurken, bir yanda da açlıkla pençeleşen bir gencin, gerçekten duygulandırıcı öyküsü olan bu kitap, dünya edebiyatının başyapıtları arasında anılmaktadır. Behçet Necatigil’in usta kaleminden, örnek bir çeviri okuyacaksınız bu ciltte.
2666
Yazar: Roberto Bolano
Çevirmen: Zeynep Heyzen Ateş
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 1192
Kuzey Meksika’dan Nazi Almanyası’na, Stalin’in Moskovası’na, Drakula’nın kalesine ve denizlerin derinliklerine uzanan çarpıcı bir edebi labirent… Bolaño, ölümle yarışarak yazdığı 2666’da, kötülüğün en yalın halinin günümüz Meksika’sından bir gazete haberiyle başlayan hikâyesini anlatıyor. Hikâyenin geçtiği Santa Teresa sadece Cehennem olmakla kalmıyor, aynı zamanda da bir ayna; “sürekli işe yaramaz bir değişim içinde olan zengin ve yoksul Amerika’nın” hüzünlü bir aynası.
“Bu yılki okumalarıma çoğunlukla Roberto Bolaño hâkimdi. Bolaño, 2666’da Güney Amerika, ABD ve Avrupa geleneklerini; modernizmin vahşi gerçekçiliği ile suç romanlarını pürüzsüz bir şekilde bir araya getiriyor. Bolaño’nun romanları, yazarı modern edebiyat tarihinde önemli bir yere oturtuyor.”
Kazuo Ishiguro
“Bu doğaüstü roman tasvir edilemez; bütün ihtişamıyla yaşanması gerekir. Gelmiş geçmiş en korkunç gerçek cinayet furyasıyla, Juarez (Meksika) ve çevresinde öldürülen 400’den fazla kadınla ilgili olduğunu söylemek belki de yeterli.”
Stephen King
“Garcia Marquez’in Yüz Yıllık Yalnızlık’la yarattığı depremden kırk yıl sonra, Bolaño yeri göğü yerinden oynattı. 2666, en yalın ifadeyle, yirmi birinci yüzyılın ilk gerçek başyapıtıdır.”
The Complete Review
Doktor Jivago
Yazar: Boris Pasternak
Çevirmen: Hülya Arslan
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 608
Ülkemizde romancı olarak tanınan ama Rus edebiyatının büyük şairi olan Boris Pasternak’ın tek romanı: Doktor Jivago. 1956’da Sovyetler Birliği tarafından yayımlanması uygun görülmeyen, 1957’de gizlice kaçırıldığı İtalya’da ilk kez yayımlanan ve Pasternak’a 1958 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandıran kitap, Türkçeye elli yılı aşkın bir süre sonra, ilk kez eksiksiz bir biçimde ve doğrudan Rusçadan çevrildi. Jivago’nun yazdığı şiirlerden oluşan ek bölümle birlikte…
Önüne kattığı herkesi sürükleyen büyük bir ihtilalin ve ölümsüz bir aşkın romanı olan Doktor Jivago, Rus epik romanı geleneğine 20. yüzyılda eklenmiş en önemli halkalardan biri.
“İnanıyorum ki Doktor Jivago insanoğlunun edebi ve ahlaki tarihindeki büyük olaylardan biri olarak kalacaktır.”
Edmund Wilson
“20. yüzyılın ortasında, 19. yüzyılın büyük Rus romanı, Kral Hamlet’in hayaleti gibi geri dönüp bizi ziyaret ediyor. Boris Pasternak’ın Doktor Jivago’sunun bizde uyandırdığı duygu işte bu.”
Italo Calvino
Koleksiyoncu
Yazar: John Fowles
Çevirmen: Münir H. Göle
Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
Sayfa Sayısı: 304
Koleksiyoncu, bir kelebek koleksiyoncusu ile âşık olup kaçırarak zindana kapattığı bir resim öğrencisi arasındaki “mecburi” ilişkinin romanıdır görünürde. Ama Fowles’un olağanüstü üslubu ve ustalığıyla, bu ilişki, başka birçok ilişkiye de gönderme yapmakta; ahlaki kaygılarla baskı altına aldığımız yabanıl doğallığımız içinde, aslında neyi nereye kadar haklı ve geçerli bulabileceğimiz gerçekliğiyle bizi yüzleştirmektedir.
Farklı yolculuklara açık bir kurgusu olan bu roman, sadece kendimize göre haklı olan bir tutku adına yapabileceklerimizin ikna edici ve masum bir anlatısı olarak okunabileceği gibi, içimizdeki “iktidar” ve “teslim olma” isteğinin hangi şartlarda ortaya çıkabileceğinin anlatısı olarak da okunabilir. Ya da iki ayrı sosyal tabakanın birbirine yakınlaşma çabalarının, aslında altsınıfın üstsınıfa yaranma, üstsınıfın ise öğretmenlik kisvesine bürünerek “yığınları” mümkün olduğunca kendisinden uzak tutma kaygısından başka bir şey olmadığının çarpıcı bir anlatısı olarak da yorumlanabilir.
