Cadının Yüreği’nde Genevieve Gornichec, İskandinav mitolojisinin göz ardı edilen ancak kıyametin gelmesinde doğrudan rol oynayan buz devi cadı Angrboda’nın hikâyesini anlatıyor. Loki’nin Asgard tanrılarından gizlediği eşi; Fenrir, Hel ve Jormungundr’un annesi; Odin’in alt edemediği rakibi Angrboda, bu kibirli tanrılar dünyasında kendi destanını yazma fırsatına ilk kez kavuşuyor.
Cadının Yüreği
Yazar: Genevieve Gornichec
Çevirmen: Ceren Gürein
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 336
Derler ki, yaşlı bir cadı yaşarmış doğuda…
Bu cadı güneş ve ayı kovalayan kurtlar getirmiş dünyaya. Derler ki, Asgard’a gitmiş ve üç kez ateşe verilmiş, üç kez yeniden doğmuş kaçmadan önce. Derler ki, eşsizmiş büyüsü, kâbusuymuş tanrılar tanrısı Odin’in bile. Derler ki, yaralı dudakları ve sivri dili olan bir adamı sevmiş, Loki derlermiş adına. Derler ki, doğurduğu çocuklar tanrıların alacakaranlığını, Ragnarök’ü getirmiş. Ve yine derler ki, kendisi direnmiş Ragnarök’ün alevlerine sonuna kadar, kalbi dışında her şey bir kez daha küle dönene kadar. Ancak kimisi onun hâlâ yaşadığını söyler.
İnsanlar ölür, tanrılar ölür ama o yaşamaya devam eder…
Cadının Yüreği’nde Genevieve Gornichec, İskandinav mitolojisinin göz ardı edilen ancak kıyametin gelmesinde doğrudan rol oynayan buz devi cadı Angrboda’nın hikâyesini anlatıyor. Loki’nin Asgard tanrılarından gizlediği eşi; Fenrir, Hel ve Jormungundr’un annesi; Odin’in alt edemediği rakibi Angrboda, bu kibirli tanrılar dünyasında kendi destanını yazma fırsatına ilk kez kavuşuyor.
“Madeline Miller’ın Ben, Kirke’sini sevenler için birebir.”
Library Journal
“Neil Gaiman’ın İskandinav Mitolojisi’ni ve Joanne M. Harris’in Loki romanlarını seven okurlar için eşsiz bir yeniden anlatım.”
Booklist
“Kadim İskandinav tanrılarının puslu diyarına uzanan benzersiz bir yolculuk. Kitabın merkezinde ise sevdiklerini korumak için çağlar boyunca fedakârlıklar yapan bir cadı duruyor.”
Margaret George
On Bin Kapı
Yazar: Alix E. Harrow
Çevirmen: Başak Bekişli
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 432
Hugo, Nebula, Locus, Dünya Fantazi ödülleri adayı
Yedi yaşındayken, January bir Kapı keşfetti. Bambaşka bir dünyaya açılan bir Kapı.
January Scaller, kendini bildi bileli büyük bir malikânede, Cornelius Locke isimli zengin bir koleksiyonerin vesayeti altında yaşıyordu. Pahalı giysileri, hizmetçileri, görünüşte ayrıcalıklı bir hayatı vardı. Ancak January kendini hiç de evinde hissetmiyordu. Cornelius Locke için sanat eseri avcılığı yapan babası eve nadiren uğrar olmuştu. Hayatını katı kurallara uyarak yaşamak zorundaydı. Ve koyu renkli derisi, Bay Locke’ın koleksiyonunun egzotik bir parçası olduğunu hissettiriyordu ona.
On yedi yaşındayken, January tuhaf bir kitap buldu. Akıl almaz hikâyeler anlatan bir kitap.
