Gölgesini kaybeden, kafataslarından eski rüyaları okuyan bir adam ve dünyanın sonu gelmeden önce yaşayacak sadece birkaç saati kalmış bir kahraman.
Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu
Yazar: Haruki Murakami
Çevirmen: Hüseyin Can Erkin
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 564
‘Çektiğin acıyı ben de anlıyorum. Fakat bu herkesin başından geçiyor. O yüzden senin de katlanman gerek. Sonrasında kurtuluş geliyor. O zaman artık sen, hiçbir şeyi dert etmeyecek, üzülmeyeceksin. Hepsi kaybolup gider. Geçici heveslerin hiçbir değeri yok. Burası dünyanın sonu. Dünya burada sona erer, ötesi yoktur. O yüzden sen de artık hiçbir yere gidemezsin.’
Gölgesini kaybeden, kafataslarından eski rüyaları okuyan bir adam ve dünyanın sonu gelmeden önce yaşayacak sadece birkaç saati kalmış bir kahraman. Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu XXI. yüzyıl edebiyatına damgasını vuran, kült yazar Haruki Murakami’den bilimkurguyu masalsı bir dünyanın içinde var eden, Kafkaesk bir psikolojik gerilime göz kırpan bir roman.
Emanet Dolabı Bebekleri
Yazar: Ryu Murakami
Çevirmen: H. Can Erkin
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 320
Ryu Murakami’yi dünyanın en genç yazarlarından biri olarak kabul ettiren, gerçeküstü bir büyüme hikâyesi.
Doğduklarında bir tren garında, bitişik emanet dolaplarına terk edilen iki erkek çocuk. Gençliklerini bir yetimhanede ve yarı ıssız bir adada koruyucu aile yanında geçirirler. Sonunda, onları hayatta reddeden ilk insanları, ‘anneleri’ olan kadınları bulup yok etmek üzere şehrin yolunu tutarlar.
Yalnızlığın Keşfi
Yazar: Paul Auster
Çevirmen: İlknur Özdemir
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 207
Yalnızlığın Keşfi adlı bu anı-romanın Görünmeyen Bir Adamın Portresi başlıklı bölümünde, yazar, babasının ölümünden sonraki duygularını ve anılarını anlatıyor. İkinci bölüm olan Anı Kitabı’nda ise mercek kendi babalık konumuna çevriliyor. Kendisinden ve gerçeklerden kaçan, ‘varolmama’yı seçen babasının düz ve yavan kişiliği ile dünyayı sorgulayan ve onu kavramaya çalışan kendisi, romanın yaşamsal eksinini oluşturuyor. Yazar, baba-oğul söylencelerine yaptığı göndermelerle bu ilişkiyi yeniden irdelerken, yaşam, ölüm, bellek, dil üzerine de düşünmekte, öykülemenin ve yazmanın doğasındaki müthiş yalnızlığı keşfetmeye çalışmaktadır.
Pedro Paramo
Yazar: Juan Rulfo
Çevirmen: Süleyman Doğru
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 132
İspanyolcanın Don Quijote’den sonraki en büyük başyapıtı!
Her yolu kullanarak istediği her şeyi elde eden toprak ağası, kötülüğün ta kendisi Pedro Páramo…
Ölüm döşeğindeki annesinin -Marquez’in Macondo’suna esin kaynağı olacak- hayaletli köy Comala’ya babasını aramaya gönderdiği Juan Preciado…
Pedro Páramo’nun çocukluk aşkı, bütün ömrünce tutkuyla sevdiği Susanna San Juan…
Ve hem Meksika edebiyatının hem de bütün İspanyolca edebiyatın temel taşlarından Juan Rulfo’nun tek romanı: Pedro Páramo.
Yok Edici
Yazar: William S. Burroughs
Çevirmen: Ahmet Ergenç
Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
Sayfa Sayısı: 176
Burroughs bu deneysel, mozaiğimsi romanda yine şiddetin anatomisini ve uygarlığın kirli haritasını çıkarıyor.
Dünyayı yaşanmaz bir hale getiren bütün iktidar odaklarına, ırkçılığa, vahşi kapitalizme, ataerkil hegemoniye acımasız bir şekilde saldırırken, anlatış şekliyle de sarsıcı ve aykırı bir dil yaratıyor.
