Yengeç Dönencesi, Henry Miller, yıllarca yasaklı kalmasına rağmen bugün çağdaş edebiyatın en önemli başyapıtlarından biridir.
Yengeç Dönencesi
Yazar: Henry Miller
Çevirmen: Avi Pardo
Yayınevi: Siren Yayınları
Sayfa Sayısı: 288
Henry Miller, yıllarca yasaklı kalmasına rağmen bugün çağdaş edebiyatın en önemli başyapıtlarından biri sayılan Yengeç Dönencesi ile karşınızda.
“O günden bu yana her kaçığın Paris’te er ya da geç keşfettiği bir şeyi keşfettim: cehennem azabı çekecek olanlar kendilerine uygun cehennemi ısmarlayamıyordu.”
Akıntıya kapılmış, dümensiz bir gemi. Anahtarı olmayan bir delik. Haz, hüzün, hezeyan. Zamanın çarkında, medeniyetin kokuşmuş sularında sürüklenen, çivisi çıkmış bir dünya burası. Birileri tüller, kadifeler içindeyken diğerleri balçıklara gömülmüş debelenmekte. Zaman geçip gidiyor. Ne dün var ne yarın. Ve Henry Miller, çorak topraklar üzerinde yeraltı baharlarının peşinde.
“Zaman zaman patlayan, bizi yaralayan ve içimizi dağlayan, bizden iniltiler, gözyaşları ve beddualar koparan sayfalar okuyorsak, bilin ki bunlar sırtı duvara dayalı, tek savunması sözcükler olan biri tarafından yazılmıştır; sözcükler dünyanın yalancı ve ezici ağırlığından, yüreksizlerin kişilik mucizesini çökertmek için yarattığı işkence aletleri ve çarklardan her zaman daha güçlüdür.”
Time – Yüzyılın 100 Romanı Seçkisi
Mavi Gözler Siyah Saçlar
Yazar: Marguerite Duras
Çevirmen: Roza Hakmen
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 128
Sevgili adlı romanını yazdıktan, o kitabıyla Fransa’nın en büyük edebiyat ödülü Goncourt’u aldıktan sonra Marguerite Duras’nın kendini tekrarlaması bekleniyordu. Hiç de öyle olmadı. Oturdu ilk sevgilisi olan Çinliyi bir yana bırakıp, mavi gözlü, siyah saçlı, beyaz tenli bir erkeği dile getirdiği bu kitabını yazdı.
Mavi Gözler Siyah Saçlar adlı bu uzun öykünün çekirdeğini, ölümcül bir dekor, bir tiyatro sahnesi, aşkın yaşanamadığı bir oda oluşturuyor. Odada, yerde uzanan bir erkek ve bir kadın var; ikisinin de saçları siyah, gözleri mavi; tıpkı ikisinin de aşık olduğu, kaybettikleri ve kayboluşuna ağladıkları yabancı delikanlı gibi. Aynı zamanda kadın erkeğe duyduğu arzuya, erkekse kadını arzulamayışına ağlıyor.
Marguerita Duras, “Bugüne kadar yazdığım en büyük, en korkunç aşk hikayesi bu,” diyor. “Bütünüyle kayıp bir aşk. Okuyun kitabı. Nasıl okursanız okuyun, ilke olarak iğrenseniz bile. Artık kaybedeceğimiz bir şey yok. Ne benim sizden, ne de sizin benden.”
Şato
Yazar: Franz Kafka
Çevirmen: Tanıl Bora
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 386
Kafka’nın ölümünden sonra yayımlanan son romanı Şato, iktidarın gizemli etkisini inceleyen kehanet dolu bir modernist başyapıt.
Tepedeki bir şatonun gölgesi altında, karla çevrili bir köye çağrılan K., işvereni olan kontun etrafındaki esrarlı perdeyi aşmayı beceremez; onu cansiperane savunan bürokratların ve köylülerin engeline takılır. Etrafını saran belirsizlikler ve gelgitler içinde düştüğü absürt dünyayla boğuşan K.’nın öyküsü, feodalizm sonrası modern ulus-devletlerde iktidarın evrileceği noktayı uzaktan seçer gibidir. Şato, Kafka’nın kendine özgü üslubunu ustalıkla konuşturduğu, çağının kaygılarına hitap eden sürükleyici bir anlatı.
