Oroonoko, Jean-Jacques Rousseau’nun yaygınlaştırdığı ‘soylu vahşi’ temasını işler: Afrikalı bir kralın torunu olan yiğit ve erdemli Oroonoko, kendisi gibi kara ırktan gelen Imoinda ile sevişmektedir.
Oroonoko
Yazar: Aphra Behn
Çevirmen: Güneş Soybilgen
Yayınevi: Yitik Ülke Yayınları
Sayfa Sayısı: 92
Elinizdeki kitap, İngiliz edebiyatının ‘ekmeğini yazarak kazanan’ ilk kadın yazarı Aphra Behn’e ait. “Oroonoko, Jean-Jacques Rousseau’nun yaygınlaştırdığı ‘soylu vahşi’ temasını işler: Afrikalı bir kralın torunu olan yiğit ve erdemli Oroonoko, kendisi gibi kara ırktan gelen Imoinda ile sevişmektedir. Ne var ki, yüz yaşını aşmış olmasına karşın Imoinda’ya göz koyan dedesi, gençlerin birleşmelerini engeller, kızı köle olarak sömürgecilere satar. Derken, Oroonoko da köle tüccarlarının eline düşer. Tutsak yaşamaya katlanamayan Oroonoko’nun önderliğinde, köleler efendilerine karşı başkaldırırlar. (…)”
2000 yılında kaybettiğimiz çok değerli Prof. Dr. Mîna Urgan, yazar ve eseri üzerine bu yorumda bulunuyor İngiliz Edebiyatı Tarihi adlı eserinde.
1600’lü yıllarda kadınların çalışması, hele de yazar olması çok büyük bir ayıpken, yaşamını bu yolla kazanan Aphra Behn, Oroonoko adlı kısa romanını 1688 yılında yayımlamış. Yazar hayattayken pek rağbet görmeyen eser, günümüzde en başarılı eseri olarak değerlendiriliyor. Sappho’nun halefi olarak da nitelenen Behn, Afrikalıların acımasız Avrupalı sömürgecilerin elinden çektiklerine ilk değinen, öyküsünü anlatırken kullandığı ifadelerden ve canlı betimlemelerinden de anlaşılacağı gibi köleliğe ilk karşı çıkan İngiliz yazar olma özelliğini de taşıyor.
Otranto Şatosu
Yazar: Horace Walpole
Çevirmen: Zeynep Bilge
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 136
“Gotik” terimini edebiyat alanında ilk kullanan kişi olarak bilinen Walpole, 1764’te kendi özel basımevinde hazırladığı Otranto Şatosu’nun toplumda nasıl karşılanacağını kestiremediği için, kitabı XVI. yüzyıldan kalma İtalyanca eski bir elyazmasının çevirisi olarak sundu. İlk baskının kapağında “Otranto Aziz Nicholas Kilisesi Kilise Heyeti Üyesi Onuphrio’nun yazdığı İtalyanca aslından William Marshal tarafından çevrilmiştir” ibaresi vardı. İkinci baskıdaysa ne çevirmen adı vardı, ne de yazar.
Şöyle der Walpole bir mektubunda: “Uyandığımda o düşten anımsadığım tek şey, kendimi bir Ortaçağ şatosunda görmemdi (benim gibi kafası Gotik hikâyelerle dolu biri için bu mekân çok doğal sayılır); hayli yüksek bir merdivenin en tepesinde, tırabzanın üzerinde son derece büyük bir zırhlı el gördüm. O akşam oturdum ve ne söyleyeceğimi, ne anlatacağımı bilmeden yazmaya koyuldum. Yazdıkça hikâye gelişti, benim de hoşuma gitmeye başladı (üstelik politikadan başka bir şey düşünebildiğim için de çok seviniyordum); kısacası kendimi öylesine kaptırdım ki, kitabı iki aydan kısa sürede bitirdim.”
