Eugénie Grandet, “İnsanlık Komedyası” başlığı altında tasarlanmış dev romanlar dizisinin en tanınmış, en sevilen bölümlerinden biri.
Eugenie Grandet
Yazar: Honoré de Balzac
Çevirmen: Tahsin Yücel
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 224
Eugénie Grandet, “İnsanlık Komedyası” başlığı altında tasarlanmış dev romanlar dizisinin en tanınmış, en sevilen bölümlerinden biri.
Klasik Fransız edebiyatının büyük yazarı Honoré de Balzac, ilk kez 1833’te yayımlanan bu romanında taşra insanlarını ve onların özellikle parayla ilişkilerini kendine özgü gerçekçiliğiyle anlatır. Temel olarak cimriliği ve aşkı birlikte ele aldığı bu önemli romanında Balzac, romanın kahramanlarından birinin, Grandet Baba’nın büyük mal varlığının çalışmakla elde edilemeyeceğini gözler önüne serer. Fırsatçılıkla, Fransız Devrimi sonrasındaki karışıklıkta türlü aldatmacalarla elde edilmiş bu servetin içinde alın terinin payı, denizde bir damla gibidir. Dürüst, erdemli Eugénie Grandet’nin tertemiz aşkının ve yüce gönüllülüğünün bütün bu pisliklerin yanında yeri nedir? Balzac’ın romanı, tüm kuşaklar için güncelliğini ve değerini koruyor.
“Roman kahramanları yaratmak demek doğru görebilmek, yoğunlaşmak ve şiddetleştirmek, maksimuma ulaşmak, her tutkunun içindeki acıyı ortaya koymak, her gücün içindeki zayıflığı görebilmek, gizli kalmış güçleri dışarı çıkarmak demektir. Eugénie Grandet, bu yoldaki ilk adımdır; bu basit, inançlı kızdaki kendini teslim etme duygusu o denli bir artış gösterir ki, neredeyse dindar olacaktır, yaşlı Grandet’nin cimriliği de tıpkı yaşlı çirkin hizmetçi kızın sadakati gibi şeytanlaşır.”
Stefan Zweig
Parma Manastırı
Yazar: Henri Beyle Stendhal
Çevirmen: Ceylan Gürman Şahinkaya
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 567
Stendhal’in iki aydan kısa bir süre içinde yazdığı ve Balzac’ın çağın en müthiş Fransız romanı olarak nitelediği Parma Manastırı, aristokrat del Dongo ailesinin ikinci oğlu Fabrizio’nun hikâyesini anlatır. Avusturya adına casusluk eden aşırı muhafazakâr meşru babasından çok Napoléon için savaşan Fransız gayri meşru babasına çekmiş bir çocuk olarak: dik başlı, naif, idealist bir gençtir Fabrizio. Bir yandan da kadınları etkileyen bir yakışıklılığa sahiptir. Hiçbir hazırlığı olmadığı halde, Waterloo Savaşı’nın ortasına atar kendini. Yenilginin ardından İtalya’ya döner. Stendhal’in en önemli eserleri arasında gösterilen Parma Manastırı’nın başkahramanının önce hapishanade, sonra manastırda sıkışan, aşk hikâyeleriyle, saray entrikalarıyla dolu yolculuğu böyle başlar.
“Stendhal bana savaşı anlamayı öğretti. Parma Manastırı’nda Waterloo Savaşı’nı defalarca okumalısınız.”
Tolstoy
“Parma Manastırı sahip olduğumuz en güzel romanlardan bir tanesi.”
Henry James
Meyhane
Yazar: Emile Zola
Çevirmen: Cemal Süreya
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 531
Cemal Süreya çevirisi, yazarın kitaba dair yazısı, Harry Levin’in önsözü ve Robert Lethbridge’in sonsözüyle, yazar ve dönem kronolojisiyle, kitaba dair görsellerle.
