Parfümün Dansı, insanın doğayla ilişkisinin kopma sürecinin anlatıldığı düşsel/tarihsel bir yolculuğa çağırıyor bizi.
Parfümün Dansı
Yazar: Tom Robbins
Çevirmen: Belkıs Çorakçı Dişbudak
Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
Sayfa Sayısı: 432
“Oyunculluk uçarılık değil, bilgeliktir” diyerek çılgınlık derecesinde “oyuncul” romanlar yazan Tom Robbins, bu romanda insanın doğayla ilişkisinin kopma sürecinin anlatıldığı düşsel/tarihsel bir yolculuğa çağırıyor bizi.
Batı’dan Doğu’ya, oradan da Yeni Dünya’ya uzanan, ölümsüzlüğü kovalayan ve yüzyıllar süren bir yolculuktur bu. Batı, acı çekmeyi seven, mantığa, bireyciliğe ve üretime tapınanların diyarıdır. Doğu, aşka, boş zamana, münzeviliğe, bilinmezliğe hayatında yer veren insanların yaşadığı su ve parfüm diyarıdır. Yeni Dünya’da ise sadece “başarı” ve hırs vardır.
Yolculuğun en ilginç kişisi ise keçi ayaklı, zevk ve bereket tanrısı Pan’dır. Pan, insanların duyguları ile düşünceleri arasına duvar çekmeleri; yaşamak yerine, cennete kabul edilmek ve doğayı tahakküm altına almak için çalışmaları; dans, müzik ve aşkla ilgilenmek yerine, doğru ve yanlışla uğraşan Aristo, İsa ve Descartes’a inanmaları ile gücünü yitiren bir tanrıdır.
Son yılların önemli yazarından bir başyapıt okumak isteyenler için…
Aşağı Nehir
Yazar: Paul Theroux
Çevirmen: Saliha Nilüfer
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 336
62 yaşında karısı tarafından terk edilince hayatını sorgulamaya başlayan Ellis Hock, çareyi gençliğinin en mutlu günlerini geçirdiği Doğu Afrika’ya dönmekte bulur.
Malawi’nin Aşağı Shire bölgesindeki köy aradan geçen yıllada büyük bir değişim geçirmiş, Hock’un zamanında getirdiği yeniliklerin hepsi yerle bir olmuş, zaman âdeta geriye doğru akmıştır. Yılanlardan Korkmayan Beyaz Adam olarak tanıdıkları Hock’u sevinçle karşılayan köylüler de değişmiş, daha açık gözlü, daha talepkâr, daha tehlikeli insanlara dönüşmüşlerdir. Yaşamının son perdesinde sığındığı köy, içinden çıkamadığı bir tuzağa dönüşür.
Sadece Birkaç Gün
Yazar: Tony Vigorito
Çevirmen: Gözde Naiboğlu
Yayınevi: Hitkitap
Sayfa Sayısı: 342
Blip Korterly’nin, bir üstgeçide yazdığı basit bir duvar yazısı tuhaf bir oyunu başlatır; “Ah-Oh” yazısına meçhul birinden cevap gelir: “Ne zaman?” Blip kurnazca karşılık verir: “Sadece birkaç gün.” Birkaç gün içinde ne olacaktır? Blip tutuklanır; bu arada en yakın arkadaşı moleküler biyolog Flake Fountain ABD ordusundan General Kiljoy’un insanlar üzerinde yürüttüğü bir deneyle ilgili araştırma yapmak üzere görevlendirilir. Fareli Köyün Kavalcısı adı verilen bir virüs test edilmektedir; bu virüs, insanların sembol kapasitesini etkisizleştirmekte dolayısıyla iletişim becerisini tahrip etmektedir. Böyle bir biyolojik silah dünya üzerinde kullanılacak olursa ne gibi sonuçlar doğurur? Yeryüzündeki insanların ipe sapa gelmez, anlamsız bir şekilde konuşmaya başlamaları bir tehdit midir yoksa bir toplumsal evrim fırsatı mı?