“Hayattan ölesiye korkan, sezgileri kuvvetli bir münzeviydi… Tüm eserleri insanların esrarlı tasavvurlarının ve suçsuz suçluluk duygusunun dehşetini anlatır.”
Milena Jesenska
“Sanatı, edebiyatın hiç görmediği bir dokunaklılığa, rahatsız edici bir anlaşılmazlığa sahiptir.”
Erich Heller
Sıcak Su Müziği
Yazar: Charles Bukowski
Çevirmen: Avi Pardo
Yayınevi: Parantez Gazetecilik ve Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 159
Amerika’nın her bir yanındaki sabahın üçü sarhoşları nihayet pes etmiş olarak duvarları seyrediyorlardı. Acı çekmek için ayyaş olmak, bir kadın tarafından sıfırlanmak gerekmiyordu, ama acı çekip ayyaş olunabilirdi. Bir süre, gençlikte özellikle, talihin senden yana olduğunu sanabilirdin, bazen senden yanadır da gerçekten. Ama senin farkında bile olmadığın ve senin aleyhine işleyen bir takım ortalama hesaplar ve kanunlar vardır, her şeyin yolunda gittiğini sandığın zamanlarda bile. Bir gece, sıcak bir Salı gecesi o ayyaş sen oluverirsin, sensin o ucuz pansiyon odasında olan ve daha önce o odalarda olmuş olmanın da bir yararı olmaz, daha da kötüdür hatta, çünkü bir daha bu duruma düşmemeye karar vermişliğin vardır. Bir sigara daha yakmaktan, bir içki daha içmekten, o sıvası dökük duvarlarda bir çift göz, bir çift dudak aramaktan başka bir şey de gelmez elden.
Rosshalde
Yazar: Hermann Hesse
Çevirmen: Kamuran Şipal
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 160
Parçalanmanın eşiğindeki bir aileyi barındıran hüzünlü malikâne Rosshalde’de; varlıklı ve başarılı ressam Johann Veraguth ile kendisi gibi sanatçı, piyanist eşi Adele arasındaki derin yabancılaşma sonucu “çift yalnızlığa” bürünen mutsuz evliliği bir arada tutan son bağ küçük oğul Pierre’in varlığıdır. Rosshalde malikânesi beklenmedik bir trajediyle sarsılınca, Veraguth için küçük oğluna duyduğu sevginin ve yurtsuz, köksüz kalarak sürüklenme kaygısının yıllardır gölgelediği başka bir patika belirir: Kendini keşfetme yolculuğu.
Evlilikle biçimlenen esaretin duygusal gerilimini çarpıcı bir anlatımla resmeden ROSSHALDE (1914) otobiyografik izler taşır. Bir yandan ressamlık Hesse’nin de sanatçı kişiliğinin bir parçasıdır; yine kendini keşfetme teması bağlamında Hint kültürü ve Budizm’le iç içe oluşunun çok öncesinde, 1911’de çıktığı uzun Hindistan yolculuğu isyankâr ruhuyla barışma girişimi anlamına gelebilecek bir ilk deneyim oluşturur.
“Rosshalde”, insan ruhunun karanlık kaynağında bireyselleşen ve kişiliği oluşturan “bireyin tekrar edilemez yazgısı”nı betimliyor.
“Kitaba konu olan mutsuz evliliğin tek nedeni yanlış seçim değil; sorun çok daha derinlerde, bir sanatçının ya da düşünürün evliliğe yatkın olup olmadığında. Bunun cevabını bilmiyorum ama benim durumum kitaba alabildiğine yansıdı; burada sona eren bir şey var, umarım gerçek hayatta onunla başka türlü başa çıkabilirim.”
