Usta ile Margarita’nın kahramanı Woland’la yardımcılarının işe karışmasıyla Moskova, fantastik bir karmaşanın içine girer. Bulgakov, keskin kara mizahıyla, Sovyetlerin saat gibi işleyen sistemini parçalar, dağıtır. Yazılışından şunca yıl sonra bile güncelliğini ve tazeliğini koruyan Usta ile Margarita, toplumsal düzenin bir alegorisi.
Usta ile Margarita
Yazar: Mihayl Afanasyeviç Bulgakov
Çevirmen: Aydın Emeç
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 576
Sovyetler döneminin önde gelen yazarlarından Mihail Bulgakov’un, ölümünden 26 yıl sonra yayınlanan bu dev romanı, yirminci yüzyıl edebiyatının başyapıtlarından. İlk yayınlandığında, sansüre uğrayarak kitaptan çıkartılan 80 sayfayı da içeren bu çeviriyi yeniden elden geçirdikten sonra yayınlıyoruz.
’30’lu yılların Moskova’sında İsa’nın gerçekten yaşayıp yaşamadığını tartışan iki yazarın yanına, geleceği okuma yetisine sahip biri yanaşır. Yazarların da geleceklerini okuyan yabancı, birinin yakında öleceğini, öbürünün de delireceğini söyler. Woland adındaki bu yabancı, Sovyet toplumunu ziyarete gelmiş Şeytan’dan başkası değildir. Gerçekten de, yazarlardan biri kısa bir süre sonra ölür. Delirip akıl hastanesine kapatılan öbür yazar ise, orada Usta ile karşılaşır. Usta’nın İsa’nın çarmıhca gerilmesinde büyük rolü olan vali Pontius Pilatus’la ilgili romanını ve Margarita’ya olan aşkını dinler. Aslında farklı ortamlardaki bütün bu kişileri birbirine bağlayan bir şey vardır elbette.
Hepsinde Şeytan’ın parmağını bulabileceğimiz son derece ince bir kurguyla birbirine bağlanmış öykülerden oluşan Usta ile Margarita’nın kahramanı Woland’la yardımcılarının işe karışmasıyla Moskova, fantastik bir karmaşanın içine girer. Bulgakov, keskin kara mizahıyla, Sovyetlerin saat gibi işleyen sistemini parçalar, dağıtır. Yazılışından şunca yıl sonra bile güncelliğini ve tazeliğini koruyan Usta ile Margarita, toplumsal düzenin bir alegorisi.
Suç ve Ceza
Yazar: Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Çevirmen: Sabri Gürses
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 668
Dostoyevski’nin Rusya’yı, Rus halkını gözlemleyerek içlerinden çekip çıkardığı Raskolnikov hem yazarın hem de edebiyat tarihinin en karanlık karakteridir. Yoksulluğunun güzel ve parlak bir hayat kurmasına izin vermeyeceğine inanan genç bir hukuk öğrencisinin, yaşlı tefeci kadını öldürüp parasını çalmayı planlamasıyla başlayan hikâyesi, Raskolnikov’un ikilemlerinden, iç çatışmalarından hareketle insanlığa sorduğu ahlaki ve felsefi sorularla edebiyatı başka bir boyuta taşımıştır.
Suç ve Ceza yayımlandığı 1866 tarihinden bu yana, modern insana yaklaşımıyla ve sorduğu can alıcı sorularla güncelliğini hiç kaybetmediği gibi, edebiyatın çıtasını erişilmesi güç bir seviyeye yükseltmiştir. Dostoyevski’nin dehasını tüm yönleriyle yansıttığı roman, bir suçun psikolojik kaydıdır aynı zamanda.
“Aşkı ilk defa yaşamak gibi, denizi ilk defa görmek gibi, Dostoyevski’ yi keşfetmek de insanın hayatında önemli bir tarihtir.”
Jorge Luis Borges
İlginizi Çekebilir: “Suç ve Ceza” Hayranlarına Okuma Önerileri
Gizemler
Yazar: Knut Hamsun
Çevirmen: Haydar Şahin
Yayınevi: Monokl
Sayfa Sayısı: 272
1920 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Knut Hamsun’dan Dostoyevski’nin Budala’sı ile eş değerde görülen muhteşem bir roman. Gizemler, gizemli kurgusuyla ve yalın biçimiyle okuyanı kendine hayran bırakıyor.
