Knut Hamsun Kitapları. Daha sonraları Knut Hamsun adını alacak olan Knud Pedersen, Norveç’in kuzeyinde Gudbrandsdal sınırları içinde Vågå kasabasında doğdu.
Knut Hamsun Kitapları
1890 – Açlık
Yazar: Knut Hamsun
Çevirmen: Behçet Necatigil
Yayınevi: Varlık Yayınları
Sayfa Sayısı: 160
Norveçli büyük romancı Knut Hamsun’un kişiliğini ve ününü oluşturan en büyük romanı Açlık’tır. Ünlü bir yazar olma sevdasıyla yanıp tutuşurken, bir yanda da açlıkla pençeleşen bir gencin, gerçekten duygulandırıcı öyküsü olan bu kitap, dünya edebiyatının başyapıtları arasında anılmaktadır. Behçet Necatigil’in usta kaleminden, örnek bir çeviri okuyacaksınız bu ciltte.
1892 – Gizemler
Yazar: Knut Hamsun
Çevirmen: Haydar Şahin
Yayınevi: Monokl
Sayfa Sayısı: 272
1920 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Knut Hamsun’dan Dostoyevski’nin Budala’sı ile eş değerde görülen muhteşem bir roman. Gizemler, gizemli kurgusuyla ve yalın biçimiyle okuyanı kendine hayran bırakıyor.
Gizemler’i okuduktan sonra Nagel karakterini hiçbir zaman unutamayacaksınız.
“Gizemler’e duyduğum yakınlığı hiç kitaba duymadım.”
Henry Miller
“Nobel ödülünü hiç kimse Hamsun kadar hak etmemiştir.”
Thomas Mann
“Geçen yaz ortasında Norveç’in küçük kıyı kasabalarından biri epeyce sıra dışı olaylara sahne oldu. Bir yabancı geldi; Nagel adındaki bu ilginç, kendine özgü şarlatan, yığınla tuhaflık yapıp geldiği gibi birdenbire ortadan kayboldu. Dahası, genç ve gizemli bir kadın, kim bilir ne için, onu ziyaret etti; ancak birkaç saat kalma cesareti gösterdikten sonra kendi yoluna gitti. Ama olaylar böyle başlamıyor…”
Knut Hamsun
1894 – Pan
Yazar: Knut Hamsun
Çevirmen: Behçet Necatigil
Yayınevi: Timaş Yayınları
Sayfa Sayısı: 208
“Erkek öteki kızı bir köle, bir deli, bir yoksul nasıl severse öyle sevdi. Neden mi sevdi? Bunu yollardaki tozlara, düşen yapraklara sor; hayatın esrarlı Tanrısına sor! Çünkü bu gibi şeyleri bilse bilse o bilir. Bu kız erkeğe hiçbir şey vermedi, hayır, hiçbir şey vermedi, ama erkek yine de ona teşekkür etti. Kız ona: “Huzurunu, aklını bana ver!” dedi. Erkek yalnız bir şeye, kızın kendi hayatını istememiş olmasına yerindi.”
“Teğmen Thomas Glahn’ın Notlarından” alt başlığını taşıyan Pan (1894) hem güçlü bir aşk romanı, hem de zengin bir tabiat övgüsüdür. Knut Hamsun sadece bu eseri yazsaydı bile, yine büyük bir şair sayılırdı. Modern psikolojinin canlı bir anıtı sayılan bu eser, kelimeler arasında yaşattığı inceliklerle bir şaheser niteliği taşır. Okuyanın ruhunda her söz, tılsımlı bir değişim ile aslından çok farklı yankılar halinde devam eder. Hamsun’un dünyaya yayılışında; ormanları, otları, sularıyla ortak bir çağıltı halinde kuzeyi dile getiren bu romanın büyük katkısı olmuştur.
Behçet Necatigil
1898 – Victoria
Yazar: Knut Hamsun
Çevirmen: Behçet Necatigil
Yayınevi: Timaş Yayınları
Sayfa Sayısı: 160
“Aşk bir insanı yere yıkabilir, onu tekrar ayağa kaldırabilir, onu yeniden rezil edebilirdi. Bugün bakarsın beni sevmiş, yarın seni, öbür gün onu! Böyle kararsızdı aşk. Koparılması imkânsız bir mühür mumu gibi dayanıklı da olurdu, ölüm saatine kadar tıpkı sönmez bir nur gibi parlardı da; ölümsüzdü bu kadar… Böyleydi aşk. Tanrı’nın ilk kelamıdır aşk, Tanrı’nın zihninde beliren bir düşünce. Tanrı, ‘Nur olsun!’ deyince aşk doğdu. Tanrı yarattığı bunca şeyi mükemmel yarattı, yarattığı bunca şeyi olduğu gibi bıraktı. Ve aşk, dünyanın kaynağı, dünyanın sultanı oldu; ama aşkın yolları çiçek ve kanla doldu, çiçek ve kanla doldu.”
