Bulut Atlası, bu altı kahramanı birbirlerine ve bütün insanlığa bağlayan ne olabilir? 1850, Yeni Zelanda: Noterlik görevinden Kaliforniya’daki evine dönen Adam Ewing…
Bulut Atlası
Yazar: David Mitchell
Çevirmen: Bilge Nur Gündüz
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 640
1850, Yeni Zelanda: Noterlik görevinden Kaliforniya’daki evine dönen Adam Ewing;
1931, Belçika: Münzevi dâhi müzisyen Ayrs’ın nota kâtipliğini yapan, aile mirasından mahrum edilmiş besteci Robert Frobisher;
1975, Kaliforniya: Bir nükleer santralı araştırırken ölümle yüz yüze gelen gazeteci Luisa Rey;
Günümüz, İngiltere: Kendisini zengin eden yazarının gangster kardeşlerinden kurtulmaya çalışan yayıncı Timothy Cavendish;
Gelecek zaman, Kore: Sisteme isyan ederek ölüme mahkûm edilen android garson kız Sonmi~451;
Gelecekteki bir tarihöncesi, bir Pasifik adası: Bilimin ve uygarlığın çöküşüne tanıklık eden genç yerli Zachry.
Bu altı kahramanı birbirlerine ve bütün insanlığa bağlayan ne olabilir?
Derviş Evi
Yazar: Ian Mcdonald
Çevirmen: Zeliha Babayiğit
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Sayfa Sayısı: 544
Yıl 2027
Türkiye, Avrupa Birliği’ne gireli 5 yıl olmuştur.
AB, Kürt parlementosu için baskı yapmaktadır.
Şehirlerin Sultanı İstanbul, artık bir bilim ve teknoloji merkezidir.
Bir Türk ve Kürt gencin devrim niteliğindeki icadı bütün dünyayı değiştirmek üzeredir. Fakat bu icatları mafyanın da ilgisini çeker.
İsrail, İran’ın nükleer tesislerini bombaladığı için Doğu Anadolu radyoaktif bir çöle dönüşmüştür. Ancak düzenbaz bir borsacı bu felaketi fırsata dönüştürmeyi akıl ederek yüzyılın borsa vurgununu planlar.
İstanbul’un göbeğinde eski bir derviş evi. Mistisizmin peşinde bir macera. Mimar Sinan’ın yapıtlarında gizlediği Allah’ın yüzüncü adını arayanlar…
“Bu yıl sadece bir bilim kurgu romanı okuyacaksanız mutlaka bu kitabı okuyun.”
Richard Morgan
“Yakın zamanın en tatmin edici bilim kurgu romanı.”
USA Today
“McDonald’ın şaşırtıcı dünyası, tekrar ve tekrar ziyaret edilmeye değer.”
Booklist
Arthur ve George
Yazar: Julian Barnes
Çevirmen: Serdar Rifat Kırkoğlu
Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
Sayfa Sayısı: 456
İçinde yaşadığımız toplum ya da çevremizdeki bireyler bizi bir oyunun içine çektiğinde, “oynamam” deme hakkına sahip olabilir miyiz? Çok başarılı bir polisiye yazarı gerçek hayatta bütün toplumsal dinamiklerin etkisi altındaki çetrefilli bir davayı çözmekte ne kadar başarılı olabilir? Toplum dediğimiz şey insanıyla, yazarıyla nasıl haberleşir, nasıl etkileşir?
Zekâsı ve yaratıcılığıyla dünyamızı zenginleştiren Julian Barnes’ın, yaşamları ve kişilikleri birbirinden çok farklı iki karakterin kesişen yollarını izleyerek kurguladığı bu romanı sizi yeni maceralara ve yeni sorulara götürecek.
19. yüzyılın sonuyla 20. yüzyılın başlarında geçen hikâyenin kahramanları Hint kökenli bir köy papazı olan babasının öğretilerini tartışmaksızın yaşam ilkesi edinen, hayal gücünden yoksun ve içe kapanık George Edalji ile elinde avucunda ne varsa içkiye harcayan sanatçı bir babanın oğlu olan ve annesinin anlattığı şövalye masallarıyla büyüyen, Sherlock Holmes romanlarının yazarı Arthur Conan Doyle’dur.
