Casus ünlü İngiliz eleştirmen F. R. Leavis’den “kesinlikle bir klasik ve başyapıt” övgüsünü almış bir romandır.
Casus
Yazar: Joseph Conrad
Çevirmen: Ünal Aytür
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Yayınları
Sayfa Sayısı: 328
Casus ünlü İngiliz eleştirmen F. R. Leavis’den “kesinlikle bir klasik ve başyapıt” övgüsünü almış bir romandır. Conrad, bir dedektif öyküsü havası taşıyan bu romanda, insan yaşamına belli bir açıdan bakmayı, insan ruhunun derinliklerinde yatan temel gerçeklere inmeyi amaçlar. Conrad için bir romanda geçen olaylar, olayların geçtiği ortamlar, kişiler ve onlar arasındaki ilişkiler, hep bu amacın ortaya konabilmesini sağlayacak biçimde düşünülüp tasarlanmış öğelerdir. Casus’taki olayların mekânı Londra’dır. Yazarın romana sonradan eklediği Önsöz’de bu kent hakkında söyledikleri çok aydınlatıcıdır:
“Derken gözlerimin önünde koskoca bir şehir belirdi –insan eliyle yaratılmış gücü sayesinde göklerin öfke ve sevincini hiçe sayan, yeryüzünün ışığını zalimce yutup tüketen, bazı kıtalardan çok daha kalabalık, dev bir şehir. Bu şehirde her türlü öyküye ortam olabilecek kadar bol yer, tüm güçlü duyguları barındırabilecek derinlik, her türlü olaya uygun düşecek farklılıkta toplumsal bir çevre, beş milyon kişiyi gömmeye yetecek kadar da karanlık vardı.”
İyi Asker
Yazar: Ford Madox Ford
Çevirmen: Gökhan Sarı
Yayınevi: Zeplin Kitap
Sayfa Sayısı: 312
İyi Asker iki çiftin, ihanetle, ikiyüzlülükle ve sırlarla dolu arkadaşlığının öyküsüdür. Bir yanda iyi asker Edward ve eşi Leonora, diğer yanda ise kitabın anlatıcısı olan John ve eşi Florence Dowell, Nauheim’daki kaplıcalarda tanışır ve çabucak arkadaş olurlar ama bu arkadaşlık içten içe çürüyen bir elmaya benziyordur. Dışarıdan bakıldığında, iki çiftin de evliliklerinde hiçbir problem yok gibidir ama öyküyü her şeyden habersiz olan John Dowell’ın ağzından dinledikçe hem Dowell’ın hem de okurun kafasındaki “kusursuz çift” imgesi gitgide değişecektir. Hem kendisi hem de anlattıkları çelişkilerle dolu olan, romanın başkarakteri Dowell’ın da dediği gibi: “Duyduğum en acıklı hikaye bu.”
“Güvenilmez anlatıcı” tekniğinin ilk defa ve büyük başarıyla kullanılması ve Victoria döneminin kalıntısı olan muhafazakâr değerlerin yerden yere vuran konusu dolayısıyla, İyi Asker edebiyat tarihinde sarsılmaz bir yer edinmiştir.
İngilizce yazılmış en iyi 100 roman, 30. sırada
Modern Library listesi
En iyi yazılmış 100 İngiliz romanı, 13. sırada
BBC listesi
Tüm zamanların İngilizce yazılmış en iyi 100 romanı, 41. sırada
The Guardian listesi
Meselenin Özü
Yazar: Graham Greene
Çevirmen: Mîna Urgan
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı: 352
İkinci Dünya Savaşı sırasında Büyük Britanya sömürgesi Sierra Leone’de geçen Meselenin Özü, yayımlandığı 1948 yılından bugüne dek popülerliğinden hiçbir şey yitirmedi. Greene romanı savaş sırasında Britanya Gizli Servisi’nin bir üyesi olarak bu ülkedeki deneyimlerine dayandırır. Atmosferini savaş, casusluk, aşk, zina ve ihanetin oluşturduğu roman merhamet, ıstırap, din ve sorumluluk temalarıyla dikkat çeker. Ve iki temel ahlaki ikilemle: “Başkalarını mutlu etmek mümkün müdür?” ve “İntihar çözüm olabilir mi?” George Orwell romanı Greene’in “en iyi yapıtlarından biri” olarak nitelerken, Anthony Burgess yazarın “egzotik bir ortamın ruhunu tek bir kitapta özetleme” becerisini alkışlamıştı.