Gizemler’i okuduktan sonra Nagel karakterini hiçbir zaman unutamayacaksınız.,
“Gizemler’e duyduğum yakınlığı hiç kitaba duymadım.”
Henry Miller
“Nobel ödülünü hiç kimse Hamsun kadar hak etmemiştir.”
Thomas Mann
“Geçen yaz ortasında Norveç’in küçük kıyı kasabalarından biri epeyce sıra dışı olaylara sahne oldu. Bir yabancı geldi; Nagel adındaki bu ilginç, kendine özgü şarlatan, yığınla tuhaflık yapıp geldiği gibi birdenbire ortadan kayboldu. Dahası, genç ve gizemli bir kadın, kim bilir ne için, onu ziyaret etti; ancak birkaç saat kalma cesareti gösterdikten sonra kendi yoluna gitti. Ama olaylar böyle başlamıyor…”
Knut Hamsun
Zamanımızın Bir Kahramanı
Yazar: Mihail Lermontov
Çevirmen: Ülkü Tamer
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 192
“Beyler, Zamanımızın Bir Kahramanı bir tek kişinin portresi değildir; kuşağımızın gittikçe artan kötülüklerinden yaratılmış bir portredir. Bana bir insanın bu kadar kötü olamayacağını söyleyeceksiniz yine; ben de diyeceğim ki, madem bir sürü trajik ve romantik haydutun varlığına inandınız, neden Peçorin gerçeğine inanmıyorsunuz? Yoksa bu kişideki gerçek payı sizin istediğinizden daha mı fazla?”
Henüz yirmi yedi yaşındayken bir düelloda yaşamını yitiren Lermontov’un tek romanı Zamanımızın Bir Kahramanı, bugün dünya edebiyatının başyapıtları arasında yer alır. XIX. yüzyıl Rus edebiyatının en büyük şairlerinden biri olan Lermontov’un bu romanda yarattığı Peçorin karakteriyse, yalnızca o günlerde değil, günümüzde de edebiyat dünyasının en çok tartışılan karakterlerinden biridir. Döneminin toplumsal yaşamının eleştirel bir tablosunu çizen bu romanı Ülkü Tamer’in benzersiz çevirisiyle sunuyoruz.
Ölü Canlar
Yazar: Nikolay Vasilyeviç Gogol
Çevirmen: Ergin Altay
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 455
Ergin Altay çevirisi, Yazarın ve Edmund Wilson’un önsözleriyle, Victor Şklovski ve Mihail V. Şahtin’in sonzözleriyle, Yazarın döneme dair mektuplarıyla, Yazar ve dönem kronolojisiyle.
İlk Rus klasikleri arasında yer alan Ölü Canlar, 19. yüzyıl Rus toplumunun en başarılı hicivlerindendir. Gogol, hayranı olduğu Puşkin’in önerisiyle yazdığı Ölü Canlar’da dönemin Rusya’sını kitabın kahramanı Çiçikov üzerinden anlatır. Zengin olma hayaliyle yanıp tutuşan Çiçikov kendisine kurnazca bir yol bulmuştur: Kasaba kasaba dolaşıp toprak sahiplerinin ölü kölelerini kâğıt üzerinde satın alarak “itibar sahibi bir beyefendi” olmak…
Gogol’ün İlahi Komedya’dan esinlenerek üç cilt olarak tasarladığı eseri, ilk cildinin ardından sansür komitesinden büyük eleştiriler alır. 10 yıl sonra ikinci cildi tamamladığında Gogol, geçirdiği bir buhranla eserin elyazmalarını yakar. İlk tasarlanan haline uygunşekilde tamamlanamamasına rağmen bütünlüklü bir kitap olan Ölü Canlar, metnin alt başlığı gibi adeta “bir epik şiir”dir ve 19. yüzyıl Rus edebiyatının en başarılı örneklerindendir. “Gogol’ün kahkahasının ardında görünmez gözyaşları hissedersiniz.”