Bulduğu On Bin Kapı isimli kitap, January için hem çok tanıdık hem de hayal ettiği her şeyin ötesindeki şeylerden bahsediyordu. Başka dünyaların kokularını taşıyan, gizemli Kapıları ve imkânsız bir aşk hikâyesini anlatan bu kitabı okudukça January’nin içinde bir şeyler filizleniyordu. Kendisi, ailesi ve dünyası hakkındaki gerçekleri keşfedeceği bir yolculuğa çıkacak olan January’yi büyük tehlikeler bekliyordu.
“Büyümek ve büyürken sahip olduklarımızı korumaya çalışmak üzerine göz kamaştırıcı bir hikâye.”
Amal El-Mohtar
“Cevaplara ulaşmak için sayfaları hızla çevirdim. Bu okuduğum en eşsiz kurgulardan biriydi.”
Tamora Pierce
“Hayal gücüne, maceraya ve sevginin birçok farklı gücüne yazılmış bir aşk mektubu.”
Kirkus Reviews
Yeşimin ve Gölgenin Tanrıları
Yazar: Silvia Moreno – Garcia
Çevirmen: Mustafa Güdük
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 344
Nebula En İyi Roman Ödülü Adayı
Locus En İyi Fantastik Roman Ödülü Adayı
Casiopea Tun, büyükbabasının evinin yerlerini temizlemekle meşgul olsa da Meksika’nın güneyindeki küçük bir kasabadan uzaklarda yaşayabildiği bir hayatın hayalini kurar. Ne var ki bu hayat yıldızlar kadar ulaşılmazdır, ta ki karşısına gizemli bir sandık çıkıncaya dek. Sandığı açmasıyla bir Maya tanrısının ruhunu istemeden de olsa serbest bırakır. Böylece sıradan bir genç olan Casiopea, kendini efsanevi bir tanrının yoldaşı olarak bulur ve hem Meksika’ya, hem yeraltındaki Maya dünyasına hem de kendi kaderindeki bilinmezliklere doğru bir yolculuğa çıkar.
Yeşimin ve Gölgenin Tanrıları, Maya mitolojisi ile çağdaş dünyanın kesiştiği karanlık bir peri masalı.
“Mitoloji ve tarihin eşsiz bir karışımı.”
Publishers Weekly
“Bu kitap tarihsel fantazinin zirvesi: Eski ile yeninin iç içe geçip çarpıştığı yenilikçi, feminist bir büyüme hikâyesi.”
S. A. Chakraborty
“Geçmişi anımsatan, duygulu ve özgün bir peri masalı.”
Rebecca Roanhorse
Piranesi
Yazar: Susanna Clarke
Çevirmen: Berna Kılınçer
Yayınevi: Alfa Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 286
Women’s Prize for Fiction 2021 (Kadınlar Kurgu Ödülü) Kazananı Piranesi romanıyla Susanna Clarke Oldu!..
Giovanni Battista Piranesi:
Venedik doğumlu İtalyan mimar, ressam.
Hayali hapishane gravürleriyle tanınır.
İçinde yıldızların aydınlattığı sonsuz salonlar, merdivenler ve koridorlar barındıran, duvarlarını okyanus dalgalarının dövdüğü, suların kabarıp çekildiği bir Ev, bir Labirent. Burası Piranesi’nin Dünyası, kuşları, heykelleri, gelgitleriyle ürkütücü, olağanüstü bir Dünya. Bu Dünyayı 13 ölü ve tek dostu olan Öteki’yle paylaşıyor, günlerini Evi ve onun harikalarını keşfederek geçiriyor. Ta ki bir gün bildiği tek dünyayı tümden yıkmakla tehdit eden gizemli bir
ziyaretçiyle karşılaşana kadar…
Evin güzelliği ölçüsüz, Şefkati sonsuzdur.
Jonathan Strange ve Bay Norrell’in yazarı Susanna Clarke ilk romanının ardından uzun bir hastalık süreci geçirdi. Piranesi, Clarke’ın bu süreçte yazdığı ikinci romanı.
Benzersiz, kabul edilmiş roman kalıplarına meydan okuyan bir başarı.”
Bernardine Evaristo
“Yalnızlığa dair zarif bir inceleme.”
