Körleşme, Almanya’da edebiyatın, politikanın kirli gölgeleri altında yitip gitmeye yüz tuttuğu bir dönemde yazılmıştır. Ancak, Elias Canetti kurguladığı zaman ve mekân, kullandığı dil ve üslup, karakterlerindeki soyutlamanın isabetliliği ve bunları aktarmadaki başarısı sayesinde sınırları aşmış, evrenselliğin en üst boyutlarına ulaşmıştır.
Körleşme
Yazar: Elias Canetti
Çevirmen: Ahmet Cemal
Yayınevi: Sel Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 565
Dünya edebiyatının başyapıtlarından biri olduğu tartışmasız kabul edilen Körleşme, Almanya’da edebiyatın, politikanın kirli gölgeleri altında yitip gitmeye yüz tuttuğu bir dönemde yazılmıştır. Ancak, Elias Canetti kurguladığı zaman ve mekân, kullandığı dil ve üslup, karakterlerindeki soyutlamanın isabetliliği ve bunları aktarmadaki başarısı sayesinde sınırları aşmış, evrenselliğin en üst boyutlarına ulaşmıştır.
Çoktandır kendi fildişi kulesine çekilmiş bir aydının trajedisinde cisimleşen Körleşme, insanoğlunun kendi eliyle kurduğu, sonra da kendisine yabancılaşmış, düşman kesilmiş bulduğu dış çevreyi, son derece özgün bir biçimde ve en uçta sayılabilecek araçlarla tasvir etmeyi başarıyor.
İnsanın gerçeklik karşısında ne ölçüde körleşebileceğini, her dönemde ve her toplumda rastlanabilen “aymaz” aydın karakterinde ustalıkla yansıtan Canetti, düşünce ile gerçeklik arasındaki kopuşun hikâyesini anlatırken yarattığı dehşet atmosferiyle okuru derinden sarsıyor.
Bahçe, Küller
Yazar: Danilo Kiş
Çevirmen: Özge Deniz
Yayınevi: Jaguar Kitap
Sayfa Sayısı: 184
Hayatım boyunca canlandırdığım ve inişli çıkışlı bir başarı çizgisi içeren kurban rolüm, zira insan kendi hayatını, kendi kaderini canlandırır, demem o ki bu rolüm usulca sona yaklaşıyor. Genç adam, şunu her daim hatırında tut ki insan en nihayetinde gerçek bir kurbana dönüşmediği müddetçe kurban rolünü oynayamaz. Ve görüyorsun, bunun için artık elden hiçbir şey gelmez, bu rolü sonuna kadar layığıyla oynamak için çaba sarf etmek mecburiyetindeyim. Bu benim için bir kurtuluş, bana bahşedeceğin bir af olacak.
Danilo Kiş başyapıtı Bahçe, Küller’de, II. Dünya Savaşı’nın arifesinde geçen çocukluk yıllarının; sürgün ve linç tehdidiyle oradan oraya sürüklenen ailesinden, özellikle de babasından yadigâr kalan travmaların, yersiz yurtsuzluğun, inişli çıkışlı ruh hallerinin, aranıp bulunamayan kurtuluş yollarının izini sürüyor. Kiş bu otobiyografik romanında, tüm dünyayı kasıp kavuran bir kıyametin savurduğu küllerin altında saklı kalmış, siyah beyaz bir aile albümünü aralar gibi, unutulmaz bir baba figürünün etkisinde geçmiş o yılları tekrar gün yüzüne çıkarıyor.
“Danilo Kiş su götürmez bir biçimde yüzyılın ikinci yarısında edebiyatın şerefini koruyan en büyük yazarlardandır.”
Susan Sontag
“Lirik metnin hakiki bir mücevheri, Kıta Avrupası’nda savaş sonrası çıkmış en iyi kitap.”