Hermann Hesse (ROSSHALDE’nin yayımlanması sebebiyle babasına yazdığı mektuptan)
Ayrı Yol
Yazar: Andre Gide
Çevirmen: Tahsin Yücel
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 156
Nobel ödüllü Fransız yazar ve düşünür Andre Gide, yaşamı boyunca toplumsal ve bireysel ahlakın en önemli ölçütünün bireyin içtenliği ve kendini tanıması olduğunu vurgulamıştır. Ayrı Yol, Andre Gide’in bu görüşünü en net biçimde dile getirdiği romanlarından biri.
Geleneksel ahlak anlayışının karşısında bireyin özgürlüğünü savunanlara açık destek veren ve bu nedenle devrimci olarak nitelendirilen yazar, bu yapıtında, kendi evliliğinden yola çıkarak insan ilişkilerindeki sorunlara çözüm getirme çabalarını dile getiriyor.
Ayrı Yol, balayını geçirmek üzere karısıyla birlikte Tunus’a giden arkeolog Michel’in vereme yakalanmasıyla başlayan, onun iyileşmesi ve daha sonra karısının hastalanmasıyla devam eden bir yüzleşme ve arayış serüveni. Dünya edebiyatının en usta yazarlarından birinin kaleminden çıkan bu romanda, eşcinselliğini keşfeden ve toplumsal düzenin dayattığı kavramlardan sıyrılıp olabildiğince özgürleşmeye çalışan, bunu yaparken de kendisiyle çatışan bir erkeğin öyküsünü okuyacaksınız.
Hollywood
Yazar: Charles Bukowski
Çevirmen: Avi Pardo
Yayınevi: Parantez Gazetecilik ve Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 192
Bukowski’nin sinema dünyasını anlattığı romanı.
“Odanın kapısı açıldı ve Jack Bledsoe yalpalayarak içeri girdi. Tanrım, genç Chinaski’ydi bu! Bendim! İçinde ince bir sızı duydum. Gençlik, orospu çocuğu, nerdesin? O genç ayyaş olmak istedim tekrar. Jack Bledsoe olmak istedim. Ama birasını yudumlayarak köşede dikilen moruktum ben.” Hollywood, Charles Bukowski’nin sinema dünyasını, orada yaşananları, insan ilişkilerini anlattığı romanı.
Hollywood, Fransız yönetmen Barbet Schroeder’in 1987’de çektiği Barfly’ın çekim öyküsünü, buna paralel olarak da Hollywood’un renkli dünyasını, bu sinema çevresinde yaşananları ve farklı insan ilişkilerini anlatır.
Barfly filminin senaryosunu Charles Bukowski yazmış ve filmde bar müdavimlerinden birini oynamıştı. Senaryoda alkole boğulmuş olarak sürdürdüğü kendi depresif hayatından bir kesiti yansıttığı için de “Barfly” yarı-otobiyografik bir film sayılmaktadır. Filmde Mickey Rourke’un canlandırdığı ayyaş, Charles Bukowski’nin alter-egosu olan Henry Chinaski dir. “Hollywood” romanında Charles Bukowski Hollywood’un renkli dünyasından, filmin oyuncuları Mickey Rourke ve Faye Dunaway’den yönetmen Jean-Luc Godard’a, Norman Mailer’dan Sean Penn’e kadar onlarca ünlüden bilinmeyen yönleriyle söz eder.
Kahramanlar ve Mezarlar
Yazar: Ernesto Sabato
Çevirmen: Pınar Savaş
Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
Sayfa Sayısı: 480
Sábato insanlık kadar eski, insanlar yaşadıkça var olacak ruh hallerini Tünel kitabının ardından irdelemeye devam ediyor. Kahramanlar ve Mezarlar’da, hem kendi karakterinin hem de ülkesinin geçmişindeki hayaletlerin peşine düşüyor.
