Lilith’in Dölü, kendi kıyametinden kaçamayan insanlığa bir umut ışığı.
Lilith’in Dölü
Yazar: Octavia E. Butler
Çevirmen: Pırıltı Onukar
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 896
Lilith’in Dölü, kendi kıyametinden kaçamayan insanlığa bir umut ışığı.
“İnsanlık kendi kendini yok etme çalışması sırasında gezegeni yaşanamaz hâle getirmişti.”
Yalnızca kaleminin kuvveti değil aynı zamanda muhalif duruşu, ırk ve cinsiyet eşitsizliğine karşı tepkisiyle de döneminin en mühim figürlerinden biri olan tarihteki ilk kadın siyah bilimkurgu yazarlarından Octavia E. Butler, hem bilimkurguda hem de Afroamerikan edebiyatında bir dönüm noktası. Xenogenesis Üçlemesi’nin tüm kitaplarını bir araya getiren Lilith’in Dölü ise, siyasi tahakküm, cinsel farkındalık, mutasyon, üreme ve kadın-erkek ilişkilerine dair tabuları yıkan bir eser.
İnsanlık son savaşında atom bombasıyla Dünya’yı tükettiğinde Lilith Iyapo, eşini ve oğlunu kaybetmişti. Yüzlerce yıl sonra Lilith devasa bir uzay gemisinin derinliklerinde uyandı. Gemiyi ise, insanlığı yok olmaktan kurtarmak için tam zamanında gelmiş Oankaliler yönetiyordu.
Dünya hakkında öğrenebilecekleri her şeyi öğrenmişler, hayatta kalanları yüzyıllar boyunca uykuda tutup incelemişlerdi. Ama artık insanlığı Lilith’in önderliğinde, Oankalilerin yardımıyla iyileşen Dünya’ya geri götürmenin vakti gelmişti. Ancak gezegene insanlarla birlikte Oankaliler de yerleşecekti. İnsanlara gezegenin vahşi doğasında hayatta kalmaya uğraşırken soylarını sürdürebilmeleri için tek bir seçenek sunulmuştu: Çocukları insan olmayacaktı. En azından tamamen.
“Butler’ın zirve noktalarından biri.”
Junot Díaz
“Antilop ve Flurya’yı yazarken bana en çok önerilen kitap Lilith’in Dölü’ydü.”
Margaret Atwood
Kim Korkar Ölümden
Yazar: Nnedi Okorafor
Çevirmen: Özgür Çelebi
Yayınevi: Misis Kitap
Sayfa Sayısı: 432
Kıyamet sonrası Afrika’sında, köyünün yıkımı ve düşman ordu komutanının korkunç tecavüzü sonrasında hayatta kalan bir kadın, ölmeyi umarak çölde amaçsızca dolaşır. Ölümü yerine, saçları ve teni kum renginde bir kız çocuğu doğurur. Bebeğin farklı ve özel olduğuna kanaat getiren kadın, kızının adını kadim bir dilde “Kim Korkar Ölümden” anlamına gelen “Onyesonwu” koyar.
Onyesonwu bir Ewudur, yani tecavüzün meyvesi… Şiddet dolu bir yaşamı olması beklenen, toplum tarafından dışlanan, melez bir çocuk… Fakat Onye büyüdükçe, dikkate değer ve emsalsiz bir büyünün emarelerini açıkça gösterir. Ruhlar alemine yaptığı bir ziyarette ise dehşet verici bir gerçekle karşılaşır: Güçlü bir adam, onu öldürmeye çalışmaktadır. Muhtemel katilinden kurtulmaya ve varoluş nedenini öğrenmeye can atan Onye; doğayla, geleneklerle, tarihle, gerçek aşkla, kültürünün ruhsal gizemleriyle kucaklaştığı bir yolculuğa çıkar.
En sonunda, ona neden bu ismin verildiğini öğrenir: “Kim Korkar Ölümden?”
Adalet
Yazar: Ann Leckie
Çevirmen: Yaprak Onur
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 408
Bir zamanlar Toren’in Adaleti binlerce bağılıyla galaksiye korku salan devasa bir uzay gemisiydi. Şimdi ise yıllar süren intikam planını uygulayacak tek bir kişiden ibaret.
“Beklenmedik, merak uyandırıcı ve fazlasıyla havalı. Ann Leckie işini biliyor… Breq gibi bir kahramanla ilk kez karşılaşıyorum. Bunun ne kadar hoşuma gittiğini anlatamam.”
