Holanda Kitapları, Hollanda esas olarak Batı Avrupa’da ve kısmen Karayipler’de bulunan bir ülkedir. Hollanda Krallığı’nı meydana getiren dört ülkeden en büyüğüdür. Hollanda, Avrupa’da doğuda Almanya’ya, güneyde Belçika’ya ve kuzeybatıda Kuzey Denizi’ne komşu olan on iki vilayetten ve Karayipler’de Bonaire, Sint Eustatius ve Saba adaları olmak üzere üç özel belediyeden oluşur.
Hollanda Kitapları
Siyah Lale
Yazar: Alexandre Dumas
Çevirmen: Volkan Yalçıntoklu
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı: 256
Alexandre Dumas’nın tarihi gerçeklerle beslenen romanı Siyah Lale’nin dramatik kurgusunu; aşk, kıskançlık ve lale yetiştirme tutkusu zenginleştirir.
Cornelius Von Baerle’nin hayattaki en büyük amacı Haarlem Çiçekçilik Cemiyeti’nin açtığı yarışmada en güzel siyah laleyi yetiştirmektir.
Fakat romanda kıskançlığı temsil eden Isaac Boxtel’in iftirası sonucunda işlemediği bir suçtan ötürü ömür boyu hapse mahkûm olur.
Baerle’nin hapisteki tek dayanağı gardiyanın güzel kızı Rosa’dır. Rosa’nın yardımıyla siyah laleyi hapishanede gizlice yetiştirmek için uğraşır. Siyah laleyetiştirme tutkusu pek çok defa Rosa’nın aşkıyla yarışır.
Dumas, Siyah Lale’de Hollanda’da 17. yüzyılın tarihi dokusunu ve döneme damgasını vuran lale yetiştirme tutkusunu etkileyici bir üslupla ele alır.
İnci Küpeli Kız
Yazar: Tracy Cevalier
Çevirmen: Gökçen Ezber
Yayınevi: Bilge Kültür Sanat
Sayfa Sayısı: 238
Dünyanın en sevilen potrelerinden biri olan ve ‘Hollanda’nın Mona Lisa’sı olarak tanımlanan, Felemenkli ressam Jan Vermeer’in ‘İnci Küpeli Kız’ adlı portresi, büyük bir gizem taşımaktadır. Portredeki model kimdi ve neden resmi yapıldı? Bize bakarken aklından neler geçiyor? O iri gözleri ve esrarlı gülümsemesi masum mu yoksa baştan çıkarıcı mı? Ve neden inci bir küpe takıyor?
Max Havelaar
Yazar: Multatuli
Çevirmen: Erhan Gürer
Yayınevi: Aylak Adam
Sayfa Sayısı: 408
1860 yılında yayımlanmasıyla birlikte Hollanda edebiyatını köktenci bir biçimde dönüştüren Max Havelaar, Hollanda’nın sömürgecilik faaliyetleri aracılığıyla Endonezya yerlilerini nasıl vahşice sömürdüğünü gözler önüne serer. Multatuli’nin otobiyografik öğeleri ustalıkla harmanladığı roman, Hollanda toplumuna dair gündelik yaşamın olağanüstü bir eleştirisini sunar.
“Açlık mı dediniz? Zengin, verimli, kutsal Cava’da mı? Evet, sevgili okurlarım Cava’da. Birkaç yıl önce bazı bölgelerde nu?fusun neredeyse tamamı yok oldu. Anneler yiyecek için çocuklarını satılığa çıkardılar; çocuklarını yediler… Fakat anavatan duruma el koydu. Millet meclisinin toplantı salonlarında şikâyetler yu?kselmeye başladı ve zamanın Genel Valisi Avrupa pazarı için yapılan u?retimin açlığa sebebiyet verecek derecede artırılmasını yasakladı…”
Lale Çılgınlığı
Yazar: Debroah Moggach
Çevirmen: Mefkure Bayatlı
Yayınevi: Everest Yayınları
Sayfa Sayısı: 261
On yedinci yüzyılda Amsterdam. Şehir tam bir lale çılğınlığına kapılmış: gücü ve aklı yeten herkes, en iyileri Amiral isimleriyle anılan lale soğanlarının ve kısa yoldan kazanılacak servetlerin peşinde.