Meyhane, Paris’in kenar mahallelerini yoksulluk ve yaşam kavgası, alkolizm ve sefalet üzerinden mercek altına alan natüralist bir başyapıt. Zola’nın olgunluk dönemi yapıtlarından olan Meyhane, sevgilisi Lantier ile birlikte Paris’in kenar mahallelerinden birine yerleşen ve bir çamaşırhanede çalışmaya başlayan Gervaise Macquart’ın hikâyesini anlatır. Zola, bir işçi ailesinin kaçınılmaz düşüşünü içkinin ve aylaklığın sonu, aile bağlarının çözülüşü, dürüstlük duygusunun yitirilişi gibi temalarla tasvir ederken 19. Yüzyıl Parisi’nin natüralist bir tablosunu sunar. Otantik atmosferi ve ödünsüz gerçekçiliğiyle Fransız romanının köşetaşlarından biri olan Meyhane’yi Cemal Süreya’nın özgün çevirisiyle sunuyoruz.
“Meyhane, tasvir ettiği iç karartıcı atmosfere rağmen, muazzam pasajlar ve epizodlarla dolu. Romanın gücü, sahip olduğu sıradışı ağırlıktan ileri geliyor.”
Henry James
Duygusal Eğitim
Yazar: Gustave Flaubert
Çevirmen: Cemal Süreya
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 536
Flaubert olgunluk dönemi şaheserinde, yerini sanayi toplumuna bırakacak romantik 1848 neslinin kaygılarının ve yiten hayallerinin bir panoramasını çiziyor.
Hukuk öğrencisi genç Frédéric Moreau, Paris’ten taşradaki memleketine döndüğü vapurda karşılaştığı, evli ve kendisinden yaşça büyük Madam Arnoux’yu görür görmez çarpılmıştır. Sosyal ve siyasi devrimlerle sarsılan Paris’in değişmekte olan mozaiğinde yıllar boyunca yolu Madam Arnoux ve dost edindiği tüccar kocasıyla defalarca kesişecek, genç Moreau ömrü boyunca kurtulamadığı bir tutkunun esiri olacaktır. Flaubert’in 1869 yılında kaleme aldığı, ve “akranlarımın ahlâkî tarihi” olarak tasvir ettiği Duygusal Eğitim, Avrupa’nın en çalkantılı dönemlerinden birinde duyarlı ve yetenekli bir gencin hayatını itinayla yaratılmış bir toplumsal resim içerisinde izleyen bir belge niteliğinde.
“Flaubert’in Kent ayaklanmalarına dair tasvirlerinin, savaş yazınını ve romancıların savaşı kaleme alma biçimini sonsuza dek değiştirdiği söylenebilir.”
James Wood
Bir Yaşam
Yazar: Guy De Maupassant
Çevirmen: Nesrin Altınova
Yayınevi: İmge Kitabevi
Sayfa Sayısı: 218
Guy de Maupassant’ın en beğenilen, en çok okunan romanlarının başında gelen Bir Yaşam, zengin ile yoksulun hayatını mutluluk açısından ele alır. Zengin olan her zaman mutlu, yoksul olan hep mutsuz mudur?
Bir Yaşam’da, soylu bir ailenin içinde dünyaya gelen, özenle yetiştirilen bir genç kızın bütün yaşamı anlatılır. Genç kız, yaşamının her evresinde aşka ve mutluluğa dair hayallerinin ve umutlarının gerçekler karşısında solduğunu görür. Maupassant, Jeanne’ın zamanla değişim geçiren duygularını, özlemlerini ve yaşam koşullarını anlatırken, soylu kişilerin yanı sıra köylülerin yaşamını da dile getirmiş; baronların sanıldığı kadar mutlu insanlar olmadıklarını, basit bir çiftlikte yaşayan sıradan köylülerin soylulardan daha mutlu olabileceklerini en gerçekçi biçimde anlatmıştır.
Bel-Ami
Yazar: Guy De Maupassant
Çevirmen: Can Belge
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 382
Bel-Ami Maupassant’ın en önemli romanıdır. Eser, 19. yüzyıl Fransası’nın siyaset hayatını, iktidar ilişkilerini çarpıcı biçimde tasvir ederken, çektiği son derece gerçekçi fotoğrafla bugünün dünyasını da anlatır.