Amerika’nın vahşi tarihiyle, Kızılderililer’e, Vietnamlılar’a, siyahlara, eşcinsellere ve diğerlerine uygulanan şiddetle en korkusuzca yüzleşen Amerikalı yazarlardan biri olan Burroughs tarihi ve geleceği bir daha düşünmenizi sağlayacak. Uç noktaya taşığı durumlardan iğneleyici bir ironi ve absürdlüğe ulaşırken, sahihliği ile de insanın ruhuna dokunabilen bir roman bu. Ölüm, uyuşturucular, sinir gazı yüklü trenler, paranoid kurgular, fantastik savaş senaryoları, halüsinasyonlar, geçmişin vahşeti ve geleceğin bilimkurgu dünyası arasında dünyanın ahvalini önemseyen ama bunu bilmiş bir tonla ifade etmeyen “angaje” bir yazarın sesini duymak mümkün.
Deneysel bir dil aracılığıyla yapılan ironisi bol bir uygarlık eleştirisi ve başlı başına bir edebiyat şöleni burada sizi bekliyor.
Denizi Yitiren Denizci
Yazar: Yukio Mişima
Çevirmen: Seçkin Selvi
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 156
Marguerite Yourcenar’ın “İnce, bıçak ağzı gibi dondurucu bir kusursuzlukta,” diye tanımladığı Denizi Yitiren Denizci, dehşeti şiirsel bir anlatımla bütünleştiren, benzersiz bir kitaptır. “Kusursuz arınma, ancak yaşamı kanla yazılmış bir şiir dizesine dönüştürerek mümkündür,” diyen Mişima bu kitapla görüşünü örneklemiş olur. Mişima’nın en etkileyici eserlerinden biri olan kitap soğukkanlı şiddeti ustalıkla anlatırken, hiç kuşkusuz yazarın çocukluğunda bilinçaltını etkilemiş baskıları da yansıtır.
Roman, dul bir kadın, on üç yaşındaki oğlu Noboru ve kadının ikinci eşi olan denizcinin öyküsünü anlatır. Yaşıtlarıyla bir çete kuran Noboru, ilk tanıştığında denizler fatihi bir kahraman olarak gördüğü denizcinin annesiyle evlenerek sıradan birine dönüşmesinin şokunu atlatamaz.
Rakuyo’nun varlığıyla bütünleşmiş olan bu adam, geminin ayrılmaz parçası olan bu adam, kendini o güzel bütünden koparmış, kendi isteğiyle düşlerinden gemileri ve denizi silip atmıştı.
Noboru, tatil boyunca Ryuji’nin yanından ayrılmamış ve denizle ilgili hikâyeler dinleyerek, ötekilerin hiç bilemeyecekleri denizcilik bilgileri edinmişti. Ama onun istediği, bu bilgiler değil, günün birinde denizcinin hikâyeyi yarıda keserek, yeniden denize dönerken ardında bırakacağı mavi su damlalarıydı.
Deniz, gemiler ve okyanus seferlerinin hayali ancak bu mavi damlalarda var oluyordu.
Divan
Yazar: Irvin D. Yalom
Çevirmen: Özden Arıkan
Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
Sayfa Sayısı: 448
Nietzsche Ağladığında ile tanınan yazar Irvin D. Yalom’dan yine bir “kült” roman: Divan.
Yine yoğun, şaşırtıcı ve sürükleyici…
Zaman: Tam bir iletişim bombardımanına maruz kalırken en yakınımıza bile dokunmakta sorunlar yaşadığımız modern zamanlar. Bütün mahremiyet dengelerinin bozulduğu, “özel hayat” tecavüzcüleri ve teşhircilerle dolu bugünün dünyası.
Mekân: Psikiyatrist ve hastanın birbirlerine açıldıkları, birbirlerini teslim almaya çalıştıkları, yalan söyledikleri, seviştikleri bir tür mahremiyet koltuğu: Divan. Ya da “oyun yeri.”
Aktörler: Sahicilik ve samimiyet arayanlar. İçi acıyanlar. Dokunma ve konuşma yeteneğini yitirenler. Kendisiyle yüzleşmeyi beceremeyenler. Tanrı arayanlar. Yalnızlar. Dolandırıcılar. Ve zamanımızın vazgeçilmezleri arasındaki yerlerini giderek sağlamlaştıran psikiyatristler.
