Afro Amerikan terimi , Amerika Birleşik Devletler’de soyu genellikle Sahraaltı Afrika’ya dayanan Amerikalılar için kullanılır.
Afro Amerikan Kurgu Klasikleri
En Mavi Göz
Yazar: Toni Morrison
Çevirmen: Zeynep Baransel
Yayınevi: Sel Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 224
Siyahi bir kız çocuğu, derisinin renginden nasıl kurtulabilir?
Dokunaklı diliyle ırk ayrımcılığını edebiyat alanında su yüzüne çıkaran, Nobel ve Pulitzer ödüllü yazar Toni Morrison, tüm dünyada en çok okunan romanı En Mavi Göz’de bir kız çocuğunun gözünden horgörülmenin, ayrımcılığın, ırka dayalı güzellik anlayışının ve kişinin kendisine duyduğu nefretin yarattığı bireysel ve toplumsal travmaya odaklanıyor.
İkinci Dünya Savaşı arifesinde ABD’nin Ohio eyaletinde bir gettoda yaşayan Pecola, “çirkin” ve siyah bir kız çocuğudur. Herkes tarafından aşağılanan, alaya alınan Pecola, diğer beyazlar gibi gözleri mavi olursa her şeyin yoluna gireceğine, insanların onu beğeneceğine ve seveceğine inanır. Oysa mahallenin dillendirmeksizin kabullendiği acılar konusunda yürüttüğü suç ortaklığı, herkesin kalbinde taşıdığı nefrete ayna tutan Pecola’nın trajedisine dönüşür.
Olay örgüsü, zamansal sıralanışı, alışılmadık üslubuyla En Mavi Göz, yayınlandığından bu yana ırkçılık ve aile içi şiddet alanında referans kitaplardan biri olmuş, yirminci yüzyıl boyunca kimi zaman acımasızlaşan insani ayrıntıları dünya edebiyatına taşıyan kitaplar arasında sembolikleşmiştir.
Sonata Mulattica
Yazar: Rita Dove
Çevirmen: Cihat Taşçıoğlu
Yayınevi: Ekslibris
Sayfa Sayısı: 208
George Augustus Polgreen Bridgetower, bir Macar prensinin hizmetkârları olan eski bir siyahi köleyle Polonya kökenli annenin oğluydu. Onu Joseph Haydn keşfetti ve temel müzik eğitimini verdikten sonra Paris’e götürdü. Küçük George, ilk konserlerini 9 yaşında ver-dikten sonra kariyerinde hızla ilerledi ve kemanıyla Beethoven’e ilham verecek düzeye geldi. Beethoven genç virtüözden öylesine etkilenmişti ki ona adayacağı bir sonat yazdı ve melezliğini vurgulayarak adını ‘Sonata Mulattica’ koydu; iki müzisyen eseri ilk kez 1803 yılında Viyana’da seslendirdi.
Bir Çocuk Askerin Anıları
Yazar: Ishmael Beah
Çevirmen: Tanju Anapa
Yayınevi: Epsilon Yayınevi
Sayfa Sayısı: 240
Bir çocuk askerin gözünden savaş nasıl bir şeydir?
İnsan bir katile nasıl dönüşür? Sonrasında hayatına nasıl devam eder?
Birçok gazeteci ve yazar, çocuk askerlerin yaşamlarına dair hayali hikâyeler yazdı. Ancak gerçek bir hikâyeyi, cehennem koşullarına rağmen hayatta kalmayı başaran birinin ağzından dinlemek pek sık rastlanan bir şey değil. Daha önce Uzaklara Giden Yol adıyla da yayımlanan Bir Çocuk Askerin Anıları’nda Ishmael Beah, yürek burkan hikâyesini çarpıcı bir dürüstlükle anlatıyor.
On iki yaşında, sivillere saldıran isyancılardan kaçıp şiddetin tanınmayacak hâle getirdiği topraklarda güvenli bir yer bulabilmek için yollara düştü.
On üç yaşında, devletin ordusu tarafından asker olmak üzere seçildi ve merhametli bir çocuk olan Beah, mecbur bırakıldığında korkunç şeyler yapabilmeye muktedir olduğunu gördü.
On altı yaşında, UNICEF tarafından içinde bulunduğu vahşetten kurtarıldı. Beah, rehabilitasyon merkezindeki uzmanların yardımlarıyla iyileşme yolunda ilk adımını atarak zamanla yaralarını sarmayı, kendini affetmeyi ve insanlığını geri kazanmayı öğrendi. Bir Çocuk Askerin Anıları’nda yaptığı şey de âdeta bu iyileşmenin kanıtı oldu. Acı dolu anılarını yazarak hem kendi geçmişiyle barıştı hem de anlattıklarıyla klasik tarih yazımına alternatif gerçekliğini sundu: Silahı tutan el ve namlunun ucundaki kurban her zaman farklı insanlar olmuyordu.