Bel-Ami, dünya edebiyatına öyküleriyle damga vuran Maupassant’ın en başarılı ve ünlü romanıdır. Flaubert’in öğrencisi, Zola’nın çağdaşı ve dostu olan Maupassant, edebiyatta natüralist akımın en önde gelen yazarları arasında sayılır. Maupassant 1885 yılında yayımladığı bu romanda, yer yer taşraya ve Mağrip’e kadar taşan geniş bir tarihî sahne içinde, zengin olma hırsıyla doğduğu köy Canteleu’den ayrılıp Paris’e gelen Duroy’nın, yazarın kendi yaşamıyla da belirgin benzerlikler taşıyan yükseliş hikâyesini anlatıyor.
Maupassant’ın “gizleyerek söylediği” ya da “söylemeyerek açık ettiği” kent hayatının değişmezleri; para, cinsellik ve iktidar üçgeninde gelişen, dönemin Fransası’ndaki siyaset-basın ilişkilerini anlatırken bugünkü durumu da tespit eden, gerçekliğiyle çarpan bir eser…
“Maupassant güldürme becerisine sahip olduğu için sevilirdi; gözyaşları arasında bile varlığı hissedilen derin bir hicvi vardı.”
Emile Zola
Manon Lescaut
Yazar: Abbe Prevost
Çevirmen: Ali Faruk Ersöz
Yayınevi: Helikopter Yayınları
Sayfa Sayısı: 167
Manon Lescaut’nun yazarı Antoine-François Prévost (1697-1763) kısaca Abbé Prévost adıyla tanınır. Hayatı, dalavereci ve kurnaz alt tabaka insanlarını konu edinen romanlarda anlatılan hayatlara benzer. Asker olmuş, keşişlik yapmış, çoğu zaman da gönül ya da para işlerinden ötürü hep bir kaçış içinde olmuştur. Zamanının en bilgili kişilerinden biridir. Çok sayıda çevirisi ve yapıtı vardır. Fransız edebiyatında modern romanın kurucusudur dense yeridir. Histoire du chevalier des Grieux et Manon Lescaut (Şövalye des Grieux ile Manon Lescaut’nun Hikâyesi), yoldan çıkmış bir kızla, aşk uğruna kendi sınıfını yadsıyan bir şövalye arasındaki yıkıcı, kaygı verici ilişkiyi anlatır. Çıkar çıkmaz büyük başarı kazanan roman, giderek dünya edebiyatının klasik yapıtları arasında yerini almıştır.
Manon Lescaut’da ilk defa klasik roman yazımına özgü ilkelerin tersine bir yol izlenir. Kahramanlar görev bilinci ve duygusuyla hareket etmezler, onları asıl güdüleyen hazdır, isyancılıkları ahlaksal ve toplumsal normlardan önce gelir. Manon Lescaut trajik denilebilecek kadar tutkuyla dolu bir sevdanın, işlenen suçu bağışlatan bir aşkın romanıdır. Yayınlanışından bu yana üç yüz yıla yakın bir zaman geçmesine karşın okurların ilgisini çekmeyi sürdüren Manon Lescaut’nun çarpıcı öyküsü operaya, baleye, sinemaya ve televizyona birçok kez uyarlanmıştır.
Rahibe
Yazar: Denis Diderot
Çevirmen: Adnan Cemgil
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı: 208
Denis Diderot (1713-1784): Aydınlanma döneminin en önemli yazar, düşünür, eleştirmen, çevirmen ve editörlerindendir. Çeşitli türlerde yazmış, yazdığı her türde derin izler bırakmıştır. Tiyatroya burjuva dramını, romana Kaderci Jacques ve Efendisi’ni, eleştiriye salon konuşmalarını aşan yöntemleri, kitlelere ansiklopediyi sunmuş, zamanının çok ilerisindeki düşünceleriyle de yüzyıllar boyu hem sanatsal hem de bilimsel gelişmelere ilham vermiştir. Manastır yaşamının, rahibelik kurumunun genç bir rahibenin gözünden anlatıldığı bu ateşli yergi, toplumsal çevre tasviri ve kişilik çözümlemesindeki başarılarıyla öne çıkar. Diderot’nun iki yüzyılı aşkın bir süre önce sahip olduğu iç görü, gözlem kabiliyeti ve güçlü çözümlemeler de günümüzün psikanaliz çevrelerini kendisine hayran bırakacak bir derinliğe sahiptir.
