Deniz Feneri’nin merkezinde I. Dünya Savaşı’nın öncesinde ve sonrasında İskoçya’nın Skye Adası’ndaki evlerinde kalan Ramsay ailesi ve konukları vardır.
Deniz Feneri
Yazar: Virginia Woolf
Çevirmen: Sevda Çalışkan
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı: 224
İngiliz edebiyatının başyapıtlarından biri olan Deniz Feneri, son derece basit olay örgüsünün ardında yaratıcısının özyaşamının ayrıntılarını, toplumsal meselelere ilişkin sorgulamalarını, içgözlemlerini ve derin felsefi gizemleri barındırır.
Deniz Feneri’nin merkezinde I. Dünya Savaşı’nın öncesinde ve sonrasında İskoçya’nın Skye Adası’ndaki evlerinde kalan Ramsay ailesi ve konukları vardır. Çocuklar oynarken, yetişkinler sohbet eder, düşüncelere dalar ve keşiflerde bulunur. Yapıtın roman türünde alışık olduğumuz anlatı sürekliliğini kesintiye uğratan yapısı ve her bir anlatıcının kendi bilinç akışının perspektifiyle çözülen olay örgüsü, bir deniz fenerinin kendi ekseni etrafında dönen ışığını andırır. Böylece Ramsay ailesinin sıradan gündelik yaşamı zaman, ölüm, toplumsal cinsiyet ve ahlak üzerine derin düşüncelere gömülür.
Tüm İnsanlar Gibi
Yazar: Samuel Butler
Çevirmen: Nihal Gökçe
Yayınevi: Epsilon Yayınevi
Sayfa Sayısı: 487
“Bazıları hayatlarının en mutlu döneminin okul günleri olduğunu söyler. Belki bu doğrudur; ama böyle diyen birini duyunca hep şüpheyle yaklaşırım. İnsanın şu anda bile mutlu olup olmadığını söylemesi zorken, hayatının farklı dönemlerinde ne kadar mutlu ya da mutsuz olduğunu karşılaştırması ne kadar mümkin olabilir? En fazla şunu söyleyebiliriz: Çok perişan vaziyette olduğumuzun açıkça farkında olmadığımız sürece iyi kötü mutlu sayılırız. Pek fazla olmadı, bir gün Ernest’le bu konuyu konuşuyorduk, ‘Şimdi o kadar mutluyum ki hayatta hiç bundan daha mutlu olmadığımdan eminim, daha da mutlu olmak istemem,’ dedi…”
Dağın Sesi
Yazar: Yasunari Kavabata
Çevirmen: Dost Körpe
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 236
Yaşlı bir işadamı olan Ogata Şingo gündüzleri ufak tefek hafıza kayıpları yaşamaktan mustariptir. Geceleriyse uzaklardan, civardaki dağdan gelen gümbürtüler duyar ve bu sesi ölümle özdeşleştirir. İkisinin arasında bir zamanlar Şingo’nun yaşamının temelini oluşturan ilişkiler yer almaktadır: Onu hayal kırıklığına uğratan karısı, zampara oğlu ve kendisinde hem merhamet, hem de rahatsız edici şehvet kıpırtıları uyandıran gelini Kikuko.
Nobel Ödüllü Yasunari Kavabata’nın en beğenilen romanlarından biri olan Dağın Sesi, bu yarısaydam ilişkiler ağını şiirsel bir dille yansıtan, yaşlılığın güçlüklerine dair hem dingin hem de son derece etkileyici bir roman.
“Sarsılmaz görünen aile içi gruplaşmalar, defalarca tasvir edilen doğa güzellikleri, aşkın ve şehvetin alevlenme veya kıvılcımlanma süreçleri… Kavabata’nın kurgusal dünyası, bütün öğelerinin birleşmesiyle bir No dramının büyüleyici cazibesine erişiyor.”