Alçakgönüllü Bir Öneri
Yazar: Jonathan Swift
Çevirmen: Deniz Hakyemez
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı: 130
Swift yaşamı boyunca siyasal ve sosyal sorunlarla ilgilenmekten hiçbir zaman geri durmamış bir edebiyat adamıdır. 1726’da yayımlanan Gulliver’in Gezileri ile büyük bir başarı kazanan Swift, ülkemizde de daha çok bu eseriyle tanınır. Işıltılı bir zekânın ve bütün parlaklığını taşıyan Swift’in denemeleri, tarih ve felsefeyle, özellikle Aydınlanma düşüncesiyle ilgilenenler açısından ayrı bir önem taşır.
Burun
Yazar: Nikolay Vasilyeviç Gogol
Çevirmen: Mehmet Yılmaz
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 64
Burun, Rus gerçekçiliğinin öncüsü Gogol’ün monarşinin hüküm sürdüğü çarlık döneminde kaleme aldığı Petersburg Öyküleri derlemesi içinde yer alan öykülerden biri. Ait olduğu yüzü terk eden bir burnun ve o burnun sahibi devlet memurunun gerçeküstü hikâyesini anlatıyormuş gibi gözükse de, dönemin Rusya’sına ve Rus toplumuna dair son derece gerçekçi bir bakış açısı sunan Burun aynı zamanda bir hiciv şaheseri.
“Gogol uzun süre bu şakanın basılmasını istemedi; ama biz, bu öyküde öyle şaşırtıcı, akla sığmaz, neşeli, özgün şeyler bulduk ki öykünün elyazmasının bize verdiği zevki okuyucularımızla paylaşmaya razı olması için kendisini güçlükle kandırabildik.”
Aleksandr Puşkin
Askerin Dönüşü
Yazar: Rebecca West
Çevirmen: Işılar Kür
Yayınevi: Everest Yayınları
Sayfa Sayısı: 125
Travma sonrası hafızasını kaybettiği için son on beş yılı hatırlamayan Chris cepheden geri döner. Evde onu bekleyen üç kadın vardır: ona umutsuzca aşık kuzeni Jenny, varlığını tamamen unuttuğu güzel karısı Kitty ve on beş yıl önceki sevgilisi yoksul Margaret. Kitty kusursuz sandığı evliliklerini hatırlamayan kocasının Margaret gibi sıradan bir kadınla olmak istemesini kabullenemez. Jenny kuzeninin mutluluk ve sorumlulukları arasında gidip gelişini acıyla izler. Küçümsedikleri Margaret ise gerçek sevginin ne olduğu konusunda onlara çok şey öğretecektir.
Feminist-sosyalist yazar Rebecca West’in başyapıtı Askerin Dönüşü savaş hakkında bir roman ama alışılagelmişin aksine, savaşın tahribatını cephedeki erkeklerin değil evde bekleyen kadınların gözünden anlatıyor. Aynı zamanda aşk, evlilik ve kıskançlık hakkında bir roman ama dan¬teli andıran cümlelerinin satır aralarında bundan çok daha fazlası var; sosyal rolleri, sınıf ilişkilerini ve I. Dünya Savaşı sonrasında geri dönüşü olmayan biçimde değişen dünyayı sorguluyor. Askerin Dönüşü gerçek ve fanteziler arasında sıkışıp kalan, varoluşuyla yüzleşmekte zorlanan insan doğasını zamansızca ortaya koyuşuyla kısa ama yoğun bir metin.
“Rebecca VVesf aşkın kurtarıcı gücünün portresini ucuz duygusallıkların tuzağına düşmeden çiziyor.”
Pat Barker
“Askerin Dönüşü dokunaklı öyküsünü derin bir farkındalıkla anlatırken aşkın doğası, gerçeğin acımasızlığı ve birbirimize karşı sorumluluklarımız üzerine düşünen bir roman.”
Sadie Jones
Vathek
Yazar: William Beckford
Çevirmen: İsmail Yerguz
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 128
Vathek’in gotik edebiyat dahilinde değerlendirilmesini sağlayan en önemli özelliklerinden biri, Aydınlanmacı umudun yerine gotik umutsuzluğu yerleştirmesidir. Kutsal (ve tabii ki yasak) bilginin peşine düşen, dünyevi gösterişinin temsili olan zevk saraylarının tahtında otururken o meşhur Faustvari umudu taşıyan halife, arzusunun aşırılığı sonucunda Tanrı’nın en değerli armağanını yitirir: Umudu… Zaten, yazarın tasvir ettiği şekliyle Vathek’in vardığı yer, daha sonra birçok gotik edebiyat karakterinin de gideceği, hatta gitmek için çok uğraşacağı bir yerdir. Cehennemin Şark salonunda Vathek tek başına beklemektedir.