Gerçeküstü edebiyatın başyapıtları arasında gösterilen bu roman “En iyi düşsel kurgu” dalında Independent Publisher Kitap Ödülü’nü kazandı.
Çığrından Çıkmış Zaman
Yazar: Philip K. Dick
Çevirmen: Nur Yener
Yayınevi: Alfa Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 286
“Gerçeklik,” dedi Ragle. “Sana gerçeği veriyorum.”
Ragle Gumm sıradan bir hayat süren sıradan bir adam. Bizden tek farkı her gün bir gazetenin yarışmasına katılması ve hep kazanması belki de. Ne var ki gün gelir hayatının, hatta tüm dünyasının sırf onu mutlu ve huzurlu tutmak için yaratılmış bir tiyatro olduğu kanısına kapılır. Ama bu dünya bir yanılsamaysa o zaman gerçek Ragle Gumm kimdir ve her gün katılıp kazandığı yarışma Küçük Yeşil Adam Bundan Sonra Nerede Olacak’ta aslında neyi tahmin etmektedir?
İçinizden bir ses her şeyde bir terslik olduğunu söylüyorsa, o sesi dinleyin…
Otomatik Piyano
Yazar: Kurt Vonnegut
Çevirmen: İrma Doğanoğlu Çimen
Yayınevi: April Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 376
İlerleme…
Kulağa pek hoş gelen bir kavram.
Hep ileri, daima ileri! İnsanlığın gelişmesi, sınırlarını zorlaması, aşması…
Peki, bedeli?
Üçüncü Dünya Savaşı sonrası: Aşırı mekanikleşmiş bir toplum. Fabrikalar, tüm üretim, her şeyin çalışması için bir avuç insan, bir avuç becerikli mühendis yeterli. Geri kalanlarsa…
Bu toplumun süper-mühendislerinden Paul Proteus, yaşadığı ‘Mekanize Amerikan Rüyası’ndan uyanarak varlığını, hayatın anlamını, toplumdaki muazzam ayrışmayı, ilerlemenin nelere mal olduğunu sorguluyor. ‘İnsan’ dünyayı yeniden kazanmak için isyan hareketine mi katılmalı yoksa görece muazzam refahın bedelini ödemeye razı mı olmalı?
Otomatik Piyano, ataları Biz, Cesur Yeni Dünya ve dört yıl büyüğü 1984 gibi akıl-ilerleme-mekanikleşme temalı bir distopya. Ama farklı. Çünkü Vonnegut’ın distopyasındaki makineler, diğer distopyaların yazarlarının muazzam hayal güçlerinden çıkmış makineler değil, kitabın yazıldığı dönemde var olan makineler.
Otomatik Piyano bizleri uzakta değil, çok yakında olan bir şeye karşı, hem de ‘İlerleme’ye laf etmenin hiç hoş karşılanmadığı 50’li yıllardan uyarıyor ve teknolojinin muazzam gelişiminin işin içine insana has hırslar girdiğinde nerelere varabileceğini gösteriyor.
Otomatik Piyano, Kurt Vonnegut’ın bildik sivri dilli açık sözlülüğüyle, “Konusunu, konusu güle oynaya Biz’den araklanmış Cesur Yeni Dünya’dan güle oynaya arakladım,” dediği ilk göz ağrısı…
Doğu Yolculuğu
Yazar: Hermann Hesse
Çevirmen: Zehra Aksu Yılmazer
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 80
İlkgençlik yıllarından beri hayranı olduğu Doğu felsefesi ve Doğu mistisizmi, büyük Alman yazar Hermann Hesse’nin eserinin temellerinden biridir. Hesse’nin en ünlü yapıtlarından Boncuk Oyunu’nun motiflerinin ilk kez ortaya çıktığı, ona hazırlık niteliği taşıyan Doğu Yolculuğu’ndaki H.H. için yolculuk, kendi yaşam yolunun simgesine dönüşür, onu geçmişe, çocukluk döneminin suçsuzluğuna çekip götürür, insan olma sürecinin aşamalarını tek tek sergileyerek yanlışlara, kuşkulara ve umutsuzluklara sürükler. Üyesi olduğu ve ona yolculuğa katılma şansını veren Cemiyet, giderek inandırıcılığını yitirir ve H. yolunu şaşırır; başına gelenlerden dolayı başkalarını suçlar; yabancı, ıssız ve kasvetli bir gerçeklik içinde kendini kaybeder. Doğu Yolculuğu, günümüz insanının yalnızlığının; kişinin kendi yaşamını bir bütünün, bir düşünün ve bir topluluğun içine katma ihtiyacının öyküsü.