Aleksandr Puşkin
Moskova – Petuşki
Yazar: Venedikt Yerofeyev
Çevirmen: Rıza Dırık
Yayınevi: Nota Bene Yayınları
Sayfa Sayısı: 160
Dünyada pek çok dile çevrilen, tiyatroya uyarlanan ve hatta Moskova’da anıtı bulunan –belki de ilk kez bir ‘roman’ın anıtı dikilmiştir- Moskova-Petuşki romanı nihayet okurlarla buluşuyor.
Venedikt Vasilyeviç Yerofeyev, Sovyet döneminde doğmuş, yaşamış ve ölmüş olsa da, o dönemin sınırlarını aşan çok az sayıda Rus yazardan birisidir. Pek çok kaynağa göre post modern Rus edebiyatının öncüsü sayılır, ancak yapıtlarıyla, Rusya’yı Sovyet ve post Sovyet olarak ikiye ayıran sınırı aşmayı başarmıştır. Her türlü parti kavgasından, etnik algıdan uzak durduğu gibi, klasik edebiyata da dahil olmamıştır. Yerofeyev’in metni, gerilimli bir dinsel hesaplaşmadır. Onun dünyayı algılayışı da dehşet gerilimleriyle doludur.
Yazarın edebi tutumu, mevcut oluştan varoluşa sıçrayış gibi Hristiyan geleneğini de içine alan dertlerle ilgilidir. Sovyet deneyiminin çözülüşü sonrası ortaya çıkan dağılma ve hayal kırıklıkları toplamı onun metinlerine bir “sarhoşluk” hali olarak yansırken, yazar bu sarhoşluktan, umutsuzluk değil esrik bir coşku, bir varoluş şöleni çıkarmasını bilir. Sarhoşluk halinin metafizik keşif imkânları, ülkenin acıtıcı gerçeklerinden kaçma şansı sunar.
Moskova-Petuşki yeni bir dünyanın doğuşunu, kahramanın doğum sancılarını ve insanın alçalabileceği son noktada yaşadığı arınmayı, kah küfrün kaba gerçekçi diliyle, kah gerçeküstü öğelerin incelikli ve coşkun dünyasıyla anlatır. Bindiğiniz tren Moskova-Petuşki istasyonuna hiçbir zaman varamasa da, çılgınlar, meczuplar, alkolikler, yazarlar ve tabi ki şiir ve romanın konuk olduğu o vagonlar baş döndürücü bir hızla göğe yükselir.
Taksitle Ölüm
Yazar: Louis Ferdinand Celine
Çevirmen: Simla Ongan
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 544
Fransız yazar Louis-Ferdinand Céline’in ikinci romanı olan Taksitle Ölüm, Gecenin Sonuna Yolculuk’tan dört yıl sonra, 12 Mayıs 1936’da yayımlandığında eleştirmenler tarafından kıyasıya eleştirilmiş, günümüzdeyse birçok yorumcu tarafından Céline’in gerçek başyapıtı olarak kabul edilmiştir.
Céline, yer yer otobiyografik anlar da içeren bu romanında, hayatını büyük bir yokoluşa adamış Ferdinand’ın hikâyesini anlatıyor. Paris sokakları, pasajlar, tezgâhtarlar, kuyumcular, hayat kadınları, uçan balonlar, tuhaf bilimsel fikirler, sinir krizleri, kayıtsızlık ve hiçlik de cabası…
Yayımlanışından tam 81 yıl sonra Türkçeye ‘‘bulaştırılan’’ Taksitle Ölüm küfürbaz, asi, provokatif, müptezel, haz düşkünü, sınır ihlali yapan, kaotik bir metin.
Hayatta dikiş tutturamayanların, dahası tutturmak istemeyenlerin başucu kitabı…
“Kitap nihayet yayımlanıyor. Biçeminden haberdarsınız zaten – bu, Yolculuk’tan çok daha ötesi.”
