Babalar ve Oğullar, Rusya’nın çalkantılı bir dönemine Bazarov karakteriyle mercek tutuyor. Genç Arkadiy Petroviç’in babası, okulunu bitirip dönen naif oğlunu tanıyamaz: Beraberinde getirdiği arkadaşı, yerleşik prensipleri, otoriteyi ve inançları tamamen reddeden genç Bazarov, oğlunun aklını kendi sapkın fikirleriyle zehirlemiştir.
Babalar ve Oğullar
Yazar: İvan Sergeyeviç Turgenyev
Çevirmen: Leyla Soykut
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 325
Eski nesille, nihilist gençlik arasındaki kuşak çatışmasını anlatan Babalar ve Oğullar, Rusya’nın çalkantılı bir dönemine Bazarov karakteriyle mercek tutuyor. Genç Arkadiy Petroviç’in babası, okulunu bitirip dönen naif oğlunu tanıyamaz: Beraberinde getirdiği arkadaşı, yerleşik prensipleri, otoriteyi ve inançları tamamen reddeden genç Bazarov, oğlunun aklını kendi sapkın fikirleriyle zehirlemiştir. Toprak beyliğini ve Rus toplumunun tüm geleneksel değerlerini söküp atmak isteyen ve kendini nihilist olarak tanımlayan bu genç adam, Arkadiy’nin Batıcı babasını ve amcasını dehşete düşürür. 1862 yılında yayımlandığında Rus okurları ve eleştirmenleri derinden sarsan Babalar ve Oğullar’da Turgenyev, edebiyatta sık sık karşımıza çıkan “öfkeli genç adam”ların olağanüstü bir erken örneğini Bazarov ile yaratıyor.
“O zamanlar yeni bir şeyin doğduğunu hissettim; yeni insanlar görüyordum ama nasıl hareket edeceklerini, onlardan ne bekleneceğini bilemiyordum. Ya susacak ya da ne biliyorsam yazacaktım. İkincisini seçtim.”
İvan Sergeyeviç Turgenyev
“Babalar ve Oğullar Turgenyev’in en iyi romanlarından biri olmakla kalmaz, 19. yüzyılın en parlak romanlarından da biridir.”
Vladimir Nabokov
Ölü Canlar
Yazar: Nikolay Vasilyeviç Gogol
Çevirmen: Ergin Altay
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 455
Ergin Altay çevirisi, Yazarın ve Edmund Wilson’un önsözleriyle, Victor Şklovski ve Mihail V. Şahtin’in sonzözleriyle, Yazarın döneme dair mektuplarıyla, Yazar ve dönem kronolojisiyle.
İlk Rus klasikleri arasında yer alan Ölü Canlar, 19. yüzyıl Rus toplumunun en başarılı hicivlerindendir. Gogol, hayranı olduğu Puşkin’in önerisiyle yazdığı Ölü Canlar’da dönemin Rusya’sını kitabın kahramanı Çiçikov üzerinden anlatır. Zengin olma hayaliyle yanıp tutuşan Çiçikov kendisine kurnazca bir yol bulmuştur: Kasaba kasaba dolaşıp toprak sahiplerinin ölü kölelerini kâğıt üzerinde satın alarak “itibar sahibi bir beyefendi” olmak…
Gogol’ün İlahi Komedya’dan esinlenerek üç cilt olarak tasarladığı eseri, ilk cildinin ardından sansür komitesinden büyük eleştiriler alır. 10 yıl sonra ikinci cildi tamamladığında Gogol, geçirdiği bir buhranla eserin elyazmalarını yakar. İlk tasarlanan haline uygunşekilde tamamlanamamasına rağmen bütünlüklü bir kitap olan Ölü Canlar, metnin alt başlığı gibi adeta “bir epik şiir”dir ve 19. yüzyıl Rus edebiyatının en başarılı örneklerindendir. “Gogol’ün kahkahasının ardında görünmez gözyaşları hissedersiniz.”
Aleksandr Puşkin
Zamanımızın Bir Kahramanı
Yazar: Mihail Lermontov
Çevirmen: Ülkü Tamer
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 192
“Beyler, Zamanımızın Bir Kahramanı bir tek kişinin portresi değildir; kuşağımızın gittikçe artan kötülüklerinden yaratılmış bir portredir. Bana bir insanın bu kadar kötü olamayacağını söyleyeceksiniz yine; ben de diyeceğim ki, madem bir sürü trajik ve romantik haydutun varlığına inandınız, neden Peçorin gerçeğine inanmıyorsunuz? Yoksa bu kişideki gerçek payı sizin istediğinizden daha mı fazla?”