Meselenin Özü, Modern Library’nin 20. yüzyılda İngiliz dilinde yazılmış en iyi 100 roman listesinde kırkıncı sırada yer alırken, Time dergisinin 1923 sonrası yazılmış en iyi 100 İngilizce roman listesine de dahil edilmiştir.
Altın Kase
Yazar: Henry James
Çevirmen: Zeynep Çiftçi
Yayınevi: Alfa Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 612
“Altın Kâse bireysel tutkunun, düşüncelerin ve bir amacın zarif salınımlarını hissettiren neredeyse ‘eylemsiz’ bir roman. Bir zamanlar var olan altından bir hava, altından mekânlar, altından bir dünya. Böylesi bir saltanat söylencesi James’in karakterlerini hem kendisi hem de birbirleri için öyle ilgiye değer kılıyor ki onun her şey ve herhangi bir şeyle ilgili gözlemlerinin şiddeti, okurunu soluksuz bırakıyor. Hakiki altın, elinizle kavrayıp tutabildiğiniz altın, bu romandaki aşk hayalinin özünü oluşturuyor. Taklit olan, yaldızlı ve çatlağı gizlenmiş kristal, gerçeğiyle asla yarışamaz. Bu kitap, insanı kendinin ötesine taşıyacak şekilde heyecanlandıran bir saltanat imgelemidir.”
Alfred Kazin
Gökkuşağı
Yazar: D. H. Lawrence
Çevirmen: Tülin Nutku (Cansunar)
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 528
İngiltere’nin kırsal kesiminde yaşamış bir ailenin üç kuşağının gündelik yaşamını konu alan Gökkuşağı, ailenin modern bir bilince, bir benlik bilincine ulaşmasının öyküsüdür. Başka bir deyişle, 20. yüzyılın en büyük yazarlarından D.H. Lawrence, Brangwen ailesinin üç kuşak öyküsü aracılığıyla toplumsal ve ruhsal değişimi ele alır.
Lawrence’ın, 1913’te yayınlanan Oğullar ve Sevgililer’den sonra, 1915’te yazdığı Gökkuşağı, İngiltere’de yayınlanır yayınlanmaz tutucu çevrelerin tepkileri sonucunda bir süre için de olsa yasaklanmıştı. Bu yasaklamada, I. Dünya Savaşı sırasında yayınlanan romandaki içten cinsellik anlayışının ve Lawrence’ın savaş karşıtlığının da payı vardı.
İngiliz edebiyatının benzersiz yazarı D. H. Lawrence’ın yazarlık serüveninde önemli bir evreyi yansıtan Gökkuşağı, bir bakıma, modern çağa geçişin romanıdır.
Tüm İnsanlar Gibi
Yazar: Samuel Butler
Çevirmen: Nihal Gökçe
Yayınevi: Epsilon Yayınevi
Sayfa Sayısı: 487
Samuel Butler’ın kuşkusuz en önemli yapıtlarından biri. Pontifex ailesinin üç neslinde vücut bulan Viktoryen burjuva değerlerinin ağır eleştirisinin yapıldığı bu kitap, bize aynı zamanda erdem, mutluluk ve bireysel özgürlük gibi değerleri sorgulatıyor. Yazıldığı dönem göz önüne alındığında kitabın ne kadar devrimci bir nitelikte olduğunu söylemek gerek, belki de bu yüzden Butler bu kitabı yayınlatmak için ölmeyi beklemiş.
“Bazıları hayatlarının en mutlu döneminin okul günleri olduğunu söyler. Belki bu doğrudur; ama böyle diyen birini duyunca hep şüpheyle yaklaşırım. İnsanın şu anda bile mutlu olup olmadığını söylemesi zorken, hayatının farklı dönemlerinde ne kadar mutlu ya da mutsuz olduğunu karşılaştırması ne kadar mümkin olabilir? En fazla şunu söyleyebiliriz: Çok perişan vaziyette olduğumuzun açıkça farkında olmadığımız sürece iyi kötü mutlu sayılırız. Pek fazla olmadı, bir gün Ernest’le bu konuyu konuşuyorduk, ‘Şimdi o kadar mutluyum ki hayatta hiç bundan daha mutlu olmadığımdan eminim, daha da mutlu olmak istemem,’ dedi…”
Bir Avuç Toz
Yazar: Evelyn Waugh
Çevirmen: Roza Hakmen
Yayınevi: Everest Yayınları
Sayfa Sayfası: 290
Lady Brenda Last, yedi yıldır evli olduğu Tony Last’ten ve aile yadigârı malikânelerindeki günlük hayattan bunalmıştır. Tekdüze yaşantısına Londra sosyetesine katılmakla teselli bulan Brenda, zamanla ailesine sırt çevirip yapmacık bir gençle, John Beaver’la kaçamak yapar. Karısının sadakatsizliğinden başka büyük sarsıntılar da yaşayan Tony Last, her şeyi ardında bırakma kararı alarak uzun, zorlu bir yolculuğa çıkar. Ancak gün geçtikçe kılavuzunu büsbütün kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.