Sadece bir psikolojik gerilim romanı olarak okunduğunda bile inanılmaz tatlar alacağınız Koleksiyoncu, bunun ötesine geçmekten ve kendi karanlıklarıyla yüzleşmekten korkmayanlara… Ya da Fowles’un dediği gibi, “Her insan kendisi için bir giz olmalıdır” sözüne inananlar için.
“Bu bir işkence öyküsü değil: Heyecan verici aşkın en güzel kanıtının ötekine ve onun arzusuna saygı göstermek olduğunu kim söyleyebilir? Güzelliğin ve baştan çıkarmanın bedeli, belki de hapsedilmek ve öldürülmektir…”
Jean Baudrillard
“Dehşet verici güzellikte bir ilk roman; son derece kendinden emin ve sıkı… Acımasız, marazi ve kesinlikle ikna edici.”
Richard Lister
“Koleksiyoncu’nun muhteşem, alışılmadık bir teması var. Psikolojik ve sosyal izler taşıyan kısa, dolaysız ve zekice yazılmış bir gerilim romanı.”
Alain Brien
Veba
Yazar: Albert Camus
Çevirmen: Nedret Tanyolaç Öztokat
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 277
Camus adı çoğu okur için Yabancı romanıyla özdeşleşir. Ancak yazarın en önemli yapıtı aslında “Veba”dır. Keskin bir gözlem gücünün desteklediği arı bir bilinçle Veba, yalnızca çağımızın değil, tüm insanlık tarihinin ortak bir sorununa değinir: Felaketin yazgıya dönüşmesi. Camus’nün hiçbir yapıtında böyle acı bir yazgı, böylesine şiirsel bir dille ele alınmamıştır. “Veba”, insanın ve ışığın şiiridir. Bu şiirde renkler alabildiğine koyu, ancak yazarın sesi o denli umut doludur. Beklenmedik bir boyuta ulaşan veba salgını tüm Oranlıları ilkin umutsuzluğa boğar, ardından Doktor Rieux, Tarron ve Grand’ın gösterdikleri dayanışma örneği, başta yetkililer olmak üzere herkese bir güç ve umut kaynağı olur.
İvan Denisoviç’in Bir Günü
Yazar: Aleksandr Soljenitsin
Çevirmen: Mehmet Özgül
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 157
Yayımlandığında dünyada hem edebi hem de siyasi yankı uyandıran İvan Denisoviç’in Bir Günü, Stalinist baskıyı edebiyata taşıyan ilk roman.
Aleksandr İsayeviç Soljenitsin İvan Denisoviç’in Bir Günü’nde, toplama kamplarındaki acımasız yaşama ve çalışma koşulları karşısında onurunu ve haysiyetini korumaya çalışan insanları anlatıyor. Kirli, soğuk ve adaletsiz bir ortamda hayata tutunan mahkûmların, insanlık dışı düzene nasıl direnç gösterdiklerini resmediyor. Romanın kahramanı İvan Denisoviç, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanların elinden kaçtıktan sonra, ajan olma şüphesiyle Sovyet hükümeti tarafından gözaltına alınır ve sürgüne gönderilir. Buzlar altındaki Sibirya sürgününde, açlık ve dayak tehdidi altında on yıl geçirecektir.
Soljenitsin’in kendi anılarından yola çıkarak yazdığı roman, 1962 yılında yayımlandığında Sovyetler Birliği’nde büyük yankı uyandırmış, kısa sürede toplatılmış ve yasaklanmıştı. Stalinist dönemin yazarlar üzerindeki siyasi baskısını anlamak için okunması gereken bir roman.
“Doktor Jivago’ya kadar hiçbir ilk roman modern Rus edebiyatında, nadide bir eser olan İvan Denisoviç’in Bir Günü kadar heyecan uyandırmamış ve fırtınalar koparmamıştı.”
