“Bizim Büyük Çaresizliğimiz” Barış Bıçakçı’nın okuduğum ilk romanı. Arkadaşımın önerisiyle bir çırpıda bitirdiğim ilk roman. 2 günde okuduğum ilk roman. Heyecanımı dizginleyemediğim ikinci roman. Sonu bir an önce gelsin de ne olduğunu öğreneyim dediğim ikinci roman…
Birçok ilke sahne olan bir kitap oldu benim için. Dostluğun böyle bir penceresi olduğunu bilmiyordum. Barış Bıçakçı o kadar güzel ve saf bir şekilde anlatmış ki dostluğu. İnanın okurken nutkum tutuldu bazen. “Neden benim böyle bir dostum olmadı ki?” diye sorup durdum kendi kendime. Çok kıskandım Çetin ve Ender’in arasındaki dostluğu.
Günümüzde bu kadar saf bir dostluk bulmak mümkün mü? Hayır. Aynı kıza aşık olan iki dostluk bulmak ise imkansız. O kadar iyi bir bağ var ki aralarında, aynı kıza aşık olmak gibi hayalleri var. Peki bizim hayallerimiz? Araba, daha büyük ev, daha çok para…
Aslında hikaye daha doğrusu duygu durumunu anlatan hikaye bana ütopya gibi geldi. Evet kitabın türüne ben ütopya diyebilirim, çünkü Çetin ve Ender’in arasındaki dostluğun şu anki dünyamızda karşılığı yok. Hayal edilesi bir dostluk. İnsan kardeşine zor katlanıyorken, elin oğlu ile bu kadar samimi olmak çok çok zor.
İki adamın bir kız çocuğuna aşık olması… Kitabın özeti olamayacak kadar kötü bir cümle. Ama Barış Bıçakçı öyle bir anlatmış, öyle derine inmiş ki bu kötü cümle yumuşuyor, saflaşıyor. Evet; iki adam bir kız çocuğuna aşık oluyor. Kendilerinden çok ufak bir kız çocuğuna aşık oluyorlar. Ama bu durum size garip gelmiyor. Çünkü o kadar çocuksu ve gerçek bir sevgi doğuyor ki aralarında… Batmıyor size bu kötü cümle. Olağan karşılıyorsunuz. Çünkü size durumlar o şekilde anlatılıyor. Dokunmaya kıyamadıkları ufak kız çocuğuna özlem ve sevgiyle bakıyorlar ama kılına dokunmuyorlar. Çünkü saf bir sevgi var üçü arasında. Kimsenin ulaşamayacağı. Kimsenin kirletemeyeceği.
Benim anlatacak o kadar çok şeyim var ki bu kitap hakkında. Ama sizi daha fazla kitap hakkında bilgi sahibi yapmak istemiyorum. Okumadıysanız mutlaka alıp okuyun. Okuduysanız arkadaşlarınıza tavsiye edin. Herkes tanımalı bu saf sevgiyi ve dostluğu.
İyi okumalar dileriz.
“Evet kitaplardan konuşuyorduk… Kendimi kaybederim bu konuda konuşurken. Beğendiğim şeyleri hiçbir sınırlama duymadan överim.”
“Gitmesin istiyordum. Orada otursun, bakışlarıyla beni dinlendirsin, anlattığım şeylerin onun için çok değerli olduğunu belli etsin istiyordum. Bunu belli etmezse kırıp döküleceğimi anlasın istiyordum.”
“Her şey olup bittikten sonra neden bir de rüya görürüz? Karmaşanın, keşmekeşin, hayatın yorucu zenginliğinin içinde eksik kalan nedir ki, uykunun kuytusunda ille de tamamlanması gerekir? Rüyamızda, birbiriyle ilgisiz gibi görünen ayrıntıları bilincimiz önden gürültülü bir lokomotif gibi çekip bir yere, örneğin bir anlama mı götürür? Yoksa o ayrıntılar bilincimizin balonuna batan iğneler midir?”