Leopar
Yazar: Giuseppe Tomasi Di Lamped
Çevirmen: Semin Sayıt
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 280
Bazı eleştirmenler, “Leopar”ın yalnız İtalyan değil, dünya edebiyatının bir başyapıtı, 20. yüzyılın en önemli romanlarından biri olduğunu ileri sürer.
Roman, Sicilya’da Bourbon Krallığının çöküş yıllarında soylu bir ailenin, özellikle de ailenin reisi Prens Fabrizio Salina’nın yaşamöyküsünü anlatır. 70 yaşına gelmiş, ilginç özellikleri ve uğraşları olan Fabrizio Salina, soylulara özgü dünyanın çöküşüyle birlikte yavaş yavaş ilerleyen kendi çöküşünü de hüzünle yaşar. Israrla sürdürdüğü geleneklerin, içine kapandığı görkemli dünyayı oluşturan öğelerin sessizce kayıp gittiğini, dönüşü olmayan sonun yaklaşmakta olduğunu gözler. Ne var ki, arkadan cıvıl cıvıl bir kuşak gelmekte, onun vaktiyle yaşadığı tüm duyguları, tüm heyecanları başka bir dekor içinde, başka koşullar altında onlar da tüm yoğunluğuyla yaşamaktadır. Bir yolculuk sırasında rahatsızlanarak, denize bakan bir otel odasında, dinlenmeye çekilen Prens, mumun, alevinin sönmek üzere olduğunu sezinler. Hayatının muhasebesini yapar ve “Her şeyin olduğu gibi kalmasını istiyorsak, her şeyi değiştirmeliyiz,” diye düşünür.
Adsız Ülke
Yazar: Henri Alain-Fournier
Çevirmen: Özdemir İnce
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 240
Adsız Ülke, Fransız yazar Fournier’nin 1914’te cephede vurularak ölmeden önce yayımlanan tek romanıdır. Otobiyografik nitelikler de taşıyan roman 1913’te yayımlanır yayımlanmaz olağanüstü bir başarı kazanır ve Fransız edebiyatının klasikleri arasına girer. Fransa’nın Sologne bölgesinde geçen bu macera romanı, François Seurel’in ağzından, kasabada dört gün boyunca ortadan kaybolan yakın dostu Augustin Meaulnes’un yaşamını anlatır.
Alain-Fournier’nin yapıtının zenginliği, büyüklüğü, ölümsüzlüğü, insanın yalın varlığını, onun gerçek duygularını sergilerken, zaman zaman düş ortamına kaysa bile, gerçekçiliğinden kaynaklanmaktadır. Başta Fransız romanı olmak üzere çağdaş romana yaptığı büyük ve sürekli etki, yazarın insanı arayan, “olmaz”ı “olur”a dönüştürmeye adanmış yazınsal seçiminde somutlanmaktadır. Yazar, yaşamının yalın gerçeği ile düşlerini karıştırıp Adsız Ülke’nin gerçek ve düş arasında gidip gelen dünyasını yaratmıştır.
İlkbahar Selleri
Yazar: İvan Sergeyeviç Turgenyev
Çevirmen: Beyza Altay
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 210
İlkbahar Selleri, Rus edebiyatının büyük yazarı Turgenyev’in keskin gözlem gücünü dönemin Avrupa toplumlarından özgün insan portreleriyle yansıtan bir başyapıt.
Dimitri Sanin, henüz yirmi iki yaşında hayattan bezmiş bir adam olarak çıktığı Avrupa turunda genç ve güzel Gemma’yla tanışır. Sanin’in naifliğine ve hesapsız iyilikseverliğine vurulan Gemma, genç adam için nişanlısından ayrılır ama Sanin gönlünü çoktan başkasına kaptırmıştır. Otuz yıl sonra yaşlı ve aklı başında bir adam olarak Gemma’yı, gençliğinde kaçırdığı fırsatı tekrar hatırlayan Sanin, bütün hayatını değiştirecek radikal bir karar alır. İlkbahar Selleri, Rusya’dan Almanya’ya, İtalya’dan Amerika’ya sunduğu insan portreleriyle etkileyici bir dönem romanı.