Saturday Review
Bir İngiliz Afyon Tiryakisinin İtirafları
Yazar: Thomas de Quincey
Çevirmen: Batu Boran
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı: 148
Thomas De Quincey (1785 –1859): 19. Yüzyılda İngiliz süreli yayınlarının en çok okunan yazarlarından olan De Quincey, edebi ününü 1821’de yazdığı Bir İngiliz Afyon Tiryakisinin İtirafları ile kazandı. Yüzyılın ortasına gelindiğinde İtiraflar artık klasikler arasında yer alıyordu. De Quincey’e hayranlık duyanlar arasında Edgar Allen Poe, Alfred de Musset, Lewis Carrol, Oscar Wilde, Marcel Proust, Virginia Woolf, William Burroughs ve Jorge Luis Borges’in de bulunması, onun dünya kültüründe bıraktığı izin derinliğini gösterir.
İngiltere İngiltere’ye Karşı
Yazar: Julian Barnes
Çevirmen: Serdar Rifat Kırkoğlu
Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
Sayfa Sayısı: 286
Julian Barnes, 10 1/2 Bölümde Dünya Tarihi romanıyla başlattığı ironik tarih yazımını, bu kez daha farklı bir düzlemde, bir karşı-ütopya denemesi çerçevesinde ortaya koymaya çalışmış. İngiltere İngiltere’ye Karşı, ana çizgileri itibarıyla, kendine özgü bir hiciv. romanı. Ancak Julian Barnes iktidar, sahicilik, kinizm, cinsellik gibi temel insani durumları da ele alarak romanın sınırlarını bir hayli ötelere taşımış ve ona estetik bir çok-boyutluluk katmış. Nitekim romanda Baudrillard’ın “simülasyon” kavramı ve orjinal-kopya karşıtlığı çok önemli bir yere sahip ve vurgulanan bu karşıtlık tüm romanın anahtar kavraı olma niteliğini de taşıyor.
Romanda “İngiltere, İngiltere” olarak adlandırılan fütüristik İngiltere projesi, hem geçmişe yönelik derinlikli bir kültür eleştirisini, hem de insan varoluşunun daha derin katmanlarının irdelenme çabasını içeriyor. Bir başka deyişle roman, bir gelecek ütopyasının yergisi olduğu kadar, geçmişin geleneksel değerlerinin sahiciliğini sorgulama üzerine de odaklanıyor. Kinizm ve iktidar, nostalji ve ütopya, orjinal ya da kopya; romanın yazınsal dokusunu oluşturan diğer anahtar sözcükler…
Sahip olduğu büyük servetle yetinmeyip adını tarihe altın harflerle geçirmek isteyen megaloman basın imparatoru Sir Jack Pitman’ın uçuk projesi eşsiz bir ironiyle anlatılırken, bu anlatım süreci içinde çok zengin ve ayrıntılı bir geleneksel İngiltere panarosması da çiziliyor. Söz konusu panoramada neler yok ki! Minyatür bir İngiltere oluşturma amacıyla satın alınan küçük Wight Adası. Her bir üyesi alışılmadık unvanlar taşıyan bir beyin takımı…
Projenin nihai hedefiyse şu; Yabancı turistlerin akın akın gelip paranın oluk gibi akacağı bir eğlence parkı olarak kullanılmak üzere “yeniden yaratılan” ve İngilizliği “temsil ettiği” varsayılan her türlü kültürel obje ve yaşantı… Bir başka deyişle, kapitalizm denen şeytani sistemin her kılığa girebileceğini bir kez daha kanıtlayan bir çeşit İngiltere Disneyland’ı…
İngiltere İngiltere’ye Karşı, çoğu zaman matrak, bazen melankolik; ama hiç kuşkusuz, her satırıyla düşündürücü bir roman…
Yenilmeyenler
Yazar: William Faulkner
Çevirmen: Necla Aytür
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 192
İç Savaş ya da Kuzey-Güney Savaşı ya da Union (Birlik) ile Confederacy (Konfederasyon) eyaletlerinin 1861-1865 yılları arasında yaptıkları savaş Amerikan edebiyatında çok önemli bir yer tutar. Özellikle Güneyli yazarlar için bu savaşın çok büyük bir anlamı vardır. Faulkner, ailesi de bu savaşta yer almış biri olarak, hem doğrudan hem göndermelerle bu savaşa pek çok yapıtında değinmiştir. Yenilmeyenler, yalnız Amerikan İç Savaşı’nın değil belki de bütün savaş edebiyatlarının en ilginç yapıtlarından biridir.
