“Konuşan insan, öyle kolay kolay dertten ölmez. Bir insan konuşmadı da içine gömüldü müydü, sonu felakettir.”
“Demir olsam çürürdüm, toprak oldum dayandım.”
Ağalar düzenine küçük bedeniyle baş kaldıran bir “adam”ın öyküsüdür “İnce Memed”.
Okumaya başladığınız an hikaye sizi öyle bir içine çekiyor ki kokusu üstünüze siniyor Çukurova’nın. Ya Toros Dağlarına ne demeli? Her karışını ezbere biliyorum. Bu kadar ezberden bilen ve hatta anlatırken yaşayabilen bir insan oranın parçası olmuştur. Yaşar Kemal kendinden bir parça olarak görüyor Çukurova’yı.
Köy çocuğu. Köyde doğmuş, büyümüş bir “çocuk”. İnce Memed. Çocuk yüzlü korkusuz. Çocuk yüzlü kahraman. Köylerin umudu. Köylerin yarını.
Yaşar Kemal yıllarca uğraşmış “İnce Memed” üstünde. O kadar çalışmış ki gözler önüne serilmiş hikayenin geçtiği her yer. İnsanların nasıl davrandıklarını hatta mimiklerini bile görebiliyorsunuz. Abartmıyorum. Bu kadar zor duyguları ve görüntüleri anlatmasına rağmen okurken zorlanmıyorsunuz. Bu da ayrı bir meziyet.
İnsanlar korkar. Aklınıza gelebilecek her şeyden korkar, korkabilir. Neyden ne zaman çekineceğini bilemezsiniz. Ama elinden her şeyi aldığınız bir insan işte o zaman hiçbir şeyden korkmaz. Korkusuz olur. Gözü kara olur. İnce Memed de gözü kara bir kahraman. Küçük bedenine aldırmadan herkesin ve her şeyin üstüne gidiyor.
Ondan anasını aldılar. Sevdiği kadını aldılar. Çavuşu aldılar. Emmisini aldılar. Düşünsenize sizin de başınıza böyle olaylar gelse siz ne duruma düşersiniz? Zor. Çok zor bir durum. Yaşar baba o dönemi öyle güzel anlatmış ki okurken gözlerimin dolduğu sahneler oldu. Hatta kendimi yüksek sesle sevinirken bile buldum. Var ol İnce Memed. Sen hep yaşa Şahinim.
O zamanki dönemlerde insanlar daha saf duygulara sahipmiş.
Hayır bu genellemeye ağaları katmıyorum. Onlardan daha zalimi gelmiş mi acaba dünyaya? Sanmıyorum. Ama köy halkı çok temiz düşüncelere ve duygulara sahipmiş eğer ki anlattığı gibiyse Yaşar babanın. Eminim anlattığı gibidir. İmrendim köy yaşantısına. Çok fazla geriye gitmeye de gerek yok. 90lardaki çocukluğumuz da çok güzeldi. Babamın görevi için gittiğimiz Şırnak’ta ki apartman dairemizin kapısını hiç kitlemezdik. Hatta dışarıdan açılabilmesi için kapı kolu da vardı. Hani salon kapımızdaki kapı kolu gibi.
Biz ne oldu da bu kadar değiştik? Ne oldu da para hırsına bu kadar kapıldık?
Ya kadınlarımız? O günlerde daha çok ezilmişler. Hiç saygı görmemişler. Hor görülmüşler. Şimdi de öyle pek değişen bir şey yok aslında. Bu düzene bir dur demeliyiz. Her türlü hırsımızı törpüleyip yaşamalıyız. Çok zor değil yapmamız gereken. At gözlüklerimizi çıkartıp, kendimizi düşündüğümüz kadar yanımızdakileri de düşünmemiz gerekiyor. Yoksa daha çok “İnce Memed” hikayesi okuruz, dinleriz…
“İnce Memed” güzel bir roman. Hatta başucu romanı. Okunmalıdır. Okutulmalıdır.
İyi okumalar dileriz.