Bu romanın konusu hakkında kısaca bir şeyler söylemeye çalışmak kitaba haksızlık etmek olur. Güç ve kederin, aşk ve kuşkunun, ensest ve cinayetin karanlık labirentlerinde gezinen roman, daima kapının eşiğinde bekleyen tehlikenin varlığıyla geçmişi anımsatıyor; geri dönüşlerle kehanetleri birbirine harmanlayarak bizi Ernesto Sábato’nun felsefi ve edebi evrenindeki ikinci yolculuğumuza çıkarıyor: Sınırlar yok oluyor, okur bulanan, eriyen ve yeniden biçimlenen zamanın içinde Arjantin’in ve tüm insanlığın varoluş nedenlerinin temel sorunlarında dolaşıyor; “vatan nedir, aile nedir, aşk nedir, yuva neresidir” sorularına yanıt arıyor.
Kitabın “Körler Üzerine Soruşturma” başlıklı bölümü ise “roman içinde roman” biçiminde bir kurguya sahip. Kaderiyle baş başa kalmış, bireysel özgürlükten yoksun, politik baskı altında zor nefes alan bireyi kurtarmak için umutsuz bir panzehir arayışının ürkütücü hikâyesi çıkıyor karşımıza. Karmaşık kurgusu, varoluşçu sorgulamaları, kara mizahla örülmüş dokusu, derin psikolojik ve mitolojik imgeleriyle, “Körler Üzerine Soruşturma”, elinizdeki kitabı görkemli bir başyapıta dönüştürüyor.
Latin Amerika edebiyatının en etkileyici yapıtlarından biri olarak kabul edilen Kahramanlar ve Mezarlar’la Sábato edebiyat severlere; Hesse, Dostoyevski, Borges okurlarına “hodri meydan” diyor…
Geceleri rahat uyuyamayanlar; kurumlara, kimliklere, yüce ülkülere, ilkelere inanmayanlar; sahte hayatlar yaşamak istemeyenler; isyankârlar ve kendi özbenliğini sorgulayanlar için…
Gecenin Sonuna Yolculuk
Yazar: Louis Ferdinand Celine
Çevirmen: Yiğit Bener
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 530
Louis Ferdinand Céline’in, bugün hâlâ güncelliğini koruyan, insanı derinden etkileyen, içine çeken bu başyapıtı, “İşte böyle başladı” diyerek okuru Birinci Dünya Savaşı’ndan Afrika’daki Fransız sömürgelerine, oradan Amerika’ya, derken Paris’in varoşlarına ve gecenin sonuna kadar uzanan ürpertici bir yolculuğa çıkarıyor.
Céline’in kullandığı dil, özellikle de konuşma dilini yazıya geçirme uğraşı, bugüne dek yapıtlarının Türkçe’ye çevrilmesinin önünde büyük bir engel ve dokunulmazlık yarattı.
İlginizi Çekebilir: “Gecenin Sonuna Yolculuk” Hayranlarına Okuma Önerileri
Görkemli Kaybedenler
Yazar: Leonard Cohen
Çevirmen: Algan Sezgintüredi
Yayınevi: Aylak Kitap
Sayfa Sayısı: 256
60’lı yılların en önemli deneysel romanlarından sayılan Görkemli Kaybedenler Leonard Cohen’in en cüretkar bir o kadar da serkeş romanıdır. Bir yüzleşme yazısıdır.
Kanada’nın Hıristiyanlaştırılması, Cizvitlerin din uğruna yaptıkları, Kızılderililere yapılanlar üzerinden genel insanlık tarihinin utanç verici yüzü…
Bütün bunları azize sayılan Mohawk kızı Catherine Tekakwitha’nın öyküsüyle birleştirip bir aşk üçgenine yerleştiren Cohen, anlatı tarzıyla okura bir yandan meydan okuyor, diğer yandan okuru hüzünle gülümsetebiliyor.
“Cinselliği, ruhanilikle ateşliyor… mistik ve dünyevi, romantik ve müstehcen… fallik tabancayla Rus ruletine bir davet.”
Kirkus Reviews
“Sahnede Hair, ekranda Easy Rider izlemek gibi…”
Daily Telegraph
“Çılgınca eğlenceli, düşsel bir erotizm… Harika bir kitap.”
