Engereğin Gözü ir dönem romanı olmanın ötesinde, insan psikolojisinin derinliklerine; dün, bugün ve yarının saraylarına, en gizli sırları bile aydınlatacak gerçeklikte ışık tutan bir Zülfü Livaneli klasiği.
Engereğin Gözü
Yazar: Zülfü Livaneli
Yayınevi: İnkılap Kitabevi
Sayfa Sayısı: 144
Harem-i Hümayun’dan taht oyunlarına açılan ve erk istencinin karanlık dehlizlerinde kaybolup insanı, insan doğasının en aşağılık yönleriyle yüzleştirirken bir umut ışığı yakmayı da ihmal etmeyen büyülü bir anlatı. Efendi – köle ilişkisine psikolojik bir bakış.
Türk Edebiyatı’nın usta kalemi Zülfü Livaneli’nin “istediğimi yapmaya en çok yaklaştığım kitap” dediği 1997 Balkan Edebiyat Ödüllü ilk romanı Engereğin Gözü, küçük yaşta hadım edilip Haremağası yapılmış zenci bir kölenin, Habeş Süleyman’ın gözünden iktidar – birey ilişkisini anlatıyor. Süleyman, “biricik” efendisinin tahtla ölüm arasında gidip gelen kaderinin ellerinde bocalarken yeni sultana “Padişahım çok yaşa!” diye haykırmaktan da geri duramıyor.
25. yıl baskısıyla yeniden okurlarıyla buluşan Engereğin Gözü, bir dönem romanı olmanın ötesinde, insan psikolojisinin derinliklerine; dün, bugün ve yarının saraylarına, en gizli sırları bile aydınlatacak gerçeklikte ışık tutan bir Zülfü Livaneli klasiği.
“Benzersiz bir kitap bu! Daha önce bu romana benzeyen, aynı değere sahip olan ve sürekli, beklenmeyen sürprizler taşıyan bir kitap okumadığımı belirtiyorum. Yeni bir okura demek isterdim ki; evet, oku ve şaşır!”
Elia Kazan
“Bu roman hem karanlığın hem de aydınlığın, umudun romanıdır.”
Yaşar Kemal
Kadının Adı Yok
Yazar: Duygu Asena
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 184
Duygu Asena bu kitabında, temiz, telaşsız, kıvrak anlatımıyla bir kadının yaşadıklarını, daha doğrusu cinsiyetii kadın olarak belirlenmiş, herkesin üç aşağı beş yukarı tanık olabileceği ortak bir macerayı, bir kadının ağzından anlatıyor. Bu kadın, küçücük bir kızın henüz yaşanmamış doğal meraklarından, aşklar, acılar, sahtekârlıklar, hıslarla dolu bir hayatın bazen hafif, bazen ağır kıpırtılarına kadar, kendi ayakları üzerinde durabilmek için mücadele ediyor. Bu kadın, pürüzsüz bir tenden kırışıklıklara uzanan zaman içinde kendisi için var olabilmeyi hedefliyor. Beceriyor da…Ne pahasına olursa olsun!
Masumiyet Müzesi
Yazar: Orhan Pamuk
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 465
“Hayatımın en mutlu ânıymış, bilmiyordum.”
Nobel ödüllü büyük yazarımız Orhan Pamuk’un harikulade aşk romanı bu sözlerle başlıyor…
1975’te bir bahar günü başlayıp günümüze kadar gelen, İstanbullu zengin çocuğu Kemal ile uzak ve yoksul akrabası Füsun’un hikâyesi: Hızı, hareketi, olaylarının ve kahramanlarının zenginliği, mizah duygusu ve insan ruhunun derinliklerindeki fırtınaları hissettirme gücüyle, “Masumiyet Müzesi”, elinizden bırakamayacağınız ve yeniden okuyacağınız kitaplardan biri olacak.
Masumiyet Müzesi’ni okurken yalnız aşk hakkında değil, evlilik, arkadaşlık, cinsellik, tutku, aile ve mutluluk hakkındaki bütün düşüncelerinizin derinden etkilendiğini ve kitabın rengârenk dünyasından hiç ayrılmak istemediğinizi göreceksiniz.