“Doğu romansları konusunda bir uzman olan Beckford, atmosferi görülmemiş bir hassasiyetle ele alıyor ve şatafat düşkünlüğünü, ince bir kötülüğü, medeni bir kalleşliği etkili bir şekilde yansıtıyor.”
H. P. Lovecraft
“Beckford’ın Yeraltı Ateşi sarayı, edebiyatın ilk korkunç cehennemidir. Hatırladığım kadarıyla da Vathek’ten önce yazılmış hiçbir eserin ‘tekinsiz’ olduğu söylenemez.”
Jorge Luis Borges
Mathilda
Yazar: Mary Shelley
Çevirmen: Nagihan Çakır
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 128
Frankenstein’ın yazarı Mary Shelley’nin, öldükten sonra ardında müsvedde halinde bıraktığı bütün romanları ve öyküleri arasında tamamlanmış yegâne eser olan Mathilda, ilk kez Türkçede.
1819’da yazılmasına rağmen aksaklıklar sebebiyle yayımlanamayan ardından da unutulan bu gotik novella ilk kez 1959 yılında okur karşısına çıktı. Mary Shelley’nin tüm yazılarında olduğu gibi yine pek çok otobiyografik öğe barındıran eser, muhtemelen Shelley’nin kendi hayatından en çok esinlendiği eseri.
Mathilda, yazarın annesi Mary Wollstonecraft, babası William Godwin ve eşi Percy Bysshe Shelley ile olan ilişkilerini anlamak için önemli bir belge niteliği taşıyor. Bir babanın kızına olan aşkı, toplumdan soyutlanma ve ölüm gibi anlatması zor konular hiçbir şekilde otobiyografik olmayan olaylar üzerine kurgulansa da, üç ana karakter açık bir şekilde Mary’nin kendisi, Godwin ve Percy Shelley olarak görülebilir ve kitap içerisindeki rolleri de kolaylıkla gerçeklere tekabül edecek şekilde yorumlanabilir.
Bu kitapta Mathilda ile birlikte, kitabın ilk taslağı olan Hayaller Âlemi de okur karşısına çıkıyor.
Çalınan Mektup
Yazar: Edgar Allan Poe
Çevirmen: İlknur Özdemir
Yayınevi: Kırmızı Kedi Yayınevi
Sayfa Sayısı: 112
“Sanat kavramanın tinsel bir beceri değil zekanın işleyişi olduğunu ilk kez Poe açık biçimde ifade etmiş ve bu düşünce Baudelaire, sembolizm ve Paul Valery’ye kadar uzanmıştır. Poe’nun en iyi düzyazılarını fantastik öykülerinde aramak gerekir; bu türe daha önceki örneklerinde görülmemiş bir ciddiyet ve öngörü katmıştır. Bir eleştirmen, Poe’yu Alman romantiklerine öykünmekle suçlamış, o da bu suçlamaya şu karşılığı vermiştir: ‘Dehşet Almanya’ya özgü değil, ruha özgüdür.’ Poe’nun kaderi için de aynı şey söylenebilir.”
Jorge Luis Borges
Günaydın, Gece Yarısı
Yazar: Jean Rhys
Çevirmen: Pınar Kür
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 184
Alkolün pençesinde ölümü kovaladığı Londra’dan yıllarını geçirdiği Paris’e dönen Sasha, bu şehirdeki acı ve tatlı anılarıyla bir kez daha karşı karşıya kalır. Girip çıktığı karanlık köşelerde, duman altı kafelerde ve barlarda uzak tutamadığı geçmişi her an karşısına çıkmayı beklemektedir. Gençliğini yitirmiş Sasha, gerçeğin kâbuslara karıştığı ucuz otel odalarında kendine umursamazlığı öğretmeye çalışır.
Günaydın Gece Yarısı’nda Jean Rhys, sokaklarında varoluşçuluğun solunduğu bohem Paris’te yalnız bir kadının amaçsızlığını, özlemlerini ve hüznünü kendine özgün ve samimi diliyle anlatıyor.
