Mark Twain’in okuduğum ikinci kitabı oldu “Kral Arthur’un Sarayında Connecticutlı Bir Yankee.” Gerçekten de hakkını veren bir kitap. Fazlasıyla hakkını veren bir kitap. Kitabın kapağından ziyade ismi çok hoşuma gittiği için aldım. Klasik okumayı çok seviyorum ama yine de bir şekilde çekiciliği olmalı kitabın. Bu kitabın ismi çekici gelmişti. Kral Arthur kim? Connecticut neresi? gibi sorular sormuştum kendime. Nasıl bir adam ki hakkında kitap yazılmış? Kurgulanmış?
Yanki (yankee) Amerika’nın kolonileştirildiği zamanlarda orada yaşayanlara verilen bir isim. Kral Arthur ise orta çağdaki İngiltere’ye ait bir efsane. Yani şunu demek istiyorum: Bu efsanenin bilindiği zamanlarda Amerika daha keşfedilmemişti. Peki Mark Twain bunu bilmiyor mu? Aklımızla dalga mı geçiyor yoksa? Hayır! “Kral Arthur’un Sarayında Connecticutlı Bir Yankee” bilimkurgunun en önemli temalarından biri olan zamanda yolculuğu kullanıyor. Bu yüzden yankinin ve efsanenin birleşmesi bize abes gelmiyor.
Bu iki unsuru birbiriyle harmanlamak çok zor bir iş aslında. Birisi 6. Yüzyıla ait birisi 19. Yüzyıla ait. Her iki yüzyılın yaşantılarını iyi bilmek gerekiyor. Çünkü karakterimiz ilk başta başına neler geldiğini anlayamıyor ki benim de kafam karışmıştı. “Şimdi ne oluyor?” diye sorduğum çok oldu. Siz bir de bunu kurgulamayı düşünün. Ne karalama defteri eskitmiştir ama.
Hikayemiz elyazmalarının okunmasıyla başlıyor. Morgan bir silah fabrikasında işçidir. Kafasına arkadaşı tarafından bir darbe alır ve baygınlık geçirir. Gözlerini açtığında üzerine doğru gelen bir atlı şövalye görür. Şövalyeye anlam vermeye çalışırken etrafında diğer olup bitenler daha çok dikkatini çeker. Yaşadığı döneme hiç de uymayan şeylerin farkına vardığında ise hala baygın olarak yattığını ve tüm bunların bir rüya olduğunu düşünür.
Mark Twain bize bütün bu olanların rüya olmadığını kanıtlamak için akıllıca bir yol seçiyor.
Kahramanımız meydanda yakılarak idam edilecektir. Fakat o da her şeyi riske atarak bir güneş tutulması olayını büyücüymüş gibi anlatarak, eğer idam edilirse, dünyayı kötülüğün ele geçireceğini, güneşin ortadan yok olup karanlığın hüküm süreceğini söylüyor.
Zeki kahramanımız idam edilmekten güneş tutulması sayesinde kurtuluyor. Kral Arthur’un sarayında artık kendisine en yüksek mertebede yer ediniyor. Ne Merlin, Ne Kral Arthur ona karışabiliyor. Kendisinden tek üstün şey kilise oluyor.
Bu olay sahnesinde daha net anlıyoruz yankinin 19. Yüzyılda değil de, 6. Yüzyılda olduğunu.
Hikayede hız hiç azalmıyor. Her sayfada farklı bir heyecan sizi kucaklıyor. Anlat anlat bitiremeyeceğimiz bir kitap aslında. Ama kısa kesmek zorundayım. Kurguyu anlatarak okumak isteyenlerin heyecanını kaçırmak istemiyorum.
Klasik kitapları her zaman çok sevmişimdir. Bana hep daha fazla duygu yüklülermiş gibi gelir. Karakterlerin yaşantıları daha gerçekçi gibi görünür. Bu yüzden şans verdiğim ve iyi ki okumuşum dediğim bir kitap oldu “Kral Arthur’un Sarayında Connecticutlı Bir Yankee”.
Sizin de kesinlikle bir şans vermenizi istiyorum.
iyi okumalar.
Bak, bu da doğru! Gerçeğin insanın karşısına en beklenmedik zamanda ve en beklenmedik şekilde çıkması harika.
Gelir dediğin şeyin büyüklüğü sadece rakamdır, bunlar paralara uydurduğumuz isimlerle ifade edilir. Asıl mesele, elde ettiğiniz kazançla ne kadar şey alabileceğinizdedir.