Faulkner bu yapıtında savaşı arka plana alarak, yaşlı bir kadın, yeniyetmeliğe yaklaşan bir çocuk ve onun siyah köle arkadaşının başrolde olduğu bir “cephe gerisi” öyküsü kurar. Anlatıyı savaşa kendi özel birliğini kurup katılmış, çiftlik sahibi Albay John Sartoris’in oğlu Bayard Sartoris’in gözünden ve onun ağzından izleriz. Romana adını veren “yenilmeyenler” de bu, cephe gerisindekiler, yaşlı bir kadın ve bir çocukta süregelen direniştir, yoksa Güney’in orduları yenilmiştir…
Böylesine ağır bir özü Faulkner zaman zaman alayla zaman zaman bir güldürü tadında aktarır.
Yenilmeyenler, küçük boyutuna karşın Faulkner’ın yazarlık hayatında, kilit yapıtlarından biridir.Böylesine ağır bir özü Faulkner zaman zaman alayla zaman zaman bir güldürü tadında aktarır.
Yenilmeyenler, küçük boyutuna karşın Faulkner’ın yazarlık hayatında, kilit yapıtlarından biridir.
Lord Jim
Yazar: Joseph Conrad
Çevirmen: Dost Körpe
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı: 408
“Kendi içgüdüsel hislerimden ve kafa karışıklığımdan bu kadar çok bahsediyorum, çünkü Jim hakkında anlatacak pek bir şey kalmadı. Benim için vardı ve sonuçta sizin için sadece benim aracılığımla var. Onu elinden tutup dışarı çıkardım; onu karşınızda yürüttüm. Kapıldığım sıradan korkular yersiz miydi? Bilmiyorum… şimdi bile. Belki siz daha iyi karar verirsiniz, ne de olsa bir maçın, en iyi seyirciler tarafından görüldüğü söylenir.”
Joseph Conrad (1857-1924): Polonya asıllı J. Conrad İngiliz dilinin en önemli yazarları arasında yer alır. Fransız ticaret gemilerinde miçoluk yaparak başladığı denizcilik kariyerini büyük İngiliz gemilerinde birinci kaptanlığa kadar yükseltir. 1886’da İngiliz vatandaşı olur, vatandaşlıkla birlikte kaptanlık belgesi de alabilecektir.
1894’e kadar sürecek olan seferler ile bir yandan da hikâye ve romanlarının pek çoğunda canlandıracağı dünyaları keşfeder.
Niteliksiz Adam
Yazar: Robert Musil
Çevirmen: Ahmet Cemal
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 552
Avusturyalı yazar Robert Musil’in (1880 – 1942) Niteliksiz Adam başlıklı dev romanı, günümüzde modernizmin roman alanındaki birkaç başyapıtından biri sayılmaktadır.
Kafka, Joyce ve Harmann Broch’la birlikte yirminci yüzyıl romanının kurucuları arasında yer alan Musil, 1921 yılından başlayarak ölünceye kadar Niteliksiz Adam üzerinde çalıştı. Romanın ilk iki kitabı 1930’da, üçüncü kitabı ise 1933’te yayımlandı. Tamamlanmadan kalan dördüncü ve son bölümün yayımlanması ise ancak aradan neredeyse yirmi yıla yakın bir süre geçtikten sonra gerçekleşebildi.