İosif Brodski
Winesburg, Ohio
Yazar: Sherwood Anderson
Çevirmen: Hüseyin Buğra Çelik
Yayınevi: Yedi Yayınları
Sayfa Sayısı: 149
Winesburg, Ohio, 20. yüzyıl başında Amerika’da küçük bir kasabadaki yaşamı anlatan bir dizi kısa hikayeden oluşuyor. Merkezine yerel bir gazetede çalışan genç bir muhabiri alan bu döngüsel hikayelerde yüzeyde kasaba yaşamını oluşturan ve birbirlerine kırılgan bağlarla bağlı bireylerin gündelik hayatları anlatılır. Dışarıdan sıradan görülen bu bireylerin ilişkilerinin altında ise yalnızlık, sevgi ve anlayış ihtiyacı, aşk, kişisel hüsranlar ve eksiklikler yatmaktadır. Yerelden yola çıkarak evrensel bir hikaye anlatan Sherwood Anderson bu kitabıyla Amerikan edebiyatını bir hayli etkilemiş ve kendinden sonra gelen Faulkner, Hemingway, Updike, Carver gibi birçok isme üslubu ve anlattıklarıyla ilham vermiştir.
“Bir yazar olmak için öncelikle kendin olmalısın, doğduğun gibi; bir amerikalı ve bir yazar, yazmak için herhangi bir basmakalıp bir Amerikan imgesine bağlı kalmak zorunda değilsin. Sadece ne olduğunu hatırlamalısın. Bunu Anderson’dan öğrendim.”
William Faulkner
Denizci
Yazar: Jean Genet
Çevirmen: Hamdi Tuncer
Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
Sayfa Sayısı: 320
Jean Genet, bu kez “başyapıtı” olarak nitelenen Denizci’yle karşımızda. Bizi şiddetin estetiğine davet ederken, insan doğasını uçsuz bucaksız karanlıklarına sürüklüyor yine. Her zamanki küstahlığı, radikalliği ve anlatısındaki sonsuz özgürlükle… Diğer kitaplarında kendi benliğini parçalayarak, dağıtarak, damıtarak sergileyen yazar, bu romanında ilk kez parçalanma, dağıtma, damıtma sürecinin kendisini, “O” diye adlandırıp nesneleştirerek, metinle arasına mesafe koyarak, metinle arasına mesafe koyarak, metne yabancılaşarak dile getiriyor.
Bir yazarlar kuşağının oluşmasına ve kendini özgür hissetmesine yardımcı olan, ardından gelenlere izleyebilecekleri ışıklı bir yol bırakan, her geçen yıl değeri daha çok anlaşılan ve hayranlık duyulan, zaman direnç gösteren unutulmaz yapıtların yaratıcısı, büyük edebiyatçı Genet bu romana mekan olarak Fransa’nın Brest kentini seçmiş.
Denizcilerden, eşcinsellerden ve canilerden oluşan, polislerle genelev patronlarının da zaman zaman arzı endam ettiği bir muhitte, baş kahramanı Querelle’in dramını o renkli, güçlü, şiirsel anlatımıyla aktarıyor. Eşcinsel denizci Querelle, yaşamın kıyısındaki bu insanların arasında yasadışı olaylara, cinayetlere karışır. Querelle “kavga” demek. Erkek ismi olarak kullanıldığında Genet’ye özgü bir tersine dönmeyle meleklik, saflık, suçsuzluk gibi anlamlar da ediniyor. Ama burada söz konusu olan kendi başına suçsuzluk değil, suçun kendisinden fışkıran bir suçsuzluk. Suçu başkaları üzerinden değil, kendi üzerinden düşünmeye davet eden bir suçsuzluk.
Yazar bu romanında eşcinsellik, hırsızlık ve ihanetin sözcülüğünü açık saçık bir tavırla üstleniyor. Ancak Jean Cocteau’nun deyişiyle, “hiç de müstehcen olmayan bir müstehcenlik”le. Edebiyata “skandal yaratan bir yazar” olarak giren, yıllar geçtikçe yapıtlarının gücünden hiçbir şey yitirmediği anlaşılan Genet, Witold Gombrowicz’e göre, “modern güzelliğin bir örneğini sunmak”tan başka bir şey yapmamıştır aslında. Denizci’nin 1982 yılında bir başka dahi, Alman sinemasının ünlü yönetmeni Fassbinder tarafından unutulmaz bir filminin çekildiğini de hatırlatalım.