Yok Edici
Yazar: William S. Burroughs
Çevirmen: Ahmet Ergenç
Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
Sayfa Sayısı: 176
Burroughs bu deneysel, mozaiğimsi romanda yine şiddetin anatomisini ve uygarlığın kirli haritasını çıkarıyor. Dünyayı yaşanmaz bir hale getiren bütün iktidar odaklarına, ırkçılığa, vahşi kapitalizme, ataerkil hegemoniye acımasız bir şekilde saldırırken, anlatış şekliyle de sarsıcı ve aykırı bir dil yaratıyor. Amerika’nın vahşi tarihiyle, Kızılderililer’e, Vietnamlılar’a, siyahlara, eşcinsellere ve diğerlerine uygulanan şiddetle en korkusuzca yüzleşen Amerikalı yazarlardan biri olan Burroughs tarihi ve geleceği bir daha düşünmenizi sağlayacak.
Uç noktaya taşığı durumlardan iğneleyici bir ironi ve absürdlüğe ulaşırken, sahihliği ile de insanın ruhuna dokunabilen bir roman bu. Ölüm, uyuşturucular, sinir gazı yüklü trenler, paranoid kurgular, fantastik savaş senaryoları, halüsinasyonlar, geçmişin vahşeti ve geleceğin bilimkurgu dünyası arasında dünyanın ahvalini önemseyen ama bunu bilmiş bir tonla ifade etmeyen “angaje” bir yazarın sesini duymak mümkün. Deneysel bir dil aracılığıyla yapılan ironisi bol bir uygarlık eleştirisi ve başlı başına bir edebiyat şöleni burada sizi bekliyor.
Mavi Sakal
Yazar: Kurt Vonnegut
Çevirmen: Handan Balkara
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 312
“Ne düşünürsen düşün ama artık başka bir şey düşün.”
Mavi Sakal, daha önce Şampiyonların Kahvaltısı’nda karşılaştığımız soyut dışavurumcu ressam Rabo Karabekian’ın kurgusal otobiyografisi. Karabekian’ın tek arzusu, patates ambarında kilit altında tuttuğu sırrıyla rahat bırakılmaktır; ama hayatına davetsiz bir misafir misali giren dul Circe Berman, münasebetsiz sorularıyla onu hikâyesini anlatmaya zorlar. Sonuç, elbette tam da Kurt Vonnegut’tan bekleneceği üzere, felaketi ve insanoğlunun merhametsizliğini harikulade bir ironiyle ele alan bir hikâye.
Kara mizahı, hicivli dili ve eşsiz hayal gücüyle 20. yüzyılın en önemli yazarları arasında yer alan Vonnegut, Time’ın deyimiyle, “George Orwell, Dr. Caligari ve Flash Gordon’ı tek vücutta birleştiren bir yazar… ahlaklı bir soytarı, deli bir biliminsanı.”
Galapagos
Yazar: Kurt Vonnegut
Çevirmen: Handan Balkara
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 312
“İnsanlar er geç bir gün öleceklerini hâlâ biliyorlar mı? Hayır, bilmiyorlar. Naçizane fikrimi soracak olursanız, bunu unutmuş oldukları için çok şanslılar.”
