Oda…
Kimisi için dört duvarla çevrili bir yer. Kimisi için uçsuz bucaksız bir yer. Fark eder mi nerede kapana kısıldığımız? Hayır. Etmez. Kapana kısıldığımız yeri ne kadar yaşanabilir kıldığımızdır hayat. Hayat bizi hapsetse de belli bir düzenin ve kalıbın içinde Jack ve Anne gibi yaşanabilir kılmalıyız her anımızı.
Oda Anne için hapis, Jack için ise dünya demektir. Ve biz bu dünyanın yaşanabilirliğini Jack’in ağzından dökülen cümlelerle öğreniyoruz. Onunla tanıyoruz Oda’yı, Yaşlı Nick’i…
Sıkı durun. Emma bu kitabı gerçek bir olaydan esinlenerek yazmış. Olay, 2009’da ortaya çıkan Fritzl davası… Avusturya’da bir baba, kızını evlerinin bodrumuna kapatıp 24 yıl tecavüz etmiş ve 7 çocuğu olmuş.
Kitap sizi germeyi başarıyor. Çünkü Yaşlı Nick her geldiğinde, siz de onu Jack ile birlikte takip etmek zorunda kalıyorsunuz. Sanki birden size de zarar verecekmiş gibi hissediyorsunuz. Jack’in dünyası o kadar saf ki, bahsettiği olayları anladığınızda “yok artık” diyorsunuz. Bir de olayın gerçek olduğunu bilmek sizi daha da geriyor.
Kitabın dili akıcı. Zorlanmadan okunabilecek bir eser. Betimlemeler çok iyi. Anlaşılmayacak bir nokta yok. Ama benim için en can alıcı nokta “Monte Kristo Kontu”na yapılan göndermeydi. Kaçış sahnesi gözlerimin önüne gelmişti hemen. Başardık Jack!
Kitabın hiç mi kötü bir yanı yok? Tabii ki var. Basit bir şekilde bitti. Kaçış sahnesi evet güzeldi ama çok basitti. Keyfinizi kaçırmamak için açıklamayacağım ama okuyunca zaten anlayacaksınız. Her şey çok çabuk çözülüverdi. Biraz daha dram biraz daha aksiyon beklerdim. Bu yüzden puan kırıyorum.
Sonuç olarak kitap güzel. Fazla bir beklentiye girmeden okunmalı. Sırf basit çözülüyor diye de ön yargılı olmayın. Okuyun. Çünkü her kitap okunmayı hak ediyor.
İyi okumalar.
“Anne özgür olacağımızı söylediydi ama bana özgürmüşüm gibi gelmiyor hiç. “
“Dışarısı’nın her şeyi var. Kayaklar veya havai fişekler ya da adalar veya asansörler yahut yoyolar gibi bir şeyi her düşündüğümde, bunların gerçek olduğunu, Dışarısı’nda hep birlikte var olduklarını hatırlamam gerekiyor. Bu düşünce başımı yoruyor. Ve insanlar da, itfaiyeciler, öğretmenler, soyguncular, bebekler, azizler, futbolcular ve her çeşit insanlar, hepsi gerçek olarak Dışarısı’nda varlar. Ama ben orada değilim, ben ve Anne, orada olmayan bir tek biziz. Biz gene de gerçek miyiz?”
“Dünyada kişilerin her zaman gergin olduklarını ve hiç zamanları olmadığını fark ediyorum. Büyükanne bile sık sık söylüyor bunu, ama onun ve Cicidede’nin işleri yok, bu yüzden işleri olan kişilerin hem işlerini yapıp hem nasıl yaşayabildiklerini bilmiyorum. Oda’da ben ve Anne’nin her şey için zamanımız oluyordu.”