Cam Kent
Yazar: Paul Auster
Çevirmen: İlknur Özdemir
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 160
İnsanın sadece kentte değil kendi içinde de kaybolduğu, sonu gelmez bir dolambaca benzeyen New York sokaklarında takma adının maskesinden dışarı çIkmayan bir polisiye romanlar yazarı. Gece gelen gizemli telefonlar. Sonunda telefonda, “Beni öldürecekler. Beni korumanızı istiyorum,” diyen bir ses. Korunmak isteyen de takma ad kullanan biri. Dahası insanın tıpatıp aynısı olan ikinci kişiler. Ve bütün bunların yazıldığı kırmızı bir defter. Paul Auster’ın ve eşinin de karakterler arasında yer aldığı çarpıcı, aklı karıştırıcı bir roman.
Ve havada asılı kalan şu soru:
“Kırmızı defterde boş sayfa kalmayınca ne olacak?”
Rüya
Yazar: Arthur Schnitzler
Çevirmen: Sami Türk
Yayınevi: Alakarga
Sayfa Sayısı: 104
“Rüya” ya da “Gözleri Tamamen Kapalı” Freud’un, “Ruh ikizim” dediği Arthur Schnitzler, Freud’un yalnızca çağdası değil, aynı zamanda arkadaşı ve çalışmalarından da oldukça etkilenmiş biridir.
Eserlerinde Psikanaliz’i mercek altına alan yazarın, kahramanları da Freud’un teorilerinin ete kemiğe bürünmüş halleridir. Denebilir ki, Schnitzler’in kalemi insanın karanlıklarında gezinir, gizli saklı bir duygu bırakmaz ve gördüklerini yazmaktan da asla geri durmaz.
Schnitzler’in kısa romanı “Rüya”, yirminci yüzyıl basınında kendini bile tanıyamaz duruma gelen Avrupalının çarpıcı ruh halini anlatıyor.
Kozmos
Yazar: Witold Gombrowicz
Çevirmen: Neşe Taluy Yüce
Yayınevi: Everest Yayınları
Sayfa Sayısı: 192
1965’te yayımlanan Kozmos, Witold Gombrowicz’in vasiyet niteliğindeki son romanı, ayrıca en ciddi ve çok yönlü olanıdır. Karpat Dağları civarında bir tatil yöresinde rastlantı eseri karşılaşan, günlük hayattan uzakta, huzur dolu bir tatil geçirmek isteyen iki genç, aile işletmesi bir pansiyonda oda tutar. Gelgelelim daha yol üstünde tuhaf ve ürkütücü bir hadiseye tanık olurlar. Dinlenmek bir yana gün geçtikçe pansiyonu işleten ailenin bireylerinin garip davranışları, psikolojik sorunları içine çekilen gençler, yaşadıklarına bir anlam vermeye çalışırken, kendilerini varoluşsal ve riskli bir sorgulamanın içinde bulurlar. Kozmos, klasik kara-film motifleri üzerine kurulu, ancak dilin kayganlığını, şu ‘özgürlük’ denen şakayı, cinselliğin ve psikolojik sorunların güdümündeki hayatta insanın kaosa nizam getirme çabasını konu alan karanlık, absürt –ve fazlasıyla ciddi!– bir yarı-detektif lik romanıdır.
“Bir de Gombrowicz’inkiler gibi başka bir janra ait düzmece romanlar var, ki bunlar bir bakıma şeytani düzeneklerdir. Gombrowicz psikanaliz, Marksizm ve bu gibi konularda derinlemesine bilgi sahibi olsa da mesafesini koruyor. Bu sayede, daha yapım aşamasında kendilerini iptal eden nesneler yapıyor – böylece hem analitik hem de maddeci olabilen bir roman modeli yaratıyor.”
Jean-Paul Sartre
“Yüzyılımızın en büyük yazarlarından biri.”