Konu: Yakınlarımızla yaşayamadığımız mahremiyeti bir kurum olarak paylaşan psikiyatristlerin ne ölçüde sahici ve samimi oldukları. Psikiyatrist ve hastası arasındaki mahremiyetin sınırları; seksin terapideki (varsa) yeri. Hayal ve hakikat ilişkisi. En mahrem sırlarımıza vâkıf olan psikiyatristlerin bu “mahrem yükler”i taşırken kendi mahremiyetlerindeki dalgalanmalar karşısında nasıl tökezledikleri.
Genç bir hekim, Amerikan Psikiyatri Birliği’nin başkanlığını yapmış, şimdi ise hastasıyla cinsel ilişkiye girmekle suçlanan bir meslektaşını sorgulamakla görevlendirilir. Suçlanan psikiyatrist, katı kurallara dayalı hasta-hekim ilişkisinin aşılmasını savunmaktadır:
“Benim tekniğim, her türlü tekniği bir yana bırakmaktır” der. Genç hekimin tüm yaşamını değiştirecek olan bu görüşmeyle birlikte sevgi, hakikat, otorite, doğruluk, kibir, hınç… ve yalan üzerine, “içeriden anlatılan” bir yolculuk başlar.
Kişisel Bir Sorun
Yazar: Kenzaburo Oe
Çevirmen: Hüseyin Can Erkin
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 232
“Kendini kandırma zehrini bir kez tadan insanlar, bir daha kendilerini asla kurtaramazlar…”
Büyükşehir ortamındaki yalnızlaşma ve yabancılaşma sancılarından kurtuluşu Afrika gezisi hayallerinde arayan dershane öğretmeni Bird. Karısı her an doğum yapmak üzeredir ve evlendiği anda iyice azalan Afrika gezisine çıkma umudu, çocuğun doğumuyla tümüyle sönecektir.
Bir de çocuk beyin fıtığı gibi ender rastlanan bir anormallik ile doğuverince, Bird kendini bir karabasanın ortasında bulur. Yaşadığı utanç ve korku onu önce alkole ve sorumluluklarından kaçmaya, sonra çocuğu yeryüzünden bir an önce silinmesi gereken bir düşman olarak görmeye kadar götürecektir…
Kişisel Bir Sorun, kendisi de engelli bir çocuk sahibi olan 1994 Nobel Edebiyat Ödüllü Japon yazar Kenzaburo Oe’nin tüm dünyada tanınmasını sağlayan en önemli eserlerinden biri.
Zor Sevdalar
Yazar: Italo Calvino
Çevirmen: Semin Sayıt , Rekin Teksoy
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 112
Kavuşamazsan, aşk…
Italo Calvino Zor Sevdalar kitabında arzunun nesnesine yapılan on üç yolculuk hikâyesi anlatıyor. Yalnızlık, iletişim sorunları ve sessizlik eşliğinde aşkın hep bir kavuşamama hali olduğunu yalın ve etkileyici bir dille fısıldıyor.
“Düşte belleğin derinliklerinden gelen bir varlığın ilerleyip kendini tanınır kılması, ardından hemen beklenmedik bir şeye dönüşmesi, neye dönüşebileceği bilinmediği için, daha dönüşmeden önce bile korku vermesi gibiydi.”
9. Rüya
Yazar: David Mitchell
Çevirmen: Pınar Aslan
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 504
Yirmili yaşlardaysanız, paranız yoksa ve güvenebileceğiniz tek kişi John Lennon’sa bir şehir son derece karmaşıktır.
İsmini bile bilmediği babasını aramak için Tokyo’ya gelmiş yirmi bir yaşında gayrimeşru bir genç. Gerçek ile hayalin, rüyalar ile kâbusların birbirine karıştığı ve insanların kendileri için başka gerçeklikler hayal ettiği bir roman. Bilgisayar oyunlarının ve manga çizgi romanlarının etkisinin her yerde kendini hissettirdiği bir kurgu.