“Olağanüstü… Sıradan çocukların nasıl birer profesyonel katile dönüşebildiğine dair acımasız ve karanlık bir anlatım.”
The Guardian UK
Çocukluk çağında tüm masumiyetini kaybeden merhametli bir ruhun, bu zor şartlardan nasıl kurtulduğunun nefes kesici ve objektif bir anlatısı. Bir Çocuk Askerin Anıları, tam anlamıyla sürükleyici bir anı kitabı.
Time Magazine
Bir Çocuk Askerin Anıları, savaşa ve dünya çapındaki çatışmalarda çocuk askerlerin süregelen zor durumuna ışık tutuyor. Edebi bir dili olan yetenekli genç yazarın, yalın ve kolay anlaşılır bir üslup ile yazdığı bu eserin klasikler arasına girmesi kaçınılmaz.
Publishers Weekly
Giovanni’nin Odası
Yazar: James Baldwin
Çevirmen: Çiğdem Öztekin
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 168
Baldwin’in on yıl yaşadığı ve yaratıcılığını bulduğu Paris’te yazdığı Givanni’nin Odası, o günler için işlenmesi bir hayli cesaret isteyen bir konuyu, “eşcinsel aşk”ı ele alıyor: Amerikalı beyaz delikanlı David’in Paris’te İtalyan garson Giovanni ile yaşadığı eşcinsel ilişki, toplumsal değer yargılarının baskın çıkışıyla bu ilişkiden kaçıp ve evli bir erkek olarak “güvenli” bir hayat sürmek için eski sevgilisi Hella’ya sığınması ve bütün bu çabaların üçüne de trajik sonuçlar getiren sonuçsuzluğu…
Görülmeyen Adam
Yazar: Ralph Ellison
Çevirmen: Mehmet H. Doğan
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 544
1952’de ABD’de yayımlandığında haftalarca çok satanlar listesinde kalan ve ertesi yıl National Book Award’a değer görülen Görülmeyen Adam, Amerika’nın en çarpıcı çelişkilerini sergiliyor.
Görülmeyen Adam, egemen kültürün içinde tutunmaya çalışan siyahi bir gencin hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. Toplumun her katmanına girip çıkan roman kahramanının hikâyesi, Güney’in prestijli kolejlerinden Harlem’in tekinsiz sokaklarına, eşit hak ve özgürlükler için mücadele eden örgütlere uzanıyor. Toplumsal hoşgörüsüzlüğün, duyarsızlığın, aldatılmanın her türlüsüne maruz kalan genç adam, ayakta kalmak ve kimliğini korumak için her yolu deniyor. Ancak inandığı kişiler ve örgütler tarafından da yalnız bırakılınca, kendi yolunu seçiyor ve New York’un merkezinde, bir apartmanın bodrum katına sığınıyor…
Ralph Ellison, Amerikan edebiyatının başyapıtları arasında gösterilen ve T.S. Eliot, James Joyce, Dostoyevski gibi yazarların eserlerinden derin izler taşıyan Görülmeyen Adam’la, ortaya ırkçılık, sömürü ve toplumsal ikiyüzlülük üzerine zamansız bir eser çıkartıyor.
Renklerden Moru
Yazar: Alice Walker
Çevirmen: Senem Karagözoğlu, Aytaç Özgören
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 288
Ben nasıl savaşılır bilmiyorum. Tek bildiğim hayatta kalmak!
Erkek egemen bir dünyada siyahi olduğu için de ayrıma uğrayan Celie’nin yaşadıkları o kadar ağır ve utanç vericidir ki, bunu yüksek sesle Tanrı’ya bile söyleyemez, sadece yazarak anlatır. O ağır hayatın içinde tecavüz, şiddet, çocuk yaşta evlendirilme, çok çalışma vardır. Sevgi ile zulüm, inanç ile kötülük iç içedir. Ancak bir gün Celie, kendi gücünü ve içindeki neşeyi keşfettiğinde dönüşümü de başlar.
Alice Walker’a 1983 yılında Pulitzer Ödülü kazandıran Renklerden Moru, her biri birbirinden dirençli kadınların yanı sıra, kendi ezilmişliklerinin acısını kadınlardan çıkaran erkeklerin hikâyesiyle de zenginleşen bir roman.
“Renklerden Moru önemini her daim koruyan bir Amerikan romanı.”