Henüz yirmi yedi yaşındayken bir düelloda yaşamını yitiren Lermontov’un tek romanı Zamanımızın Bir Kahramanı, bugün dünya edebiyatının başyapıtları arasında yer alır. XIX. yüzyıl Rus edebiyatının en büyük şairlerinden biri olan Lermontov’un bu romanda yarattığı Peçorin karakteri ise, yalnızca o günlerde değil, günümüzde de edebiyat dünyasının en çok tartışılan karakterlerinden biridir. Döneminin toplumsal yaşamının eleştirel bir tablosunu çizen bu romanı Ülkü Tamer’in benzersiz Türkçesiyle sunuyoruz.
Türkiye’den 20 çağdaş fotoğrafçı Can Klasikleri’nin bu özel dizisi için 20 kitabın kapak fotoğrafını özgün yorumlarıyla hazırladı.
Oblomov
Yazar: İvan Aleksandroviç Gonçarov
Çevirmen: Sabri Gürses
Yayınevi: Everest Yayınları
Sayfa Sayısı: 624
Dünya edebiyatının en önemli klasiklerinden biri olan Oblomov, Rus zihniyetini, ruhunu en iyi yansıtan eserlerin başında gelmektedir. İvan Aleksandroviç Gonçarov, Oblomov’u otuz iki-otuz üç yaşlarında, orta boylu, hoş görünümlü, koyu gri gözlü, ama yüz hatlarında herhangi bir fikir, herhangi bir yoğunluk görünmeyen, odacığında oturan silik bir kahraman olarak yarattığında, aslında roman tarihinin en ünlü kişilerinden birine can veriyordu. Hayatın hep dışında ve uzağında kalan traji-komik bir karakter olarak Oblomov, okurların gözünden asla kaçmayacak, gitgide insana dair belli bir durumu tanımlamanın adı olacaktı.
“Hiç yanılmamışım: Yorgun argın roman kişisi apaçık ruh ikizim! Hep bilinmez zamana ertelenmiş hayallerle, ülkülerle yaşayıp gitmiyor muyum?! Hep, gerçekleşmeyecek yarın umutlarıyla dolup taşmıyor muyum?!”
Selim İleri
Ecinniler
Yazar: Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Çevirmen: Mazlum Beyhan
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı: 904
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (1821-1881): ilk romanı insancıklar 1846’da yayımlandı. Ünlü eleştirmen V. Byelinski bu eser üzerine Dostoyevski’den geleceğin büyük yazarı olarak söz etti. Ancak daha sonra yayımlanan öykü ve romanları, çağımızda edebiyat klasikleri arasında yer alsa da, o dönemde fazla ilgi görmedi. Yazar 1849’da I. Nikola’nın baskıcı rejimine muhalif Petraşevski grubunun üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Kurşuna dizilmek üzereyken cezası sürgün ve zorunlu askerliğe çevrildi.
Dostoyevski Ecinniler’de ihtilâlci örgütlerin yapısı ve üyelerinin karakterini gerçekçi bir gözle ve alaycı bir ifadeyle sergilemiştir.
Yevgeni Onegin
Yazar: Aleksandr Puşkin
Çevirmen: Sabri Güneş
Yayınevi: Alfa Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 472
Rus edebiyatının simgesi haline gelmiş şair Aleksandr Puşkin’in Yevgeni Onegin adlı manzum romanı, Rus edebiyatının ilk romanı olarak anılır. Kısa, maceralı bir hayat, görkemli bir yaratıcılık, trajik bir sonla Rusya’yı sonsuza dek değiştiren Puşkin’in bu eseri, 1825-32 yılları arasında tefrika edilmiş; ilk kez 1833 yılında bu kitaptaki biçimiyle tam olarak yayımlanmıştır.
Belinski’nin “Rus hayatının ansiklopedisi” diyerek övdüğü romanı Çaykovski operaya uyarladı. Bunun ardından bale uyarlamaları, tiyatro uyarlamaları, şiir ve düzyazı biçiminde nazireler, film uyarlamaları dünyanın dört bir yanında birbirini takip etti. Eser ayrıca Vladimir Nabokov’un İngilizceye çevirirken yaptığı hacimli şerhle; Yuri Lotman’ın yaptığı eleştirel şerhle ve Douglas Hofstadter’in çevirisiyle de ünlüdür.
Diriliş
Yazar: Lev Nikolayeviç Tolstoy
Çevirmen: Ergin Altay
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 553
Bireysel vicdanın uyanışını anlatırken hukuk sisteminin adaletsizliğini, imkânsız bir aşk öyküsünü resmederken Hıristiyanlığın kalıplaşmış yanlışlarını ele alan Diriliş, Tolstoy’un hem bireyi hem toplumu eleştirdiği en acımasız romanıdır.