Romanı yazdıktan dört yıl sonra, 2012’de, Pamuk romanıyla aynı adlı müzeyi Çukurcuma’da açtı. Şimdiye dek on binlerce ziyaretçinin gezdiği müze için ünlü sanat tarihçisi Simon Schama, “Financial Times” gazetesine yazdığı yazıda, “Dünyadaki en güçlü, en güzel, en insanî ve en etkileyici çağdaş sanat eseri,” diye yazdı. “Aynı zamanda hem şiir hem karamizah gibi; hem zarif ve şefkatle dolu, hem de kutu kutu, vitrin vitrin, estetik olarak muhteşem.”
İnce Memed 1
Yazar: Yaşar Kemal
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 448
Abdi Ağa’nın zulmüyle köyünü terk etmek zorunda kalan Memed, Ağa’nın yeğeniyle evlendirilmek üzere olan Hatçe’yi kaçırır. Abdi Ağa’yı yaralayan, yeğenini de öldüren Memed eşkıya Deli Durdu’ya katılır, ancak kıyıcılığına katlanamadığı Deli Durdu’dan iki arkadaşıyla birlikte ayrılır. Memed, sıradan bir köy çocuğuyken, zulmedenler için eşkıyaya, köylüler içinse bir kurtarıcıya dönüşür.
“Bir yaşam biçimini bir halkın portresi olarak böylesine veren bu romandan daha iyisi yazılamazdı.”
The New York Times Book Review, (A.B.D.)
“Şaşırtıcı, orijinal bir kitap.”
Sunday Times, (İngiltere)
“Epik boyutlara ulaşan ve muhteşem bir sona ulaşmak için hız kazanan öyküye kendinizi kaptırıyorsunuz.”
Sunday Times, (İngiltere)
Budala
Yazar: Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Çevirmen: Mazlum Beyhan
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 769
Mazlum Beyhan çevirisi, Liza Knapp’ın önsözü, Murray Krieger’in sonsözü, Yazar ve dönem kronolojisiyle. Budala, Rus ahlâki ülküsünün edebiyattaki en kusursuz, en doyurucu tasviridir. Dostoyevski, Budala’yı ithaf ettiği yeğeni Sonya’ya yazdığı bir mektupta romanın temel düşüncesini şöyle açıklar: “Niyetim bütünüyle iyi bir insanı anlatmak.” Yazarın bu fikirle yarattığı kahramanı budala” Prens Mışkin, mirasını almak için İsviçre’deki bir akıl hastanesinden St. Petersburg’a döndüğünde kendisini bir ihanet, entrika ve cinayet üçgeninde bulur. Mışkin’in masumiyeti, dürüstlüğü ve alçak gönüllülüğü, dahil olmak istediği toplumun değerleriyle açık bir tezat oluşturur. O, dünya nimetlerinden ve hırslarından arınmış, peygamberimsi vasıflarıyla kusursuz bir iyilik timsali gibidir…
“Budala, Dostoyevski’nin kitapları arasında en derinden trajik hatta en acı verenidir ve aynı zamanda benzersiz bir aşk öyküsüdür…”
Edward Hallett Carr
“… Bu tutku kitabı, Dostoyevski’nin yazdığı ilk büyük aşk romanıdır…”
Henri Troyat
Kumarbaz
Yazar: Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Çevirmen: Ergin Altay
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 243
Dostoyevski’nin bizzat mücadele ettiği parasızlık ve kumar düşkünlüğünü anlatan Kumarbaz, korkunç ve amansız bir saplantının öyküsü.