Newsweek
“Müthiş dokunaklı…”
The New York Times Book Review
Yakın
Yazar: Octavia E. Butler
Çevirmen: Emek Ergün
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 384
1976 YILINDA DANA, YAZAR OLMA HAYALLERİ KURUYORDU. 1815’TE İSE BİR KÖLE OLDUĞU VARSAYILIYORDU.
Yalnızca kaleminin kuvveti değil aynı zamanda muhalif duruşu, hiyerarşiye baş kaldırması, ırk ve cinsiyet eşitsizliğine karşı tepkisiyle de döneminin en mühim yazarlarından biri olan tarihteki ilk kadın siyahi bilimkurgu yazarı Octavia E. Butler, hem bilimkurguda hem de Afroamerikan edebiyatında bir dönüm noktası. Sadece tür içerisinde değil, modern edebiyat okurları arasında ve hatta akademide dahi çok önemli bir yer tutan Yakın ise zaman yolculuğunun, fantazinin ve tarihi kurgunun iç içe geçtiği türler ötesi bir roman.
26. doğum gününde Dana ve eşi Kevin yeni evlerine yerleşmeye çalışıyordu ama o sırada Dana’nın midesi bulanmaya ve başı dönmeye başladı. Baş dönmesi geçtiğinde kendini yeşilliklerin arasında, bir nehrin kıyısında buldu. İşte o nehirde boğulmak üzere olan küçük Rufus’u kurtardığında pek çok zaman yolculuğunun ve hayati tehlikelerin ilkinin başladığını bilmiyordu.
Dana köleliğin en sert dönemlerinin yaşandığı Maryland’e istemsizce yaptığı her zaman yolculuğunda hem kendisi hem Rufus hem kan bağı hem de kölelik hakkında çok daha fazlasını şey öğrenecekti.
“Octavia E. Butler upuzun bir süre boyunca unutulmayacak bir yazar. Yakın ise nadir bulunan, büyülü bir eser.”
Harlan Ellison
“Butler, yirminci yüzyılın en büyük edebi sanatçılarından biri.”
Junot Diaz
“Yakın, bilimkurgu edebiyatında neler yapılabileceğinin en iyi kanıtı.”
Walter Mosley
Güz Dönümü
Yazar: William Melvin Kelley
Çevirmen: M. Barış Gümüşbaş
Yayınevi: Sel Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 210
ABD’de köleliğin kaldırılmasından neredeyse yüz yıl sonra, siyahlara yönelik ırkçılığın, nefretin, şiddetin ve baskının hız kesmeden sürdüğü bir Güney eyaletinde, siyahi çiftçi Tucker Caliban, “anlam verilemeyen” eylemiyle beyazları dehşete düşürür: Tüm tarlasına tuz döker, ağaçlarını keser, hayvanlarını öldürür, evini ateşe verir ve hiçbir açıklama yapmadan ailesiyle birlikte eyaleti terk eder. Bu sessiz isyan, benzeri görülmemiş bir göçün, tüm siyahların Caliban’ın ardından eyaleti terk etmesine yol açan bir exodus’un fitilini ateşler. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
Eleştirmenler tarafından “Amerikan edebiyatının kayıp başyapıtı” olarak nitelendirilen Güz Dönümü< /i>’nde Kelley, siyahların hikâyesini, beyazların pek de hoşlanmayacağı bir şekilde, bizzat onların gözünden anlatır. Irkçılığın 60’lı yıllarda da en az şimdiki kadar yakıcı bir sorun olduğu ABD’de, bir siyah tarafından kaleme alınan bu eşsiz romanın görmezden gelinmesi belki de bu yüzden şaşırtıcı değildir.
Güz Dönümü hem ayrımcılığın dehşetli etkilerine, hem de yaşama ve direnişe dair keşfedilmeyi bekleyen bir klasik.
Gözleri Tanrıyı Seyrediyordu
Yazar: Zora Neale Hurston
Çevirmen: Püren Özgören
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 200
Toni Morrison’ın zamanımızın en büyük yazarlarından saydığı, antropolog, sinemacı, tiyatro oyunu yazarı, öykücü ve romancı Zora Neale Hurston ateizmiyle, siyah-beyaz toplumsal bütünleşmesine dair görüşleriyle ayrıksı bir isimdi. Yaşadığı dönemde Harlem Rönesansı’nın kilit yazarlarından olsa da yapıtları görmezden gelindi. Ancak Alice Walker’ın 70’lerdeki bir makalesinden sonra ilgi görmeye başladı. Gözleri Tanrı’yı Seyrediyordu günümüzde Afro-Amerikan edebiyatının en çok okunan eserlerinden.
