Katilin Şeyi
Yazar: Algan Sezgintüredi
Yayınevi: April Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 320
İrikıyım et kafalardan da değilim; mesleğim dâhil herhangi bir konuda uzman sayılmam ama memleket geneline göre, en azından kendi yaş grubuma göre, çok kitap okuduğumu söyleyebilirim. Tabii, çok okumanın yanında ne okuduğun ve okuduğundan ne anladığın da önemli.
Vedat Kurdel.
Özel dedektif.
Kendi deyişiyle “manda gibi” bir adam. Vicdan hariç, zekâdan yakışıklılığa, akla gelecek her konuda vasatın taş çatlasa bir tık üstü. Kimi yerde vurdumduymaz, kimi yerde papatya kadar beyaz ve ince. Sen, ben, o, hepimiz gibi biri kısacası.
Bir farkı, belki biraz kısmetli olması.
Kısmeti, şekilden alamadığı nasibi zekâdan almış, ufacık tefecik, Karamürsel sepeti zannedeni fena yanıltan ortağı Tevfik Dağdelen yahut adını söylemekle uğraşmak istemeyen herkesin deyişiyle Tefo.
Bir de şey var: Vedat, acemi bir yazar ve feci geveze.
Katilin Şeyi, Vedat ile Tefo’nun suçla, suça dair anca kulaktan dolma bilgilerle, acemice, yumruk yumruğa, zekâ zekâya kapışmalarının başlangıcı. Bir seri katil hikâyesi… mi?
Hem öyle, hem değil.
…dolunay konusunda en ilgimi çeken şey, tam da bana yakışacak şekilde, kurt adam hikâyeleriyle Heybeli’de her gece mehtaba çıkılmasını anlatan şarkıdır, o kadar.
“Algan Sezgintüredi, bu ilk polisiye romanında iki sevimli arkadaşın heyecanlı maceralarını kahramanı Vedat’ın ağzından aktarırken mizah öğesine de yer vermiş. Ama polisiyelerin izin verdiği miktarda. ‘Katilin Şeyi’, daha ilk sayfalarından başlayarak merak duygusunu sürekli tutan ve temposunu düşürmeyen bir roman.”
Ömer Türkeş
Katilin Meselesi
Yazar: Algan Sezgintüredi
Yayınevi: April Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 342
Bir varmış, bir yokmuş: Bir zamanlar, her yanı saran onca rivayetten birine göre, Dünya’nın tam ortasında bulunan ve diğer birçok özelliğinin yanında, bugünkü halkının atalarının tarih boyunca pek çok kişinin tavuğuna kışt demesi yüzünden başı dertten hiç kurtulmayan Türkiye adlı bir ülke varmış.
Acemi özel dedektif Vedat Kurdel bu sefer şirin mi şirin bir sahil kasabasında.
Yaz ortası, feci sıcak…
Ölümü şüpheli bir “ağa”, yerini alan nahoş kardeş, merhum ağanın saçma sapan şeyler yapıyor görünen oğlu, oğlanın masum mu masum yavuklusu, iki saftirik arkadaşı ve sabah namazına kalkanlara şöyle bir görünüp kaybolan bir hayalet…
Nereden baksan Hamlet!
Ama o kadarla kalmıyor muamma: işin içine zombi kılıklı taş ocağı işçileri, dırdır konuşan börtü böcek, jandarma, şuh bir okul müdiresi, gülümsemesi köpekbalığına benzeyen bir Alman, kırık dökük Türkçesiyle her halta maydanoz bir İngiliz karışıyor, yumruklar konuşuyor, kafalar tokuşuyor ve iş dönüp dolaşıp büyük ozanın meşhur meselesine geliyor: olmak ya da olmamak…
Hayatta olurmuş böyle zamanlar; bazen kötü şeyler üst üste gelirmiş; o zaman insan her şeyde bir anlam ararmış. Hem insafmış, Şahap Bey’in ne günahı olabilirmiş? Havayı o ısıtmıyormuş ya! Turistlerin gelmesini önleyen o değilmiş ya! Ayrıca, malum taş ocağından kazandığını da kooperatif kasasına aktarıyormuş adam; işini iyi yürütüyormuş, işçisini aç bırakmıyormuş, daha ne yapsınmış zaten?
“Çevirileriyle de tanıdığımız, Türkçeye tutkuyla bağlı Algan Sezgintüredi, ilk kitabında bize pek aşina olmayan seri katil meselesini başarıyla ele almıştı. “Katilin Meselesi” de, onun gibi gerilimi sağlam, kahramanları cana yakın, mizah dozajı yüksek bir polisiye. Kitabın esas hediyesi ise, ilk bölümü ‘Pastoral Diyalektik’.”
Sevin Okyay
Katilin Uşağı
Yazar: Algan Sezgintüredi
Yayınevi: April Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 264
Tefo, önceki iki önemli soruşturmamızda, nasıl diyeyim, baştan pek anlamsız görünen sorular sormuş, sonra birden konuya bağlanıvermişti. Her ikisinde de ‘İçime doğuyor,’ türü uyuz açıklamalarda bulunmuştu. Dur bakalım, dedim, belki bana da doğar. Gayet film pozlarda sağa sola bakındım, ellerimi ceplerime sokup ses çıkarmadan berimizde dikilen Nusret’e, havuza komşu tenis kortunun diğer yanında, kortu çevreleyen tellerin arkasında görünen ortancaları sordum.
Kurşun yağmurlu mafya baskınları, damdan dama uçan keskin nişancılar, paraları nerelerine süreceklerini bilemeyen “krem dö la krem” tabaka mensupları, agucuk bebeler, eli kolu bağlı polisler, örtbaslar, pompei’nin kurbanları, iptidai CSI çalışmaları, turuncu çılgını içecekler ve bir uşak…
Ve Vedat Kurdel.