Yirminci yüzyılın önemli isimlerinden Nobel ödüllü Knut Hamsun’un güçlü anlatımıyla, Türk edebiyatının köşe taşlarından Behçet Necatigil’in şiirsel çevirisi, eşsiz bir aşk romanında bir araya geliyor. Avrupa’da izlenimci yazın sanatının doruk noktalarından biri sayılan Victoria; dili, öyküsü ve çevirisiyle benzersiz bir okuma deneyimi sunuyor.
“Victoria, 1899’da çıkmıştır. Ölçülü yapısı, plastik görünüşü ve zengin hayalleri ile bu aşk hikâyesi de yazarın sanatında bir zirve olur. Bir Alman eleştirmenin bu eser üzerine verdiği hüküm, bir gerçeğin ifadesidir: ‘Günümüzün çok, pek çok eseri zamanla toz toprakla örtülse, unutulsa, Victoria yaşayacak, yarınlarda da genç sevdaların dostu, sırdaşı olmaya devam edecek.’”
Behçet Necatigil
1905 – Göçebe
Yazar: Knut Hamsun
Çevirmen: Behçet Necatigil
Yayınevi: Timaş Yayınları
Sayfa Sayısı: 496
“Göçebe, üç bölümlük büyük romana yazarın verdiği genel isimdir. İlk kitap Sonbahar Yıldızları altında 1906’da, Hüzünlü Havalar 1909’da, Son Mutluluk 1912’de yazıldı. Üç bölümün üç ayrı adı var, ama aslında üç bölümün üçü de birer “hüzünlü hava”dır; üçünün de kahramanı aynı kişi. Hamsun’un asıl adı olan Knud Pedersen’in ağzından anlatılır olaylar. Artık büyük şehirlerden bezmiş, iç sıkıntılarını kırlarda, ormanlarda, şehirden uzak yerlerde dağıtmaya çalışan, kayıp gençliği peşinde avare, orta yaşlı bir hülya adamıdır kahraman. Şehrin gürültü ve uygarlığından kaçarak tabiatın bağrında, yıldızların altında ruhuna sükûn ve şifa arayan, kanının çağıltısını kırların soluğunda yatıştırmak isteyen, şair ruhlu birisi.”
1908 – Rosa
Yazar: Knut Hamsun
Çevirmen: Behçet Necatigil
Yayınevi: Timaş Yayınları
Sayfa Sayısı: 224
Rosa, Benoni’yle başlayan hikayenin devamı, bir diptiğin ikinci kısmı. Okurun Pan’dan da aşina olduğu karakterlerin de uzak yuvası. Nordland’ın kendine has doğası, Hamsun’un diğer eserlerinde olduğu gibi, yine başlı başına bir kahraman olarak vücut buluyor bu romanda. Bu defa Rosa’ya âşık gezgin öğrenci Parelius’un peşinde sürükleniyor okur, yeni çatışmalar, kavuşmalar ve ayrılıklarla. Toplumsal ve sınıfsal farklılıkların yanında, bu defa engeller bambaşka…
“Hamsun’u çevirmek benim için şiir yazmak gibi bir şey.”
Behçet Necatigil
“Hamsun, insanın duygu ve düşüncelerini olumlu yönde etkileyen yazarlardan biridir. O her büyük yazar gibi kâinatın sırlarını, görünüşte dar bir çerçeveye sığdırmıştır.”
Jakob Wassermann
“Hamsun’un eserlerinde tabiatla sanat barış halindedir. Ustalığının nereden geldiğini veya bizi nereye sürükleyeceğini sormayınız… Ender olanı kutlayalım. Yani, bir yazarın çağını…”
Oskar Loerke
1908 – Benoni
Yazar: Knut Hamsun
Çevirmen: Behçet Necatigil
Yayınevi: Timaş Yayınları
Sayfa Sayısı: 240
Benoni, Knut Hamsun’un çalışmaları arasında özel bir yere sahip, bir diptiğin ilk kısmı. Buram buram Norveç, Nordland’ın kendine has doğası, ormanları, faunası ve florası, denizi, parlak yaz geceleri, ağır kış günleri var bu romanda… Ve tıpkı bu doğanın bir yansıması olarak insanları var: Önyargıları, çekingenlikleri, alçak sesli cümleleri, kısıtlanmışlıkları, arzuları ve hayalleri. Knut Hamsun, ilk kez, tüm çalışmalarının en büyük endişelerinden birini, İskandinav toplumunun da en önemli sorunlarından birini bu kitapta merkeze alıyor: Etik ve tipik değerleri ile geleneksel kırsal kültür ve kent dünyası, kapitalizm, para arasındaki çatışma. İkinci sırada, melankolik bir aşk hikâyesi var, Behçet Necatigil’in şiirli çevirisiyle taçlanan bir hikâye…
“Hamsun, bu büyük romancı 1859’da Norveç’te doğdu. Gezdi, yaşadı, sevdi, yazdı. Hamsun’u çevirmek benim için şiir yazmak gibi bir şey.”