“Rhys’in en ince ve bütünlüklü romanı, en insancıl eseri.”
V. S. Naipaul
Duygusal Bir Yolculuk
Yazar: Laurence Sterne Sterne
Çevirmen: Nihal Yeğinobalı
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 168
Duygusal Bir Yolculuk’un başkahramanı Yorick, bir gün aniden Fransa ve İtalya’ya gezintiye çıkıyor. Ama Yorick’in yolculuk anlayışı, çağdaşlarınınkinden farklı, hatta onlarınkiyle taban tabana zıt. Turistik yerler, anıtlar, meşhur hanlar ilgisini çekmiyor onun. O taştan topraktan ziyade insanın peşinden koşuyor, tarihî bilgiden ziyade duyguları kovalıyor.
Kontlar ile asilzadelerden, dilenciler ile hizmetçilere kadar her türlü insanla karşılaşıyor ve her sınıftan kadınla flörtleşiyor; macera üstüne macera, hikâye içinde hikâye yaşıyor. Neticede okura, kendisi gibi “duygusal bir gezgin”e has bir seyahatname sunuyor duygu ve tutku yüklü bir keşif gezisinin seyahatnamesi.
Tristram Shandy’yle edebiyatta çığır açmış hiciv ustası Laurence Sterne’ ün ikinci ve son romanı olan Duygusal Bir Yolculuk, keskin bir zekânın, ince bir espri anlayışının ürünü. Sadece başka ülkelere değil, kendi içine yöneldiğinde de yolculuğun yazısız kurallarını reddedenlerin romanı.
Açık Deniz Kenarında
Yazar: August Strindberg
Çevirmen: Behçet Necatigil
Yayınevi: Everest Yayınları
Sayfa Sayısı: 235
Açık Deniz Kenarında İsveçli büyük yazar August Strindberg’in en önemli, en sıra dışı eserlerinden biridir. Romanın başkarakteri, entelektüel, içe dönük ve aykırı kişilik Borg, küçümsediği burjuva hayatını geride bırakıp devlet göreviyle bir süreliğine kuzeyde bir balıkçı kasabasına yerleşir. Gelgelelim engin bilgi birikimine rağmen ancak toplumla arasına set çekerek koruyabildiği içsel dengesi, genç bir kadının tutuşturduğu tutkuyla iyiden iyiye bozulur. Gün geçtikçe cinnet boyutuna varan bu karmaşık arzu, Borg’la yöre halkı arasındaki derin yabancılaşmayla kesişince, insan ruhunun en kuytularında gezinen roman, dolu dizgin trajik bir sona doğru ilerler.
İsveç’in olağanüstü Baltık Denizi’nin de adeta bir roman karakteri niteliği kazandığı Açık Deniz Kenarında birey ile toplum, doğa ile kültür arasındaki yüzyıllardır süregiden karşıtlığı Nietzsche’ye özgü bir felsefi derinlikle ele alır.
Bu unutulmaz “deniz senfonisi”ni çekici kılan bir başka unsur ise, çevirmeninin şiirin ve Türkçe’nin büyük ustası Behçet Necatigil olmasıdır elbette.
Çağının insanının yüzleşmek zorunda kaldığı manevi açmazların en büyük anlatıcılarından August Strindberg, ilk döneminde natüralizmin, daha sonra sembolizm ve ekspresyonizmin etkisinde kalmıştır. Tennessee Williams, Edward Albee, Maksim Gorki, Eugene O’Neill, Ingmar Bergman gibi yirminci yüzyılın önde gelen yazar ve sanatçılarını derinden etkileyen Strindberg, hemen hemen tüm yazın türlerinde eserler vermesinin yanı sıra, yetkin de bir ressamdı.