David Stewart Hull
Gülüşün ve Unutuşun Kitabı
Yazar: Milan Kundera
Çevirmen: Erhan Bener
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 308
Gülüşün ve Unutuşun Kitabı, ünlü Çek yazarı Milan Kundera’nın Fransa’ya göçtükten sonra orada yazdığı ilk roman. Bir kahvede servis yapan güzel göçmen kızı Tamina, hiçbir şeyin, hiç kimsenin yerini tutamayacağı ölmüş kocasının anısının giderek bulanıklaşmasına karşı umutsuz bir savaş veriyor. Onun öyküsü, bu kitabın iki temel gerçeğini yansıtıyor: Çekoslovakya’da yaşanan trajik deney (yani ünlü Prag Bahari, ardından Sovyet işgali) ve Batı’daki yaşam. Kundera, Kuşkulu bir bakışla dolaşır bu gerçekler üzerinde. Kitabın, birbirinden bağımsız görünen yedi bölümü, bir yolculuğun aşamaları gibi birbirini izliyor. Aynı durumlar, aynı sorular, müzikteki Kreşendo gibi bir tek görüntüde birleşiyorlar
Mizah, yoğun bir hüzünle birlikte gelişiyor. Her an gülünç bir pantomime dönüşebilecek erotizmin incinebilirliği ve bunun getirdiği şaşkınlık. Ve sonuna doğru bir koşuya dönüşen tarih; unutuşun tanrılarına adanmış, yazarın ve ülkesinin kaderi konusunda düşünceler, düşünceler.
Paris ve Londra’da Beş Parasız
Yazar: George Orwell
Çevirmen: Berrak Göçer
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 248
“Beş parasız kalmaktan o kadar çok bahsetmiştiniz ki; eh, işte beş parasız kaldınız ve hâlâ ayaktasınız.”
Paris ve Londra’da Beş Parasız, 20. yüzyılın en büyük romancılarından George Orwell’in, Avrupa’nın iki büyük şehrinde, Paris ve Londra’da yaşadığı sefaleti olanca gerçekliğiyle anlattığı, son derece önemli bir eser. Bir gün Paris’in orta yerinde meteliksiz kalan genç yazar, yoksulluk ve açlıkla mücadele etmeye başlar. Rehineciler, iş bulma kurumları, umut tacirleri, karın tokluğuna günde on yedi saat çalışılan karanlık otel mutfakları arasında sürüp giden Paris macerası, yazarın güç de olsa kendini Londra’ya atmasıyla sona erer ama Londra’da onu çok daha ağır şartlar beklemektedir.
Orwell, modern insanın ısrarla görmezden geldiği bir dünyanın kapısını aralıyor. İşsizlik, evsizlik, açlıkla damgalanan bu dünyanın insanları izbe pansiyonlarda, berduş barınaklarında yaşıyor, hayata bir ucundan tutunmaya çalışıyorlar. Paris ve Londra’da Beş Parasız, köleliğin hiçbir zaman, modern zamanlarda bile ortadan kalkmadığını, sadece görünüm değiştirdiğini anlatıyor.
Tiffany’de Kahvaltı
Yazar: Truman Capote
Çevirmen: Meral Alakuş
Yayınevi: Sel Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 128
1940’lı yılların New York’unda hareketli cemiyet hayatı öğleden sonra barlarda içilen martinilerle başlar, Tiffany’de edilen şampanyalı kahvaltılarla son bulurdu. Bu renkli hayatın ilginç simalarından Holly Golightly, küçük dairesinde erkek arkadaşları için verdiği ev partileri ile dikkat çekiyordu.
Görünüşte eğlenceli ama yüzeysel bir hayat süren Holly’nin yaşamı çözülmeyi bekleyen sırlarla doluydu. Genç bir yazar adayı ise bu sırları çözmek için çoktan yola çıkmıştı bile…
Sputnik Sevgilim
Yazar: Haruki Murakami
Çevirmen: Ali Volkan Erdemir
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa sayısı: 224
Sen benim bir parçamsın… Ben âşık oldum. Şüphe yok. Buz soğuktur, gül kırmızı. Ve bu aşk beni sürükleyip bir yerlere götürmeye çalışıyor; öyle güçlü bir akıntı ki ondan kendimi korumam neredeyse olanaksız. Ama artık dönüş yok. Kendimi bu akıntıya bırakmak dışında bir şey yapamam. Yanıp kül olsam da, yok olup gitsem de. Japonya’dan bir Yunan adasına uzanan, üç kişiyi birbirine kenetleyen büyüleyici bir aşkın hikâyesi. Haruki Murakami’den düşlerinize sızacak bir roman…
Uyanış
Yazar: Kate Chopin
Çevirmen: Suat Ertüzün
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 176
Yirmi yedi yaşındaki Edna Pontellier varlıklı bir adamla evli, iki çocuk annesi, güzel bir kadındır. Ailesiyle yaz aylarını geçirmek için gittikleri tatil beldesinde kendisine ayırdığı vakit, denizle kurduğu ilişki ona yeni ufuklar açar. Öncelikle bir birey olarak kendini keşfetmeye yönelen Edna, bunu yaparken toplum tarafından belirlenmiş kadınlık ve annelik rollerini, evliliği sorgular.