Arthur Doyle göz doktorluğundan yazarlığa uzanan kariyerinde büyük başarılar kazanmış, çok zengin ve çok popüler olmuş, “sir” unvanıyla onurlandırılmıştır. Buna karşın Hint kökenli yoksul George Edalji aşktan ve dosttan yoksun hayatında sahip olduğu tek şeye, avukatlık mesleğine tutunmuştur. Ne var ki, George işlemediği bir suçtan ötürü yedi yıl hapse mahkûm edildikten sonra, dönemin dehşet verici hapishane koşullarında çektiği onca cefa yetmezmiş gibi, sahip olduğu bu tek şeyi de kaybeder.
Salıverildikten sonra, Arthur Doyle’a başvuran George’un akıllara durgunluk veren hikâyesi, karısıyla sevgilisi, vicdanıyla yüreği arasında sıkışıp kalmış ünlü yazarın hayatına, tam da ihtiyaç duyduğu anda, farklı bir anlam katar. Yarattığı Sherlock Holmes karakterine taş çıkartırcasına yürüttüğü bir dizi araştırmanın ardından Doyle davayı üstlenir ve böylelikle kahramanlarımızın kendi kişisel tarihleri kadar İngiltere’nin de tarihini değiştirecek gelişmelerin fitili ateşlenmiş olur.
Arthur ve George, dönemin İngiltere’sinde görülen gerçek bir davadan yola çıkarak, bizi farklı bir tarihe ve mekâna götürürken, adalet kavramı, toplum vicdanıyla adaletin bir bir kesişip ayrılan dünyaları üzerine düşünmemizi de sağlıyor.
Kardinal Guzman’ın Belalı Çocukları
Yazar: Louis de Bernieres
Çevirmen: Gülden Şen
Yayınevi: Altın Kitaplar
Sayfa Sayısı: 464
De Bernières coşkulu anlatımı, zengin dili ve bastırılamaz bir erotizm ile kaleme aldığı Bay Vivo ve Kokain Kralı eserine Kardinal Guz-man’ın Belalı Çocukları ile devam ediyor.
And Dağları’ndaki Cochadebajo köyünün şaşırtıcı bir hayat ritmi ve bu ritme uyan sıra dışı karakterleri vardır. Her şeyden önce, yaşa-dığı trajikomik olaylardan tanıdığımız maço filozof, cüppesiz (yani bir anlamda sahte papazlar, gerçeküstü yolculuklar yapan bilge bir kızılderili ve doğru yolu seçen (ama mesleklerini icradan vazgeçmeyen) orospular, beraberce ve coşku içinde anarşi yaratmaya devam etmektedirler. Bu yasa ve sınır tanımayan ütopik toplum, içinde her türlü günahı barındırdığı halde adeta bir engizisyon görevlisi ka-dar fanatik olan Kardinal Guzman’ın yeni hedefi haline gelir. Kardinal’in peşindeki kana susamış ordu, insanların ruhlarını kurtarmak uğ-runa onları yok etmeye gönüllü olurlar. Kardinal’in ordusu, yürüyüşleri sırasında pek çok yerde katliam yaparlar. Ancak, köye yaklaş-tıkça bir dizi saçma, ürkütücü ve gerçeküstü olayla karşı karşıya kalırlar.
Kardinal Guzman’ın Belalı Çocukları, pek çok olay, hikâye ve karakterden oluşan, aslında anlatmak istediklerini satır aralarında göz-ler önüne seren, otantik, beynelmilel, trajikomik ve bir o kadar da modern bir roman…
Hayatın Kaynağı
Yazar: Ayn Rayd
Çevirmen: Belkıs Dişbudak
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Sayfa Sayısı: 992
Objektivizmin tohumlarını eken ve Ayn Rand’a uluslararası ün kazandıran edebiyat eseri.
Bu modern klasik, karakteri granit kadar sağlam, hiçbir şekilde uzlaşmaya yanaşmayan genç mimar Howard Roark’un hikâyesi. Ve inanılmaz derecede güzel ve tutkuyla Roark’a âşık olduğu halde onun en büyük düşmanıyla evlenen Dominique Francon’un… Aynı zamanda muhteşem bir dehaya sinirlenen öfkeli kalabalıkların çılgın ithamlarının… İlk basıldığı gündeki tazeliğini ve önemini koruyan, Ayn Rand’ın bu kışkırtıcı romanı edebiyat tarihinin en büyük iddialarından birini sunuyor: İnsanın egosu ilerlemenin ve hayatın kaynağıdır.
“Çok güçlü bir yazar. İncelikli ve dâhi bir zihni var; iğneleyici, parlak ve muhteşem bir kaleme sahip… Amerikalı bir kadının yazdığı tek fikirsel kitap olabilir.”