Sunday Times
Peter Camenzind
Yazar: Hermann Hesse
Çevirmen: Kamuran Şipal
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 200
İsviçre’nin bir dağ köyünde yaşayan Peter Camenzind, genç yaşta, dünyayı görüp tanımak için büyük hayallerle yola düşer. Birçok ülkeyi gezer, üniversiteye girer, yazarlık uğraşına atılır; ama durmadan karşılaştığı acılar onu düş kırıklığına uğratır. Kadınlarla ilişkilerindeki beceriksizliği ve yakın bir arkadaşının trajik ölümü karşısında derin bir umutsuzluğa kapılır.
Siddharta adlı romanıyla kült bir yazar haline gelen Hermann Hesse’nin ilk romanı Peter Camenzind, yazarın sonraki yapıtlarında işleyeceği ana temanın çekirdeğini içerir: İnsanın öz benliğini bularak uygar toplumun ona dayattığı kapılardan kurtulması. Peter Camenzind, insanoğlunun hem kendisiyle hem de çevresindeki dünyayla olan iç savaşımında yaşadığı ruhsal ve bedensel serüveni anlatır; insan ruhunun yaşamöyküsüdür adeta.
Kent ve Köpekler
Yazar: Mario Vargas Llosa
Çevirmen: Roza Hakmen
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 448
Yazarın yirmi üç yaşındayken yazdığı Kent ve Köpekler adlı bu romanda iki ayrı dünya iç içe girer, birbiriyle çarpışır ve birbirini tamamlar.
Olay, Peru nüfusunun üçte birini barındıran dört milyonluk başkent Lima’da, bir askeri kolejde geçer. Bu okulda iki zorlu yıl geçiren yazarın kişisel deneyimleri, anlatının nesnelliğini sağlamakta, inandırıcılığını artırmaktadır.
Romanda anlatılan bu askeri kolejin başlıca özelliği, zenginlerle yoksulların, beyazlarla kızılderililer, siyahlar ve melezlerin, büyük ve küçük burjuva çocuklarıyla halk çocuklarının, suçlu çocukların bir arada bulunmasıdır. Merkezinde gerçek erkek olma eğitiminin yer aldığı bu olaylar dizisinde bütün Latin Amerika toplumu gözler önüne serilmektedir.
Zeno’nun Bilinci
Yazar: Italo Svevo
Çevirmen: Neyyire Gül Işık
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 488
Svevo’nun başyapıtı sayılan, onun tüm deneyimlerini özetleyen, ulaşabildiği tüm gerçeği dile getiren Zeno’nun Bilinci, yarıda kalan bir ruhbilimsel çözümlemenin öyküsüdür. Savaşın patlaması endüstri etkinliklerine zorunlu bir kısıtlama getirerek Svevo’nun kendini yazına adayabilmesine olanak yaratır. İtalyan ordusunun Trieste’ye girmesinden dört ay sonra tamamladığı Zeno’nun Bilinci çeyrek yüzyıllık bir aradan sonra 1923’te yayımlanır. Bireyin yalnızlığının ve toplum içindeki iflasının psikolojik incelenmesidir bu roman.
“Öykü fazlasıyla kişiye özel, dolaylı, fazlasıyla ayrıntılı başlar, yavaş yavaş Zeno’nun kişiliği, ruh yapısının gelişmesi, olaylarla etkileşimi izlenir. Anlatım yer yer beklenmedik genellemelerle özel koşulların sonucu olan öznel düzlemden, insanoğlunun varoluş koşullarını içeren evrensel düzleme kaydırılır. Bu koşullar sağlıklı mıdır, değil midir? Sorun budur. Yaşam düpedüz bir hastalık mıdır ya da hastalık sanılan şey yaşamın kendisi midir? Nedir Zeno’nun çözümsüz hastalığı? “Yaşama illeti” mi? Zeno geçmişine eğilir, ömrü boyunca illetinden kurtulmaya çabalarken başvurduğu birbirinden zavallıca bin bir çareyi incecik, zehir gibi bir alayla sıralar. Ve sonunda iyileşir… mi acaba?”