Denizaşırı ticaret yapan zengin ve yaşlı bir tüccar olan Cornelis, genç karısını ve statüsünü ölümsüzleştirmek üzere tuvale aktarmak isteğiyle, yetenekli bir genç ressamla anlaşılır. Güzel şeylerin koleksiyonunu yapmaya bayılan Cornelis, ressama poz verriken etrafını başarılarının simgeleriyle ve tabii genç karısı Sophia`yla süsler. Oyunda evin hizmetçisi Maria ile onun sevgilisi Willem de vardır, ama onlar bu resmin içinde yer almazlar; her zamandaki gibi böylesi karmaşık ilişkilerni vazgeçilmez yardımcı oyuncularıdır onlar.
Ne var ki, portre ilerledikçe genç kadın ile ressam arasında bir aşk filizlenmeye başlar. Ve hemen tutkular, arzular ve düşerler devreye girer. Ne de olsa aşkın kendisi de bir çılgınlıktır. Delice istekler ansızın akıl almaz bir plana dönüşür ve bir gemi yolculuğuyla sonuçlanması tasarlanan riskler göze alınır. Tabii her kumar, bağrında hem günahı, hem sevinci hem de trajik sonları taşımaktadır…
Yayınlanır yayınlanmaz Steven Spielberg`in film haklarını hemen satın aldığı Lale Çılgınlığı, sanat ve romans hakkında, daha çok da tutku ve aldatma hakkında, insanlığın belki varolduğu günden beri üstesinden gelemediği aşk üçgeni hakkında, şehvet, entrika ve pişmanlık dolu bir hikaye.
Suikast
Yazar: Harry Mulisch
Çevirmen: Ahmet Arpad
Yayınevi: Doğan Kitap
Çevirmen: 230
Hollanda’da Nazi işgalinin son günlerinin yaşandığı 1945 kışında bir işbirlikçi öldürülür. Naziler, buna misilleme olarak, Hollandalı bir ailenin bütün yetişkin üyelerini katlederler. 12 yaşındaki Anton bu katliamdan sağ kurtulur. Suikast, o gecenin Anton’un hayatında bıraktığı derin izleri ve onun, ruhunda onulmaz yaralar açan geçmişiyle nasıl yüzleşmek zorunda kaldığını anlatıyor. Suikast bir unutma serüveni. Unutmak için gösterilen büyük çaba ve belleğin ihaneti: unutamamak… İnsanın artık her şeyi unuttuğunu sandığı an çakan bir kıvılcımla tekrar eski günlere dönmesi… Büyük bir yazar, büyük bir roman.
“Harry Mulisch, bir bilim adamı titizliğiyle, çeliğin üzerindeki pası kazır gibi şiddetin anatomisini yapıyor.”
John Updike, The New Yorker
“Harry Mulisch Hollanda’nın en büyük çağdaş romancıları arasında yer alıyor.”
J. M. Coetzee
Türk Lokumu
Yazar: Jan Wolkers
Çevirmen: Burcu Duman
Yayınevi: Aylak Kitap
Sayfa Sayısı: 168
Hollanda edebiyatının önde gelen isimlerinden Jan Wolkers, ayınlanmasından önce yayıncıları tarafından cinsel içeriğindeki açıklık ve şiddet nedeniyle ‘yumuşatılması’ talep edilen ancak bu konuda kesinlikle taviz vermediği, on iki dile çevrilen, 1973 yılında Paul Verhoeven tarafındansinemaya uyarlanmış ve yüzyılın en iyi Hollanda filmi olarak değerlendirilmiş en ünlü eseri Türk Lokumu’nda, inişli çıkışlı ve hüzünlü bir aşk öyküsünü alabildiğine insani çıplaklığıyla ve gerçekliğiyle anlatıyor.
Wolkers’ın yapıtlarındaki en önemli temaları olan yaşam, ölüm, cehennem, çürüme, dinî törenler, suç ve cinsellik yazarın dünyada çok satan listelerine
girmiş olan bu romanında da karşımıza çıkıyor. Wolkers’ın yapıtlarını müstehcen ve dilini argo buldukları için bazı kütüphaneler, onun yapıtlarını bulundurmayı kesin bir şekilde reddetmişlerdir. Wolkers’ın romanı ülkede hâlâ en çok okunanlar listesinin baş sıralarında yer alıyor.
“Henry Miller gibi Wolkers da hayata karşı duyduğu büyük iştahla ve erotizmi resmederek yazıyor. Yenilikçi bir tarz.”