Zengin ve yakışıklı bir Rus prensi olan Nehlüdof, halalarının hizmetindeki güzel köylü kızı Katyuşa’yı baştan çıkardıktan sonra bırakıp gider. Bir sonraki karşılaşmaları, yıllar sonra bir mahkeme salonunda olur: Katyuşa kötü yola düşmüştür ve adam öldürmek suçuyla yargılanacaktır. Katyuşa’nın durumundan kendini sorumlu tutan prens, vicdanının ezici baskısıyla baştan ayağa değişecek, yaşadığı dünyaya farklı gözlerle bakmaya başlayacaktır. İnsan ruhunun, vicdanının, inancının ve 19. yüzyıl Çarlık Rusyası’nın gerçekçi bir portresini çizen bu başyapıt, Tolstoy’un ateist ilan edilmesine ve 1901 yılında Kilise’den aforoz edilmesine sebep olmuştur.
“Ne büyük bir sanatçı ve ne büyük bir psikolog!”
Gustave Flaubert
Goriot Baba
Yazar: Honore de Balzac
Çevirmen: Şerif Hulusi
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 370
Goriot Baba Restorasyon dönemi Fransası’na damgasını vuran burjuva hayatının toplumda yarattığı trajediyi gerçekçi bir üslupla resmediyor.
Realist romanın en iyi örneklerinden biri kabul edilen Goriot Baba, Balzac’ın “İnsanlık Komedyası” dizisindeki karakterlerin bütünlüğünü sağlayan en önemli eserlerinden biridir. İlk defa 1835’te okurla buluşan roman, ilk bakışta birbirinden hayli farklı görünen ama aslında hepsi burjuva olma hayaliyle hayatlarına yön vermiş üç karakterin yollarını Madam Vauquer’in pansiyonunda kesiştiriyor: Bütün servetini kızlarının başarılı evlilikler yapabilmesi uğruna harcayan ve sonunda damatları tarafından dışlanan Jean-Joachim Goriot, hukuk eğitimi almak için geldiği Paris’te karşılaştığı hayata özenen Rastignac ve hırsına kapılarak ahlâklı insanları kendi çıkarları için manipüle eden Vautrin…
“Vautrin, Rastignac, Birotteau… Ve siz Honoré de Balzac, bağrınızdan yarattığınız bütün karakterlerden daha kahraman, daha sade, daha romantik ve daha şairanesiniz…”
Charles Baudelaire
“Bildiğimiz 19. yüzyıl, büyük ölçüde bir Balzac icadıdır.”
Oscar Wilde
Savaş ve Barış
Yazar: Lev Nikolayeviç Tolstoy
Çevirmen: Nazım Hikmet, Zeki Baştımar
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 1880
Savaş ve Barış, “klasik” dendiğinde akla gelen ilk kitaplardan. Napoléon’un Rusya’yı işgalini anlatan dev bir savaş romanı, aynı zamanda bir Rusya panoraması. 1800’lerin ortalarında Rusya’nın içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik koşullar, kentlerde, köy ve kasabalarda, büyük çiftliklerde sürdürülen hayat, dönemin önde gelen kişilikleri, saray yaşamı, özellikle üst sınıf ustaca çiziliyor.
Tolstoy, birinci cildin önsözünde Savaş ve Barış’ı yazarken hissettiklerini, yaptığı zorlu çalışmaları ve romanın geçirdiği aşamaları anlatıyor. Bu metinler, özellikle bu dev romana yazarının gözünden, daha yakından bakma fırsatı verdiği için çok önemli.
Elinizdeki çeviri, Savaş ve Barış’ın, dönemin Maarif Vekâleti’nin Zeki Baştımar’a ısmarladığı, 1943-1949 yılları arasında yapılan eksiksiz çevirisi. Zeki Baştımar bu çeviriyi o sırada Bursa’da hapiste olan Nâzım Hikmet’le birlikte yaptığı halde, bilinen siyasi nedenlerle Nâzım’ın adı hiçbir zaman kitapta yer almadı. Bugün bu çeviri Baştımar ailesinin de isteği üzerine iki çevirmen adıyla yayımlanırken metne, günümüz için eskimiş ve anlaşılması güçleşmiş sözcüklerin yenileştirilmesi dışında dokunmamaya özen gösterildi; ilk baskılardaki Harb ve Sulh yerine, eserin yıllardır alışılmış yeni adı Savaş ve Barış tercih edildi.