The Guardian
Ben, Kirke
Yazar: Madeline Miller
Çevirmen: Seda Çıngay Mellor
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 408
NPR, Washington Post, Buzzfeed, People, Time, Amazon, Entertainment Weekly, Bustle ve Newsweek’e göre Yılın En İyi Kitabı
Goodreads okurlarına göre 2018’in En İyi Fantastik Kitabı
Ozanlar benden, –erkek– kahramanın karşısında diz çöküp merhamet dilenen bir kadın olarak bahsetti hep; ilaç katarmışım tatlı şaraplarına, büyüleyip domuza çevirirmişim hızlı giden gemilerin tayfasını, babaevini unutturur, sılaya kavuşmalarına müsaade etmezmişim. Ne demeli, kadınlara haddini bildirmek ozanların en sevdiği vakit geçirme biçimidir; yerlerde sürünüp ağlamazsak gerçek bir hikâye olmazmış gibi.
Ama yanılıyorlar, yanılıyorsunuz: Cadılık illa nefret, kıskançlık ya da başka türlü bir kötülükten doğmaz; ben ilk büyümü aşkımdan yapmıştım.
Ben, Helios’un kızı, Aiaie Cadısı Kirke. Hayatım boyunca trajedinin beni bulmasını bekledim. Bulacağından hiç kuşkum yoktu çünkü başkalarının hak ettiğimi düşündüğünden daha fazla arzum, isyanım ve gücüm vardı, yıldırımları üstüne çekecek şeylerdi bunlar. Ve bir gün, artık bu dünyaya dayanamayacağım, diye düşündüm.
Bunun üzerine denizin derinliklerindeki kadim bir tanrı seslendi: Öyleyse çocuğum, başka bir dünya yap.
Ben, Kirke’de Madeline Miller; Odysseus, İkaros, Minotauros, Prometheus ve Zeus gibi mitolojik karakterlerin binlerce yıldır anlatılagelen hikâyesini farklı bir bakış açısından sunmakla kalmayıp Olymposlu tanrıların dünyasını Homeros’un destansılığında aktarmayı başarıyor.
“Bu dikkat çekici hikâye sizi, Kirke’nin yaptığı bir büyü gibi etkisi altına alacak.”
Mary Doria Russell, Serçe’nin yazarı
“Tek kelimeyle büyüleyici ve zarif anlatımıyla Ben, Kirke, kadın yaşamının sıradan ve de sıradışı bir hikâyesi.”
Eimear McBride, Kız Natamam Bir Şeydir’ in yazarı
Yazar: Neil Gaiman
Çevirmen: Saygı Ortanca
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 272
“Başlangıçtan Önce Hiçbir Şey Yoktu: Ne Toprak Vardı Ne Gökkubbe, Ne Yıldızlar Vardı Ne De Gökyüzü̈. Şekilsiz Ve Şemalsiz, Sisten Bir Âlem İle Durmadan Yanan Ateşten Bir Âlemdi Var Olan.”
Neil Gaiman, eserlerinde fantastik diyarlar yaratırken kadim mitolojilerden her zaman ilham alan bir yazar olmuştur. Şimdi ise dikkatini bu diyarların kaynağına yöneltiyor ve destansı kuzey masallarını kendine has üslubuyla anlatıyor.
İskandinav Mitolojisi’nde yazar mühim İskandinav tanrılarını tasavvur ederken mitlerin aslına sadık kalıyor: Odin, Yüceler Yücesi, bilge, cüretkâr ve kurnaz. Thor, Odin’in oğlu, muazzam kudretine rağmen tanrıların en bilgesi olduğu söylenemez. Ve Loki, Odin’in kan kardeşi, oyunbaz ve önünde kimsenin duramadığı bir düzenbaz.