Dostoyevski’nin ironiyi ve groteski harmanlayarak yarattığı özgün kara mizahın en başarılı örneklerinden olan Kumarbaz, dünyanın her yerinden Roulettenburg adlı kurmaca bir Alman kasabasında bir araya gelen kumar müdavimlerinin hikâyesi. Yazarın kendi kumar borcunu ödemek için bir ay gibi kısa bir sürede tamamladığı bu romanda, kendisinden ilhamla yarattığı başkahramanı Aleksey İvanoviç, karamsarlık ve coşkunun gerilim hattında gidip gelir. Dostoyevski, genç adamın başarısız ilişkileri ve kumara olan düşkünlüğüyle harcanan hayatını anlatırken, onda nesneleştirdiği alınyazısı ve özgürlük ikilemini inceler.
“Dostoyevski, Hıristiyanlık şefkatini, bedenin ve ruhun asaletine adamak yerine insan ıstırabına, günahkârlığına ve düşkünlüğüne, arzunun ve suçun derin köşelerine yöneltmiştir.”
Thomas Mann
Bülbülü Öldürmek
Yazar: Harper Lee
Çevirmen: Ülker İnce
Yayınevi: Epsilon Yayınevi
Sayfa Sayısı: 360
“İstediğin kadar saksağan vur vurabilirsen, ama unutma, bülbülü öldürmek günahtır.”
Tüm zamanların en sevilen hikâyelerinden biri olan, kırktan fazla dile çevrilen, Oscar ödüllü bir sinema filmi için temel oluşturan ve yirminci yüzyılın en iyi romanlardan biri seçilen Pulitzer ödüllü Bülbülü Öldürmek, Amerika’nın acımasız bir önyargı ile zehirlenmiş güneyinde geçen, sürükleyici, yürek burkan ve dikkat çekici bir büyüme hikâyesi. Büyüleyici güzellikler ve vahşi eşitsizlikler dünyasında haksız yere korkunç bir suçla suçlanan bir “zenci”yi savunmak için her şeyi riske atan bir adamın hikâyesi çocuk kahramanın gözünden anlatılıyor.
Şefkat dolu, dramatik ve düşündürücü Bülbülü Öldürmek okurları insan doğasının köklerine; masumiyet ve deneyime, nezaket ve zulme, sevgi ve nefrete, mizah ve pathosa götürüyor. Harper Lee’nin her zaman basit bir aşk hikâyesi olarak gördüğü romanı bugün Amerikan edebiyatının bir şaheseri olarak kabul ediliyor.
“Lee estetiğin arkasına sığınmayı reddediyor. Kalemi öyle güzel, güçlü, ölçülü ki zor konuları doğrudan ele almak zorunda olmamasına rağmen Bülbülü Öldürmek’te tam olarak bunu yapmış.”
Chimamanda Ngozi Adichie
“Yaşama sevinciyle dolu, dokunaklı ve nadiren rastlayacağınız türden bir roman.”
Truman Capote
Kırmızı Pazartesi
Yazar: Gabriel Garcia Marquez
Çevirmen: İnci Kut
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 112
Kolombiyalı büyük yazar Gabriel García Márquez’in 1981’de yayımlanan yedinci romanı Kırmızı Pazartesi, işleneceğini herkesin bildiği ancak engel olmak için kimsenin bir şey yapmadığı bir cinayetin öyküsünü anlatıyor. Usta yazar, çocukluğunu geçirdiği kasabada yıllar önce yaşanmış bir cinayet olayını kendi sözcükleriyle, kendine özgü eşsiz anlatımıyla aktarıyor okura. Romanın kahramanı Santiago Nasar’ın öldürüleceği daha ilk satırlardan belli; ancak sonun baştan belli olması, kitaba sürükleyiciliğinden bir şey kaybettirmiyor.
Kırmızı Pazartesi, yalnızca bir cinayetin arka planını değil, bir halkın ortak davranış biçimlerinin portresini de çiziyor. Böylece, sonuna dek ilgiyle okuyacağınız bu kısa ve ölümsüz roman, bir toplumsal ruh çözümlemesi niteliğini de kazanmış oluyor.