Bayan Yalnızkalpler
Yazar: Nathanael West
Çevirmen: Emirhan Burak Aydın
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 112
Flannery O’Connor, Bayan Yalnızkalpler’i, William Faulkner’ın Döşeğimde Ölürken’iyle beraber, modern Amerikan edebiyatında en sevdiği iki eser arasında sayıyordu. Ancak Nathanael West, aklında yeni romanının fikrini oluşturduğu bir dönemde geçirdiği otomobil kazasında eşiyle beraber hayatını kaybettiğinde eserleri sadece küçük bir topluluk tarafından biliniyordu. Hayatını otel yöneticiliği yaparak ve daha sonra arkadaşları F. Scott Fitzgerald ve William Faulkner’la aynı dönemde Hollywood’da senaryolar yazarak kazanan West, ölümünden yıllar sonra ün kazandı ve eserleriyle dünya edebiyatında melankolik, eleştirel, mizahi ve tamamıyla şahsına münhasır bir iz bıraktı.
1930’ların New York’unda bir adam kendini kaybetmek üzere. Bayan Yalnızkalpler, gazetede nasihat köşesine gelen mektuplara cevap yazan bir adam. İnancı sallantıda. Yarına. Şimdiye. Tanrı’ya. Çok içiyor. Okuduğu mektuplardaki imzaların, Çaresiz’in, Bıktım-her-şeyden’in, Boynu-bükük’ün, Veremli-kocanın-inançsız-karısı’nın dertleri ona sirayet ediyor iyice. Bir de başının belası editörü Shrike var, adam herkesle, her dertle alay ederek yaşıyor hayatını. Nathanael West, Bayan Yalnızkalpler’de inancın çözemeyeceği sorunları, biriktikçe umursamadığımız dertleri, kaygılardan ibaret bir adamı anlatıyor. Ve bir dua yankılanıyor şehrin sokaklarında: Bayan Y.’nin ruhu kutsal kıl bizi. Bayan Y. kalbinde sakla bizi.
“Modern Amerikan edebiyatının en sevdiğim eseri.”
Harold Bloom
“Joseph Heller, Thomas Pynchon, Philip K. Dick, George Saunders ve Bob Dylan’ı da dahil edebileceğimiz birçok ismin öncüsü.”
Jonathan Lethem
“Kesinlikle sarsıcı.”
John Dos Passos
Şeytanın Gizli Yüzü
Yazar: Matthew Gregory Lewis
Çevirmen: Kayra Kaan Fazlı
Yayınevi: Parola Yayınları
Sayfa Sayısı: 368
Bu romanın temeli, Derviş Barsisa’nın The Guardian’da yayımlanan öyküsü üzerine yazılmıştır.
Ambrosio ünlü bir keşiş. Lorenzo zengin genç bir soylu; Ve Antonia güzel genç birkadın. Ambrosio kendine güvenen, şeytana bile karşı gelebileceğini düşünecek kadar güçlü görmektedir ve asla baştan çıkarılmayacağından emindir. Günün birinde yüzü bir maskenin arkasına gizlenmiş gizemli bir kadının manastıra gelişiyle inançları sarsılacak ve manastırda doğaüstü olaylar meydana gelmeye başlayacaktır.
1796 yılında yayımlanan ve kısa sürede dünya edebiyatındaki yerini alan Gothic özellikteki roman yazarın “Monk Lewis” olarak anılmasına vesile olmuştur. Birçok dilde baskısı yapılan bu eser, aynı zamanda tiyatro, sinema ve opera olarakta uyarlanmıştır.
Cehennem
Yazar: Henri Barbusse
Çevirmen: Gülay Oktar
Yayınevi: Maya Kitap
Sayfa Sayısı: 272
Cehennem, bireyin kendi aklı dışındaki bilginin elde edilemez olduğu fikrini savunan solipsizm felsefesinin muhteşem bir şekilde incelemesidir. Solipsizm, dış dünyanın ve diğer insanların uslarının varlığından asla emin olunamayacağı tahmininde bulunur. Hikaye, odasında bir delik açarak dış dünyayı inceleyebileceği bir manzaraya sahip olan isimsiz bir adamın peşinden şekillenmektedir. Sevgiyi, ölümü, yasak ilişkileri ve doğumları gözetler. İnsan deneyimlerinin ve duygularının yabancılığına sinsice şahit olurken tüm gördüklerinin felsefi imalarını gözden geçirir.
Bazıları tarafından röntgenciliğin sarsıcı bir çalışması olarak görülen Cehennem, aslında solipsizm felsefesinin derin bir incelemesidir.