The New York Times
“Hayatın Kaynağı’nda güç, ihtiras ve hayatın ihtişamı heyecanlı betimlemelerde kan kırmızı akıyor.”
London Review of Books
Noktürnler
Yazar: Kazuo Ishiguro
Çevirmen: Zeynep Erkut
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 152
Noktürnler’de bir araya gelen beş öykünün hepsi müzisyenleri ya da müziği yaşamının merkezine koymuş kişileri konu alıyor. Akşam saatlerinin alacalı ışığında kaygılar ile umutlar, düş kırıklıkları ile baştan başlama dürtüsü, pişmanlık ile inanç arasında döne döne ilerliyoruz.
Sona ermiş bir ilişkinin ilham veren finalini, unutulmuş bir yakınlığı dirilten geçmişten bir ezgiyi, kendi sesini bulmak için insanlardan kaçan genç bestecinin belki de gelecekteki haliyle yüzleşmesini, müziğini kitlelere ulaştırmak için akla gelmedik sıkıntıları göze alan saksofoncuyu ve ömrü boyunca müziğini içinde saklı tuttuğuna inanan gizemli kadını anlatan öyküler, Ishiguro’nun imzasını taşıyan bütün eserler gibi insanı sonsuz karmaşası içinde resmediyor.
Çağımızın en önemli romancılarından Kazuo Ishiguro’nun ilk öykü derlemesi olan Noktürnler, müziğe, müzisyenlere ve günbatımına dair incelikli bir beste.
Londra Yanıyor
Yazar: Peter Ackroyd
Çevirmen: Aslı Çıngıl
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 176
Film yönetmeni Spenser Spender, çocukluğunu geçirdiği sokaklara uğradığı bir gün, Charles Dickens’ın romanı “Küçük Dorrit”in filmini çekmeye karar verir. Eski Londra’nın ruhunu ve Dickens’ın dünyasını modern Londra’nın büyük bir hapishanesinde ve sokaklarında kuracağı setlerde canlandırmaya çalışacaktır. Spenser’ın harekete geçirdiği hikâye, birbirinden tuhaf ve uyumsuz karakterlerin yolunun kesişmesine neden olur: Sorunlu bir ilişki içinde olduğu karısı Laetitia, Dickens uzmanı öğretim görevlisi Rowan, atari salonu işletmecisi cüce Arthur, bir işçi mahallesinde yaşayan Tim ve içine Küçük Dorrit’in ruhunun girdiğine inanan kız arkadaşı Audrey.
Peter Ackroyd’un sarsıcı bir sona doğru ilerleyen ilk romanı “Londra Yanıyor”un arka planındaysa, yazarın bütün kitaplarında olduğu gibi, geçmişin varlığının kendini sürekli hissettirdiği karanlık ve tekinsiz Londra sokakları var.
Kuzey Suları
Yazar: Ian McGuire
Çevirmen: Begüm Kovulmaz
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 280
“Artık günah diye bir şey yok, yalnızca kan var, kan, su ve buz; sadece hayat ve ölüm.”
Sömürgelerden getirdikleri suçlar ve puslu geçmişleri ile Volunteer gemisini dolduran bir grup erkek. Bedenini ve ruhunu afyonla uyutan İrlandalı Cerrah Patrick Sumner ve “Bir erkek her zaman fayda düşünmez” mottosuyla yıkıcı, yok edici hazzın ve şiddetin sembolü Henry Drax. Bir katil, katledilmiş oğlan çocukları, ölü hayvanlar, tekinsiz sular… Gemi, balina avı için açık denizlerde yol alırken, o büyülü ilerleme çağında, on dokuzuncu yüzyılda, insana dair tüm umutları da kendisiyle birlikte suya gömecektir. Çünkü, Ian McGuire’in vahşi doğanın ortasına yerleştirdiği mikrokozmosta para, kâr, mülkiyet, sömürü, iktidar ve ölümcül bir haz ve şiddetle örülen erkek dünyası “karanlığın yüreği”dir.