John Scalzi
“Son derece iyi yazılmış. Anında kendimi kaptırdım. Beyninize antrenman yaptırmaktan korkmuyorsanız, bu kitap kesinlikle harcadığınız zamana değecek.”
Patrick Rothfuss
“Leckie, Iain M. Banks ve CJ Cherryh’nin varisi olmaya aday.”
Elizabeth Bear
Mülksüzler
Yazar: Ursula K. Le Guin
Çevirmen: Levent Mollamustafaoğlu
Yayınevi: Metis Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 344
Romanım Mülksüzler, kendilerine Odocu diyen küçük bir dünya dolusu insanı anlatıyor. İsimlerini toplumlarının kurucusu olan Odo’dan alıyorlar; Odo romandaki olaylardan kuşaklarca önce yaşamış, bu yüzden olaylara katılmıyor, ya da yalnızca zımnen katılıyor, çünkü bütün olaylar aslında onunla başlamıştı.
Vermediğiniz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir. Devrimi satın alamazsınız. Devrimi yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak.
Beşinci Mevsim
Yazar: N. K. Jemisin
Çevirmen: Damla Özlüer
Yayınevi: DEX
Sayfa Sayısı: 492
Bir hikâyenin bitişi bir diğerinin başlangıcıdır. İnsanlar ölür. Kadim usüller gelip geçer. Yeni cemiyetler doğar. “Dünyanın sonu geldi,” genelde bir yalandır çünkü gezegen olduğu yerde durur. Ama bu kez, dünyanın sonu böyle gelecek. Nihai olarak…
İşte size bir ülke. Her ülke gibi sıradan. Ama bu toprak parçası çok kıpırdanıyor ve ona Sükûnet adını vermişler. Sessiz ve acılı bir ironi ülkesi.
Son, Sükûnet’in bir şehrinde başlıyor: Yerkürenin en kadim ve göz kamaştıran şehri. Adı Yumenes ve bir zamanlar bir imparatorluğun kalbiydi. Ne yazık ki imparatorluk ilk günlerinin ihtişamını kaybetti. Her imparatorluğun başına geldiği gibi. Ve bu sonda, üç kadın. Kocası tarafından oğlu öldürülen ve kızı kaçırılan bir anne… Essun. Toprağı duyan bir İmparatorluk Orojeni… Syenite. Bir Muhafız’ın eline düşen özel bir kız çocuğu… Damaya.
Ve belki de yüzyıllar sürecek bir deprem.
İşte böyle başladı. Dinle. Öğren. Dünya böyle değişti.
“Sıradışı ve olağanüstü bir karmaşa.”
New York Times
Elçilik Kenti
Yazar: China Mieville
Çevirmen: Betül Çelik
Yayınevi: Yordam Edebiyat
Sayfa Sayısı: 416
Bilim kurgu ve fantastik edebiyatın “Nobel”i sayılan Arthur C. Clarke Ödülü’nü üç kez kazanan tek yazar China Miéville’in Elçilik Kenti; dilbilim ile politikanın iç içe geçtiği bir tuhaf bölge, yazarın düşünsel, kurgusal ve biçimsel yetkinliğinin zirveye ulaştığı bir sanat yapıtı. Kitap 2012 yılında En İyi Bilim Kurgu Romanı seçilerek Locus Ödülü’nü kazandı.
Bazen’in kıyısında Herzaman’ın içinde bir dünyayı merkezine alan Elçilik Kenti, okuyucularını zaman ve uzamda benzersiz bir dalış macerasına davet ediyor. Roman, insanların, egzotların ve kendine özgü bir tür olan Ev Sahipleri’nin birlikte yaşadığı Arieka gezegeninde geçiyor. Arieka’da yaşayan bu farklı türlerin iletişiminin yegâne yürütücüsü ise birer genetik mühendislik ürünü olan Elçiler; ta ki beklenmedik bir başka Elçinin oraya gelişine dek… Kitabın baş karakteri dalgıç Avice Benner Cho, Dışarı’da yaşadığı maceralar ve edindiği deneyimlerden sonra döndüğü Arieka kadar karmaşık ve gizemli. Ariekalılar içinse bir “benzetme”.