New York Times Book Review
“Türk Lokumu’nu birçok Hollandalı için bu kadar özel kılan şey, erkek ve kadın çıplaklığının gayet gerçekçi bir şekilde tasvir edilmesinin yanı sıra, hoyratlığa varan düzen karşıtı duyarlılığıdır. O günlerin cinsel devriminin yanında, otoriteye saygının yitirilmesi hissiyatını da yansıtır. Çiftin etiketleri ve protokolleri bariz ve sürekli şekilde hiçe sayması, dönemin Avrupa gençlik hareketlerine bağlı olarak büyüyen eğilimin bir tezahürüdür. Kaçırmayın ve Hollanda mamulü ‘Türk Lokumu’nu tadın derim!”
Koost Lagendijk
Amsterdam Hikayeleri
Yazar: Nescio
Çevirmen: Gül Özlen
Yayınevi: Soyka Yayınevi
Sayfa Sayısı: 128
Deliliği ve mutsuzluğu, cesareti ve gençliğin kırılganlığını; büyük planları ve belirsiz özlemleri kimse Nescio’dan daha güzel ve duygu yüklü anlatamazdı, cümbüşleri, aşkları, uzun yürüyüşleri ve konuşmaları söylemeye bile gerek yok. Belki de kimse Nescio gibi Amsterdam’ın kanallarını, bulutlu atmosferini mahlasıyla uyumlu yazamazdı.
Çocuktuk, ama iyi çocuklardık. En azından bana göre. Artık aklımız başımıza geldi, acınacak kadar akıllandık. Bavink hariç, o tuhaflaştı. Neleri düzeltmeye çalışmadık ki? Onlara nasıl olacağını gösterecektik. “Biz” yani beşimiz, “onlar” ise diğer bütün insanlar. “Onlar” hiçbir şeyi anlamayan ve go?rmeyen kalabalıklar. “Ne?” dedi Bavink, “Tanrı mı? Tanrı hakkında mı konuşuyorsun? Onların Tanrı dedikleri şey, önlerindeki sıcak yemekleri.” “Doğru dürüst” birkaç adam dışında neredeyse herkesi küçümserdik. şimdi gizliden gizliye pek de haksız değilmişiz diye düşünüyorum, bunu kimsenin duymasına gerek yok. Artık kahraman değilim. Kimin kime ne zaman ihtiyaç duyacağı belli olmaz. Hoyer de insanları incitmenin doğru olmadığını düşünüyor. Bekker’den artık ses seda çıkmıyor.
“Durum şu: Nescio yapması gerekenin sadece kağıda biraz mürekkep bulaştırmak olduğunu biliyordu. Bir esnafın oğlu, ithalat-ihracat sektöründen bir işadamı olan Nescio, aynı zamanda bir eş ve dört çocuk babasıydı. Yazmak için az zamanı vardı ve az yazdı. Yazdığı şeyleri sevdiği için ya da bir şeyleri acilen anlatmak için yazdı. Anlatmak istediği bu şeyler, genellikle düzenlilik için, içinde bizim önemsizliğimizi hissettiren, belki dünyayı sarsmayacak ama yine de bu önemsizliğin içinde mükemmel ve belki de kutsal şeylerdir. Bu yönüyle neredeyse çağdaşı olan Robert Walser’a benzer.”
The Guardian
Jacop De Zoet’in Bin Sonbaharı
Yazar: David Mitchell
Çevirmen: Sıla Okur
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 656
Yıl 1799. Hollandalı Jacob de Zoet, sevdiği kızla evlenebilmek uğruna, Batı kültürünün ülkeye sızmasını engellemek için çok ciddi bir sansür geliştirmiş olan Japonya’ya gider. Kâtip olarak çalıştığı yapay ticaret adası Decima’da bir yandan işindeki dürüstlüğün başına açtığı dertlerle, bir yandan da yanık yüzlü ebe Aibagava’ya duyduğu beklenmedik aşkla başa çıkmaya çalışır.
Şiranui Dağı Manastırı’nın başrahibi Enomoto’nun ölümsüzlük peşindeki karanlık eylemleri ve Fransa ile İngiltere arasındaki siyasi ve ticari çekişmeler sonucu Decima’nın İngiliz gemilerince kuşatılması, Jacob’un kendini isyan lideri olarak bulmasına yol açacaktır.