L.-F. Céline’den J. Garcin’e mektup, 21 Nisan 1936
Salambo
Yazar: Gustave Flaubert
Çevirmen: Samih Tiryakioğlu
Yayınevi: Tema Yayınları
Sayfa Sayısı: 344
Flaubert’in çok güzel bir üslubu vardı, cümlelerini bir kuyumcu gibi işlerdi. Yazdıklarını yüksek sesle ya kendi kendine ya da dostlarına okur; sözcüklerin ahengini, cümlelerin güzelliğini böylece denetlerdi. Alexandre Dumas’nın bir sözü, onun bu sanatçı titizliğini çok güzel anlatır. Dumas şöyle diyor: “Flaubert mi? O bir devdir ki bir kutu yapmak için bir orman devirir!”
Gustave Flaubert “Salambo”yu tam altı yılda yazdı. 24 Kasım 1862’de yayımlanan eser, çok yavaş bir çalışmayla hazırlandı. Birçok yorgunluğa, cesaret kırılmasına neden oldu. Flaubert’in “Salambo”ya temel olan “kaybolmuş uygarlıkları anma” düşüncesini, Doğu’ya yaptığı yolculuklar sırasında geliştirdiği sanılır. Yazar 1851’de Roma’da genç bir kadına rastlamış, bu rastlaşma onun zihninde Salambo’nun fiziksel görünüşünü canlandırmıştı.
“Salambo”nun konusu MÖ 264-241 yıllarında Roma ile Kartaca arasındaki ilk savaştan sonra, Kartaca’da geçer. Kartaca’nın yenilmesiyle sonuçlanan bu savaşın ardından kente dönen paralı askerler paralarını alamamışlar, kenti tehdit etmeye başlamışlardır. Bunun üzerine, paralı askerlerin elebaşısı Libyalı Matho ve yardımcıları ile ilkin Kartacalı General Hannon, daha sonra da Büyük Komutan Hamilkar Barka arasında kanlı, korkunç savaşlar olur. İşte romanın konusu bu heyecanlı, sürükleyici savaş sahneleri üzerine kurulmuş, Hamilkar’ın güzel kızı Salambo ile paralı askerlerin elebaşısı Matho arasındaki gönül macerası da romanın temel direği olmuştur.
Pendragon Söylencesi
Yazar: Antal Szerb
Çevirmen: Vural Yıldırım
Yayınevi: Elips Kitapları
Sayfa Sayısı: 286
“Bugünlerde rastlantı da yozlaştı.” dedi sözcüğün sonunda sesini yükselterek. “Luther’in çağında örneğin, rastlantı, yıldırımın tam insanın burnunun önüne düşmesi ve yine de tepesine isabet etmemesi demekti. Bu bir sonuç da doğurdu: Reformasyon. Bugün, günümüzde rastlantı olsa olsa iki beyefendinin birlikte yaz tatili yapmaya gitmeleri sonucunu doğuruyor. Bunun Ananke’si, alın yazısı nerede ki içinden -eğer iyi anımsıyorsa- Nietzsche’nin sözünü ettiği en büyük erdem ‘amor fati’ çıkıp sürsün?”
Pendragon Söylencesi Londra’da başlayan Galler’de devam eden, içerisinde; üst sınıf bir komedi, ilginç bir aşk ve hayalet hikâyesi ile birlikte cinayet-gizem hikâyesini harmanlayan neredeyse felsefi-gerilim diyebileceğimiz türde bir roman.
Yazarlığının yanında aynı zamanda dünyanın en önemli eleştirmenlerinden biri olan Antal Szerb’in; romanın baş karakteri vasıtasıyla İngilizlere ve onların nezdinde insanoğluna dair yaptığı isabetli dokundurmalar bu eseri değerli kılan başlıca unsurlardan sadece biri.
“Antal Szerb 20. yüzyılın usta romancıları arasında yer alıyor.”
Paul Bailey – The Daily Telegraph
“Bu kitap yüzde kocaman bir gülümsemeyle okunan, tadına doyulamayacak kadar akıcı bir ziyafet…”
The Guardian
Saptırılmış Vasiyetler
Yazar: Milan Kundera
Çevirmen: Özdemir İnce
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 272
Çek asıllı yazar Milan Kundera, yalnız edebiyatçı kişiliğiyle değil, uygarlığı, sanatı, insanın varoluş sorunlarını tartışan eserleriyle de çağımızın önde gelen aydınlarından biri oldu..
