“Bazı akşamlar ilk defa gördüğüm kişilere söyleyiveriyorum durumumu. Daha yakınlarıma karşıysa herhalde sonsuza kadar sessiz kalacağım.”
En sevdiğim kitaplardan birine geldik; Middlesex
Hermafrodit.
Hayır, hayır. Konumuz sadece çift cinsiyet değil.
Eugenides, yıllar süren çalışmaları sonucunda ortaya çıkardığı kitapta bahsettiği kurgu o kadar muazzam ki kafanız karışmadan üç kuşak yaşantıya dahil olacaksınız.
Olaylar Türkiye’nin Bursa ve İzmir’inden 1920’lerde başlayan göçün Amerika’ya uzanması sonrası, dönemsel siyasi olaylar ve olayların ailenin üç kuşak fertleri tarafından algısı ve en önemlisi de Bursa’nın Rum köyünden başlayan akraba evliliklerinin yarattığı bozuk genin yolculuğunun üçüncü kuşakta ortaya çıkması sonucu yaşananları anlatmış. Çok ilginç değil mi? Uç kuşak sonra tekrar ortaya çıkan bir bozuk gen. Ve bunu bilmeden yaşamını sürdürmeye çalışan bir kız çocuğu…
Eugenides, konuyu farklı açılardan o kadar güzel bir şekilde anlatmayı başarmış ki sanki tüm anlatılanlar gerçekmiş gibi geliyor insana. Yaşanan bütün olaylar yetişkin Calliope’nin anlatımıyla bizlere yansıtılıyor. Kitabın ortalardan sonra ise Calliope’nin hayat hikayesini okuyoruz.
Kurulan olay örgüsü o kadar güzel ki uzun zaman önce okumuş olmama rağmen hala gözümün önüne getirebiliyorum hayal ettiğim sahneleri. Karakter yansımaları, diyaloglar, ilişkiler o kadar güzel işlenmiş ki kopuk bir tek nokta bile yok. Az biraz işin içine tarih girdiği için sersemlemeniz mümkün.
Daha fazla bahsetmek olmaz. Kitabı siz keşfedin ve bize yorumlarınızdan bahsedin.
Yazar Yunan. Kitapta da yunan karakterler var. Bu yüzden karakterlerin Türk düşmanlığını hissettim. Sanırım kitabın tek kötü yanı bu oldu. Ama yine de önyargısız bir şekilde okunması gereken kitaplar arasında. Zaten Pulitzer Ödülü almış olması insanda merak uyandırıyor.
Eugenides, güzel bir roman kurgulamış. Okunmayı hak ediyor.
İyi okumalar dileriz. Kitapla kalın.