Kırmızı ve Siyah
Yazar: Henri Beyle Stendhal
Çevirmen: Şerif Hulusi
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 592
Psikolojik romanın kurucusu Stendhal, Fransız Restorasyonu’nun siyasi tartışmaları ortasında, dinî eğitimiyle, aşklarıyla, ihtiraslarıyla dünya edebiyatının en önemli karakterlerinden Julien Sorel’i yaratıyor.
Stendhal, 1840.
Fransa’nın küçük bir kasabasında, bir kerestecinin oğlu olarak dünyaya gelen Julien Sorel, genç yaşında yükselme ihtirasına kapılır. Çalışkanlığı ve dini eğitimiyle dikkat çeken Sorel, bir an önce bu kasabadan kurtulup Paris’e gitmeyi arzular. Böylece kırmızı ve siyah arasında yaşadığı çelişkiler de başlamış olur. Restorasyon Fransası’nın şartlarında yükselebilmek için genç Sorel’in önünde iki seçenek vardır: Ya siyahı seçerek yükselişine Kilise yolundan başlayacaktır ya da kırmızıyı seçerek askeri yoldan. Ancak bir yandan aldığı dinî eğitim, öte yandan Napolyon’a olan gizli hayranlığı bu seçimi yapmasını zorlaştıracaktır. Üstelik ihtirasla girdiği bu yolda karşılaşacağı iki farklı kadın, iki farklı aşk, kendini çok başka yerlerde bulmasına sebep olacaktır.
“Kırmızı ve Siyah kendi zamanının ötesinde bir romandır.”
Andre Gide
“Stendhal, hayatımın en güzel ‘tesadüflerinden’ biridir.”
Nietzsche
Büyülü Dağ
Yazar: Thomas Mann
Çevirmen: İris Kantemir
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 881
Dünya edebiyatının çağdaş klasikleri arasında anılan Büyülü Dağ, tam bir çağ romanıdır. Kişisel deneyimlerinden yola çıkarak yazdığı ve ‘zaman’ ve ‘psikanaliz’ üzerine denemelerin de yer yer kendini gösterdiği bu büyük romanın yayınlanmasından sonra Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görülen Thomas Mann, yirminci yüzyıl Alman edebiyatının en önemli adlarından. Hamburg’lu genç gemi mühendisi Hans Castorp, üç haftalığına kuzenini ziyarete gittiği bir İsviçre sanatoryumunda, kendisinin de tedaviye ihtiyacı olduğunu öğrenerek yedi yıl kalır. Bu süre içinde doktorlar ve hastalar dünyasını, Batı felsefesinin iki kutbunu, platonik bir aşk serüveninin sarhoşluğu içinde ve yaşayarak tanır. Sanatoryumda kaldığı süre içinde hastalık ve ölüm gibi deneyimlerin ötesinde hayatın mucizesini kavrayan Castorp’un yalın ruhu bir değişim geçirir.
Thomas Mann, roman sanatının bütün incelikleriyle yarattığı, ironik bir üslupla sunduğu bu yapıtında, zaman, karşıt kültürler, aşk, hastalık, ölüm gibi evrensel temaları işliyor. Birinci Dünya Savaşı öncesinde çağın dünya sorunlarını, bir uygarlığın çöküşünü inceleyen, burjuva geleneğini ve ahlâkını yer yer sertçe, ironik bir dille eleştiren Büyülü Dağ, çağa tutulan bir ayna.
Germinal
Yazar: Emile Zola
Çevirmen: Volkan Yalçıntoklu
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 616
1860’larda Fransa’nın kuzeyinde maden işçileri, çetin koşullar altında yaşam mücadelesi vermektedir. Çalıştıkları ocaklarda her an iç içe oldukları göçük ya da grizu patlaması tehlikesinin yanı sıra, açlık ve sefaletle boğuşup dururlar. Son çare olarak gördükleri grev onlar için kaçınılmazdır artık. Her şeyi göze almaya hazırdırlar, içlerinde filizlenen umut en büyük destekçileridir. Ne yazık ki direnişleri acımasızca bastırılır. Şimdi geride sadece ölüm, kan, gözyaşı ve yok olan hayaller kalmıştır.
Germinal dünya edebiyat tarihinin en önemli eserlerinden biri. İnsanların çektiği büyük acıyı son derece gerçekçi ve evrensel olduğu kadar etkileyici bir dille de kaleme alan Zola, bu romanıyla adeta bir destan yaratmış.
Her satırında okuru duygudan duyguya sürükleyen, kâh yüreğini burkan, kâh öfkelendiren, kâh umutlandıran, soluk soluğa okunacak bir eser.
