Vejetaryen kitabı ile Han Kang bizleri cinselliği, şiddeti, ilişkilerimizi ve saplantılarımızı sorgulayacağımız rahatsız edici bir yolculuğa çıkarıyor.
Vejetaryen
Yazar: Han Kang
Çevirmen: Göksel Türközü
Yayınevi: April Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 160
Rüyalar başlamadan önce Yonğhe ve kocasının hayatları gayet sıradandı. Evliliğin tekdüzeliğinde normal bir yaşam sürerlerken, Yonğhe rüyalar görmeye başladı ve vejetaryen olmaya karar verdi. Evdeki tüm etleri bir torbaya doldurdu. Kalamarları. Yumurtaları. O hafta kocası, iş yerine ilk kez ütüsüz bir gömlekle gitti. Bu, korkunç değişimin başlangıcıydı.
Han Kang bizleri cinselliği, şiddeti, ilişkilerimizi ve saplantılarımızı sorgulayacağımız rahatsız edici bir yolculuğa çıkarıyor.
“Derinize nüfuz edecek ürkütücü bir evrenselliğe sahip.”
Laura Miller
“Kang, insan beyninin ve bedeninin dayanabileceği sınırları ve vahşetin en uç biçimlerinde bile görülebilen tuhaf güzellikleri araştırıyor.”
Entertainment Weekly
Kasiyer
Yazar: Sayaka Murata
Çevirmen: H. Can Erkin
Yayınevi: Turkuvaz Kitap
Sayfa Sayısı: 126
“Lütfen, normal ol artık.”
Otuz altı yaşındaki Keiko Furukura, bir süpermarkette on sekiz yıldır kasiyerlik yapıyor. Kurallar basit: İşe zamanında geliyor, ürünleri raflara yerleştiriyor, müşterilere güler yüz gösteriyor. Müdürler değişiyor, çalışanlar değişiyor ama Keiko kasiyerliğe devam ediyor. Düzgün bir iş bulmasını, evlenmesini öğütleyenlerin sözüne kulak asmıyor. Derken bir gün… Yazarlığın yanı sıra yarı zamanlı kasiyerlik yapan Sayaka Murata, Kasiyer’de unutulmaz bir karakter yaratıyor. Aile, iş yeri, evlilik gibi kurumları masaya yatıran Murata, yarattığı karakter üzerinden topluma tek bir soru yöneltiyor:
“Başka bir arzunuz?”
“Japonya seyahatimde elimden bırakamadım. Karanlık, rahatsız edici, eğlenceli.”
Elif Batuman
“Tuhaf ve kolay akıldan çıkmayacak bir hikâye.”
Times
“Sayaka Murata harika bir yazar.”
Rabih Alameddine
Badem – Hiçbir Şey Hissedemeyen İnsanlar Nasıl Ağlar?
Yazar: Won – Pyung Sohn
Çevirmen: Tayfun Kartav
Yayınevi: Peta
Sayfa Sayısı: 256
Yunjae başkalarının duygularını anlayabilmekte zorlanan, aleksitimi adlı hastalığa sahip eşsiz bir karakterdir. Diğer kişilerin sözlerini ve eylemlerini anlayamayan, korku ya da öfke hissedemeyen Yunjae, normal bir hayat sürebilmek için annesinin ve ninesinin yardımlarıyla evde duygusallık eğitimleri alır. Dünyayı sadece olduğu hâliyle görebilen Yunjae, kendi doğum gününde trajik bir biçimde ailesini kaybeder ve dünyada bir başına kalır.
Ancak her şeyi kaybettiğinizi düşündüğünüz anda karşınıza yeni birileri çıkıverir. Karanlık yaraları olan Gon, duyarlı ve anlayışlı Dora ve Yunjae’ye yardım etmek isteyen Doktor Shim… Yunjae ve onların arasında yaşananlar, aslında başkalarının duygularını anlamanın ne kadar zor olduğunu ancak bir o kadar da değerli olduğunu farketmemizi sağlıyor.
Mutfak
Yazar: Banana Yoshimoto
Çevirmen: Alev Durucan
Yayınevi: Arion Yayınevi
Sayfa Sayısı: 144
“Mutfak” anneler, transseksüellik, sevdiğini kaybetme, mutfaklar, aşk, trajedi ve çağdaş Japonya’da özgür ruhlu iki kadının aklına gelen terimleri içeren iki öyküyü bir araya getiriyor. Japonya’nın en parlak genç edebiyat yıldızının şaşırtıcı orijinallikteki çalışması.