Neyyire Gül Işık
Yüzen Opera ve Yolun Sonu
Yazar: John Barth
Çevirmen: Esra Gül Coşkun
Yayınevi: Monokl
Sayfa Sayısı: 400
John Barth’ın romanları Amerika’da postmodern tekniklerin ve yalın mizahın öncüsüdür. Hiciv ve satir dehası olarak gösterilen Barth, Yüzen Opera & Yolun Sonu romanlarıyla adını Amerikan Edebiyatı’nın devleri arasına yazdırmıştır.
“Ah bu ben… Korkarım her şey çok önemli ve nihayetinde hiçbir şeyin önemi yok… Neden Yüzen Opera? Bu, eskiden Virginia ve Maryland gelgit suları bölgelerinde dolaşan bir gösteri gemisinin adının bir kısmıydı: Adam’ın Hakiki & Benzersiz Yüzen Operası…
Bu kitapta anlatılanlar da kısmen o gemide geçiyor… Sadece bir tane büyük, düz ve açık güvertesi olan bir gösteri gemisi inşa edip orada sürekli olarak gösteriler düzenlemek fikri hep hoşuma gitmiştir. Gemi demir atmayacak, bunun yerine akıntıyla birlikte nehirde bir aşağı bir yukarı sürüklenecek, seyirciler nehrin iki yakasında da oturacaklar. Gemi yanlarından geçerken, oyunun o anda oynanan kısmı neresiyse onu yakalayacaklar ve sonra başka bir parça daha yakalamak için akıntının gemiyi geri getirmesini beklemek zorunda kalacaklar, tabii hâlâ orada oturuyorlarsa. Boşlukları doldurmak içinse hayal güçlerini kullanmak zorunda kalacaklar…
Çoğu zaman neler olup bittiğini hiç mi hiç anlamayacaklar ya da aslında bilmedikleri hâlde bildiklerini düşünecekler. Pek çok kere aktörleri görebilecekler, ama duyamayacaklar. Hayatın buna ne kadar da benzediğini açıklamama lüzum yok. Arkadaşlarımız akıntıyla önümüzden geçerler, onlarla yüz yüze geliriz, onlar akıntıyla birlikte ilerlemeye devam ederler, biz de onlar hakkında duyduğumuz söylentilerle yetinmek zorunda kalırız ya da izlerini tamamen kaybederiz; sonra tekrar gelirler, ya arkadaşlığımızı yenileriz ya da artık birbirimizi anlamadığımızı fark ederiz. İşte bu kitap da bu şekilde ilerleyecek, bundan eminim.
Dostum, yüzen bir opera bu; tuhaflıklarla, melodramla, büyük gösterilerle, derslerle ve eğlenceyle dolu, ama bu opera benim avare yazımın akıntısında gönülsüzce yüzüyor: Onu fark edeceksin, sonra gözden kaybedeceksin, ardından tekrar yakalayacaksın ve kendisi kâh gözünün önünde kâh uzaklarda seyrederken, olayların izini sürmek için belki de dikkatini ve hayal gücünü en iyi şekilde kullanman lazım gelecek…”
John Barth
Queer
Yazar: William S. Burroughs
Çevirmen: Burcu Denizci
Yayınevi: Altıkırkbeş Basın Yayın
Sayfa Sayısı: 160
Queer: Junky ve Yage mektupları’nın devamında çıplak şölen’e uzanan homoseksüel arzu ve sıkıntının en güçlü ve zıvanadan çıkmış gürültüsü haline gelmiş, arzu ve şehvet makinelerince örülmüş politik bir patika.