Frank Kermode, Alexander Woollcott gibi önde gelen eleştirmenlerce yüzyılın en önemli romanları arasında gösterilen, Time dergisinin belirlediği “Yüzyılın İngilizcedeki En İyi Yüz Romanı” listesine dâhil edilen Bir Avuç Toz, benzersiz üslubuyla trajedi, komedi ve taşlamanın harmanlandığı bir roman. Yabancılaşmış bir neslin sorunlarını irdeleyen Evelyn Waugh, toplumu ve tek tek bireyleri bir arada tutan bağların çözülmesiyle gelen üstü örtülü barbarlığı, sakınmasız bir gözle betimliyor.
“İncelikli tarzıyla bir taşlama başyapıtı bu roman. Komik de… Harikulade bir kitap.”
John Banville, Guardian
“20. yüzyılın en ürpertici, en amansız, en iyi romanlarından biri.”
Nicholas Lezard, Guardian
Yanardağın Altında
Yazar: Malcolm Lowry
Çevirmen: Sinan Fişek
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 464
1957 yılında kırk sekiz yaşındayken intihar eden ünlü İngiliz romancı Malcolm Lowry, kısa süren yaşamının tümünü ölüme varacak bir yarış gibi yaşadı. Sıkıntılarından, birbirine eklenen alkol ve delilik nöbetlerinden kaçarcasına dünyanın pek çok köşesine gitti. Yaşamöyküsünü kaleme alan Douglas Day’e göre Lowry alkolik olduğu için delirmedi, deli olduğu için alkole sığındı.
Lowry’nin 1936-1944 yılları arasında damıta damıta yazdığı Yanardağın Altında, 20. yüzyılın en önemli romanlarından biri. Lowry’nin Melville, Conrad ve Fitzgerald gibi ölümsüz yaratıcılar arasına girmesini sağlayan Yanardağın Altında için Fransız yayımcı Martin Nadeau şunu söylüyor: “Yanardağın Altında, dünyayı peşinden gidenler ve diğerleri diye ikiye ayıran bir ‘kült roman’dır.”
Tristram Shandy
Yazar: Laurence Sterne
Çevirmen: Nuran Yavuz
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 656
James Boswell, 1760 baharında “Okumamış olan var mı Tristram Shandy’yi? Böyle kötü yetişmiş ölümlü olabilir mi?” diye yazıyordu. Anglikan vaiz Laurence Sterne’in komik romanı Tristram Shandy’nin 1759’un Aralık ayında York’ta birlikte yayımlanan ilk iki cildi çıkar çıkmaz muazzam bir övgüyle ve biraz da şaşkınlıkla karşılanmış, ateşli bir edebiyat tartışmasına yol açmıştı. Sterne de bir yıl sonra şunları yazacaktı: “Şehrin bir yarısı kitabıma ağır hakaretler ediyor, öteki yarısı göklere çıkarıyor; işin hoş yanı, hem hakaret ediyor hem satın alıyorlar”.
Gerçekten de, Orhan Pamuk’un, Nuran Yavuz’un yoğun emeğinin ürünü bu çeviri için “Herkesin Böyle Bir Amcası Olmalı…” başlığı altında yazdığı sunuşta belirttiği gibi: “hiç durmadan anlatan, anlattığına kendini kaptırıp giden, şakaları, kelime oyunları, gevezelikleri, bizi hayret ettirebilme yeteneği, tuhaflıkları, saçmalıkları, çocuksuluğu, saplantıları ve takıntılarıyla bizi hep gülümseten, akıllı, zeki, kültürlü, görmüş geçirmiş, ama bir yanıyla da hep muzip bir çocuk kalmış olan” kahraman-anlatıcısının, ilk iki cildinde kendini dünyaya getirmeyi bile başaramadığı, ancak sonlara doğru bir yerde doğup çok da fazla etrafta görünmeden kaybolduğu bir romana ne denebilirdi?