Gaiman, eski çağa bu ait hikâyeleri tıpkı bir romancı gibi ele alıyor; hikâyeler efsanevi dokuz âlemin yaratılışından başlıyor ve tanrıların, cücelerin, devlerin maceralarıyla devam ediyor. Thor’un çekicinin nasıl çalındığından, içenlere şairane ilhamlar veren bal şarabının kaynağının ne olduğuna kadar pek çok mit Gaiman’ın nüktedan cümleleriyle yeniden hayat buluyor. En nihayetinde her şey tanrıların alacakaranlığında doruğa çıkıyor: Ragnarök’te…
“Gaiman’ın her zamanki gibi yalın ve su gibi akan kelimeleri ortaçağ metinlerinin dramatik gücünü yansıtmayı başarıyor. Hikâyeleri anlatma tarzı yediden yetmişe herkese uygun ve bu hem yerinde hem de akıllıca bir hamle.”
Ursula K. Le Guin
“İskandinav Mitolojisi’nde Gaiman eski mitleri öyle canlı anlatmış ki okurken yatak odam Valhalla’ya dönüşecek sanmaya başladım. Cüceler, devler ve yaratıklar da dahil tüm İskandinav panteonunu bir film ya da roman gibi işliyor. Ne yalan söyleyeyim, kendime göğüs zırhı sipariş etmeme şu kadar kaldı. Takdiminde Gaiman’ın da dediği gibi, bu öyküler dünyayı yaratan ateş ve buzdan başlayıp dünyayı sona erdiren ateş ve buza giden yolculuğu anlatıyor.”
Lidia Yuknavitch
“Bu kitap sayesinde, çocukken severek okuduğum mitler yeni nesle, baştan keşfedilmek üzere anlatılacak. Ne de olsa, tekrar anlatılamayan öyküler unutulmaya mahkumdur ve her neslin bu mitleri yeniden keşfetmesi ve anlaması gerekir.”
Joanne Harris
Hayalci
Yazar: Laini Taylor
Çevirmen: Uğur Mehter
Yayınevi: Artemis Yayınları
Sayfa Sayısı: 594
Yetim kütüphaneci Lazlo Strange’in en büyük korkusu, hayallerine ulaşamamaktı. Gizemli kayıp şehir Hıçkırık, beş yaşından beri Lazlo’nun düşlerini süslüyordu ama dünyayı gezip kayıp şehri bulabilmek için çok daha cesur ve bilgili olması gerekiyordu. Ancak beklenmedik bir fırsat doğdu ve Lazlo’nun yolu, Tanrıkatili denen ve efsanevi savaşçıları ile birlikte çıkagelen kahramanla kesişti. Hayalcinin bir karar vermesi gerekiyordu. Ya bu fırsata tutunacak ya da düşlerine sonsuza dek veda edecekti.
Hıçkırık’ta iki yüz yıl önce neler yaşanmıştı da gizemli şehir, dünyanın geri kalanından kopmuştu? Tanrıkatili, hangi tanrıyı katletmişti? Ve çözmeye çalıştığı büyük sorun neydi? Hepsinin cevabı Hıçkırık’ta yatıyordu. Ancak daha da büyük sırlarla birlikte. Lazlo’nun rüyalarına giren mavi tenli tanrıça da kayıp şehirdeydi. Lazlo, varlığından bile emin olmadığı bir kızı rüyalarında nasıl görebiliyordu? Ve bütün tanrılar öldüyse, kız neden bu kadar gerçek görünüyordu?
“En büyük, en cesur, en büyüleyici hayali buydu. Dünyanın öbür ucuna gidip gizemi kendisi çözmek istiyordu. Elbette böyle bir şey imkânsızdı. İyi de imkânsızlık hayalcinin hayal kurmasına engel miydi?”
Şiddetli Hazlar
Yazar: Chloe Gong
Çevirmen: Emre Sezai Utaş
Yayınevi: Martı Yayınları
Sayfa Sayısı: 384
Işıltılı Şangay’da Bir Canavar Uyanıyor…
Yıl 1926. Şangay karmaşanın uğultularıyla çalkalanıyor.
İki çete arasındaki kan davası şehrin sokaklarını kırmızıya boyuyor, şehri kaosun elinde çaresiz bırakıyor.