“Yoshimoto’nun basit, şık tarzı Kazuo Ishuguro’nunki ile kıyaslanabilir. Aşk ve sevdiğini kaybetme üzerine akıllıca yorumlar hayal ve gerçekliğin hafif bir dokunuşuyla bulaşıcı güzellikte bir yazı.”
The Times
Hafıza Polisi
Yazar: Yoko Ogawa
Çevirmen: Peren Ercan
Yayınevi: Kafka Kitap
Sayfa Sayısı: 248
Adı bilinmeyen bir sahildeki küçük bir adada nesneler art arda yok olmaktadır. Önce şapkalar gider, ardından kurdeleler. Kuşlar ve güller de yok olduktan sonra kayıplar hem hız kazanır hem de etki güçleri giderek büyür, ancak despot Hafıza Polisleri’nin korkusuyla titreyen ada halkı, olan biteni sorgulamaktan ölesiye çekinir. Hatıralarına sıkıca sarılan küçük bir grup insan gibi teker teker avlanmaktansa unutmayı tercih ederler. Ne var ki, asıl yok oluş tam da bu noktada başlayacaktır.
Hafızanın gücü ve kayıplardan yadigâr travmalara dair gerçeküstü, kışkırtırcı bir masal olan Hafıza Polisi, satırları arasında yaşadığımız yüzyıla yöneltilebilecek “en naif” serzenişi de gizliyor: Unutmaktan korkmadığınızda her şey birdenbire ölür; her şey, birdenbire…
Güllerin ardından sessizliğe gömülen yok oluşlar, bir süre sonra geri döndü ve üst üste iki kez yaşandı. Bu sefer fotoğraflar ve meyveler kaybolmuştu. Ben annemin şömine başındaki fotoğrafı dahil her şeyi toplayıp yakacakken R. umutsuzca durdurdu beni. “Fotoğraflar değerlidir. Anıları saklarlar. Onları yakarsan bunun geri dönüşü olmaz. Sakın yakma onları.”
“Başka seçeneğimiz yok. Fotoğrafların yok oluşu çoktan başladı,” diye karşılık verdim.
“Peki, fotoğraflar olmazsa annenle babanın yüzünü nasıl hatırlayacaksın?” diye sordu R. ciddi bir tavırla.
“Yok olan annemle babam değil ki, yalnızca fotoğrafları.
Endişe etme, onların yüzlerini asla unutmayacağım.”
“Yoko Ogawa insan psikolojisinin en ince noktalarını, zarif ve dokunaklı anlatımıyla ifade ediyor.”
Kenzaburo Oe
Kahve Soğumadan Önce
Yazar: Toshikazu Kawaguchi
Çevirmen: Şebnem Tansu
Yayınevi: Epsilon Yayınevi
Sayfa Sayısı: 200
Zamanda yolculuk edebilseydiniz neyi değiştirirdiniz?
Kimi son bir kez görmek isterdiniz?
Tokyo’nun ara sokaklarından birinde, ziyaretçilerine özenle demlenen kahvelerini sunan yüz yıllık bir kafe bulunur. Yılın en sıcak gününde bile serin kalmayı başaran, yalnızca dikkatli gözlerin seçebileceği, bodrum katındaki küçük bir kafe… Öyle küçük ki üç masa ve altı sandalye ile mekân baştan başa doluyor. Duvarda ise her biri ayrı bir zamanı gösteren üç saat asılı. Etrafınıza bakındığınızda en hafif tabirle “sıradan” olarak niteleyeceğiniz bu yerin kolaylıkla tahmin edilemeyecek bir hizmeti daha var: Zamanda yolculuk.
Ancak bu, o kadar da kolay değil. Öncelikle belli bir sandalyeye oturmanız gerekiyor ki o, günde sadece bir kez masadan uzaklaşıp kısa süre sonra geri dönen bir hayalete rezerve edilmiş durumda. Eğer oturmayı başarırsanız süreniz dolana kadar sandalyeden kalkamaz, kafeyi terk edemezsiniz. Bir kez daha görmeyi ümit ettiğiniz kişinin daha önce bu kafeyi ziyaret etmiş olması gerekliliği ve geçmiş ya da geleceği asla değiştiremeyeceğiniz gerçeği de cabası… Ama hepsinden önemlisi, kahve soğumadan önce geri dönmek zorunda oluşunuz.