İvan Denisoviç’in Bir Günü
Yazar: Aleksandr Soljenitsin
Çevirmen: Mehmet Özgül
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 157
Yayımlandığında dünyada hem edebi hem de siyasi yankı uyandıran İvan Denisoviç’in Bir Günü, Stalinist baskıyı edebiyata taşıyan ilk roman.
Aleksandr İsayeviç Soljenitsin İvan Denisoviç’in Bir Günü’nde, toplama kamplarındaki acımasız yaşama ve çalışma koşulları karşısında onurunu ve haysiyetini korumaya çalışan insanları anlatıyor. Kirli, soğuk ve adaletsiz bir ortamda hayata tutunan mahkûmların, insanlık dışı düzene nasıl direnç gösterdiklerini resmediyor. Romanın kahramanı İvan Denisoviç, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanların elinden kaçtıktan sonra, ajan olma şüphesiyle Sovyet hükümeti tarafından gözaltına alınır ve sürgüne gönderilir. Buzlar altındaki Sibirya sürgününde, açlık ve dayak tehdidi altında on yıl geçirecektir.
Soljenitsin’in kendi anılarından yola çıkarak yazdığı roman, 1962 yılında yayımlandığında Sovyetler Birliği’nde büyük yankı uyandırmış, kısa sürede toplatılmış ve yasaklanmıştı. Stalinist dönemin yazarlar üzerindeki siyasi baskısını anlamak için okunması gereken bir roman.
“Doktor Jivago’ya kadar hiçbir ilk roman modern Rus edebiyatında, nadide bir eser olan İvan Denisoviç’in Bir Günü kadar heyecan uyandırmamış ve fırtınalar koparmamıştı.”
David Stewart Hull
Tüm İnsanlar Gibi
Yazar: Samuel Butler
Çevirmen: Nihal Gökçe
Yayınevi: Epsilon Yayınevi
Sayfa Sayısı: 487
Samuel Butler’ın kuşkusuz en önemli yapıtlarından biri. Pontifex ailesinin üç neslinde vücut bulan Viktoryen burjuva değerlerinin ağır eleştirisinin yapıldığı bu kitap, bize aynı zamanda erdem, mutluluk ve bireysel özgürlük gibi değerleri sorgulatıyor. Yazıldığı dönem göz önüne alındığında kitabın ne kadar devrimci bir nitelikte olduğunu söylemek gerek, belki de bu yüzden Butler bu kitabı yayınlatmak için ölmeyi beklemiş.
“Bazıları hayatlarının en mutlu döneminin okul günleri olduğunu söyler. Belki bu doğrudur; ama böyle diyen birini duyunca hep şüpheyle yaklaşırım. İnsanın şu anda bile mutlu olup olmadığını söylemesi zorken, hayatının farklı dönemlerinde ne kadar mutlu ya da mutsuz olduğunu karşılaştırması ne kadar mümkin olabilir? En fazla şunu söyleyebiliriz: Çok perişan vaziyette olduğumuzun açıkça farkında olmadığımız sürece iyi kötü mutlu sayılırız. Pek fazla olmadı, bir gün Ernest’le bu konuyu konuşuyorduk, ‘Şimdi o kadar mutluyum ki hayatta hiç bundan daha mutlu olmadığımdan eminim, daha da mutlu olmak istemem,’ dedi…”
Doktor Jivago
Yazar: Boris Pasternak
Çevirmen: Hülya Arslan
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 608
Ülkemizde romancı olarak tanınan ama Rus edebiyatının büyük şairi olan Boris Pasternak’ın tek romanı: Doktor Jivago. 1956’da Sovyetler Birliği tarafından yayımlanması uygun görülmeyen, 1957’de gizlice kaçırıldığı İtalya’da ilk kez yayımlanan ve Pasternak’a 1958 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandıran kitap, Türkçeye elli yılı aşkın bir süre sonra, ilk kez eksiksiz bir biçimde ve doğrudan Rusçadan çevrildi. Jivago’nun yazdığı şiirlerden oluşan ek bölümle birlikte…
Önüne kattığı herkesi sürükleyen büyük bir ihtilalin ve ölümsüz bir aşkın romanı olan Doktor Jivago, Rus epik romanı geleneğine 20. yüzyılda eklenmiş en önemli halkalardan biri.
“İnanıyorum ki Doktor Jivago insanoğlunun edebi ve ahlaki tarihindeki büyük olaylardan biri olarak kalacaktır.”
Edmund Wilson
“20. yüzyılın ortasında, 19. yüzyılın büyük Rus romanı, Kral Hamlet’in hayaleti gibi geri dönüp bizi ziyaret ediyor. Boris Pasternak’ın Doktor Jivago’sunun bizde uyandırdığı duygu işte bu.”