Kanunun üzerinde bir güce sahip olan Kızıl Çete’nin vârisi Juliette Cai tüm bu karmaşanın kalbindedir. Tek rakipleri Beyaz Çiçekler’le aralarındaki mücadele yıllardır sürüyordur ve her hareketin arkasından da Juliette’in ilk aşkı, Beyaz Çiçekler’in vârisi Roma Montagov çıkıyordur.
İki çetenin üyeleri de kendi boğazlarını parçalamaya başladığında herkesin kafası karışır ve şehirde fısıltılar dolaşmaya başlar. İnsanlar delilikten, bir tür hastalıktan ve gölgelerin arasındaki bir canavardan bahsediyordur. Ölümler arttıkça Juliette ve Roma silahlarını, hırslarını, nefretlerini kenara bırakıp birlikte çalışmak zorunda kalır; çünkü eğer bu deliliği durduramazlarsa iki çeteye de yönetebilecekleri bir şehir kalmayacaktır.
Odd ve Ayaz Devleri
Yazar: Neil Gaiman
Çevirmen: Emine Ayhan
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 88
Dünya fantazi en iyi novella ödülü adayı
Bilge kişiler ne zaman susacaklarını bilirler. Sadece ahmaklar bildikleri her şeyi başkalarına anlatır.
Son zamanlarda Odd’un şansı hiç mi hiç yaver gitmiyordu. Babası gemiden düşen bir koyunu kurtarmak isterken hayatını kaybetmişti. Bunun ardından annesi şarkı söylemez olmuştu. Odd da asıl mesleği odunculuk olan babasının koca baltasını alıp kestiği ağacın üzerine yıkılmasıyla bacağını sakatlamıştı. Artık her yere bir değnekle gidiyor, köyün çocukları onunla alay ediyordu. Hal böyleyken, çoktan yerini ilkbahara bırakması gereken kış bir türlü sona ermemişti. Odd’un şansı gerçekten de hiç yaver gitmiyordu.
Çareyi köyünü terk edip babasının eski oduncu kulübesine yerleşmekte bulan Odd, orada biri tilki, biri ayı, biri de kartal olan üç arkadaş edinecek, bu arkadaşları sayesinde sadece annesinin anlattığı masallarda dinlediği efsanevi bir hikâyenin içinde bulacaktı kendisini.
Kadınlar Adası
Yazar: Kiran Millwood Hargrave
Çevirmen: Anıl Ceren Altunkanat
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 320
24 Aralık 1617. Norveç’in en kuzeydoğusunda bir ada, Vardø. Denize açılmış kırk adam, duyanların büyüyle çağrıldığını düşündüğü bir fırtınada yaşamını yitirir, geride ise kadınların hâkimiyetinde bir topluluk kalır. Yirmi yaşında, genç bir kadın olan Maren de bu felakette babasını ve kardeşini kaybeder.
Üç yıl sonra, tehlikeli bir figür gösterir kendini: Kuzey adalarında cadı olarak hüküm giyenleri yakarak idam eden Vekil Absalom Cornet. Yanında da, otoritesini hem zorlayan hem de ondan korkan genç eşi Ursa. Absalom burayı Tanrı’nın dokunmadığı ve korkunç bir şeytaniliğin hüküm sürdüğü topraklar olarak görür. Maren ile tanışan ve gitgide daha da yakınlaşan Ursa ise bu yabancı topraklarda, yeni arkadaşıyla beraber daha önce hiç görmediği bir şeyle karşılaşır: Bağımsız kadınlar.
Kiran Millwood Hargrave’in, gerçekte de yaşanmış, Vardø fırtınası ve 1620 yılındaki cadı avlarından yola çıkarak kaleme aldığı Kadınlar Adası, medeniyetin uzak ucunda, aşka, kötülüğe, takıntıya, ataerkil şiddete ve kadınların kudretine dair tüyler ürpertici, feminist bir tarihi roman.