Şaka, Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği, Ayrılık Valsi, Ölümsüzlük gibi romanlarıyla, Gülünesi Aşklar gibi öykü kitaplarıyla dünya edebiyatının en seçkin yazarları arasında yer alan Milan Kundera’nın, edebiyat, özellikle de roman sanatı üstüne denemeleri de bir o kadar önemlidir. Kundera’nın Saptırılmış Vasiyetler’i, onu izleyen Roman Sanatı ve Perde adlı kitaplarıyla bir üçleme oluşturur; roman geleneğini çok değişik açılardan ele alan bir üçleme.
Perde’de okuru romanın tarihsel evrimi içinde derinlikli bir yolculuğa çıkaran, Roman Sanatı’nda kendi kurduğu roman evreninin kökenlerine uzanan Kundera, Saptırılmış Vasiyetler’de roman felsefesinin ışığı altında çağımızın büyük edebiyat yönelimlerini inceliyor. Saptırılmış Vasiyetler, yalnızca Kundera’nın daha derinden anlaşılması açısından değil, tüm roman sanatının kavranması açısından da olmazsa olmaz bir kaynak kitap.
Günlerin Köpüğü
Yazar: Boris Vian
Çevirmen: Elif Ertan
Yayınevi: E Yayınları
Sayfa Sayısı: 256
“Yaşamda önemli olan, her şey için bir yargıya varabilmektedir. Sonunda kitleler bireyler haklı çıkar. Yaşam kurallarının sayısını azaltmak gerekir, yaşamı sürdürmek için onları izlememize ihtiyaçları yoktur. Aslolan iki şey vardır: güzel kızlarla aşk, ve New Orleans’ın ya da Duke Ellington’un müziği, ikisi de aynı şey. Geri kalan yok olmalı, çünkü geri kalan çirkindir, ileride gelecek olan sayfalar tüm gücünü tamamen gerçek bir öyküden almıştır., çünkü başından sonuna kadar ben hayal ettim.
Satürn’ün Halkaları
Yazar: W. G. Sebald
Çevirmen: Yeşim Tükel Kılıç
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 268
Satürn’ün Halkaları, W. G. Sebald’in İngiltere’nin doğu kesimindeki Suffolk Kontluğu?nda yürüyerek yaptığı yolculuğun notlarından oluşan bir roman. Ama aynı zamanda Suffolk öyküsünün çerçevesinde, geçmişe, çocukluğa, tarihe, savaşlara, ölümlere, soykırımlara, kısacası insan eliyle gerçekleşen yıkımlara ve yokoluşlara uzanan, doğanın ve kültürün neden olduğu yıkımların tarihteki izini süren bir yol romanı. 2001 yılında, trajik bir rastlantı sonucunda gezdiği yerlerde trafik kazasında yaşamını yitiren yazar Sebald, Satürn’ün Halkaları’nda, Suffolk’un çakıl taşlı sahillerinde yürürken, okurları şimdi ile geçmişin, gerçek ile düşün iç içe geçtiği yaşantılar ve metinler arasında bir yolculuğa çıkarıyor: Ömer Hayyam’dan Descartes’a, Borges’ten Joseph Conrad, Chateaubriand ve daha nicelerine uzanarak…
Palyaço
Yazar: Heinrich Böll
Çevirmen: Ahmet Arpad
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 256
Hans Schnier, varlıklı bir ailenin oğlu olmasına karşın meslek olarak palyaçoluğu seçmiştir. Evlenmeye ve doğacak çocuklarını Katolik terbiyesiyle büyütmeye yanaşmadığından, toplum baskısına direnemeyen sevgilisi tarafından terk edilir. Hans bu kayıp yüzünden yıkılır, sanatı bitme noktasına gelir.
Palyaço 1963 yılında yayımlandığında Almanya’da büyük tartışmalara yol açmış, Heinrich Böll din karşıtı olmakla suçlanmıştır. Oysa yazar, İkinci Dünya Savaşı sonrası burjuva toplumunun dar kafalılığı ve çarpık ahlakı yüzünden “ayrıksı” bir bireyin o toplumda kendine yer bulamayışının altını çizer. Palyaçonun maskesi ardında en sarsıcı gerçekleri dile getirir; günlük hayatın acımasızlıklarını, boş kuralları, haksız baskıları okurun yüzüne bir tokat gibi çarpar. Palyaço makyajı, aslında bireyin acılarını, arzularını, umutlarını sakladığı bir maskedir.