Milan Kundera
Pornografi
Yazar: Witold Gombrowicz
Çevirmen: Osman Fırat Baş
Yayınevi: Everest Yayınları
Sayfa Sayısı: 190
İncelik sahibi ve içe dönük bir karakter olan Witold Gombrowcz adlı başkarakterin gözünden anlatılan Pornografi, Hitler’in işgali altındaki Romanya’da, bir kır evinin boğucu ortamına sıkışmış bir grup insanın yaşadığı tuhaf, tekinsiz maceraları anlatır. Başkarakter ve arkadaşı, misafir edildikleri bu malikanede, -belki biraz boşluğun ve dış dünyadaki gerilimin de etkisiyle- kendileri gibi misafir olan çocukluk arkadaşı genç çiftin gizlice buluştuklarına inanırlar. Ancak genç kadının nişanlısı da malikaneye çıkagelince, bir varsayım, hatta basit bir fantezi üzerine kurulu ilişki bir anda gerçeklik kazanarak tehlikeli bir üçgen oluşturur. Cinselliği, adamakıllı yozlaşmış sosyal ilişkileri, hatta belki korkusuyla ve içgüdüsüyle ölümü de kapsayan bu ilişkiler ağı, insan ruhunun aşağıdan yukarı tüm katmanlarında sarsıntılar yaratacaktır.
1960’da yayımlanan Pornografi, yazarın ünlenmesini sağlayan ilk romanı Ferdydurke’den yaklaşık yirmi yıl sonra, 1960’da yayımlanmıştır. Yazarın önceki romanlarında işlediği temaları aksettirse de temelde onlardan farklıdır. Yazarın o zalimane hicvinin daha güçlü yankılandığı, vurduğu neşterin daha derinlere indiği Pornografi’yi Osman Fırat Baş’ın Lehçe aslından yaptığı çeviriyle sunuyoruz.
“Onun edebiyata saygısı yoktu aslında, bir züppelik ritüeli olarak küçümserdi. Yazdıysa da kabule gelmiş kurallardan kurtulma girişimi olarak yazdı.”
CzeslawMliosz
“Pornografi’de Gombrowicz yakasını bırakmayan felsefi takıntısının, otantiklik arayışının altını çiziyor.”
Michael Dirda
Kötülük Çiçekleri
Yazar: Charles Baudelaire
Çevirmen: Sait Maden
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı: 208
Charles Baudelaire (1821-1867): Fransız şair, çevirmen ve sanat eleştirmeni. İlk yayımladığı eser Salon 1845 başlıklı sanat eleştirisidir, bu metinle modernist estetiğin öncüleri arasındaki yerini almıştır. 19.yüzyılın en büyük şairlerinden biri olarak gerek çağdaşları gerekse kendinden sonra gelen sanatçılar, A. Rimbaud’dan S. Mallarmé’ye, T.S. Eliot’tan W. Benjamin’e uzanan modernist çizginin hem teorisi hem de pratiği üzerinde muazzam bir etki bırakmıştır. Kötülük Çiçekleri, yabanıl, korkunç ve kara bir gerçekliğin kitabı, Romantizm’in yeniden keşfi, Benjamin’in söylediği gibi Avrupa’yı etkileyen son lirik başyapıttır.
Lazarus Projesi
Yazar: Aleksandar Hemon
Çevirmen: Seda Çıngay
Yayınevi: Everest Yayınları
Sayfa Sayısı: 335
2 Mart 1908’de on dokuz yaşındaki bir göçmen; Lazarus Averbuch, anarşist bir suikastçı olduğu iddiasıyla Chicago polis müdürünün evinde öldürüldü.
Bir yüzyıl sonra, Saraybosna’dan göçüp Amerika’ya yerleşmiş genç yazar Brik, çocukluk arkadaşı fotoğrafçı Rora’yı da yanına alarak Lazarus’un hikâyesinin peşine düştü.
Bir hikâyeyi kovalayan bir diğer hikâye Balkanlar’ın ortasında bir yerde birbirine karıştı.
Lazarus Projesi, göçmen ruhların acılarından, kararsız kahramanların komik serüvenlerine uzanan, siyah beyaz fotoğrafların soldaki sayfalardan bir tanık sandalyesinde oturur gibi olanları izlediği, zamanlar arası bir diyalog.