Miéville’in, odağına dilin gücünü ve dilin sonsuza açılan ihtimallerini koyduğu bu romanında, incelikli bir diplomasiye, yeni elçinin varışıyla beraber farklılıkları bir arada tutan hassas dengelerin bozuluşuna; bir yandan da yeni bir dengenin doğum sancılarına tanık oluyoruz. Artık ne güvenebileceği bir aşkı ne de kendini güvende hissedebileceği bir evi olan, tüm ihtimallerle birlikte kaygan bir zeminde sürüklenen Avice ile birlikte…
“Bu genç yazarın kendisini göstermesini ve bilim kurgu sanatını, son zamanlarda ‘güvenli’ okuyuculuğa yatırım yapan yayıncılığın gerileticiliği ile postmodernizmin bütün formlar ve formsuzluklarla ortaya koyduğu hayret verici değişim ve gelişim vaatleri arasında sıkıştıran ataletin dışına çıkardığını görmek bir sevinç kaynağı. Elçilik Kenti tam anlamıyla yetkin bir sanat eseri.”
Ursula K. Le Guin
Dünyaya Orman Denir
Yazar: Ursula K. Le Guin
Çevirmen: Özlem Dinçkal
Yayınevi: Metis Yayınları
Sayfa Sayısı: 136
“Yazmak çoğunlukla zor ama keyifli bir iştir benim için; bu öyküyü yazması kolaydı ama pek keyifli değildi. Bana hiç seçenek bırakmadı. Ülserli bir patronun sekreterine mektup yazdırması gibi yazdırdı kendini bana. Ben orman ve düş üzerine yazmak istiyordum; yani belirli bir ekolojiyi içeriden bir bakışla betimlemek, biraz da Hadfield’in ve Dement’in uyku düşlerinin işlevleri ve düşün yararları üzerine görüşleriyle oynamak istiyordum. Ahlak dersi veren öyküleri pek sevmem, çoğunlukla iyilik duygusundan yoksun olurlar. Madem bir kere ahlak dersi vermek zorunda kaldım, şunu söyleyebilirim bir tek: don Davidson olmak Raj Lyubov olmaktan daha da acı vericidir.”
Kurma Kız
Yazar: Paolo Bacigalupi
Çevirmen: Algan Sezgintüredi
Yayınevi: Aylak Kitap
Sayfa Sayısı: 500
Hugo En İyi Roman Ödülü
Nebula En İyi Roman Ödülü
Locus En İyi Roman Ödülü
Joan W Campbell Ödülü
Compton Crook En İyi Roman Ödülü
Time, Publisher Weekly ve Library Journal tarafından yılın en iyi 10 romanı listesine alınan 12 ödüllü görkemli bir roman…
Batmakta olan bir dünyada, batmakta olan bir kırallığın direniş öyküsü… Ve şairane bir “SON” tahayyülü!
23. Yüzyıl… Küresel Isınmayla yükselen okyanuslar dünya coğrafyasını değiştirmiş… Karbon temelli yakıtlar tükenmiş; enerji depolamada elle kurulan yaylar kullanılıyor… Biyoteknoloji dünyaya egemen ve kalori şirketleri adıyla tanınan devasa şirketler, “gen-kırma tohumlar” üzerinden gıda üretimini kontrol altında tutuyor. Ürünlerine pazar yaratmak için biyo-terörizmden, özel ordulardan ve ekonomik-tetikçilerden yararlanıyorlar… Genetik yapısıyla oynanmış ekinler ve mutasyon geçirmiş zararlılar yoluyla sürekli ölümcül salgınlar ve kitle ölümleri yaşanıyor… amansız iktidar mücadelesinin ortasındaysa hizmet amacıyla üretilen ve “kurmalar” adıyla anılan, korkulan ve aşağılanan Yeni İnsanlar’ın temsilcisi, Japon efendisince kullanılıp kâğıt mendil misali atıldıktan sonra gece kulüplerinde eti zorla erkeklere satılan Emiko var…
Paolo Bacigalupi işaretlerini bugün görüp çoklukla gündelik dertlerimiz yüzünden görmezden geldiğimiz, yaşaması zorlu, karamsar bir geleceğe karşı uyarıyor bizi. Klişelerden uzak bol ödüllü bir distopya.
Gökteki Bütün Kuşlar
Yazar: Charlie Jane Anders
Çevirmen: M. Boran Evren
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 384
Locus En İyi Roman Ödülü
Nebula En İyi Roman Ödülü
Crawford En İyi Roman Ödülü
Kuşlarla konuşabilen ve kendisine cadı diyen küçük bir kız ile zamanda iki saniye ileri gitmeyi sağlayan bir zaman makinesi icat eden, bambaşka diyarların hayalini kuran küçük bir oğlanın kesişen yolları; doğanın insanlarıyla bilimin insanları arasında büyük bir savaşı, insanlığın yıkımını ve nihayetinde kıyameti başlatıyor.