Behçet NECATİGİL
“Çağımızın yazarları arasında, orijinal yaratıcılık yönünden Hamsun’u kenara itebilecek tek bir kişi bile göremiyorum. Üslübu dış görünüşüyle ihtişam ve süsten uzaktır. Güzellik onun sadeliğinde gizlidir… Anlatırken felsefe yapar. Ama onun önceden ne diyeceğini kestirmeye çalışmak boşunadır… Ahlaki bir dogma, sosyal bir hipotez ortaya atmaz. Onun düşünceleri bir ideal kadar hürdür.”
Maksim GORKİ
“O, ansızın bir uçuruma yuvarlanabilir, bir kavgada ölebilir yahut insanlardan uzak, tenha bir fiyortta boğulabilir veya bir çilingir sofrasında yığılıp kalabilir. Ama öyle ormanlar içinde sessiz, sakin ren geyiklerini seyrederken çıkıp gitmesi dünyadan… Hayır, hayır gönlüm bu sonu Hamsun’a yakıştıramaz.”
Hermann HESSE
1917 – Dünya Nimeti
Yazar: Knut Hamsun
Çevirmen: Behçet Necatigil
Yayınevi: Timaş Yayınları
Sayfa Sayısı: 432
Dünya Nimeti (Markens Gröde) 1917’de çıktı. Issız toprakları canlandırmak için insan gücünün verdiği imtihanları, tabiat kuvvetleri ile çetin savaşları hikâye eden bu roman, katı ve boş topraklara düşen alın terlerinin önce kıt kanaat, giderek cömert hasadını, bu başarıdaki büyük hazzı dile getirir. Bu kitapta Hamsun yirminci yüzyıl insanın destanını yazmış, önüne bir model almadan başaran insanın büyüklüğünü gözler önüne sermiştir. İçtenlik, sadelik, güzelliktir bu kitabın sanatsız sanatı!
Bu kitap için Selma Lagerlöf, Hamsun’a şunları yazmış: “Dünya Savaşı olurken, milletler, ordular, yüzyıllardan miras bunca emeği kırıp parçalarken; yapıcının, çiftçinin, göçmenin yaratmaktan duyduğu hazla dolu kitabın çıktı. Liderlerin, milletlerin yakıp yıkarak, kesip biçerek yeni topraklar, ülkeler peşinde kızıştıkları bir sırada, sen basit bir adamı, eline bir balta, bir de saban vererek kutsal bir savaşa yolladın; evvelce hiçbir kalemin tasvir etmediği bir savaştı bu; toprakla savaş!
Senin bu kitabın, dünya kuruldu kurulalı insanoğlunun gönlüne ferahlık veren tek şeyin; zahmetli yorgunluklar, sabırlı çalışmalar olduğunu; insanoğlunun ancak böyle çalışmalarla vücudunu zindeliğe, hayatını mutluluğa, ismini saygıya ve hatırasını ölümsüzlüğe ulaştıracağını ispat etti.” Roman, cahil bir göçmen olan Isak’ın basit, cahil karısı Inger’le birlikte çorak ve haşin toprakları sabırla nasıl bereketli, yeşil bir yurt parçası haline getirdiğini anlatır.
1923 – Son Bölüm
Yazar: Knut Hamsun
Çevirmen: Behçet Necatigil
Yayınevi: Timaş Yayınları
Sayfa Sayısı: 400
Son Bölüm, çağın hasta ettiği çoğu insanın acılarını dindirmek üzere kapandığı Torahus Sanatoryumu’ndaki olağan şüphelerinin hikâyesi… Romanda bir grup merkezî karakter var, ancak belirgin bir ana kahraman yok. Karısının sadakatsizliğini keşfettikten sonra sanatoryuma kapanan ve çevresini sürekli canına kast etmekle tehdit eden İntiharcı, bunlardan biri. Başka bir konuk güzel Julie d’Espard, çocuğunun babası sahte kont Flemming bir gün ortadan kaybolduğunda Julie iyi kalpli ve erdemli çiftçi Daniel’e sığınıyor.
Son Bölüm Hamsun’un ölüm temasına odaklandığı, yazarlık kariyerinin en farklı romanlarından biri, otoritelere göre Thomas Mann’ın Büyülü Dağ’ına kardeş bir roman. Modern hayatın insanı nasıl yozlaştırdığını anlatan, çarenin doğaya dönmekte, özümüze dönüp bakmakta olduğunu hatırlatan bir hikâye.
“Hamsun’un üslubu dış görünüşüyle ihtişam ve süsten uzaktır. Güzellik onun sadeliğinde gizlidir. Anlatırken felsefe yapar. Ama onun önceden ne diyeceğini kestirmeye çalışmak boşunadır. Ahlaki bir dogma, sosyal bir hipotez ortaya atmaz. Onun düşünceleri bir ideal kadar hürdür.”
Maksim Gorki