Italo Calvino
İyi Asker
Yazar: Ford Madox Ford
Çevirmen: Gökhan Sarı
Yayınevi: Zeplin Kitap
Sayfa Sayısı: 312
İyi Asker iki çiftin, ihanetle, ikiyüzlülükle ve sırlarla dolu arkadaşlığının öyküsüdür. Bir yanda iyi asker Edward ve eşi Leonora, diğer yanda ise kitabın anlatıcısı olan John ve eşi Florence Dowell, Nauheim’daki kaplıcalarda tanışır ve çabucak arkadaş olurlar ama bu arkadaşlık içten içe çürüyen bir elmaya benziyordur. Dışarıdan bakıldığında, iki çiftin de evliliklerinde hiçbir problem yok gibidir ama öyküyü her şeyden habersiz olan John Dowell’ın ağzından dinledikçe hem Dowell’ın hem de okurun kafasındaki “kusursuz çift” imgesi gitgide değişecektir. Hem kendisi hem de anlattıkları çelişkilerle dolu olan, romanın başkarakteri Dowell’ın da dediği gibi: “Duyduğum en acıklı hikaye bu.”
“Güvenilmez anlatıcı” tekniğinin ilk defa ve büyük başarıyla kullanılması ve Victoria döneminin kalıntısı olan muhafazakâr değerlerin yerden yere vuran konusu dolayısıyla, İyi Asker edebiyat tarihinde sarsılmaz bir yer edinmiştir.
İngilizce yazılmış en iyi 100 roman, 30. sırada
Modern Library listesi
En iyi yazılmış 100 İngiliz romanı, 13. sırada
BBC listesi
Tüm zamanların İngilizce yazılmış en iyi 100 romanı, 41. sırada
The Guardian listesi
Tristram Shandy
Yazar: Laurence Sterne
Çevirmen: Nuran Yavuz
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 656
James Boswell, 1760 baharında “Okumamış olan var mı Tristram Shandy’yi? Böyle kötü yetişmiş ölümlü olabilir mi?” diye yazıyordu. Anglikan vaiz Laurence Sterne’in komik romanı Tristram Shandy’nin 1759’un Aralık ayında York’ta birlikte yayımlanan ilk iki cildi çıkar çıkmaz muazzam bir övgüyle ve biraz da şaşkınlıkla karşılanmış, ateşli bir edebiyat tartışmasına yol açmıştı. Sterne de bir yıl sonra şunları yazacaktı: “Şehrin bir yarısı kitabıma ağır hakaretler ediyor, öteki yarısı göklere çıkarıyor; işin hoş yanı, hem hakaret ediyor hem satın alıyorlar”.
Gerçekten de, Orhan Pamuk’un, Nuran Yavuz’un yoğun emeğinin ürünü bu çeviri için “Herkesin Böyle Bir Amcası Olmalı…” başlığı altında yazdığı sunuşta belirttiği gibi: “hiç durmadan anlatan, anlattığına kendini kaptırıp giden, şakaları, kelime oyunları, gevezelikleri, bizi hayret ettirebilme yeteneği, tuhaflıkları, saçmalıkları, çocuksuluğu, saplantıları ve takıntılarıyla bizi hep gülümseten, akıllı, zeki, kültürlü, görmüş geçirmiş, ama bir yanıyla da hep muzip bir çocuk kalmış olan” kahraman-anlatıcısının, ilk iki cildinde kendini dünyaya getirmeyi bile başaramadığı, ancak sonlara doğru bir yerde doğup çok da fazla etrafta görünmeden kaybolduğu bir romana ne denebilirdi?
Öyle bir anlatıcı ki bu, kendini bahçede savaş oyunları oynamaya adamış amcası Toby ve yazarın bir otoportresi olan Vaiz Yorick gibi karakterler dururken, durmadan ilgimizi “okumayı güneş gibi aydınlatır” dediği bir dizi sapmay(l)a, konu dışına çıkış(l)a (İngilizcede digression) çeker:
” … doğumdan önce nasıl, hangi tarihte peydahlandığını, babasının doğum, hayat üzerine görüşlerini uzun uzun anlatır gibi yapar. Ama bu konuların hiçbirinin üzerinde öyle uzun uzun durmaz. Bir ağacın bir dalından öbürüne sürekli yer değiştiren ve dur durak bilmez bir hızlı ve neşeli serçe gibi, hızla konudan konuya sıçrayarak ilerler. Çoğu zaman hikâyesinin nereye doğru gittiğini bilmediği izlenimini uyandırır okuyucuda. Ama metnin içindeki bazı uyarılardan ve kitabının yapısından Sterne’in romanını son derece planlı bir şekilde yazdığını söyleyen ve bunu cetvellerle kanıtlamaya girişen Shklovsky gibi ünlü eleştirmenler de vardır.”
