Sombrero’nun soğuk olduğu biliniyor, fakat şu ana kadar gerçek hiç belirtilmemişti İşte: Sombrero’nun gerçek derecesi sıfırın altında 24 derecedir. Bu soğuk bir Sombrero.
İlginizi Çekebilir: Altıkırkbeş Yayınevi Beat Kuşağı
Sombrero, Bir Japon Romanı
Yazar: Richard Brautigan
Çevirmen: Zekeriya Şen, Melis Oflas
Yayınevi: Altıkırkbeş Yayınları
Sayfa Sayısı: 168
Şu ana kadar Sombrero hakkında bilinenler şöyle:
1. Gökyüzünden düştü.
2. Büyüklüğü 7
3. Çok soğuk. Sombrero hakkında işimize yarayacak birkaç bilgide şöyledir.
4. Sombrero siyah renkte, (Şu ana kadar bu gerçeğin belirtilmemiş olması çok ilginç)
5. Sombrero’nun soğuk olduğu biliniyor, fakat şu ana kadar gerçek hiç belirtilmemişti İşte: Sombrero’nun gerçek derecesi sıfırın altında 24 derecedir. Bu soğuk bir Sombrero.
Yeraltı Sakinleri
Yazar: Jack Kerouac
Çevirmen: Zeynep Demirsü
Yayınevi: Siren Yayınları
Sayfa Sayısı: 144
Başlangıçta dostluk vardı; ortak hazların, ortak heyecanların kaynağı… Sonra edebiyat, sonra şiir, sonra sanat, sonra geceler, sonra arayış, sonra hezeyan. Hep ama hep aşk vardı, objesi olsun olmasın, oradan oraya savrulmalar, dostlardan alınan ilham, bebop tınılarının ritmi. Başında da sonunda da coşku vardı; yaşamın yakıtı, varlığın sebebi.
San Francisco’nun yeraltı sakinleri yaşamın kıyısında, tüm o cazın tam ortasındaydılar, gece ya da gündüz, daima, sokaklarda, aydınlıkta, karanlıkta ve pek tabii yatak odalarında, yaşamın özünü kavramanın peşinde… Mardou diye bir kadın vardı; sonra yalnızlık ve aşk, hayallerin inşası ve yıkımı, yaşamın sarsıcı fakat olağan döngüsü.
Edebiyatın yaşamdan beslenmesi gerektiğini savunan Kerouac, Ginsberg’den Burroughs’a Beat kuşağının nice figürünün uğradığı Yeraltı Sakinleri’ni üç gün üç gecede, adeta nefes nefese yazdı, ama en baştan başlamak, hakikati salıvermek gerek şimdi… Gerçeği yanan bir ateş gibi diri, yüreğin sesini dürüst kılmak gerek. Bu hikâye aşka ve yaşama dair, esrimelerin ya da yanılsamaların en güzeli.
Yumuşak Makine
Yazar: William S. Burroughs
Çevirmen: Süha Sertabiboğlu
Yayınevi: Sel Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 140
Beat kuşağının önemli temsilcilerinden William S. Burroughs bu kuşağın yazarlarının edebiyatta yaptığı devrimi bir adım daha ileri götürmek için çarpıcı bir üçleme yazar. Bu üçlemenin ilk kitabı olan Yumuşak Makine, okurları Burroughs’un içinde kutsal ya da tabu olan hiçbir şeyin bulunmadığı hayal dünyasının derinliklerine götürüyor. Sert, yaratıcı, özgür, eğlenceli, şiirsel bir tonun egemen olduğu bu dünya tüm klişeleri dönüştürürken her alanda sonsuz bir özgürlüğün kapılarını da aralıyor.
Nefret, parasızlık, savaş, baskı, aşk ve her tür bağımlılığın kol gezdiği bu dünyada tekinsiz bir yolculuğa çıkan okurları rahatsız edici, benzersiz, zorlu ve yaratıcı bir okuma serüveni bekliyor.