“İlkbahar Selleri, estetik mimarisi ve simetrisiyle hayranlık verici bir yapıt.”
Henry James
“Turgenyev, Rus edebiyatında üslûbunun olağanüstü güzelliği nedeniyle çevirmekte en çok zorlandığım ama aynı zamanda en keyif aldığım yazar.”
Constance Garnett
İnsanlık Durumu
Yazar: André Malraux
Çevirmen: Ali Berktay
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 320
Fransız romancı André Malraux’nun politik idealizm ve devrimci mücadelenin trajik çelişkilerini anlatan, dünyaca ünlü başyapıtı.
İnsanlık Durumu, 1927 Şanghay işçi grevini ve ardından Çan Kayşek’in Kuomintang’ın eski komünist müttefiklerine karşı başlattığı baskı ve tevkif dalgasını konu eder. Başkent Pekin’in ve Çin komünist devriminin geleceğini belirleyen olaylar, karakterlerin trajik yazgılarıyla iç içe geçer. İnsanlığın içinde bulunduğu karamsarlık ve yalnızlığın yoldaşlık duygusuyla giderilebileceğini düşünen karakterler şiddet ve entrika, ölüm ve ıstırap dolu bir sarmala sürüklenirler. Malraux’nun kahramanları politik idealizmin erdemleri kadar zaafları ve çelişkileriyle de yüzleşirler.
İspanya İç Savaşı’ndan Nazi Almanyası’na, 20. yüzyılın röntgenini çeken Malraux, İnsanlık Durumu’nda Çin devrimi üstünden bir anlam ve değer sistemi olarak siyasal eylemi sorguluyor.
“İnsanlık Durumu, Çin Devrimi’nin trajedisini kurmaca alanına taşıyan bir eser. Malraux, Şangay’daki acı ve kargaşa dolu epik anları betimlerken sahipsiz bırakılan bir devrimin trajedisini anlatıyor.”
Christopher Hitchens
Hadrianus’un Anıları
Yazar: Marguerite Yourcenar
Çevirmen: Nili Bilkur
Yayınevi: Helikopter
Sayfa Sayısı: 200
Bir imparator. Öyle sıradan biri de değil. Hadrianus. Edirne’yi kuran adam. Londra’daki son sergide, British Museum’da, Türkiye’deki Sagalassus yani Burdur’un Ağlasun ilçesindeki kazılarda çıkan bir heykeli de sergilendi. Sadece ayağı 80 santimetre idi. Anlayın. Büyük imparator.
Ama ben bu büyük imparatorların nasıl adamlar olduğunu hep merak etmişimdir. Düşünsenize, dünyanın en büyük gücü elinizde. Ne yaparsınız? Kendinizi kaybedip, hubris’e, yani çılgınlığa mı kapılırsınız, yoksa, ne yaparsınız? Tek lafınızla adamların kaybolabildiği, keyif için şehir yaktığınız, herkesin ayağınıza kapandığı dönemlerden söz ediyorum. Hayâl etmesi bile bana zor gelirken, işte çıkıyor biri, mesela Yourcenar, kalakalmış tüm tarihsel belgeleri, bilgileri didik didik ediyor ve bir roman yazıyor. Elbette, Hadrianus bu değil. Bu, Yourcenar’ın Hadrianus’u.
Ve işte görkem de burada başlıyor: Bir imparatorun günlük çilelerini, acılarını, düşüncelerini düşünmeye çalışan bir yazara eşlik ediyorsunuz. Stoacı felsefe izi var mı? Belki. Hele de Hadrianus’tan sonra imparator olacak olan, ve romanın bir mektup gibi kendisine yazıldığı Marcus Aurelius’un Anılar’ını düşünürsek. Okuyun, imparator neye benzermiş, bir düşünün derim.
LY