“Hargrave’in kalemi derin ve yoğun. En önemli öngörüleri de insan yüreğine dair: önyargılar birdenbire nasıl cinayete yol açabilir ve bu önyargılara karşı koymak için sevgi ile cesarete ne kadar da muhtacız.”
Madeline Miller
“Kadınlar Adası nefesimi kesti. Bir topluluğa, coğrafyaya ve ilişkiye dair incelikle çizilmiş bir portre. Eşit derecede umut ve korkuyla okudum romanı.”
Tracy Chevalier
“Kadınlar Adası’nın bize kadınların gücü ve aklı karşısında ataerkil korkuyu gösterme biçimine hayran kaldım.”
Sarah Moss
Yılan ve Güvercin
Yazar: Shelby Mahurin
Çevirmen: Ceren Gürein
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Sayfa Sayısı: 448
2019 Amazon Yılın En İyi Kitabı
New Yok Times ve Indiebound Çoksatanı
Cadı ile cadı avcısı kutsal evlilik bağıyla birleştiklerinde hikâye tek bir şekilde bitebilir.
AŞK ve ATEŞ
Louise le Blanc bağlı olduğu cadılar meclisinden iki yıl önce kaçıp Cesarine şehrinin gölgelerine gizlenmişti. Cadıların avlanıp yakıldığı bu şehirde büyüsünü kullanmaya cesaret edemese de yetenekli bir hırsız olarak bıçak sırtında yürüyordu.
Cadı avcısı Reid Diggory’nin ise hayattaki tek ideali kötülüğü yeryüzünden silmekti. Fakat kaderin hain bir oyunu yüzünden Lou ile Reid evlenmek zorunda kaldıklarında, zamanla aralarında karanlık sırlardan başka şeyler de filizlenecekti.
Yüzyıllardır süren savaş son kurbanını bekliyor.
“Muhteşem bir çıkış romanı, içinde sevdiğim her şey var: IŞIK SAÇAN ve gerçeklerin farkında bir KADIN KAHRAMAN, karmaşık ve ölümcül bir BÜYÜ sistemi ve gece geç saatlere kadar okumamı sağlayan, iç yakan bir aşk. Yılan ve Güvercin kesinlikle MÜCEVHER değerinde bir kitap.”
Sarah J. Maas
“Shelby Mahurin, cadı ile cadı avcısı konseptini alıp yepyeni bir atmosferde sunuyor. Lou’nun güçlü ama hüzünlü karakteri sayesinde sayfaların arasında kaybolacaksınız.”
School Library Journal
“Romantizm seven okurları büyüleyecek.”
Kirkus
Loki’nin Müjdesi
Yazar: Joanne M. Harris
Çevirmen: Cihan Karamancı
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 320
Odin’in bir sürü ismi var. Benim de. Ve birazdan okuyacaklarınız benim sırlarımı ortaya çıkaracağı için gelin bu seferlik söze benden başlayalım. Ötekiler olayların kendilerince bir versiyonunu anlatma fırsatı zaten buldular.
Bu naçiz anlatım hakkında bilmeniz gereken ilk şey, ortada gerçek bir başlangıcın olmadığı. Aynı şekilde gerçek bir sonun da; ama elbette her ikisinden de bol bol mevcut. Sonlar, başlangıçlar, kehanetler, destanlar, öyküler, efsaneler ve yalanlar…
Yalan demişken… Yalanların Babası olarak aklınıza benim gelmem doğal. Loki… bu benim. Işık Yaratan, yanlış anlaşılan, kaypak, bu teferruatlı yalanlar silsilesinin yakışıklı ve mütevazı kahramanı. Eserime şüpheyle yaklaşabilirsiniz ama en az resmi versiyon kadar doğru ve hatta bana kalırsa daha eğlenceli. Tarih, şimdiye dek yazıldığı haliyle bana gayet küçük düşürücü bir rol biçti. Sahneye çıkma sırası artık bende.