Kaplumbağa Günlüğü
Yazar: Russell Hoban
Çevirmen: Banu Karakaş
Yayınevi: Yedi Yayınları
Sayfa Sayısı: 206
Londra Hayvanat Bahçesi Akvaryumu’ndaki “ikinci el okyanusla doldurulmuş” evlerinde durmaksızın yüzen üç deniz kaplumbağasını özgür bırakmak, iki yalnız ve birbirini tanımayan insanın ortak takıntısı ve hayali haline gelir. Yazar bu iki kişinin günlükleri aracılığıyla anlattığı hikâyede kaplumbağaları serbest bırakmaya çalışırken kendi hayatlarını yeniden anlamlandırmaya çalışan insanları sade ve dingin bir dille anlatıyor. Kaplumbağa Günlüğü basit kalarak çarpıcı olabilmeyi başaran bir roman.
“Bu hoş masal bana göre türünün en iyi örneklerinden biri, narin ve içe işleyen bir eser.”
John Fowles
Açlık
Yazar: Knut Hamsun
Çevirmen: Behçet Necatigil
Yayınevi: Varlık Yayınları
Sayfa Sayısı: 160
Norveçli büyük romancı Knut Hamsun’un kişiliğini ve ününü oluşturan en büyük romanı Açlık’tır. Ünlü bir yazar olma sevdasıyla yanıp tutuşurken, bir yanda da açlıkla pençeleşen bir gencin, gerçekten duygulandırıcı öyküsü olan bu kitap, dünya edebiyatının başyapıtları arasında anılmaktadır. Behçet Necatigil’in usta kaleminden, örnek bir çeviri okuyacaksınız bu ciltte.
Beton Ada
Yazar: J. G. Ballard
Çevirmen: Yeşim Seber
Yayınevi: Sel Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 165
Yüzyıllardır insanlığın her şeyi ardında bırakmaya, serüvene kapılmaya ya da özgürlüğe duyduğu özlemin ütopik mekânı olan keşfedilmemiş bir ada, ayak basılmadık noktasının kalmadığı varsayılan bu modern dünyada neye tekabül eder?
Varlıklı bir mimar, arabasıyla her günkü mutat güzergâhında ilerlerken kaza yapar ve otoban kenarındaki terk edilmiş bir araziye uçar. Mahsur kaldığı bu insan yapımı “ada”dan kurtulma macerası birdenbire çocukluğuyla, mutsuz evliliğiyle, sevgilisiyle ve bizzat kendisiyle bir hesaplaşmaya dönüşür.
J.G. Ballard, çağdaş Robinson anlatı sı Beton Ada’da, büyüsünü yitiren köhne yerküredeki ıssız bir trafik adasının, dışsal bir mekândan içsel bir mekâna dönüşürken, kişinin kendini tanıması için sağladığı bitimsiz olanaklar üzerine düşünmeye davet ediyor okuru.
Kutu Adam
Yazar: Kobo Abe
Çevirmen: Devrim Çetin Güven
Yayınevi: Sel Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 204
Çağdaş Japon edebiyatının en sıradışı yazarlarından Kobo Abe’den, toplumdan, insanlardan ve bakışlardan kaçan bir mutlak-yabancıya, görülse de fark edilmeyen kimliksiz ve isimsiz bir anti-kahramana dair eşsiz bir anlatı: Kutu Adam.
Kutu Adam, gerçeği ve düşü, hayali ve hakikati, kurguyu ve nesnelliği kendi deneyimiyle aşar; ama ne deneyimin gerçekliğinden emindir ne kendi varlığından. Şehrin sokaklarında, köprü altlarında ve kuytularda dolaşır; sahte Kutuadamlardan, topluma karışmaya gönüllü sözde Kutuadamlardan nefret eder. Görülmekle ve görülme arzusuyla tanımlanan bu dünyada, görünmez olmak isteyen kişinin kaderi varolmamak, varlığı yadsınan bir Kutu Adam olmaktır.
