Ağustosböceğinin Kaderi Yeraltında Yedi Yıl… Işığa Çıktıktan Sonra Yedinci Günde Ölmek!
Japon edebiyatını sevmemek için hiçbir sebep yok. Sadece Japon edebiyatı değil aslında. Uzak Doğu edebiyatı başlı başına bir dünya.
Mitsuyo Kakuta farklı bir bakış açısıyla anlatmış kadının gücünü, neler yapabileceğini.
Siz her şeyinizi bir çocuk uğruna bağışlayabilir misiniz? Çocuk sizin değil, gelecek sizin değil, hayaller sizin değil, hayatınız bile sizin değil. Siz yapabilir misiniz? Hayatınızdan vazgeçebilir misiniz?
Hayır.
Peki sevebilir misiniz?
Evet.
Melekler Evi. Kadınların kandırıldığı, kullanıldığı ve günümüzde de sıkça rastladığımız, örneklerinin bol olduğu bir tarikat. Evet, tarikat. Melekler Evinde geçen zamanları yavaş yavaş işliyor Mitsuyo. Kitabın en durağan kısımları burası. Bitmiyor.
Melek Evinden kaçtığı zaman, ki bu spoiler değil, siz zaten anlıyorsunuz. Kitabın arka kapak yazısı da kitabın ufak bir özeti. Okumamanızı öneririm. Ben daha az spoiler vereceğim size. Ne diyordum? Evet, Melek Evinden kaçtığında biraz da olsa heyecanlanmaya başlıyor kitap. Ama yine de bir durağanlık var. Bıraksam mı ikilemine çok düştüm. Ama Uzak Doğu edebiyatın sevdiğim için ve okuma listemde olduğu için direndim.
Kahramanımızın yakalanıp hapse atıldığı zamandan sonraki anlatılan hikaye de tam bir klişe olmuş. Neden biliyor musunuz? Kitabın arka kapak yazısında da söylendiği gibi sahiplendiği kız da aynı hataya düşmüş. Hata diyorum çünkü kendini gereksiz yere yoracak. Gereksiz yere üzecek. Gereksiz yere doğacak çocuğuna yarım bir hayat sunacak. Yoksa çocuk sahibi olmak dünyanın en güzel duygusu.
Evet, ne yazık ki bir klişe olmuş kaçırılan kızın başına gelenler. Daha farklı bir hikaye beklerdim. Kendi ailesiyle mutlu olamaması güzel bir hikaye sunuyor. Bunun devamında da hapisteki kadını ziyaret etmesi, Onu oradan çıkartmaya çalışması veya birlikte hapisten kaçmaları daha iyi bir hikaye çıkarabilirdi ortaya. Nedense klişe bir son yazmayı uygun bulmuş Mitsuyo. Bu yüzden kitabın son sayfalarını hızlı hızlı okudum. Zaten biliyorum ne olacağını. Neden vakit kaybedeyim ki?
Nefret ediyorum sonu tahmin edilebilir olan kitaplardan. Tüm heyecanımı yitiriyor. O yazarın başka kitaplarını da almak istemiyorum. Halbuki biz aile olarak bir yazarın tüm kitaplarını toplamayı çok seviyoruz.
Sonuç olarak kitap okunabilir ama beklentiye girerek okumanız sizi hüsrana uğratabilir. Çünkü aynı olayı yaşayan iki farklı karakter var. Bla bla bla.
İyi okumalar.
“Eğer insanları birer ruh olarak görebilirsek, neredeyse bütün acılarımız anlamsızlaşır. Ben bir kadınım, genç değilim, çirkinim; tüm bu şartlanmalar boşuna sırtlandığımız yükler gibi görünmüyor mu? Eğer onlardan kurtulabilirsek, sizce hepimiz hafiflemez miyiz?”
Sayfa 87
“Bundan böyle sana her şeyi geri vereceğim. Senden aldığım her şeyi iade edeceğim. Denizi ve dağları, bahar çiçeklerini ve kışın yağan karı…Gözlerine inanamayacağın kadar büyük filleri ve sadakatle sahiplerini bekleyen köpekleri…Hüzünlü sonları olan peri masallarını ve hayretle iç geçirmene neden olacak güzellikteki müzikleri…”
Sayfa 129
“Artık bir yetişkin olduğuma göre, diğer bütün ağustosböceklerinin de bir hafta içinde ölmelerinin o kadar da kötü olmayabileceğini görüyorum. Çünkü hepsi aynı kaderi paylaşacak. Hiçbir zaman neden bu kadar erken öldüklerini merak etmeyeceklerdi, öyle değil mi? Ama ya yedi gün içinde ölmeleri gerekirken bir tanesi ölmeseydi? ya diğerleri öldükten sonra o tek bir tanesi hayatta kalsaydı? Bu gerçekten üzücü olurdu.”
Sayfa 232