Sınırdaki Ev, belirli bir kalıba sokamayacağım bir kitap. Türünü bile net bir şekilde söyleyemem. Korku, gerilim, bilimkurgu…
Hikayemiz, İrlanda’nın ıssız bir yerinde kamp yapan iki arkadaşın, gezileri esnasında buldukları el yazısını okumalarıyla başlıyor. İlk önce arkadaşlardan birisi okuyor bu el yazmasını, daha sonra bizzat yazanın ağzından dinliyoruz bütün olanları.
İşte, olay burada kopuyor. Neler geliyor garip adamın başına. Sorgulanacak birçok şey var fakat bu sorgulamaları sineye çekip kitabın keyfini çıkaralım.
Hikayeyi anlatan kişi, kız kardeşi ve korkusuz köpeği Biber ile yaşıyor. Korkusuz diyorum çünkü gerçekten köpek tam bir Zagorvari. Bu kadar maceraperest bir köpek görmedim ben. Git otur kulübende, sahibin ne yapıyorsa yapsın. Senin yüzünden fazladan gerilimli dakikalar yaşadım.
Başlarına öyle olaylar geliyor ki nasıl bu kadar akıl sağlığını koruyabildi anlam veremiyorum. Gerçekten ben bu tür şeyler yaşayacak olsam ilk dakikada sanırım aklımı kaybederim. Gerek yok o kadar gerip şey yaşamaya. En temizi bir an önce çıldırmak değil mi ama?
Kitabın size anlatmak istediği olaylar o kadar gerçekçi geliyor ki kalp atışlarınız hızlanacak. Sanki hikayeyi karşınızda ki biri anlatıyormuş gibi gelecek.
Olaylar birbirini takip ederken birdenbire hikayeyi anlatan arkadaşımıza daha büyük varlıklar musallat olacak ve dananın kuyruğu kopacak. İşte bu nokta daha da gerilmenizi sağlayacak. “Yıldızlar Arası” filmini izlediğinizi düşünüyorum. Oradaki gibi zaman bizim anlayacağımız ve anlamlandıracağımız konumdan ayrılacak ve farklı bir şekilde işlemeye başlayacak. Çok rahatsız edici bir durum.
Betimlemeler de bir o kadar muhteşemdi. Yazar neyi düşünmemizi istiyorsa onu düşündüm. Mağaradaki kasveti iliklerime kadar hissettim. Kapıyı kırdıkları zaman korkuyu hissettim. Pis kokuyu hissettim.
Daha fazla konuşarak sizin kitaptan alacağınız zevki azaltmak istemiyorum. Mutlaka okuyun. Kendinizi bu güzel kurgunun kollarına bırakın.
Kitapla kal
“Güneş’e bir göz attım. Olağanüstü, mat bir berraklıkla parlıyordu…. Sarsılmış ve korkmuş bir halde uzunca bir süre baktım ona. Eğer çocuk olsaydım, duygularımı ve huzursuzluğumu, gökyüzünün çatısının kaybolduğunu söyleyerek ifade edebilirdim.”
Sayfa 106
“İnsanın, ışıktan yoksun olmanın bütün dehşetini hissedebilmesi için, gecenin sessizliğinde sonsuzluğu yaşaması gerekir.”
Sayfa 138