Çizgili Pijamalı Çocuk
Yazar: John Boyne
Çevirmen: Tayfun Törüner, Tülin Törüner
Yayınevi: Tudem Yayınları
Sayfa Sayısı: 208
Bu kitabı okumaya başladığınızda, Bruno adında dokuz yaşındaki bir çocukla bir yolculuğa çıkacaksınız (ama bu kitap dokuz yaşındakiler için değil). Ve er geç Bruno ile birlikte bir tel örgüye varacaksınız.
Böyle tel örgüler dünyanın dört bir yanında var. Umarız asla rastlamak zorunda kalmazsınız.
Kesinlikle çok iyi yazılmış, dokunaklı bir öykü.. Okuduklarım çok çok uzun süre aklımdan çıkmayacak!
The Star
Okumaya başladığım andan beri aklımdan çıkmıyor. Oldukça yalın ve hiçbir zorlama olmadan anlatıldığı için neredeyse kusursuz. İşte bu, çok ender karşılaşılan bir şey. Yanaklarımdan süzülen yaşlarla öylece kalakaldım!
The Irish Independent
Yazar, kitap boyunca okurun hep bir adım önündeki konumunu korurken, öldürücü darbeyi son sayfalarda indiriyor.
The Independent
Teke Şenliği
Yazar: Mario Vargas Llosa
Çevirmen: Peral Beyaz
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 552
Bir diktatörün ülkesine, kendi insanına verdiği zarar nasıl tanımlanabilir? 31 kayıp yıl? Binlerce ölü? Binlerce sakat? Binlerce kayıp? Yüzlerce işkence tekniği? Yüzlerce türedi zengin? Yurtdışındaki bankalarda biriken kara paralar? Sansür? Muhbirler? Şantaj? Köpekbalıklarına atılan, vahşice yok edilen muhalifler?
Teke Şenliği, 31 yıl Dominik Cumhuriyeti’nde hüküm süren ve bu süreçte yaklaşık 50.000 insanın ölümünden sorumlu tutulan Diktatör Rafael Trujillo, namı diğer Teke’nin iktidarı süresince yaşananlara, diktatörün has adamlarından birinin kızı Urania Cabral’in ve diktatöre suikast düzenleyen bir grup Dominikli vatanseverin gözünden bakıştır… Söz sözü bağlar ve araya diktatörün anlatımları da girer. Nobel Ödüllü yazar Llosa’nın gerçek kişiler arasına ustaca yerleştirdiği “kurgu kahramanlar” öyküyle öylesine bütünleşmiştir ki gerçek sanılabilir. Çok canlı, gerçekçi ve zengin anlatımıyla Teke Şenliği, diktatörlük üzerine yazılmış önemli eserlerden biridir.
Bozkırkurdu
Yazar: Hermann Hesse
Çevirmen: Kamuran Şipal
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 210
“Harry kendi içinde bir ‘insan’ bulur, düşüncelerden, duygulardan, uygarlıktan, dizginlenmiş ve yüceltilmiş doğadan kurulup çatılmış bir dünyadır bu; ayrıca, bir ‘kurt’ bulur içinde, içgüdülerden, vahşilikten, acımasızlıktan, yüceltilmemiş, yontulmamış doğadan bir dünya bulur. Varlığının böyle açık seçik ikiye ayrılmasına, birbirine düşman iki yarıma bölünmesine karşın, yine de kurt ile insanın bazı mutlu anlarda birbiriyle kardeş kardeş geçindiğini görür.”
Uçarı bir “yaşam” insanı olmaya kalkışan katıksız bir “düşün” insanının, bu ikilemin gelgitleriyle oradan oraya savrulan yalnız bir ruhun, Bozkırkurdu’nun hikayesi. Aydın geçinenlerin, bildikleriyle büyüklenenlerin, bilmediklerini küçümseyenlerin, bunu yaparken -bilinçli ya da bilinçsiz- yaşamı kaçıranların yüzüne inen bir tokat.
“Bozkırkurdu’nun, deneysel cesaret anlamında Ulysses’ten aşağı kalmayan bir yapıt olduğunu söylemeye gerek var mı? Bozkırkurdu, okumanın ne demek olduğunu uzun zamandır ilk kez hatırlattı bana.”
Thomas Mann