Güzel bir söz vardır: hiçbir şey. Hiçbir şey düşünme. Başbakan’ı düşünme, Katolikleri de düşünme. Küvette ağlayan, terliklerine kahve damlayan o palyaçoyu düşün.
On Kişiydiler
Yazar: Agatha Christie
Çevirmen: Çiğdem Öztekin
Yayınevi: Altın Kitaplar
Sayfa Sayısı: 224
Her birinin gizledikleri ve korktukları sırları olan on kişi, Zenci Adası’ndaki ıssız bir malikâneye davet edilirler. Ancak malikâneye giden grubu bir sürpriz beklemektedir, ev sahibi ortalarda yoktur.
Geçmişlerindeki karanlık sırlardan başka hiçbir şeyleri olmayan bu insanlar adada mahsur kalmışlardır.
Konuklar bir süre sonra gizledikleri sırları birbirlerine anlatırlar. Ve teker teker ölmeye başlarlar…
Bahar Karları
Yazar: Yukio Mişima
Çevirmen: Püren Özgören
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 378
…”Bahar Karları” yazarın “Bereket Denizi” adlı dörtlemesinin ilk kitabı. Yapıtları “Proust”, “Gide” ve “Sartre”ın yapıtlarıyla karşılaştırılan, cesaret ve erkeksi niteliklerle olan tutkusyla Hemingway’e benzetilen Yukio Mişima, bu kitabında 1912 yılında Tokyo’da İmparatorluk Sarayının köklü soylu sınıfının kapalı çevresinde, sırtlarında geleneğin ağır yükünü taşımayan zengin ailelerin, paraları sayesinde toplumsal ve siyasal güç aramalarını anlatır…
İlginizi Çekebilir: Bereket Denizi Serisi
Ölesiye Yaşamak
Yazar: Erich Maria Remarque
Çevirmen: Esat Nermi
Yayınevi: Oda Yayınları
Sayfa Sayısı: 435
Dünya barışı! Bu konuda şimdiye dek hiçbir zaman çağımızdakinden daha çok laf edilmemiş, bu uğurda hiçbir zaman da bu kadar az çaba harcanmamıştır. Yüzyılımızdakinden, ilerleme, teknik, uygarlık yüzyılı denilen, halkın kitle halinde bilgiye kavuşturulup kitle halinde öldürüldüğü yirminci yüzyıldakinden daha bol yalancı peygamber hiçbir çağda ortaya çıkmamış; daha çok yalan hiçbir çağda söylenmemiş; daha çok ölüm, daha çok yıkım olmamış ve gözyaşı dökülmemiştir.
Nadja
Yazar: Andre Breton
Çevirmen: İsmet Birkan
Yayınevi: Jaguar Kitap
Sayfa Sayısı: 145
“Kimim ben?”
Birçok şeyin yanında, en temelde bir arayışın romanı olan Nadja bu unutulmaz soruyla başlıyor. André Breton, Paris sokaklarında, gerçekle düş arasında gidip gelen, bir görünüp bir kaybolan ve hep biraz eksik görünen nadide bir “umut” kıvılcımını arıyor. Yazar, bu kıvılcımın görünür olduğu anlarda, ezoterik bir aşkın yoğun melankolisine kapılmaya ve en mahrem hallerini bir günce berraklığıyla ortaya sermeye, böylece kendi benliğinin en karanlık köşelerini aydınlatmaya başlıyor. Bu açıklık, arayışının belki de en can alıcı kısmını oluşturuyor.
Nadja, gündelik hayata dair olguların gerçeküstü algılanışını sunmakla kalmıyor; gerçeküstücülüğün estetik bir kaygıdan daha fazlası, hatta politik tavrı ve varoluşsal sorgulamasıyla ne denli yaşamsal bir mesele olduğunu da gösteriyor.