Yaşanılan gerçekler bile çizgi roman kadar kuşkulu…
Hem gündüz gözüyle hem de uyurken görülen rüyalar bile fazlasıyla dramatik… Bulunan gizemli ipuçları, sapılan tehlikeli yollar… Sekiz hafta süren bir av, şehir ile akıl arasında cereyan eden bir kovalamaca; felsefi, renkli ve bazen de şiddet içeren göz alıcı bir hikâye…
Ölen Hayvan
Yazar: Philip Roth
Çevirmen: Can Kantarcı
Yayınevi: Monokl
Sayfa Sayısı: 112
1999 Noel’i. O gece Consuela’yı gördüm rüyamda. Yalnızdım, başına bir şey geldiğini görünce onu aramam gerektiğini düşündüm. Ama telefon rehberine baktığımda ismi yoktu. Neyse, bir hafta sonra, yılbaşı gecesi salonumda tek başıma oturuyordum. Yanımda bir kız yoktu, kasten yalnızdım ve piyano çalıyordum çünkü bin yıl kutlamalarını görmezden gelmek istiyordum. Herhangi birisine özlem duymadığınızı varsayacak olursak, yalnız yaşamak, gücünü kendisinden alan bir zevk olabilir ve benim o gece planladığım da bu zevkti. Telesekreterim açık olduğundan telefon çaldığında ahizeyi normalde kaldırmam bile ama kimin aradığını anlayınca çok şaşırdım.
“Merhaba David? Benim. Consuela. Konuşmayalı çok oldu, sana telefon etmek çok garip ama sana bir şey söylemek istiyorum. Ve bunu sana kendim söylemek istiyorum, sen başkasından duymadan. Ya da tesadüfen duymadan. Seni tekrar arayacağım ama cep telefonu numaramı da vereyim.”
Ne yapacağımı bilmiyordum. Onu aramalı mıydım? Aramadım çünkü korkuyordum. Artık altmış iki yaşında değilim –yetmiş yaşındayım. Belirsizliğin o manyakça hâline dayanabilir miyim? Tekrar o çılgın trans hâline girmeye cesaret edebilir miyim? Ama sonra düşündüm de, beni arıyor, bana ihtiyacı var. Bir sevgili olarak değil, öğretmen olarak değil, erotik hikâyemize yeni bir bölümle devam etmek için hiç değil. O yüzden onu aradım.
“Arabadayım. Mesajı bıraktığımda evinin önündeydim,” dedi bana. “Yılbaşında New York’ta ne diye dolanıyorsun?” dedim. “Ne yaptığımı bilmiyorum,” dedi. “Ağlıyor musun Consuela?” “Hayır, henüz değil.” Ve dedim ki, “Kapıyı çaldın mı?” “Hayır, çalmadım, çünkü cesaret edemedim,” dedi. “Kapıyı her zaman çalabilirsin, her zaman. Bunu biliyorsun. Senin neyin var?” “Şu an sana ihtiyacım var.” “Gel o zaman.”
Philip Roth
“Hüzünlü, seksi ve eşsiz.”
San Francisco Chronicle
“Roth yaşayan bir organizma canlılığındaki diliyle insanı mest eden bir yazar.”
The Los Angeles Times
“Hiç kimse Roth’un ironik dehasının ve ahlaki enginliğinin sınırlarına ulaşamadı.”
The Boston Globe
Avunamayanlar
Yazar: Kazuo Ishiguro
Çevirmen: Roza Hakmen
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 544
Dünyaca ünlü piyanist Ryder, önemli bir konser vermek için isimsiz bir Avrupa şehrine gelir. Birkaç gün sonra sahneye çıkacağını bilse de, bundan başka hiçbir şey hatırlayamaz; karşılaştığı herkesin niçin ondan bir şeyler istediğini, çok uzak olması gereken yerlere nasıl hemen ulaşıverdiğini, saatler sürmesi gereken bir sohbeti üç dakikalık asansör yolculuğuna nasıl sığdırdığını anlayamaz. Kendini olaylara ve çevresindeki insanlara teslim eden belleksiz piyanist, geçmişin ve geleceğin kırılgan bir şimdiki anda çakıştığı sürreal bir dünyaya savrulur. Çok geçmeden, yaklaşan konser gecesinin hayatının en önemli performansı olduğunu fark edecektir.
İşlevini yitirmiş toplumsal düzenin bireyler üzerindeki yaralayıcı baskısını hemen her eserinde zarafetle ilan eden Kazuo Ishiguro, Avunamayanlar’da hayatı kontrolden çıkan bir adamın çok boyutlu hikâyesini anlatıyor.