Kalan
Yazar: Tom McCarthy
Çevirmen: Çiğdem Erkal İpek
Yayınevi: Jaguar Kitap
Sayfa Sayısı: 324
Ben hep sahici olmayan biri olmuştum. Kazadan önce bile Robert de Niro gibi sokakta yürüyor olsam, sigaramı onun gibi yaksam ve hatta ilk denemede yakmayı başarsam, yine de şöyle düşünürdüm: İşte ben, tıpkı bir film karakteri gibi bir yandan sokakta yürürken bir yandan da sigara içiyorum. Anlatabildim mi? İkinci el. Filmdeki insanlar bunu düşünmüyor. Onlar sadece işlerini yapıyorlar, gerçek olanı, hiçbir şey düşünmüyorlar. Kazadan sonra iyileşirken, hareket etmeyi ve yürümeyi öğrenirken, hareket edebilmek için anlamaya çalışırken… Bütün bunlar zaten daha önce de olmuş olduğum şeyden daha fazlasını olmama neden oldu, yaptığım şeylerle arama başka bir mesafe katmanı daha ekledi.”
Kalan’ın isimsiz anlatıcısının başına gelen kazanın ne olduğunu bilmiyoruz, ama sonuçlarından haberdarız: Hafıza kaybı yaşıyor, daha sonra geri kazanmayı başarabildiği hatıralarının düzeni değişiyor ve en basit gündelik hareketleri bile yeniden öğrenmesi gerekiyor. Bir havucu tutup ağzına götürebilmeyi veya yürümeyi yeniden öğreniyor örneğin. İnsani eylemler üzerine uzun uzun düşünüyor böylece. Kazandığı yüklü tazminat sayesinde daha çok kendisi olduğu anları tekrar kurmaya çalışıyor.
Tom McCarthy, yaşarken üzerinde hiç düşünme gereği duymadığımız, akıp gittiklerinin farkında bile olmadığımız o sahici anların üzerine gidiyor: Yaşamdan bazı “kare”leri çekip alıyor, onları mercek altında büyütüyor, tekrar tekrar oynatıyor ve tüm bunlardan akıcı bir roman çıkarıyor.
“Bu sersemletici derecede müthiş roman, kurgusal konuların en seyrek görüleni hakkında: Mutluluk.”
Jonathan Lethem
Yavaş Adam
Yazar: John Maxwell Coetzee
Çevirmen: Dost Körpe
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 232
Altmış yaşındaki fotoğrafçı Paul Rayment, bir bisiklet kazası sonunda sağ bacağını kaybedince, o güne dek yalnız sürdürdüğü yaşamı tamamen değişir. Başkalarına bağımlı olmaktan nefret etse de, ister istemez kendisini bir bakıcının ellerine teslim eder. Avustralya’ya Hırvatistan’dan göçmüş olan bakıcısı Marijana’ya aşık olan Paul, kazayı izleyen ilk günlerdeki umutsuzluğundan ve karamsarlığından sıyrılsa da, Hırvat ailenin tutumu yüzünden yeni sorunlarla karşı karşıya kalır. Bu arada, Coetzee’nin başka yapıtlarının da baş kişisi olan yazar Elizabeth Costello da birdenbire ortaya çıkarak Paul’ün yaşamında etkin bir rol üstlenmeye başlar.
Coetzee, Yavaş Adam’da ilginç bir öykü anlatırken, arka planda da bizi insan yapan nitelikleri ve özellikleri, yaşlanmanın ne demek olduğunu ve yaşamlarımıza nasıl değer katabileceğimizi irdeliyor. Paul Rayment’ın içine düştüğü durumda kendi insanlığını sorgulayışı, Coetzee’nin duru anlatımıyla dile geliyor ve aşk, yaşamak, ölmek üzerine okuru her sayfada şaşırtan, düşündüren duyarlı bir yapıt sunuluyor.
Kuzeye Göç Mevsimi
Yazar: Tayeb Salah
Çevirmen: Adnan Cihangir
Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
Sayfa Sayısı: 160
Afrika ve Arap edebiyatının en en önemli yazarlarından Tayeb Salih, 1929 yılında Sudan’da doğdu. Hartum Üniversitesi’nde eğitim gördükten sonra, Kuzeye Göç Mevsimi’nin kahramanı gibi, İngiltere’ye gitti. BBC’nin Arapça bölümünü yönetti, ardından UNESCO’da çalıştı. Çok iyi İngilizce bilmesine rağmen romanlarını kendi dilinde kaleme alması direniş kültürünü benimsemesindendir.
Sadece dili ile değil seçtiği konularla da direnişi sürdüren Tayeb Salih’in Afrikalı veya Afrikalı Arap olarak toplumsal, dini ve politik kimliğini sergilediği romanları Batı’da ses getirmiş, pek çok dile çevrilmiştir. Kısa hikâyeleri modern Arap edebiyatının en iyileri arasında sayılan Salih’in “Urs al Zayn” (“Zeyn’in Düğünü”) romanından uyarlanan Arapça film 1976 yılında Cannes Film Festivali’nde ödüllendirilmiştir. 1966 yılında Beyrut’ta yayımlanan Kuzeye Göç Mevsimi 2001 yılında Arap Edebiyatı Akademisi tarafından 20.yüzyılın en önemli romanı ilan edilmiştir.