Güzeller güzeli, başına buyruk Janie Crawford büyüklerinin yolundan gitmek istemiyor. Gönlüne göre sevecek, aklına eseni yapacak, istediği biçimde yaşayacak o. Janie tam üç kere evlenecek ve yokluktan zenginliğe, sevgisizlikten aşka yolculuğunda bazen gerçekten zor olsa da burnunun dikine gitmekten asla vazgeçmeyecek.
Zora Neale Hurston’dan Gözleri Tanrı’yı Seyrediyordu, uzun süre kıymeti bilinmeyen bir yazarın başyapıtı, kimsenin merhametine ihtiyacı olmayan bağımsız kadınların romanı.
“Zora Neale Hurston yaşamında tam bir afetti, harika bir yazar, muhteşem bir insandı. Muzip bir mizahı ve akademik bir sağlamlığı vardı: Lezzetli bir karışım.”
Maya Angelou
“Benim için bundan daha önemli bir kitap yok… Geçmişte ya da günümüzde hiçbir romanın yapamadığı şekilde hitap ediyor bana.”
Alice Walker
Nickel Çocukları
Yazar: Colson Whitehead
Çevirmen: Begüm Kovulmaz
Yayınevi: Siren Yayınları
Sayfa Sayısı: 216
Nickel Çocukları, büyük düzensizliklerle damgalanmış bir çağda büyüyen Elwood Curtis’in izini sürüyor ve onun, idealizmle dolu düşlerinden acımasız hakikatlere uyanışını izliyor. Yakın geçmişe ayna tutan bu sürprizli roman, Yeraltı Demiryolu’nun koyduğu noktanın ardından yeni bir sayfa açıyor ve Pulitzer ödüllü Colson Whitehead’i gündeş edebiyatın en kayda değer isimleri arasına taşıyor.
Colson Whitehead, Amerikan rüyasını sorgulamayı sürdüren Nickel Çocukları’nda herkese eşit şartlar sunmayan zalim bir dünyada sağ kalmanın bedelini ortaya koyuyor.
“Whitehead geçmişte korku ve kıyamet romanları yazmıştı ama burada anlattığı gerçek öyküler, onlardan daha dehşetli.”
New York Times
“Nickel Çocukları, ustalığa erişmiş yazarın maharetini sergiliyor ve ele aldığı her konunun altından kalkabileceğini gösteriyor. Colson Whitehead, Amerika’nın en iyi romancılarından biri olarak kendini kanıtlıyor.”
Wall Street Journal
Anneler
Yazar: Brit Bennett
Çevirmen: Arzu Altınanıt
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 296
Nadia, isyankâr, annesinin yasını tutan, on yedi yaşında, güzeller güzeli bir kız. Luke Sheppard ise sakatlığı nedeniyle bir restoranda garsonluk yapmaya başlamış eski bir sporcu ve babası bir peder. Bu çiftin ergen aşkı, pozitif bir hamilelik testiyle sonuçlanıyor ve rahimde beliren embriyonun etkileri, ikisinin de gençliklerinin ötesine kadar uzanıyor. Nadia sırrını, herkesten, en yakın arkadaşı ve dindar bir kız olan Aubrey’den bile saklarken geçip gidiyor yıllar. Ve yetişkinliğin kaçınılmaz soruları, bir aşk üçgeniyle birbirine bağlanan bu üç karakterin aklını kurcalayıp duruyor, seçilmeyen yolun ihtimalleri peşlerini bırakmıyor.
“Ah be kızım, biraz da olsa aşkı tattık biz de. Ağzında açlığını bir süre bastırmaya yetecek kadar tatlılık bırakan, boş bir kavanozun dibindeki o azıcık balı.”
“Brit Bennett sahte değil. Anneler görkemli bir roman – dokunaklı, düşünceli. Sersemletici. Elimden bırakamadım. Bu yeni sesin dünyada duyulmasına öyle heyecanlanıyorum ki.”
Jacqueline Woodson
“Muhteşem… Sayfaları hayatla dolup taşan bir kitap.”
The Washington Post
Yalnız Ağaçların Şarkısı
Yazar: Yaa Gyasi
Çevirmen: Medina Azadoğlu
Yayınevi: Pegasus
Sayfa Sayısı: 360
Tenimizde kesik yok,
Ama akıyor kanımız yine de.
Biz, ikimiz, bata çıka ilerledik seninle.
Sular farklı görünüyor,
Halbuki aynı her yerde.
Tenimiz aynı ten kız kardeşim.
Kim bilebilirdi ki?
Ne sen bilebilirdin.
Ne de ben.
Effia bir yangın gecesinde doğdu. Ormanda yayılan alevler hiç durmadan ilerledi ve yolundaki her şeyi yakıp geçti. Fakat Effia güçlüydü, annesi onu bırakıp kaçmış olsa da hayata tutunmayı başardı. Birkaç yıl sonra yakınlardaki bir köyde kardeşi Esi doğdu. Anne babasıyla birlikte bir süre sevgi dolu, mutlu bir yaşam sürdü. Ama bu iki kardeş birbirlerini hiç görmedi.