Galápagos Adaları’na hoş geldiniz. Her şey bir milyon yıl önce, MS 1986’da koca beyinli atalarımızın burada mahsur kalmasıyla başladı. Dünya bir felaketin pençesinde cebelleşirken Galápagos ahalisi sadece insan soyunu sürdürmekle kalmayacak, yepyeni bir ırkın, küçük beyinlilerin ortaya çıkmasına da öncülük edecekti. Peki bu “geri evrim”e bir milyon yıl boyunca tanıklık eden anlatıcımız kim dersiniz? Elbette Kurt Vonnegut evreninin vazgeçilmezi, ünlü bilimkurgu yazarı Kilgore Trout’un oğlunun hayaleti!
Vonnegut, Galápagos’ta o eşsiz mizah anlayışıyla yörüngesini şaşmış dünyayı masaya yatırıyor… ve bizlere felaket ânında ilk kurtarılacakların neler olduğunu hatırlatıyor.
Kara mizahı, hicivli dili ve eşsiz hayal gücüyle 20. yüzyılın en önemli yazarları arasında yer alan Vonnegut, Time’ın deyimiyle, “George Orwell, Dr. Caligari ve Flash Gordon’ı tek vücutta birleştiren bir yazar… ahlaklı bir soytarı, deli bir biliminsanı.”
Kuyruk
Yazar: Christopher Moore
Çevirmen: Roni Rodrig
Yayınevi: Goa
Sayfa Sayısı: 272
Dünyanın tüm dinlerinin en bilinen ve tanınan âdetleri ile dalga geçtiği çılgın romanı Kuzu’dan sonra, Christopher Moore türler arası iletişimi ele aldığı vahşi bir bakış açısıyla aramıza dönüyor. Açık denizlerde macera ve gizem. Deniz biyoloğu Nate Quinn, Maui’nin açığındaki tuzlu ve güneşten kavrulmuş sulara, özellikle de yirmi milyon yıldır okyanusları arşınlayıp müziklerini icra eden dev balinalara âşıktır. Acaba kambur sırtlı balinalar niye şarkı söyler? Bu soru yüzünden Nate ve ekibi önlerine çıkan tüm deniz memelilerini inceler. Ta ki bir balinanın büyük harflerle yazılmış şifreli Beni Isır yazısını göstermek için kuyruğunu havaya kaldırdığı o olağanüstü güne kadar. Kuyruk, bir balinanın romanıdır.
Yüzen Opera ve Yolun Sonu
Yazar: John Barth
Çevirmen: Esra Gül Coşkun
Yayınevi: Monokl
Sayfa Sayısı: 400
John Barth’ın romanları Amerika’da postmodern tekniklerin ve yalın mizahın öncüsüdür. Hiciv ve satir dehası olarak gösterilen Barth, Yüzen Opera & Yolun Sonu romanlarıyla adını Amerikan Edebiyatı’nın devleri arasına yazdırmıştır.