Niteliksiz Adam, gerçek anlamda bir çağ ve geçiş dönemi romanıdır. Yazar tarafından “İmpkralya” diye adlandırılan, gerçekte 19. yüzyılın sonunda ve 20. yüzyılın başında artık çöküş sürecine girmiş olan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nu simgeleyen bir ülkede Musil, modernizm sürecindeki bir toplumun ve bireyin tüm çalkantılarını sergilemeyi amaçlar.
Bu çalkantılar, romanın başkişisi, yani “niteliksiz adam” olan Ulrich’in kimliği aracılığıyla sergilenir. Ulrich, bir ayağıyla eski’de, öteki ayağıyla yeni’de durmaktadır. Bütün sorun, onun bu geçiş konumunun doğal sonucu olan çelişkilerin üstesinden gelip gelemeyeceği sorusunda odaklanır.
Bu roman üzerine çok önemli bir inceleme kaleme alan Virgil Newmoianu’ya göre Niteliksiz Adam, dikkatli bir okura yalnızca bir geçiş dönemini değil, fakat yakın geleceği de çok çarpıcı biçimde sergileyen başyapıtlardan biridir.
Oğullar ve Sevgililer
Yazar: D. H. Lawrence
Çevirmen: tülin Nutku
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 491
Oğullar ve Sevgililer, hem Kuzey İngiltere’de bir madenci kasabasında yaşayan Morel ailesinin, hem de başkahramanı Paul Morel’in romanıdır. Ama daha çok da, Paul Morel ile annesi Gertrude Morel arasındaki karmaşık ilişkinin romanı.
Bayan Morel, kaba saba bir adam olan, içkiye düşkün kocasında aradıklarını bulamayınca, tüm umutlarını oğullarına, özellikle de Paul’a bağlar. Buyurgan annenin dayanılmaz sahiplenme duygusu, Paul’un yaşamını baştan sona etkileyecek, yalnızca babasıyla olan ilişkisine değil, âşık olduğu iki kadınla ilişkilerine de egemen olacaktır.
Ülkemizde genellikle Lady Chatterley’in Sevgilisi romanıyla tanınan ünlü İngiliz yazar D. H. Lawrence’ın başyapıtlarından Oğullar ve Sevgililer, büyük ölçüde otobiyografik özellikler taşır. Romanın başkahramanı Paul Morel, birçoklarınca Lawrence’a benzetilmiş, sarhoş gezen madenci baba ve ona direnen güçlü anne tiplerinin de açıkça yazarın kendi anne ve babasını andırdığı ileri sürülmüştür.
Muhteşem Ambersonlar
Yazar: Booth Tarkington
Çevirmen: Esra Çıldır
Yayınevi: Altın Bilek Yayınları
Sayfa Sayısı: 361
Booth Tarkington, Amerika’nın sanayileşen toplumuna getirdiği eleştiriler ve insan ilişkileri konusundaki yüksek duyarlılığı bir araya getirdiği 50’ye yakın kitap yayınlamış ve Pulitzer Ödülü’nü iki kez almayı başarmış 3 yazardan biri olmuştur. Orson Welles tarafından senaryosu da yazılan bu kitap, 2 kez de filme uyarlanmıştır. Muhteşem Ambersonlar, yazarın en çok ilgi gören ve Pulitzer Ödülü almasını sağlayan romanıdır. Yazın kalitesi olarak çok üstün bir yerde görülen bu eser, özellikle başkahramanı George Amberson Minafer’in yaşadığı dramı ve yaşamındaki yıkıcı değişimi kucaklayabilmesini anlattığı enfes bölümleriyle, yüzbinlerce okurun kalbinde taht kurmuştur.