Effia İngiliz bir valinin karısı oldu, Esi ise Amerika’ya köle olarak satıldı. Fakat onları birbirine bağlayan bir miras nesilleri ve yüzlerce yılı geride bırakarak en sonunda iki gence ulaştı: Marcus ve Marjorie. İkisinin de bildikleri, eski hikâyelere ve efsanelere dayanıyordu. Yıllar önce kopan bağı tekrar bir araya getirdiklerinin farkında değillerdi ama geçmişi anlamadan geleceğe adım atamayacaklarını biliyorlardı. Tekrar gün yüzüne çıkmak için can atan hikâye denizde yarınlara doğru yol alan dalgalar misali hayat bulmayı bekliyordu.
“Gyasi, sorunlarla boğuşan yedi jenerasyonun sesine kulak vererek tarihî kurguya sahip bir başyapıt ortaya koymuş.”
Elle
“Muhteşem bir yetenek; geçmişin manevi yükünün kişisel mücadeleler, umutlar ve korkular üzerindeki etkisini anlatan masalsı, samimi bir roman. Olağanüstü bir çıkış.”
Phil Klay
“Mükemmel bir ilk roman… Bitirdikten sonra uzun bir süre etkisinden çıkamayacaksınız. İnsanlar kurgunun okura bir şeyler katabileceğinden bahsettiklerinde işte tam da bu tür kitaplardan bahsediyorlar.”
Marie Claire
Talih Kuşu
Yazar: James McBride
Çevirmen: Duygu Günkut
Yayınevi: Okuyan Us Yayınları
Sayfa Sayısı: 496
2013 Amerikan Ulusal Kitap Ödülü sahibi!
Henry Shackleford, 1856 yılında kölelik yanlısı ve kölelik karşıtı güçlerin savaş alanına dönüşen Kansas bölgesinde yaşayan köle bir çocuktur. Bir gün kölelik karşıtı efsanevi isim John Brown bölgeye gelir ve Brown ile Henry’nin sahibi arasında tartışma çıkar. Tartışma kısa sürede şiddete dönüşür ve Henry, onu kız zanneden Brown’la birlikte şehri terk etmek zorunda kalır. Brown’ın, uğuru olarak benimsediği ve “Soğan” ismini taktığı Henry, kız olduğunu herkesten saklayarak hayatta kalmaya çalışır. İki grup arasındaki şiddetten kendi becerileriyle korunmaya çalışsa da kendini iç savaşın tetikleyicisi, ünlü Harper’s Ferry baskınının içinde bulur.
Kendi çocukluğuna uzanan yaşlı bir adamın ağzından anlatılan bu hikaye aynı zamanda Amerikan tarihinin unutulmuş ama en renkli karakterlerinden birinin de yeniden keşfidir. Talih Kuşu ile yeteneğini bir kez daha ispatlayan James McBride, çok sayıda övgüye ve Amerikan Ulusal Kitap Ödülü’ne layık görülmüştür.
“Çok satan romanların yazarı James McBride’dan muhteşem bir yeni roman.”
New York Times Book Review
“Şamatalı, son derece eğlendirici, her şeyiyle kendine özgü bir roman.”,
Washington Post
“İnanılmaz eğlenceli.”
USA Today
Su Dansçısı
Yazar: Ta-Nehisi Coates
Çevirmen: Aslı Dağlı
Yayınevi: Monokl
Sayfa Sayısı: 320
“Dizginlere asıldım fakat çok geçti. Bodoslama daldık ve sonrasında olan şey, evrenin düzenini kavrayışımı sonsuza dek değiştirdi. Fakat oradaydım, gerçekleştiğini gördüm ve o zamandan beri bilgeliğimizin sınırlarının nerede bittiğini ve o sınırların ötesinde daha ne yalanlar yattığını açığa çıkaran pek çok şeye tanık oldum.
Tekerleklerin altındaki yol yok oldu ve köprü çok aşağılarda kaldı. Bir anlığına havada veya o mavi ışıkta süzüldüğümü hissettim. Ve orası sıcaktı. O kısacık sıcaklığı hatırlıyorum çünkü kendimi nasıl ansızın havada bulduysam aynı ivedilikle kendimi suyun içinde, suyun altında buldum ve şimdi size tüm bunları anlatırken yine oradaymışım, Goose Nehri’nin buzdan dişlerinin arasındaymışım gibi hissediyorum; su içime doluyor ve yalnızca boğulanların duyduğu o yakıcı ıstırabı duyuyorum.