Küçük şeylere baktığımda, içimde yaşama arzusu uyanıyor, “Yaşamayı sürdürsem de olur” diye düşünüyorum. Yağmur damlaları… Islanıp küçülmüş deri eldivenler gibi küçük şeylere… Aşırı büyük şeyleri seyrettiğimdeyse ölmek istiyorum. Millet Meclisi ve dünya haritası gibi büyük şeyleri…
Eğlence Evinde Kaybolanlar
Yazar: John Barth
Çevirmen: Esra Gül Coşkun
Yayınevi: Monokl Yayınları
Sayfa Sayısı: 272
Kendimi küçümseyen ben, özellikle paradokslara olan düşkünlüğümü küçümserim. Kötümserliği, narsisizmi, bencilliği, acımasızlığı, sözcük oyunlarını ve benim daha temel eğilimlerimden olan korkaklığı küçümserim; kendinden nefret edenlerden, dolayısıyla kendimden, nefret ederim; kendine acımaya acımam yoktur ve bu yüzden bu ufak rezillikten muafımdır. Var olduğumdan şüpheliyim. Ben olmanın şakası yok.”
“Özetle, ben ne anne babamdan biriyim ne de aklımdaki kişi. İnsan benim hayret verici, güçlü, muzaffer –bir diğer deyişle kahraman gibi– olacağımı umardı. Ölü olacağımı umardı. Ben kendimse geleneksel olacağımı. Benim ben olduğum ortaya çıkıyor. Kurtlara atılan her çocuk sonunda kahraman olmuyor: Her hayatta kalan için hayvan tuzaklarıyla dolu bir dağ; her Oedipus için ahmaklarla dolu bir şehir var.”
“İlk sözcüklerim, ilk sözcüklerim değildi. Keşke daha farklı bir şekilde başlamış olsaydım. Bu arada, bir adım yok. Taşıdığım ad sahte değilse de yanıltıcı. Bunu da ben seçmedim. Dünyaya getirilmeyi istediğimi hatırlamıyorum! Aklıma gelmişken, annem ve babam da istemediler. Öyle olsa bile. Ödeşmek gerek. Çocuklar intikamdır.”
John Barth
Eğlence Evinde Kaybolanlar hem iyi okurlar için hem iyi yazarlar için nitelikli ve baştan çıkarıcı bir okuma-yazma rehberi niteliğinde: Deniz kızlarının eşlik ettiği bir rehber ve masallar diyarı.
Dalkey Arşivi
Yazar: Flann O’Brien
Çevirmen: Gülden Hatipoğlu
Yayınevi: Everest Yayınları
Sayfa Sayısı: 248
James Joyce ve Samuel Beckett’la beraber İrlanda edebiyatının Kutsal Üçlü’sünü oluşturan Flann O’Brien, 20. yüzyılın en büyük yazarlarından biri sayılır. O, parodi ve hicvi muzipçe kullanarak dilin anlamı iletmede, hatta oluşturmada üstlendiği kurgusal rolü alaşağı etmesiyle ve gerçeklik dediğimiz kurgunun maskesini düşürmesiyle, Avrupa postmodern kelimesini henüz duymamışken postmodern olmuş bir yazardır.
1940’larda, Dublin’in yakınlarındaki Dalkey kasabasında geçen Dalkey Arşivi’nin kadrosunda, bir haftada yıllanmış viski üretebilen dâhi De Selby; insanın bisiklete dönüşebileceğini iddia eden “molikül” teorisinin sahibi Çavuş Fottrell ve Ulysses’in ahlaksızlığını savunan, din adamı olmak isteyen bir James Joyce var. Tüm bu curcunanın ortasındansa Mick Shaughnessy yükseliyor – etrafındaki metafiziksel kaosu bir düzene sokmayı kendine vazife biçen, ancak kendini yüce olduğu kadar absürt bir inanç krizinin içinde bulan kahramanımız…
Flann O’Brien, Türkçe okurlarıyla ilk defa doğumunun yüzüncü yılında yayımladığımız Üçüncü Polis’le buluşmuştu. Yazar, yayımlandığında “Tristram Shandy’den sonra en iyi komik fantezi” olarak değerlendirilen bu beşinci ve son romanında din, bilim, edebiyat ve felsefe alanlarını kendine özgü ironi çerçevesinde irdeliyor.
“Flann O’Brien’ın eserleri, Joyce’unkiler gibi, Dantevari sayılacak kadar katmanlı… Joyce ve Flann O’Brien zekânıza kelimeler, tarz, büyü, delilik ve sınırsız keşiflerle saldırıyorlar.”
Anthony Burgess
“Ulysses ve Finnegans Wake’i yazmış olmasına rağmen James Joyce [Flann O’Brien’ı] kıskanabilirdi.”
The Observer