(O.P.) Bir din adamı olan Sterne, kahraman-anlatıcısı Tristram Shandy’ye kitabının neredeyse temel izleği olan digression konusunda şunları söyletir: “Bugün dünya yüzünde bir kitaba başlamak için bilinen birkaç yol vardır ve ben kendi seçtiğim yolun bunlardan en iyisi olduğuna eminim.—En azından dine en uygun yol bu—çünkü ben işe ilk cümleyi yazmakla başlar—ve ikincisini Kadir Tanrının yol göstericiliğine bırakırım.” “Ben karnımı doyurmak için değil meşhur olmak için yazıyorum” demiş olan Sterne’in günümüzden iki yüz kırk yıl önce yazdığı, çok etkilendiği John Locke’un “fikirler arası çağrışım” görüşünün bir parodisi sayılabilecek ve yine çok etkilendiği Cervantes’in Don Quijote’sinden açık izler taşıyan bu kitap, “kurmaca sanatının sonsuz olanaklarının bir övgüsü, sınırlarının da çarpıtılmış bir sergilenmesi” olarak nitelendi.
Sorbonne’da İngiliz Edebiyatı hocası olan Émile Legouis, yazdığı kısa İngiliz edebiyatı tarihinde Sterne’i ve bu kitabı anlatırken şunları söylüyordu:
“Sterne’le roman dönüşür. Serüven artık romanda kendine yer bulamaz. En küçük, en önemsiz ayrıntı bile, dokunaklı ve komik tefekkürlerle zenginleşebiliyorsa, ne gerekir ki? ‘Tristram Shandy’nin Hayatı ve Görüşleri’ni içerdiğini ilan eden kitap, kahramanın doğumu gerçekleştiğinde yarılanmış durumdadır. Herhangi bir şey, yazarın bitmez tükenmez bir parantez açması için mazeret olabilir. Yazar ayrıca, yıldızlar ve boş sayfalar gibi, yüzlerce üslup örneği göstererek okuru afallatmaktan da zevk alır.
Ama bütün bu kaprisler aracılığıyla karakterlerini az bulunur bir nüfuzla canlandırır: gerçeklerin her zaman yalanladığı bilgiç fikirleriyle büyük Shandy, Tristram’ın babası; askercilik oynayan ve bir sineği bile incitemeyen yufka yürekli eski asker Toby amca; onun sadık takipçisi, efendisi kadar iyi kalpli ve eli açık Onbaşı Trim; Sterne’in kendisinin bir çeşit idealizasyonu olan vaiz Yorick. Bu karakterler, art arda küçük dokunuşlarla, az bulunur bir hayat ve canlılık kazanırlar. Ya merhamet ya da kahkahayla gözlerimizi sulandırırlar. Sterne, bazen santimantalistten farklı olan, bazen de ondan ayırt edilemeyen Shandy’vari tipi yarattı. Shandy’cilik, ani mizaç değişiklikleri, muziplik, ıvır zıvırdan zevk alma, dalgınlık, dikkatsizlik, olanlara önem vermeme ve hepsinin üstünde iyi mizah demektir.”
Tristram Shandy’nin özgünlüğü –ve tabii ki “edepsiz”liği– hayranları (örneğin David Hume “otuz yıldır bir İngiliz’in yazdığı en iyi kitap” diyordu, her ne kadar hemen ardından “aslında kötü” diyerek görüşünü mahvetse de. Gene de bu hayran ve savunucular içinde en coşkulu ve en veciz sözü eden, geleceğin ABD başkanı Thomas Jefferson olmuştu: “Sterne’in yazıları, daha çok, şimdiye kadar yazılmış en iyi ahlak düzenini oluşturur”) gibi “muarız”larını da hemen buldu karşısında: Gene Orhan Pamuk’un aktardığı gibi:
“Sezgileri, nükteleri, vecizeleri, taşı gediğine koymasıyla İngiliz edebiyatının en zeki yazarlarından biri olan Samuel Johnson bile o kuralcı öğretmen yanıyla elinizdeki bu romana sabırsız bir anlayışsızlıkla yaklaşmış ve ‘Tuhaf olan hiçbir şey kalıcı olmaz,’ demişti, ‘Tristram Shandy kalıcı olmayacak.’”