Hiçbir şey boğulmaya benzemez çünkü bu his yalnızca ıstıraptan ibaret değildir, içinde böylesi yabancı bir duruma karşı duyulan bir afallamışlık da vardır. Zihin, dört bir yanımız daima havayla dolu olduğundan nefes alabileceğini sanıyor ve nefes alma dürtüsü öyle bir içgüdü ki bu emri duymazdan gelmek için bir nevi odaklanma gerekiyor. Köprüden kendim atlamış olsaydım içine düşeceğim vaziyeti öngörebilirdim. Köprünün kenarından düşmüş olsaydım sırf hayal edilebilir olduğu için anlayabilirdim. Fakat pencereden nehrin derinliklerine öylece itilivermiş gibiydim. Hiçbir uyarı yoktu. Nefes almaya çalışıp durdum. Nefes almak için feryat ettiğimi anımsıyorum fakat gelen cevabın verdiği ıstırabı, içime dolan suyun çektirdiği acıyı ve o acıya öğürerek karşılık verdiğimde nasıl da içime daha fazla suyu buyur ettiğini daha iyi hatırlıyorum.”
“Toni Morrison’un özgürlük patikasında yürüyen bir roman denemesi Su Dansçısı. Ya hafızamız köleleştirilmiş insanları özgürlüğe taşıma gücüne sahip olsaydı? Su Dansçısı’nın en güzel tarafı alternatif bir tarih önermesi: Köle gemilerinde dehşete kapılan ve ırkçılıktan boğulan insanların yerine evlerine dönen insanların bir hikayesi.”
NPR
“Mitik, büyülü bir dil Ta Nehisi Coates’un eserlerini çevreliyor. Macera romanı, gasp öyküsü ve romantizm; Su Dansçısı’nda bunların hepsi var. Irkçılığın hatırlanmasını talep ettiğinde kime konuşuyor Ta Nehisi Coates? O hepimize konuşuyor; hepimizden birisi olarak konuşuyor.”
Tochi Onyebuchi, Tordotcom
“Coates fantastik olanın içine köleliğin dehşetini yerleştiriyor. Hakları elinden alınmış siyah çocukta bir tür süpergüç bir yetenek olarak ortaya çıkıyor… Su Dansçısı kendine özgü bir kitap, onun dünyasında yas şaşırtıcı ve nadir bir kucaklamaya dönüşüyor.”
Esi Edugyan, The New York Times Book Review
Bir Amerikan Evliliği
Yazar: Tayari Jones
Çevirmen: Hülya Key
Yayınevi: Eksik Parça
Sayfa Sayısı: 336
2019 Women’s Prize for Fiction ve 2019 Aspen Words Literary Prize ödüllerini kazanan ve 2020 International
“Ten rengi” denilen rengi herkes bilir değil mi? Eğer dünyaya siyahî olarak gelmiş olsaydınız bu rengin adının doğru konduğunu düşünür müydünüz?
Sinemada patlamış mısır yiyerek film izlemek gayet keyifli ve sıradan bir şeydir. Ancak, siyahî bir gencin bu keyifli ve sıradan şeyi yapabilmesi için atalarından kaç kişinin ölmesi gerekmiştir, bilir misiniz?
Köleliğin 1865’te kaldırılmış olmasına rağmen ABD’de yaklaşık 150 yıldır devam eden ırkçılığın, yollarının başındaki üç gencin hayatlarını altüst ettiği, sürükleyici, sorgulayıcı ve okurken öfke duyacağınız, neşeleneceğiniz ve hayret içinde kalacağınız bir aşkın, bir evliliğin ve bir birlikteliğin hikâyesinin kitabını tutmaktasınız elinizde. Haydi, başlayın!
“Bir Amerikan Evliliği, bir adaletsizliğin Güney’deki siyahî bir çiftin hayatını nasıl yeniden şekillendirdiğini anlatan derin bir dokunuş.”
Bill Gates
“Genç bir Afro-Amerikan çiftin yanlış bir hükümden nasıl etkilendiklerini anlatan duygu dolu bir portre.”
Barack Obama
Söyle Hayalet Şarkını Söyle
Yazar: Jesmyn Ward
Çevirmen: Begüm Kovulmaz
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 264
“Kayla şarkı söylüyor ve hayaletler öne eğilip başlarını sallıyorlar. Rahatlamış gibi, bir şeyler hatırlamış gibi gülüyorlar, sanki rahatlıyorlar.”