Kimlik, toplum, aidiyet ve özgürlük kavramlarını, bir kadının tinsel ve cinsel farkındalığa erişmesini konu edinen Uyanış, salt bir aydınlanma değil aynı zamanda bastırılmış kadın kimliğinin beraberinde getirdiği huzursuzluğu açığa vuran özgün bir roman.
“Chopin olağandışı, ilginç bir yazar… Kadınların cinsel tutkularını, ailevi ve kişisel ilişkilerini irdeleyişi zamanının çok ötesinde.”
Jean Stafford
Bozkırkurdu
Yazar: Hermann Hesse
Çevirmen: Kamuran Şipal
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 210
“Harry kendi içinde bir ‘insan’ bulur, düşüncelerden, duygulardan, uygarlıktan, dizginlenmiş ve yüceltilmiş doğadan kurulup çatılmış bir dünyadır bu; ayrıca, bir ‘kurt’ bulur içinde, içgüdülerden, vahşilikten, acımasızlıktan, yüceltilmemiş, yontulmamış doğadan bir dünya bulur. Varlığının böyle açık seçik ikiye ayrılmasına, birbirine düşman iki yarıma bölünmesine karşın, yine de kurt ile insanın bazı mutlu anlarda birbiriyle kardeş kardeş geçindiğini görür.”
Uçarı bir “yaşam” insanı olmaya kalkışan katıksız bir “düşün” insanının, bu ikilemin gelgitleriyle oradan oraya savrulan yalnız bir ruhun, Bozkırkurdu’nun hikayesi. Aydın geçinenlerin, bildikleriyle büyüklenenlerin, bilmediklerini küçümseyenlerin, bunu yaparken -bilinçli ya da bilinçsiz- yaşamı kaçıranların yüzüne inen bir tokat.
“Bozkırkurdu’nun, deneysel cesaret anlamında Ulysses’ten aşağı kalmayan bir yapıt olduğunu söylemeye gerek var mı? Bozkırkurdu, okumanın ne demek olduğunu uzun zamandır ilk kez hatırlattı bana.”
Thomas Mann
Buruktur Gece
Yazar: F. Scott Fitzgerald
Çevirmen: Püren Özgören
Yayınevi: Everest Yayınları
Sayfa Sayısı: 410
“Dick ile Nicole bir şekilde karşıt ve tamamlayıcı olmaktan çıkıp tek ve eşit olmuşlardı; Nicole aynı zamanda Dick’ti, onun kemiklerindeki cılız, yetersiz ilikti.”
F. Scott Fitzgerald’ın 1934’te yayımlanan ve tamamlayabildiği son romanı olan Buruktur Gece, tüm hayatını bir kadına adayan bir erkeğin adım adım tükenişini anlatıyor. Herkesin imrendiği, görür görmez âşık olduğu Dick ve Nicole Diver çiftinin ilişkisi, kimsenin tahmin edemeyeceği kadar çetrefillidir. Nicole’ü bir anlamda Dick var etmiştir ve şimdi, aklıselimle delilik arasında gidip gelen süreçte, kendi benliğini kaybetmektedir.
I. Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda, Fransa’nın güneyinde geçen Buruktur Gece, Scott ve Zelda Fitzgerald çiftinin evliliklerinin yankılarını taşıyan, otobiyografik bir eser.
Döşeğimde Ölürken
Yazar: William Faulkner
Çevirmen: Murat Belge
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 222
20. yüzyılın büyük modernist romancılarından William Faulkner’ın yazım tekniğinde radikal bir yeniliği temsil eden, benzersiz bir yapıt.
Ölüm döşeğinde olan Addie, kırk mil uzaklıktaki Jefferson mezarlığına, ailesinin yanına gömülmeyi vasiyet eder. Addie’nin tabutunu bir katır arabasına yükleyen Bundren ailesi, sıcakla ve sellerle boğuşacakları uzun bir yolculuğa çıkar. Döşeğimde Ölürken, on beş farklı anlatıcının ağzından anlatılan elli dokuz bölümden oluşur. Ailenin öfke, üzüntü, endişe ve tutku dolu serüveni karakterlerin zihninden geçen akışın ritmiyle birleşir. Bilinçlilik akışı tekniğini çarpıcı bir yetkinlikle kullanan Faulkner’ın karakterlerinin “gözleriyle sesi kendi içine dönüp ağlayışını dinlemeye koyulmuş gibidir”. Düzyazıyı şiirselleştirmekte sıradışı bir yeteneği olan Faulkner’ın bu romanı, sezgilerin, duyarlıkların, iç seslerin, boşlukların destanıdır.
“Döşeğimde Ölürken’in bir Amerikalı tarafından yazılmış en özgün roman olduğu söylenebilir. Faulkner, 20. yüzyılın en büyük romancıları arasında.”
Harold Bloom