“Ah bu ben… Korkarım her şey çok önemli ve nihayetinde hiçbir şeyin önemi yok… Neden Yüzen Opera? Bu, eskiden Virginia ve Maryland gelgit suları bölgelerinde dolaşan bir gösteri gemisinin adının bir kısmıydı: Adam’ın Hakiki & Benzersiz Yüzen Operası…
Bu kitapta anlatılanlar da kısmen o gemide geçiyor… Sadece bir tane büyük, düz ve açık güvertesi olan bir gösteri gemisi inşa edip orada sürekli olarak gösteriler düzenlemek fikri hep hoşuma gitmiştir. Gemi demir atmayacak, bunun yerine akıntıyla birlikte nehirde bir aşağı bir yukarı sürüklenecek, seyirciler nehrin iki yakasında da oturacaklar. Gemi yanlarından geçerken, oyunun o anda oynanan kısmı neresiyse onu yakalayacaklar ve sonra başka bir parça daha yakalamak için akıntının gemiyi geri getirmesini beklemek zorunda kalacaklar, tabii hâlâ orada oturuyorlarsa. Boşlukları doldurmak içinse hayal güçlerini kullanmak zorunda kalacaklar…
Çoğu zaman neler olup bittiğini hiç mi hiç anlamayacaklar ya da aslında bilmedikleri hâlde bildiklerini düşünecekler. Pek çok kere aktörleri görebilecekler, ama duyamayacaklar. Hayatın buna ne kadar da benzediğini açıklamama lüzum yok. Arkadaşlarımız akıntıyla önümüzden geçerler, onlarla yüz yüze geliriz, onlar akıntıyla birlikte ilerlemeye devam ederler, biz de onlar hakkında duyduğumuz söylentilerle yetinmek zorunda kalırız ya da izlerini tamamen kaybederiz; sonra tekrar gelirler, ya arkadaşlığımızı yenileriz ya da artık birbirimizi anlamadığımızı fark ederiz. İşte bu kitap da bu şekilde ilerleyecek, bundan eminim.
Dostum, yüzen bir opera bu; tuhaflıklarla, melodramla, büyük gösterilerle, derslerle ve eğlenceyle dolu, ama bu opera benim avare yazımın akıntısında gönülsüzce yüzüyor: Onu fark edeceksin, sonra gözden kaybedeceksin, ardından tekrar yakalayacaksın ve kendisi kâh gözünün önünde kâh uzaklarda seyrederken, olayların izini sürmek için belki de dikkatini ve hayal gücünü en iyi şekilde kullanman lazım gelecek…”
John Barth
Düşünce Çetesi
Yazar: Tibor Fischer
Çevirmen: Dilan Sarıoğlu
Yayınevi: April Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 350
Eddie.
Hayatın bir ısırık alıp tadını beğenmeyince geri tükürdüğü, yaşlanmaya yüz tutmuş, kel, şişman, miskin, beş parasız ancak amansız bir yeme içme aşığı İngiliz filozof. Kendi deyimiyle resmî düşünce taciri. Ama hepimizin bir fan kulübü var.
Hubert.
Banka soyguncusu. Suç kariyeri kısa ama ceza kariyeri uzun. Talihsizlik konusunda sağlam, işleyen anatomi konusunda zayıf; tek kol, tek bacak ve ağır işiten kulaklar.
Joyclene.
35 yaşında. İki kere boşanmış. Bankada müdür yardımcısı. Karaciğeri haddinden fazla çalışmış filozoflar için muhtemelen ölümcül. Ama çıplak; ne çok hızlı ne çok yavaş.
Bir dizi banka soygunu.
Marksist, Stoacı, Neo-Platoncu ya da positivist.
Montaigne, Kant, Aristo, Nietzsche, Descartes, Seneca, Zenon, Hume…
Felsefe tarihinin en mühim teorileri Düşünce Çetesi’nin hizmetinde.
İngiltere’nin yaşayan en büyük yazarlarından Tibor Fischer’dan ipe sapa gelmez, kıvrak dilli ve çatlak sesli bir roman.
Düşünce çetesi yüksek sesli gülme garantili.
Dokuz Öykü
Yazar: Jerome David Salinger
Çevirmen: Coşkun Yerli
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 172
Sahte dünyanın sahte insanlarına topyekün savaş açmıştı Salinger: Bu kitaptaki öyküler, bu dünyanın kabullenilmesinde değil, aşılmasında buluyor doruk noktasını. İnce bir ironiyi, keskin gözlemleriyle bütünleyen yazar, James Joyce’un “epiphany” tanımına uyan bir öykü döngüsü yaratıyor: Seymour’un intihar etmesiyle başlayan, geleceği görebilen harika çocuk Teddy’nin kızkardeşi tarafından boş havuza itilerek ölmesiyle noktalanan bir döngü bu.
Salinger: bu yüzyılın ironik ve mistik batılısı.