Jesmyn Ward’ın çok ödüllü romanı Söyle Hayalet, Şarkını Söyle Güney Amerika’da siyahi bir ailenin yoksulluk, ırkçılık, çaresizlikle yoğrulmuş öyküsünü şiirsel bir dille anlatıyor. Beyaz babasının yokluğunda ergenliğin, yoksulluğun ve hiç olmayan bir annenin acısını yaşayan 13 yaşındaki Jojo; beyaz kocasına duyduğu tutkulu aşk ve uyuşturucu arasında gidip gelen anne Leonie; ve şarkı söyledikçe hem bu yoksul ailenin hem de Amerika’nın tarihini aralayan hayaletler.
Söyle Hayalet, Şarkını Söyle, ırkçılık, aşk, hayat, dostluk ve ergenlik üzerine olağanüstü bir roman.
Kökler
Yazar: Alex Haley
Çevirmen: M. Bahadırhan Dinçaslan
Yayınevi: Bilge Kültür Sanat
Sayfa Sayısı: 528
“Çocuklara büyükannelerinin anlattıkları öykülerden başlayıp büyükbabaların babalarına, onların da atalarına kadar uzanan ve ‘Afrika’ denen siyah adamda son bulan uzun bir tarihsel araştırma, Amerikan kitap piyasasında satış rekorları kıradursun, yazarı Alex Haley’e de ‘Pulitzer Roman Ödülü’nü kazandırdı ve günün adamı yaptı. Haley’in Roots (Kökler) adlı bu yapıtı, bir süre önce, ABD televizyonlarında 12 dizilik programlar hâlinde yayımlanmış ve rekor düzeyde seyirci toplamıştı.
İlk, 1976 Ekim’inde yayımlanan Roots bugüne kadar 14 baskı yaptı. Son kez piyasaya çıkarılan bir milyon baskı da mart ayı içinde kapışıldı.
Haley, kendisine Pulitzer Ödülü’nü kazandıran yapıtı hakkında şunları söylüyor:
“‘Roots’un doğumu kolay olmadı. Tam 12 yılımı aldı. Bu arada 1 milyon kilometre yol katettim. Bu yapıtla, ‘Afrikalı’ ve ‘Siyah Amerikalı’nın adı da dünya tarihine gerçek yönüyle yazılmış oldu. Kunta Kinte; Batı Afrika’nın Juffure yöresinden 1767 yılında, 16 yaşında kaçırılıp Amerika kıtasına, Virginia tarlalarına sürülen bu Afrikalı, bugüne kadar peşinden altı nesil koşturdu. Bunlar sırasıyla kölelik, çiftçilik, nalbantlık, değirmencilik, tren yolu işçiliği, kapıcılık, avukatlık, mimarlık yaptılar ve sonunda yazar oldular. İşte o yazar benim.’”
“Kökler, bir ırkın ezilişinin serüvenidir. İki yüzyıldan beri direnen, horlanan, aşağılanan ama gene de dimdik yaşayan kara derililerin öyküsü. Yalnızca köle gözüyle bakılan ve sömürülen bu ırk kimi zaman aşağılanmaya teslim olmuş, aşağılayanlara baş eğmiş kimi zaman da dinin rahatlatıcı atmosferine sığınmıştır.”
Doğan Hızlan
“Artık her gece milyonlarca Amerikalı televizyonlarının karşısındaki koltuğa âdeta mıhlanıyorlar. Atalarının kara derili vatandaşlarına yaptıkları zulmü utançla seyrediyorlar. Kimi eleştirmenlere göre ‘Rüzgâr Gibi Geçti’nin 21 milyonluk rekorunu ‘Kökler’ kıracak.”
Time
“New York Times’ın Bestseller listesinde 50 hafta en çok satanlar arasında kalan Kökler’de Alex Haley, zenci kölelerin öyküsünü anlatıyor. İnsan, ırkçılığa karşı duyulan nefretin ve insan avının bu denli edebî bir pırıltı içinde verildiğini görünce, ‘Bu kitap Mallarmé’nin bir şiirinden ya da Proust’un bir yazısından daha mı az şiirsel?’ diye sormaktan kendini alamıyor.”
Der Spiegel
Seri Sonu
Yazar: Paul Beatty
Çevirmen: Fuat Sevimay
Yayınevi: Hep Kitap
Sayfa Sayısı: 304
Los Angeles’ın Dickens adlı banliyösünde doğup büyümüş bir siyahinin dilinden mizah yüklü bir anlatım…
Psikolog babasının evde eğitim verdiği ve kendi sosyal deneylerinde kullandığı “Bonbon” Ben, babası polis tarafından “kazara” öldürülünce yüklü miktarda tazminat alır. Siyahi nüfusuyla bilinen, türlü şakalara ve önyargılara malzeme olan Dickens’ın yavaş yavaş yok olması, adeta haritadan silinmesi karşısında mutsuzdur. Dickens’ı eski günlerine döndürebilmek için büyük bir mücadeleye girişirken, yolunun Anayasa Mahkemesi’ne düşeceğini öngöremez.