Loki’nin Müjdesi’nde Joanne M. Harris, tarihin en oyunbaz tanrısının Kaos’un içinden çıkıp nasıl Asgard tanrılarının yanına yerleştiğini, Odin’le nasıl kan kardeşi olduğunu, Thor’un ve diğer İskandinav tanrılarının başına ne tür dertler açtığını ve bunları yaparken aslında ne kadar “masum” olduğunu esprili bir dille, bizzat Loki’nin ağzından anlatıyor. Loki’nin her numarasıyla, Ragnarök bir adım daha yaklaşıyor.
“Loki’nin Müjdesi kusursuz ve büyüleyici bir roman.”
Tor.com
“Marvel filmlerindeki Loki’yi sevenler bu kitaptan büyük keyif alacak.”
Guardian
Pirinç Kenti
Yazar: S. A. Chakraborty
Çevirmen: Mehmet Boran Evren
Yayınevi: Epsilon Yayınevi
Sayfa Sayısı: 522
Amazon | Barnes & Noble | Library Journal | SyFy Wire | Vulture tarafından yılın en iyi fantastik kitapları seçkisinde yer aldı.
Locus Ödülü, En İyi İlk Roman Adayı (2018)
Dünya Fantezi Ödülü, En İyi Roman Adayı (2018)
İngiliz Fantezi Ödülü (2018)
Nehri, büyüye asla inanmazdı. Şüphesiz güçlüydü; on sekizinci yüzyıl Kahire’sinin en yetenekli dolandırıcılarındandı. Sunduğu hizmetlerin -el fallarının, cin çıkarma ayinlerinin ve şifalı muskaların- numara olduğunu herkesten iyi biliyordu, yine de gerek hayatta kalmak gerek Osmanlı seçkinlerini dolandırmak için harika bir yoldu bu.
Ancak Nehri kendisi kadar kurnaz ve karanlık denebilecek kadar gizemli Dara’yı kazayla başka bir dünyadan çağırdığında inançlarını gözden geçirmek zorunda kaldı. Dara ona inanılmaz bir hikâye anlattı: Sıcak, rüzgârlı kumların ateş yaratıklarıyla dolup taştığı, nehirlerde efsanevi maridlerin uyuduğu; bir zamanların muhteşem insan şehirlerinin kalıntılarının ve üstünde devasa avcı kuşların daireler çizdiği dağların ötesinde efsanevi pirinç kenti Divyurdu uzanıyordu. Nehri’nin mutlak bağlı olduğu şehir.
Divyurdu’nda, büyülerle bağlanmış yaldızlı pirinç duvarların içinde ve altı cin kabilesinin altı kapısının arkasında, eski husumetler derinlere iniyordu. Nehri bu dünyaya adım atmaya karar verdiğinde ise pamuk ipliğine bağlı barış bozuldu. Dara’nın tüm uyarılarına rağmen Nehri, babasının yozlaşmış yönetimini değiştirmeyi hayal eden idealist prens Alizeyd ile tereddütlü bir dostluk kurdu.
Nehri çok geçmeden hiçbir büyünün onu karmaşık taht oyunlarının tehlikelerinden koruyamayacağını, en akıllıca planların bile ölümcül sonuçları olabileceğini anlayacaktı… ve “ne dilediğine dikkat et” demelerinin bir sebebi olduğunu öğrenecekti.
“Sadece birkaç sayfası bile büyüsüyle sizi ağına düşürecek.”
Robin Hobb
“Pirinç Kenti, Bağdat’tan Fairbanks’e tüm okurları inanılmayacak kadar farklı dünyalarla ortak dil ve olağanüstü imgeler vasıtasıyla buluşturuyor.”
New York Times Book Review
“Chakraborty canlı anlatımıyla kurguya pek çok sürpriz katıyor ve aksiyonu alaycı bir mizah anlayışıyla ele alıyor. Bu kitapta potansiyel bir seri oluşturmak için gereken her şey var: Kavgacı, bağımsız ana karakter, ki Star Wars’taki Rey’i anımsatıyor, ve zengin bir hayal gücünün eseri, alternatif bir dünya.”
Publishers Weekly