Güçlü ve zengin bir ailenin tek erkek çocuğu olarak oldukça şımarık ve başına buyruk yetiştirilen ve bilhassa annesi Isabel tarafından çok şımartılan Georgie, derin ama temkinli bir aşka tutulur. Bu sırada yaşamdaki durumu da tersine dönmeye başlar. Ailenin zamana ayak uyduramayışı ve giderek azalan gelirleri yanında, bir de miras kavgasının başlaması, ailenin sonunu hazırlamaktadır. Dedesi Albay Amberson’un vefatının ardından, borçlar yüzünden tüm mal varlığı satılır ve George ile halası kelimenin tam anlamıyla sokakta kalırlar. Yaşam, artık başka bir yüzünü göstermektedir onlara.
Âşık olduğu kızın babası da kendi annesine âşıktır ve buna öyle bir tepki göstermiştir ki, aynı zamanda aile dostları da olan bu adamın yardımına gerçekten ihtiyacı olduğu halde gururuna yediremez ve aç kalmak pahasına, hep yaptığı gibi kafasının dikine gider. Bu asi genç, zamanla yaşamın bir kahramanı haline gelirken, bir yandan da tüm ülke ve ilişkiler de değişmektedir.
Zorba
Yazar: Nikos Kazancakis
Çevirmen: Ahmet Angın
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 335
Zorba, Yunanlı ünlü yazar Nikos Kazancakis’in olgunluk dönemi ürünü (1946). Ağır ve suskunlukla yüklü geçen karanlık bir dönemin tadı buruk ilk meyvesi. Nikos Kazancakis, çağdaş Yunan edebiyatının ancak buzlucam ardından seçilebilen, tedirgin ve büyük kişiliklerinden biri olarak çok tartışıldı, yanlış bilindi, az sevildi. Zorba adlı bu romanı, onun kendisiyle giriştiği bir tür sessiz hesaplaşma sayılabilir. Geçmişin, elden kayıp giden zamanın ve insanın temel yanılgılarının bir kez daha gözden geçirilmesidir bu roman.
Zorba aracılığıyla Kazancakis özyaşamının yenilgiler ve soru işaretleriyle dolu bir bilançosunu çıkarır. Bu bağlamda ele alınınca, bu roman, Zorba ile yazarın yaşam öykülerinin çizili sınırları arasında sonsuz atkı ve çözgülerle sokunmuş büyülü bir kumaştır, denebilir; baştan sona sürekli bir arayışı, sonu gelmez çabaları yansıtan bir kanaviçedir; insanı arayışın serüvenidir…
Deniz Deniz
Yazar: Iris Murdoch
Çevirmen: Nuray Önoğlu
Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
Sayfa Sayısı: 512
Deniz Deniz’in ana karakteri Charles Arrowby, günün birinde deniz kıyısında bir evde inzivaya çekilmeye karar vermiş, yaşlanmakta olan ünlü bir tiyatrocudur. Prospero Sendromu denen bir dertten mustariptir: Bir aktör olarak ilgi uyandıran bir karakterdir; yalnızca seyirci açısından değil, meslektaşları açısından da. Artık, diye düşünür Arrowby, güçlerine teslim olmanın; inzivada kâmilce, doğayla uyum içinde yaşamanın, yüzerek ve yürüyerek, basit ama eksantrik yemekler hazırlayarak, hayat ve geçmiş üzerine düşünerek bir günlük/anı/roman yazmanın (yazdıklarının ne olacağına bir türlü karar veremez) sırasıdır. Kalkıştığı işi değerlendirirken utangaçça edebi ve teatraldir:
Fakat hayatımın asıl olayları geçmişte kaldı ve “sükûnet içinde hatırlamak” dışında yapacak bir şey yok artık. Egoizmle geçmiş bir hayattan pişmanlık duymak mı? Tam olarak öyle değil ama onun gibi bir şey. Elbette tiyatronun hanımları ve beylerine asla böyle söylemedim; gülmekten ölürlerdi.