Ne geçmişe ne de bugüne ait olan bir hayalete dönüşmek istemiyorsanız duvardaki antika saatlerin sesine kulak verin: “Tik-tak, tik-tak, kahve birazdan soğuyacak!”
Klara ile Güneş
Yazar: Kazuo Ishiguro
Çevirmen: Lale Akalın
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 264
“Güneş her zaman bize ulaşmanın yolunu bulur.”
Günümüzün en büyük yazarlarından Kazuo Ishiguro, Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandıktan sonra yayımlanan ilk romanı Klara ile Güneş’te, yeni teknolojilerin etkisiyle köklü değişimler geçirmiş bir toplumda yaşanan, sevgi, umut ve fedakârlığa dair unutulmaz bir hikâye anlatıyor.
Sıra dışı gözlem yeteneğine sahip bir yapay zekâ olan Klara, kendisi gibi “Yapay Arkadaş”ların satıldığı mağazadaki yerinden insanları izleyip dış dünyayı öğrenmeye çalışır, onu yeni evine götürecek o özel çocuğu sabırla bekler. O çocuk nihayet çıkageldiğinde, Klara kendini ezici kaygılar ve kırılgan umutlarla dolu bir dünyada bulacak, sarsılmaz bir adanmışlıkla bağlandığı Güneş’in yardımıyla bir mucizeyi gerçek kılmaya çalışırken insan denen canlıyı bütün zaafları ve çelişkileriyle tanıma fırsatı bulacaktır.
“Klara ile Güneş dingin duygusal yoğunluğu sayesinde Ishiguro’nun büyük bir düzyazı üslupçusu olarak yerini sağlamlaştırıyor.”
Evening Standard
“Beni Asla Bırakma’yı sevenlere göre bir roman: O kitabın DNA’sındaki duygusal açıklık, kendimizi dışarıdan görebilme niteliği ve insanlığa dair ‒tam olarak iyimser denemese de‒ şefkatli, dokunaklı ve hakiki bakış burada da mevcut.”
The Times
“Kazuo Ishiguro büyük bir duygusal güce sahip romanlarında, dünyayla bir bağlantımız olduğu yanılsamasının altında yatan dipsiz uçurumu açığa çıkardı.”
2017 Nobel Edebiyat Ödülü’nün gerekçesinden
Yeryüzünde Bir An İçin Muhteşemiz
Yazar: Ocean Vuong
Çevirmen: Deniz Koç
Yayınevi: Harfa
Sayfa Sayısı: 256
“Her kar tanesinin birbirinden farklı olduğunu söylerler, ama kar fırtınası hepimizin üstünü aynı şekilde örtüyor”
Şair Ocean Vuong, yirmili yaşlarında bir oğulun okuma yazma bilmeyen annesine hitaben yazdığı bir mektup formundaki ilk romanı Yeryüzünde Bir An İçin Muhteşemiz’de, Vietnamlı bir ailenin ırkçı şiddetin kol gezdiği beyaz Amerika’daki hayatta kalma mücadelesini anlatıyor.
Bu geçmişe dönüşler ve sorularla dolu mektubun “Küçük Köpek” takma adlı yazarı, kendi kimliğini keşfetme macerasıyla ailesinin Vietnam Savaşı’nın damga vurduğu hikâyesini iç içe geçirirken, hayatının daha önce annesinden sakladığı taraflarını da paylaşıyor. Küçük Köpek’ten İngilizceyi yeni öğrenen bir çocukken okulda yaşadıklarını, mevsimlik işçi olarak tütün tarlalarında geçirdiği yazları, annesiyle çatışmalı ama sıcak ilişkisini, ilk aşkının yürek burkucu hikâyesini ve nasıl yavaş yavaş bir yazara dönüştüğünü dinlerken sadece günümüz Amerika’sının acımasız gerçekliğine değil, dilin iyileştirici, hatta kurtarıcı gücüne de tanıklık ediyoruz.
Yeryüzünde Bir An İçin Muhteşemiz, ırkçılık, sınıf, şiddet, erkeklik gibi meselelere şaşırtıcı bir cesaretle giren, unutulmaz bir roman. Kendi sesini bulan bir oğulun, sesini hiçbir zaman duyuramayacak annesine, sonunda, yazıyla ödediği borç.