Ve Tefo.
Akla ziyan güce sahip olanın yapabilecekleri üzerine, belki öngörülü denebilecek, curcunası bol bir cinayet öyküsü…
“Diyeceğim şu, Vedat Bey: Pompei bize ilahi adaletle ilgili bir gerçeği anlatıyor.”
“Ya?” dedim sonunda. “Neymiş?”
“Bize dokunmadığını.”
“Size?”
“Tarih örnekleriyle dolu; istisnaları var elbette ama… Ne demek istediğimi anladınız herhalde.”
“Kıçını yırtsan bana dokunamazsın, diyorsunuz.”
“Vedat, bu sefer değirmenlere saldırıyor: Don Kişot gibi yeniliyor ve Cervantes gibi kazanıyor. Kitap kurguları zekice, dili çok özenli Sezgintüredi, aynı zamanda Türkçeyi büyük bir şevkle ve ustaca kullanan ender yazarlardan biri.”
Sevin Okyay
Katilin Şahidi
Yazar: Algan Sezgintüredi
Yayınevi: April Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 200
Devlet erkânı tweet atıp, tuttukları takımların maçlarında şeref localarından tezahürat yapar, hükümete el pençe divan duran, boyun büken yahut canhıraş destek verenler kazanırken, akla hayale gelmeyecek kişiler, kimi yerde akla hakarete varan nedenlerle içeri tıkılıyor, gözleri bağlı hanımın terazisi tek yana eğildikçe eğiliyor, at yeni binenlere, kılıç yeni kuşananlara gidiyor, yeninin yiğitleri, işi bilenin çoktan öngördüğü gibi yoğurdu üflemeden, kepçeyle hatta bazen kazana kafa daldırarak yiyordu.
Yılbaşı akşamı. Angarya yüklenmiş Vedat, sekreteri Nilgün, koca bir tepsi içinde mis gibi doldurulmuş hindi, bir apartman, 1+3 adet silah sesi…
Katilin Şahidi, yılbaşı yemeğine yetişme telaşı içinde ve bir çöpçatanlık girişimiyle didişirken, üstüne üstlük polis rolü yaparak çözmek zorunda kalacağı bir “kapalı oda” muamması.
Başrolde Vedat Kurdel ve Tefo.
Yardımcı rollerde polisler, apartman sakinleri, apartmanın kapıcısı.
Featuring: pejmürde çevirmen Altan Şener.
Ne yapacağım, becerebilirsem kapıyı kırıp, gene becerebilirsem katilin tepesine çökeceğim, demedim. İki adım geri çekilip, arkasına doluşan ve sahneyi doğal merak ve korkuyla izleyen birkaç apartman sakininin yolunu kesmiş Nilgün’e baktım. Dudaklarını ısırarak, ben de bilmiyorum valla der gibi kaşlarını kaldırdı.
“Katilin Şahidi, şahane bir yılbaşı kutlaması hikâyesi. Vedat’ın polis, Tefo’nun albay pozları şahane; Vedat’ın gönül çukuruna kendi kendine inişi, buna kendini ikna edişi şahane; bilinçaltıyla senli benli konuşması, yazarın polisi sorgulayışı şahane; apartman sakini çevirmen Altan Bey, onun çevirdiği kitaplar şahane; gözümüzün önündeki katile şahitlik etmek şahane; kahramanlarımız gibi tadına bakamasak da hindi de eminiz ki şahane…”
Oylum Yılmaz
“Tek kelimeyle şahane, iki kelimeyle çok şahane.”
Murat Menteş
“Polisiye romanın etliye sütlüye karışmadığını, politikaya bulaşmasının ayıp olduğunu da kim söylemiş? Zaten Ahmet Ümit bu prensipleri yerle bir etmedi mi? Algan Sezgintüredi de o şıngır mıngır anlatımıyla nerede durduğunu gösteriyor.”
Armağan Tunaboylu
Maktulün Şansı
Yazar: Algan Sezgintüredi
Yayınevi: April Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 272
“Kitapla doldurulan koliler, taşıdığımdan biliyorum, kültürün anlamına yakışacak ölçüde ağır çekerler.”
Gönül bağları gevşemiş Vedat, bu sefer avukat arkadaşı Seyfo’nun “Ya bir baksana” ricası üzerine bir delikanlıyı ziyarete gidiyor. Gidiyor ama kapı duvar. Oğlan ortalıkta yok. Sonra…
Sonrasına hackerler, çözümü imkânsız formüller, derin devlet, para hırsı, inşaat sektörü, ıstırap, yalan, iyilik için yalan, kötülük için yalan, yalan için yalan, gencecik yaşlarında sönüp giden umutlar, beklenmedik armağanlar, insanlık, insanlık, insanlık, insanlık karışıyor ve iki kafadarımız bu sefer katilden önce maktulün peşine düşüyor ve belki de kariyerlerinin en hüzünlü vakasıyla karşı karşıya geliyor…
Şu kadar romanda şimdiye dek tek bir marka geçti mi? Yerleştirilmiş ürün gördünüz mü? Hayır, efendim. Kitap, yazar, film, tiyatro, vesaire, eyvallah. Başımızla birlikte, gururla anarız adlarını.
“Maktulün Şansı, ilginç anlatım tekniği, alaycı üslubu ve sahiciliğiyle Türkçede polisiyeye ayrı bir zevk katan, her polisiyeseverin ilgiyle okuyacağı bir eser.”
Seval Şahin
“Maktul aslında “her biri ayrı ciğer yakan maktul çocukları” ifade ettiğinden, Sezgintüredi kitabını “Alt tarafı üç ağaç…” demeyerek yitirdiğimiz fidanlara da ithaf ediyor.”
Elif Kutlu