Siyah Tom’un Baladı
Yazar: Victor LaValle
Çevirmen: Gökçe Çiçek
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 136
Shirley Jackson ve Bfa En İyi Novella Ödülü
Korku edebiyatının ustası H. P. Lovecraft’ın “Red Hook’ta Dehşet” öyküsünün yeniden yazımı olan Siyah Tom’un Baladı, idolüne hayranlığını dile getiren bir yazarın güzellemesi olduğu gibi eleştirel bir yaklaşım da barındırıyor. Başka dünyaların kapıları “Beyaz Amerikalı” olmayanlarla dolu sokaklara açılıyor. Uyuyan Kral uyanıyor.
New York. 1924. Charles Thomas Tester evini geçindirmek ve hasta babasına bakabilmek için entrikalı işler yapan yirmi yaşında bir genç. Elinde gitarıyla sokaklarda, beyazların arasında usul usul dolaşan siyah bir müzisyen. Ama pek de şarkı bilmiyor, sesi güzel değil ve gitarı da çok iyi çaldığı söylenemez. Başkalarına göre bir dolandırıcı, oysa bir “eğlence” olarak görüyor kendi yaptıklarını, fakat eğlence de bir yere kadar. Korkunun onun gitarının tellerine dolanacağı gün yaklaşıyor.
Esrarengiz bir kadına garip şekillerle dolu bir kitap teslim etme işini aldıktan ve Robert Suydam adlı varlıklı bir adamla karşılaşıp tuhaf kütüphanesini ziyaret ettikten sonra hayatı yerle bir olmaya başlıyor. Tekinsiz vakalara meraklı polis memuru Thomas F. Malone’un da devreye girmesiyle birlikte, Charles Thomas Tester ya da yeni adıyla “Siyah Tom”, kendini karanlığın kalbinde buluyor.
Siyah Tom’un Baladı, gündelik gerçekliği sorgulatan bir kozmik dehşet hikâyesi.
“Tuhaf kurgunun ne yapabileceğini ve ne yapması gerektiğini gösteren muhteşem bir örnek.”
Laird Barron
“LaValle, Lovecraft’ın Cthulhu mitosunun altını üstüne getirirken dehasını konuşturuyor.”
Elizabeth Hand
“LaValle, Lovecraft’ın birtakım edebi unsurlarını alıp onları dönüştürerek toplumsal farkındalık yaratıyor.”
Diabolique Magazine
Cuma Karası
Yazar: Nana Kwame Adjei Brenyah
Çevirmen: Taylan Taftaf
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 216
Nana Kwame Adjei-Brenyah, Roxane Gay’in “karanlık, büyüleyici ve mühim” diye tanımladığı ilk kitabıyla Pen/Jean Stein Kitap Ödülü’nü kazandı. Colson Whitehead tarafından, Ulusal Kitap Vakfı’nın hazırladığı 35 yaş altı 5 yazar listesine seçildi. Cuma Karası’nda “bizimkinden biraz daha kötü bir dünya” yazdığını, “belki bu sayede hep beraber daha iyi bir dünya hayal edebileceğimizi” söyleyen Nana Kwame Adjei-Brenyah bir ülkeyi mahkeme kürsüsüne çıkarıyor ama zalim değil.
Katil beyazları koruyan ve katledilen siyahları vahşete terk eden bir adalet sistemi. Irkçılığın spora dönüştüğü eğlence alanları. Kara Cuma sırasında insanlıktan çıkan kalabalıklar. Yalanın bir kenara atıldığı, kendine güvenin ilaçlarla sağlandığı merhametsiz bir gelecek. Okullarda silahlı saldırılar. Tekrar tekrar tekrar eden günler.
Adjei-Brenyah’tan Cuma Karası’ndaki öyküler, delirtici gündemin bir acayip yansıması, çoğunluğun azınlığı yok etmek istediği dünyaya karşı öfkeli bir kahkaha.
“Heyecan verici, şaşırtıcı: tuhaf, çılgın, güncel ve komik. Yine de kapitalizmin sapkınlıkları ve kalpsiz sistemlerin içinde kendini göstermekte zorlanan sevgi gibi inatçı insani sorunlarla yüzleşmesinde geleneğe bağlı.”
George Saunders
“Yaratıcı ve sarsıcı… Zekice. Çok yönlü bir yazar olan Adjei-Brenyah her öyküsüyle mikro evrenler yaratıyor ve beklentilerimizi alaşağı edip dertli hayatların içine çekiyor bizi.”
Bernardine Evaristo