İmkansızın Şarkısı
Yazar: Haruki Murakami
Çevirmen: Nihal Önal
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 352
Bir yolculuk sırasında Beatles’ın “Norwegian Wood” adlı parçasını duyan kahramanımız 37 yaşındadır ve bu parça onu Tokyo’da geçirdiği üniversite yıllarına götürecektir. En yakın arkadaşının intihar edişi, geçen zamanın ardından onun kız arkadaşıyla yakınlaşması, araya giren zorunlu ayrılık ve yeni bir kız arkadaş. “İmkânsızın Şarkısı” yalın, çarpıcı ve sıcak bir aşk hikâyesini anlatıyor. Yazarı HARUKİ Murakami Japon edebiyatının aykırı, ama en çok okunan yazarı. Japon geleneklerinin dışında geliştirdiği üslubuyla adından çok söz ettiren Murakami’yi dünyaya tanıtan roman “İmkânsızın Şarkısı”.
1968-1970 yılları arasında geçen olaylar, o günün toplumsal gerçeklerini de satırlara taşıyor. Ama romanın odağında bu toplumsal olaylar değil üçlü bir aşk var. Gençliğin rüzgârıyla hareketlenen “İmkânsızın Şarkısı”nı ölümle erken karşılaşan gençlerin hayatı yönlendiriyor. Hiçbir şeyin önem taşımadığı, amaçsızlığın ağır bastığı, özgür seksin kol gezdiği bir öğrenci hayatı… Ama diğer yanda da yoğun duygular var… İmkânsız aşklar, imkânsız şarkılar söyleten. Hemen hemen her Japon gencinin okuduğu roman anayurdu dışında da çok kişi tarafından sahipleniliyor.
Leziz Kadavralar
Yazar: Agustina Bazterrica
Çevirmen: Seda Ersavcı
Yayınevi: Çınar Yayınları
Sayfa Sayısı: 232
Her şey birdenbire oldu. Önce hayvanlara ölümcül bir virüs bulaştı. Etinden faydalanılan hayvanlar artık uzak durulması hatta yok edilmesi gereken canlılara dönüştü. Sonra besin zincirindeki hayvanların yerini insanlar aldı ve yamyamlık meşrulaştı. İnsan, artık fabrikalarda üretilen, mezbahalarda kesilen, işlemden geçerek tabakta sunulan bir besin haline geldi. Şimdi soru şu: Birbirimizi yiyecek miyiz?
Bir süre önce çocuğunu kaybeden, eşinden ayrılan, yaşlı babasının hastalığıyla uğraşan Marcos Tejo, bir et işleme tesisinde çalışmaktadır. Bir gün ikram edilen bir “dişi” sayesinde Marcos’un hayatında yeni bir sayfa açılır. Herkesin birbirini yediği kanlı bir hayat ile geçmişteki insani duyguların hatırlandığı canlı bir hayat arasında kalır Marcos. Peki böylesine korkunç bir dünyada insaniyetten bahsetmek ne kadar mümkündür?
Arjantinli yazar Agustina Bazterrica, Leziz Kadavralar’da acımasız olduğu kadar dokunaklı bir distopyaya imza atıyor.
“Okurun daha ilk sayfasından itibaren kendini kaptıracağı, yoğun ve büyüleyici bir atmosferde geçen müthiş bir roman.”
Juan Jose Millas
Çukur
Yazar: Pyun Hye Young
Çevirmen: Tayfun Kartav
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 168
Gözlerini yummuş olmasına rağmen kendini dumanlı bir ışık içinde hisseden Ogi, her şeye rağmen yaşamayı isteyip istemediğini düşündü.
Karısını kaybettiği trafik kazasından beri Ogi’nin bedeni kıpırdamıyor ama zihni gücünü yavaş yavaş topluyordu. Ona hayattaki tek yakını olan kayınvalidesi bakıyordu. Ogi, yattığı yerde eski günleri hatırlamaya başladı. Derken başucundaki telefon ortadan kayboldu, giden hastabakıcının yerine yenisi başlamadı, fizyoterapist hiç gelmez oldu, evin bahçesine bakan penceresini sarmaşıklar sardı… Ogi’nin içindeki boşluk büyüyordu.
Çağdaş Kore edebiyatının önde gelen yazarlarından Pyun Hye-young’un 2017’de Shirley Jackson Ödülü’nü alan romanı Çukur, geçirdiği kazadan sonra yatağa bağımlı kalan bir profesörün yaşadıklarını, çevresindeki isimsiz kadınlarla ilişkileri aracılığıyla anlatıyor.