Ama Tristram Shandy, Johnson’ın bu kasvetli hükmünü yalancı çıkardı: İki yüz kırk yıldır –başta İngilizce olmak üzere– pek çok dilde okunuyor.
Parma Manastırı
Yazar: Henri Beyle Stendhal
Çevirmen: Ceylan Gürman Şahinkaya
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 567
Stendhal’in iki aydan kısa bir süre içinde yazdığı ve Balzac’ın çağın en müthiş Fransız romanı olarak nitelediği Parma Manastırı, aristokrat del Dongo ailesinin ikinci oğlu Fabrizio’nun hikâyesini anlatır. Avusturya adına casusluk eden aşırı muhafazakâr meşru babasından çok Napoléon için savaşan Fransız gayri meşru babasına çekmiş bir çocuk olarak: dik başlı, naif, idealist bir gençtir Fabrizio. Bir yandan da kadınları etkileyen bir yakışıklılığa sahiptir. Hiçbir hazırlığı olmadığı halde, Waterloo Savaşı’nın ortasına atar kendini. Yenilginin ardından İtalya’ya döner. Stendhal’in en önemli eserleri arasında gösterilen Parma Manastırı’nın başkahramanının önce hapishanade, sonra manastırda sıkışan, aşk hikâyeleriyle, saray entrikalarıyla dolu yolculuğu böyle başlar.
“Stendhal bana savaşı anlamayı öğretti. Parma Manastırı’nda Waterloo Savaşı’nı defalarca okumalısınız.”
Tolstoy
“Parma Manastırı sahip olduğumuz en güzel romanlardan bir tanesi.”
Henry James
Bir Kadının Portresi
Yazar: Henry James
Çevirmen: Necla Aytür, Ünal Aytür
Yayınevi: Yapı Kredi Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı: 678
Sinemanın son zamanlarda iyice belirginleşen öykü sıkıntısının belki en hayırlı sonucu, (yeniden) edebiyat klasiklerine ve hatta edebiyatçıların yaşamlarına yönelinmesi. Emile Zola’nın Germinal’i, Cyrano de Bergerac ve Bloomsbury grubundan Lytton Strachey ile Dora Carrington’ın ilişkilerinin ele alındığı Carrington, akla gelen ilk örnekler.
Son ve önemli bir örnek de Piano’nun Avustralyalı yönetmeni Jane Campion’ın yeni filmi: Modern romanın önemli adlarından Henry James’in ünlü romanından uyarladığı Bir Kadının Portresi. Meraklısı biliyor; sözümüz bilmeyenlere: Henry James’in, Avrupa’ya giden Amerikal genç İsabel’in oradaki serüveni içinde, çok iyi tanıdığı “çoğunluğu Avrupalılaşmış Amerikalılardan oluşan kişilerin yozlaşmış dünyası”nı sergilediği, “gerçekçi roman anlatımıyla James’in ‘buluş’u diyebileceğimiz ‘bakış açısı’ tekniğini de ustaca birleştiren” bu roman, Kasım 1995’te, iki usta çevirmenin, Necla ve Ünal Aytür’ün çevirisiyle Yapı Kredi Yayınları Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi’nden çıkmıştı.
Bir Kadının Portresi, okurlarla, özellikle sinema izleyicisi okurlarla, buluşmayı -hâlâ- bekliyor. “Ben bu filmin romanını okudum” diyebilmeniz için…
Lord Jim
Yazar: Joseph Conrad
Çevirmen: Hasan Fehmi Nemli
Yayınevi: İletişim Yayınları
Sayfa Sayısı: 452
Joseph Conrad’ın yüzyıl dönümünde kaleme aldığı Lord Jim, İngilizce yazılmış en iyi psikolojik romanlardan biri.
Kahraman olma hayalleriyle büyüyen Jim cesur bir denizci olma hevesindedir. Ancak Patna isimli yolcu gemisiyle çıktığı yolculukta verdiği yanlış bir karar bu hayallerinin sonunu getirir. Pişmanlık ve utanç duygularıyla boğuşan Jim yaşlı Marlow’la tanışır ve onunla yeni maceralar yaşayacağı egzotik Patusan’a gider. Burada yine hem kendi hayatını hem de başkalarının hayatlarını derinden etkileyecek kararlar vermek zorunda kalır.
Joseph Conrad’ın gerçek olaylardan esinlenerek kaleme aldığı Lord Jim genç bir denizcinin iç hesaplaşmalarını tüm derinlikleriyle yansıtırken ahlâk kavramını da tartışmaya açan bir başyapıt.
“Marlow, modern edebiyatın en dikkat çekici ve büyüleyici karakterlerinden biridir.”
Harold Bloom