“Hemon’un yazını yer yer Nabokov’u hatırlatsa da, anlatımı yeniden icat edişindeki marifet Rusları geride bırakacak nitelikte. Şaşırtıcı bir yetenek… Görkemli… İlginç… İddialı…”
James Wood
Sönmüş Hayaller
Yazar: Honore de Balzac
Çevirmen: Mehmet Emin Özcan
Yayınevi: Notos
Sayfa Sayısı: 752
1835-1843 yılları arasında yazılan Sönmüş Hayaller Balzac’ın da belirttiği gibi İnsanlık Komedyası’nın (1830-1850) zirvesine yerleşir. Romanı oluşturan üç bölüm, yüzyıl başı Fransa’sının siyasal değişimleriyle toplumsal dönüşümlerini ve roman kahramanının düşüşünü anlatır. Napoléon döneminde İmparatorluk coşkusuyla özdeşleşen romantizmi, Restorasyon Dönemi’yle birlikte kapitalle eşleşen burjuva iktidarını, edebiyatta da gerçekçiliğin yükselişini üç tablo halinde resmeder. Böylece aşk, basın yayın ve sermaye dünyası gibi temalar Paris ile taşra arasında bir karşılaştırmanın öğeleri haline gelir.
Birinci bölüm İki Şair’de her iki eksenin ortak özelliği durağanlıkken, ikinci bölüm Paris’te Taşralı Bir Büyük Adam hem olay örgüsü hem de anlatım açısından hızlanır, son bölüm Mucidin Acıları bu karşılaşmada yenik düşen ve hayalleri sönen roman kahramanının taşraya dönüşünü anlatır.
Balzac günümüz dünyasının geldiği durumu görmüş olsa büyük olasılıkla pek şaşırmazdı. Yaşadığı yüzyılın pek çok bakımdan günümüzü haber verdiğini de söyleyebiliriz. Sönmüş Hayaller’i okurken günümüzü anlatıyor duygusuna kapılmamızın nedeni budur belki de.
Gizemler
Yazar: Knut Hamsun
Çevirmen: Haydar Şahin
Yayınevi: Monokl
Sayfa Sayısı: 272
1920 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Knut Hamsun’dan Dostoyevski’nin Budala’sı ile eş değerde görülen muhteşem bir roman. Gizemler, gizemli kurgusuyla ve yalın biçimiyle okuyanı kendine hayran bırakıyor.
Gizemler’i okuduktan sonra Nagel karakterini hiçbir zaman unutamayacaksınız.
“Gizemler’e duyduğum yakınlığı hiç kitaba duymadım.”
Henry Miller
“Nobel ödülünü hiç kimse Hamsun kadar hak etmemiştir.”
Thomas Mann
“Geçen yaz ortasında Norveç’in küçük kıyı kasabalarından biri epeyce sıra dışı olaylara sahne oldu. Bir yabancı geldi; Nagel adındaki bu ilginç, kendine özgü şarlatan, yığınla tuhaflık yapıp geldiği gibi birdenbire ortadan kayboldu. Dahası, genç ve gizemli bir kadın, kim bilir ne için, onu ziyaret etti; ancak birkaç saat kalma cesareti gösterdikten sonra kendi yoluna gitti. Ama olaylar böyle başlamıyor…”
Knut Hamsun
Duygusal Eğitim
Yazar: Gustave Flaubert
Çevirmen: Cemal Süreya
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 536
Flaubert olgunluk dönemi şaheserinde, yerini sanayi toplumuna bırakacak romantik 1848 neslinin kaygılarının ve yiten hayallerinin bir panoramasını çiziyor.
Hukuk öğrencisi genç Frédéric Moreau, Paris’ten taşradaki memleketine döndüğü vapurda karşılaştığı, evli ve kendisinden yaşça büyük Madam Arnoux’yu görür görmez çarpılmıştır. Sosyal ve siyasi devrimlerle sarsılan Paris’in değişmekte olan mozaiğinde yıllar boyunca yolu Madam Arnoux ve dost edindiği tüccar kocasıyla defalarca kesişecek, genç Moreau ömrü boyunca kurtulamadığı bir tutkunun esiri olacaktır. Flaubert’in 1869 yılında kaleme aldığı, ve “akranlarımın ahlâkî tarihi” olarak tasvir ettiği Duygusal Eğitim, Avrupa’nın en çalkantılı dönemlerinden birinde duyarlı ve yetenekli bir gencin hayatını itinayla yaratılmış bir toplumsal resim içerisinde izleyen bir belge niteliğinde.
“Flaubert’in Kent ayaklanmalarına dair tasvirlerinin, savaş yazınını ve romancıların savaşı kaleme alma biçimini sonsuza dek değiştirdiği söylenebilir.”
James Wood