Batı literatürüne olduğu kadar klasik Arap yazınına, İslam ve Tasavvuf literatürüne de hâkim bir yazarın Doğu-Batı sorununa bakışını yansıtan Kuzeye Göç Mevsimi, yoksul bir Sudan köyündeki basit yaşamı, köy halkı arasındaki karmaşık ilişkileri, geleneklerin boğucu baskısını ve bütün bunlarla çevrili bireyin özgürlük arayışını anlatıyor; yedi yıl Avrupa’da eğitim görüp Sudan’a, Nil kıyısındaki köyüne dönen anlatıcının, köyde tanıştığı Mustafa Said’in, Said’in karısı Hasna’nın ve Sudan’ın hikâyesini…
Bu kısa romanın görünürdeki hikâyesinden çok daha derin göndermeleri ve yananlamları var. Edward Said Kültürel Emperyalizm adlı incelemesinde Tayeb Salih’in kurgusunun son derece bilinçli bir şekilde Joseph Conrad’ın Karanlığın Yüreği romanını izlediğini ve tersine çevirdiğini söyler. Kuzey’den Güney’e, Güney’den Kuzey’e olan müdahale ve geçişler, Conrad’ın çizdiği sömürgeci gidiş-geliş yörüngesini genişletip kabarıklaştırır. Salih sömürgeci edebiyatın kendine mal ettiği kurgusal toprakları gerçek sahipleri adına geri istemekle kalmaz, Conrad’ın görkemli düzyazısında boğulup kalmış farklılıkları ve bunların imgesel sonuçlarını da dile getirir.
Kuzeye Göç Mevsimi sömürgecilik deneyiminden geçmiş bir Üçüncü Dünya ülkesindeki kültürel değişim ve kimlik meselesi üzerine kurulu yakıcı bir roman.
Cennet Makinesi
Yazar: Nick Harkaway
Çevirmen: Özge Meliha Düzgün
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 670
Thames Nehri kıyısındaki atölye evinde sessiz sakin bir hayat süren, etliye sütlüye bulaşmadan yaşayan Joe Spork’un tek tutkusu saat tamir etmektir. 30’lu yaşlarının sonundaki genç adamın sakin hayatı, bir dolu kanunsuz işe bulaşmış çocukluk arkadaşı Billy’nin yaptığı teklifle baştan aşağı değişir.
Billy’nin dediğine göre yapılacak iş basittir: Joe her zaman yaptığı şeyi yapacak, kitap şeklinde bir aleti onaracaktır.
Ama Billy’nin söylemediği bir şey vardır: Yalanı doğrudan ayırdığı söylenen bu alet, İngiliz Hükümeti’nden tuhaf tarikatlara herkesin peşinden koştuğu, onu eline geçirene inanılmaz güç veren bir silahtır aynı zamanda.
“İnanılmaz tuhaf, son derece eğlenceli, heyecanlı bir roman.”
New York Times
Kaybolan Sevgililere Yollar
Yazar: Nadeem Aslam
Çevirmen: Ufuk Boran Kaptan
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 468
“Bir gün Márquez İngiltere’deki Pakistanlı göçmenleri konu alan bir roman yazsaydı, ancak bu kadar güzel ve çarpıcı bir yapıt ortaya koyardı,” diyor eleştirmenler, Nadeem Aslam’ın, Encore Ödülü ve Pasifik Kıyısı Kitap Ödülü’nü kazanmış bu romanı için.
İngiltere’nin küçük bir kentinde yaşayan Pakistanlı Jugnu ile sevgilisi Chanda ortadan kaybolurlar. Beyaz mahallelerinden soyutlanmış kapalı bir çevrede tutunmaya çalışan Pakistanlılar arasında sevgililerle ilgili dedikodular yayılır ve karlı bir kış günü Chanda’nın erkek kardeşleri cinayet suçlamasıyla tutuklanır. Tutuklanmayı izleyen on iki aylık süreci aktaran Kaybolan Sevgililere Yollar, kültürler, cemaatler, milliyetler ve dinlerin kesişme noktasındaki bir ailenin acılarını, şiirsel bir dille anlatıyor.