Öyle bir anlatıcı ki bu, kendini bahçede savaş oyunları oynamaya adamış amcası Toby ve yazarın bir otoportresi olan Vaiz Yorick gibi karakterler dururken, durmadan ilgimizi “okumayı güneş gibi aydınlatır” dediği bir dizi sapmay(l)a, konu dışına çıkış(l)a (İngilizcede digression) çeker:
” … doğumdan önce nasıl, hangi tarihte peydahlandığını, babasının doğum, hayat üzerine görüşlerini uzun uzun anlatır gibi yapar. Ama bu konuların hiçbirinin üzerinde öyle uzun uzun durmaz. Bir ağacın bir dalından öbürüne sürekli yer değiştiren ve dur durak bilmez bir hızlı ve neşeli serçe gibi, hızla konudan konuya sıçrayarak ilerler. Çoğu zaman hikâyesinin nereye doğru gittiğini bilmediği izlenimini uyandırır okuyucuda. Ama metnin içindeki bazı uyarılardan ve kitabının yapısından Sterne’in romanını son derece planlı bir şekilde yazdığını söyleyen ve bunu cetvellerle kanıtlamaya girişen Shklovsky gibi ünlü eleştirmenler de vardır.”
(O.P.) Bir din adamı olan Sterne, kahraman-anlatıcısı Tristram Shandy’ye kitabının neredeyse temel izleği olan digression konusunda şunları söyletir: “Bugün dünya yüzünde bir kitaba başlamak için bilinen birkaç yol vardır ve ben kendi seçtiğim yolun bunlardan en iyisi olduğuna eminim.—En azından dine en uygun yol bu—çünkü ben işe ilk cümleyi yazmakla başlar—ve ikincisini Kadir Tanrının yol göstericiliğine bırakırım.” “Ben karnımı doyurmak için değil meşhur olmak için yazıyorum” demiş olan Sterne’in günümüzden iki yüz kırk yıl önce yazdığı, çok etkilendiği John Locke’un “fikirler arası çağrışım” görüşünün bir parodisi sayılabilecek ve yine çok etkilendiği Cervantes’in Don Quijote’sinden açık izler taşıyan bu kitap, “kurmaca sanatının sonsuz olanaklarının bir övgüsü, sınırlarının da çarpıtılmış bir sergilenmesi” olarak nitelendi.
Sorbonne’da İngiliz Edebiyatı hocası olan Émile Legouis, yazdığı kısa İngiliz edebiyatı tarihinde Sterne’i ve bu kitabı anlatırken şunları söylüyordu:
“Sterne’le roman dönüşür. Serüven artık romanda kendine yer bulamaz. En küçük, en önemsiz ayrıntı bile, dokunaklı ve komik tefekkürlerle zenginleşebiliyorsa, ne gerekir ki? ‘Tristram Shandy’nin Hayatı ve Görüşleri’ni içerdiğini ilan eden kitap, kahramanın doğumu gerçekleştiğinde yarılanmış durumdadır. Herhangi bir şey, yazarın bitmez tükenmez bir parantez açması için mazeret olabilir. Yazar ayrıca, yıldızlar ve boş sayfalar gibi, yüzlerce üslup örneği göstererek okuru afallatmaktan da zevk alır.
Ama bütün bu kaprisler aracılığıyla karakterlerini az bulunur bir nüfuzla canlandırır: gerçeklerin her zaman yalanladığı bilgiç fikirleriyle büyük Shandy, Tristram’ın babası; askercilik oynayan ve bir sineği bile incitemeyen yufka yürekli eski asker Toby amca; onun sadık takipçisi, efendisi kadar iyi kalpli ve eli açık Onbaşı Trim; Sterne’in kendisinin bir çeşit idealizasyonu olan vaiz Yorick. Bu karakterler, art arda küçük dokunuşlarla, az bulunur bir hayat ve canlılık kazanırlar. Ya merhamet ya da kahkahayla gözlerimizi sulandırırlar. Sterne, bazen santimantalistten farklı olan, bazen de ondan ayırt edilemeyen Shandy’vari tipi yarattı. Shandy’cilik, ani mizaç değişiklikleri, muziplik, ıvır zıvırdan zevk alma, dalgınlık, dikkatsizlik, olanlara önem vermeme ve hepsinin üstünde iyi mizah demektir.”