Patricia Delfine diğer insanlardan farklıydı. Doğanın dilini, gökyüzündeki bütün kuşların ne söylediğini anlayabiliyordu. Gençlik yılları, içindeki doğaya kaçma ve cadı olma arzusu ile bulunduğu yere ait olmadığı hissi yüzünden ailesi ve okuldaki diğer çocuklar tarafından baskı ve zorbalığa uğrayarak geçmişti. Herkes ondan uzak duruyordu, bir kişi dışında: Laurence Armstead.
Laurence Armstead yaşına göre fazla zeki bir çocuktu. İki saniyelik, hiçbir işe yaramadığını düşündüğü bir zaman makinesi icat etmiş, çocukluğu ailesi tarafından ihmal edilerek ve ergenliği de okuldaki zorbalar tarafından itilip kakılarak geçmişti. O eve, o aileye, o okula ve insanların arasına ait olmadığının farkındaydı.
Ve toplumdan dışlanmış iki sıradışı çocuğun yolları bir tesadüf sonucu kesişirken dünyanın sonunu şekillendiren kader ağlarını örmeye başlayacaktı. İşinin ehli bir suikastçı, Laurence’ın dolabının içinde yarattığı bir yapay zekâ, tek sözcükle insanları lanetleyen cadılar ve büyücüler, başka gezegenlere açılacak kapılar inşa eden biliminsanları…
Belalar ve mucizelerle dolu hikâyelerini başlatan o küçük tesadüf onları bir kere buluşturduktan sonra hayat –belki büyü belki de bilim– Patricia ve Laurence’ı tekrar tekrar karşılaştırmaya devam edecekti, onlar tek bir şeyi anlayana dek: Aralarında yok edilemez şeyler olduğunu.
“Tekinsizi böylesine özgürce, büyük fikirleri böylesine harikulade işleyen Rüyanın Öte Yakası ve Bulut Atlası gibi başyapıtların arasına bir yenisi daha eklendi.”
Michael Chabon
“Muhteşem bir roman. Büyü ve teknolojinin, neşe ve hüznün, romantizm ve bilgeliğin olağanüstü bir sentezi. Kesinlikle okunmalı.”
Lev Grossman
“Bilimkurgu-fantazi dünyasının her kuşağında usta bir absürdist bulunuyor. Gökteki Bütün Kuşlar’da ispat ettiği üzere, 1980 kuşağınınki de Charlie Jane Anders. Kesinlikle öneririm.”
N.K. Jemisin
Serçe
Yazar: Mary Doria Russell
Çevirmen: Emil Keyder
Yayınevi: Metis Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 416
Serçe, bol ödüllü bir yapıt: İlk yayımlandığı 1996’da Entertainment Weekly dergisi tarafından yılın en iyi on kitabından biri seçildi. 1997?de İngiliz Bilimkurgu Yazarları Kurumu tarafından En İyi Roman ödülüne layık görüldü. Sırasıyla James Tiptree Jr., Arthur Clarke ve John W. Campbell edebiyat ödüllerini de topladı. İyi bilimkurgunun iyi edebiyat olduğunun ve bilimkurgunun yalnızca özel tutkunları tarafından değil, bütün edebiyat okurlarınca severek okunabileceğinin en yakın tarihli kanıtı…
Her şey uzaydan gelen düzensiz sinyalleri tarayan Arechibo radyo vericisindeki görevlinin şarkıyı fark etmesiyle başladı. Şarkı Rakhat adı verilen bir gezegenden geliyordu ve tek kelimeyle olağanüstüydü. Aralarında üç cizvitin bulunduğu sekiz kişilik mürettebattan oluşan Rakhat misyonunun yola koyulması fazla zaman almadı.
Cizvit bilim adamları dinleri yaymayı değil, öğrenmeye gidiyorlardı. Tanrının başka çocuklarını tanımak ve sevmek için gidiyorlardı. Cizvitleri keşfedilen yerlerin en uzak sınırlarına götüren hep o aynı nedenle hareket etmişlerdi: AD majorem Dei gloriam, Tanrının şanını yükseltmek için…
Zarar vermek gibi bir niyetleri yoktu, ta ki…