Tristram Shandy’nin özgünlüğü –ve tabii ki “edepsiz”liği– hayranları (örneğin David Hume “otuz yıldır bir İngiliz’in yazdığı en iyi kitap” diyordu, her ne kadar hemen ardından “aslında kötü” diyerek görüşünü mahvetse de. Gene de bu hayran ve savunucular içinde en coşkulu ve en veciz sözü eden, geleceğin ABD başkanı Thomas Jefferson olmuştu: “Sterne’in yazıları, daha çok, şimdiye kadar yazılmış en iyi ahlak düzenini oluşturur”) gibi “muarız”larını da hemen buldu karşısında: Gene Orhan Pamuk’un aktardığı gibi:
“Sezgileri, nükteleri, vecizeleri, taşı gediğine koymasıyla İngiliz edebiyatının en zeki yazarlarından biri olan Samuel Johnson bile o kuralcı öğretmen yanıyla elinizdeki bu romana sabırsız bir anlayışsızlıkla yaklaşmış ve ‘Tuhaf olan hiçbir şey kalıcı olmaz,’ demişti, ‘Tristram Shandy kalıcı olmayacak.’”
Ama Tristram Shandy, Johnson’ın bu kasvetli hükmünü yalancı çıkardı: İki yüz kırk yıldır –başta İngilizce olmak üzere– pek çok dilde okunuyor.
Hindistan’a Bir Geçit
Yazar: E. M. Forster
Çevirmen: Hasan Fehmi Nemli
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 396
Forster’ın son romanı Hindistan’a Bir Geçit, özelde yazarın, geneldeyse İngilizlerin Hindistan ile olan çok katmanlı ilişkisini anlatan modern bir başyapıt.
Sözlüsünü ziyaret etmek için müstakbel kayınvalidesi ile birlikte Hindistan’a yolculuk eden Adela Quested, Çandrapur’a gider. Burada İngilizlerin kurduğu küçük dünyadan uzaklaşarak “asıl Hindistan”ı görmeye karar verip canayakın ve hayat dolu Dr. Aziz’i rehber edinir. Marabar Mağaraları’nda yaşanan gizemli bir olay sonucu Aziz, Adela’yı taciz etmekle suçlanır ve kendisini halkıyla sömürgeci güçlerin arasında aniden patlak veren bir skandalın ve gerilen ilişkilerin içinde bulur. “İngiliz İmparatorluğu’nun mücevheri” olarak bilinen ülkeyi ve emperyalizmin pençesinde hareketsiz kalan bir toplumu anlatan Hindistan’a Bir Geçit, büyük tarihî ve siyasi olayların savurduğu insan hayatlarının dokunaklı bir hikâyesini sunuyor.
“İnsan yanlısı ruhun, insanlaştırılması zor olan üzerinde kazandığı zaferi anlatan bir roman.”
Edwin Muir
Otuz Dokuz Basamak
Yazar: John Buchan
Çevirmen: Özge Onan
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 144
Richard Hannay, Birinci Dünya Savaşı arifesinde Londra’ya geldiğinde sıkıntıyla dolu günlerini geçirmek için meşgale arayan “sıradan” biridir. Oysa tüm hayatı siyasi bir suikastı önlemek için yardım bulmaya çalışan bir Amerikan ajanıyla karşılaşmasının ardından değişecektir. Hannay dünyayı sarsacak bir komplonun anahtarını elinde tutacak, günlerini hem polisten hem de gizemli bir örgütten kaçarak geçirecektir.
Otuz Dokuz Basamak başta Alfred Hitchcock olmak üzere birçok yönetmen tarafından sinemaya uyarlandı. Buchan, siyasi zekânın ya da aristokrasinin belirlediği sınırlar içinde davranmayan bağımsız ajan örneğiyle James Bond da dahil olmak üzere sayısız casus kahraman için de nihai modeli yarattı.
İlginizi Çekebilir: İthaki Yayınları Gölge Kitaplığı
“Buchan eserlerim üzerinde büyük bir etkiye sahipti.”
Alfred Hitchcock