Kötülük Çiçekleri
Yazar: Charles Baudelaire
Çevirmen: Sait Maden
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı: 208
Charles Baudelaire (1821-1867): Fransız şair, çevirmen ve sanat eleştirmeni. İlk yayımladığı eser Salon 1845 başlıklı sanat eleştirisidir, bu metinle modernist estetiğin öncüleri arasındaki yerini almıştır. 19.yüzyılın en büyük şairlerinden biri olarak gerek çağdaşları gerekse kendinden sonra gelen sanatçılar, A. Rimbaud’dan S. Mallarmé’ye, T.S. Eliot’tan W. Benjamin’e uzanan modernist çizginin hem teorisi hem de pratiği üzerinde muazzam bir etki bırakmıştır. Kötülük Çiçekleri, yabanıl, korkunç ve kara bir gerçekliğin kitabı, Romantizm’in yeniden keşfi, Benjamin’in söylediği gibi Avrupa’yı etkileyen son lirik başyapıttır.
Tüm İnsanlar Gibi
Yazar: Samuel Butler
Çevirmen: Nihal Gökçe
Yayınevi: Epsilon Yayınevi
Sayfa Sayısı: 487
Samuel Butler’ın kuşkusuz en önemli yapıtlarından biri. Pontifex ailesinin üç neslinde vücut bulan Viktoryen burjuva değerlerinin ağır eleştirisinin yapıldığı bu kitap, bize aynı zamanda erdem, mutluluk ve bireysel özgürlük gibi değerleri sorgulatıyor. Yazıldığı dönem göz önüne alındığında kitabın ne kadar devrimci bir nitelikte olduğunu söylemek gerek, belki de bu yüzden Butler bu kitabı yayınlatmak için ölmeyi beklemiş.
“Bazıları hayatlarının en mutlu döneminin okul günleri olduğunu söyler. Belki bu doğrudur; ama böyle diyen birini duyunca hep şüpheyle yaklaşırım. İnsanın şu anda bile mutlu olup olmadığını söylemesi zorken, hayatının farklı dönemlerinde ne kadar mutlu ya da mutsuz olduğunu karşılaştırması ne kadar mümkin olabilir? En fazla şunu söyleyebiliriz: Çok perişan vaziyette olduğumuzun açıkça farkında olmadığımız sürece iyi kötü mutlu sayılırız. Pek fazla olmadı, bir gün Ernest’le bu konuyu konuşuyorduk, ‘Şimdi o kadar mutluyum ki hayatta hiç bundan daha mutlu olmadığımdan eminim, daha da mutlu olmak istemem,’ dedi…”
Ateş Merdivenleri
Yazar: Anais Nin
Çevirmen: Püren Özgören
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 152
Dünya edebiyatının en tartışmalı isimlerinden Anaïs Nin hayatı boyunca başkalarının kaçtığı, cinsellik, kürtaj, ensest, evlilik dışı ilişkiler gibi konuları yazdı. Nin’in, Henry Miller ve eşi June’la ilişkisinden de beslenip kaleme aldığı, “kadın gelişiminin öyküsü” diye nitelendirdiği beş kitaplık İçsel Kentler serisi şairane üslubu ve bireyselliğiyle iz bırakan bir başyapıt oldu. Serinin ilk kitabı Ateş Merdivenleri’yse hikâyesi diğer kitaplarda da devam eden karakterlerle tanışılan coşkulu bir sofra gibi.
Arzunun sularında yıkanmak isteyen, onun kendisine dönüşmek isteyen hayatlar. Gerard’la evliliğinde boğulan Lillian. Hoyrat ressam Jay. Şehvetten kaçmayan Djuna. Anlatacakları bitmeyen Sabina. Boş kadehlerde ruj izi, sönmüş sigaralar, kaçamak bakışlar, temasın elektriği. Savrulan adamlar ve sınırları aniden geçen kadınlar.
Anaïs Nin’in kendi sözleriyle “kadındaki yıkımla ilgili” olan Ateş Merdivenleri daimi, yerleşik meskeni olmayan ruhların içsel kentlerden dışarı taştığı yakıcı bir roman.
İlginizi Çekebilir: İçsel Kentler Serisi
Bahara Kadar Bekle, Bandini
Yazar: John Fante
Çevirmen: Avi Pardo
Yayınevi: Parantez Gazetecilik ve Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 176
Nereye şimdi, Bandini? Kısa bir süre önce, kırk beş dakika önce, Tanrı şahidi, bir daha asla dönmemek üzere hızla inmişti o yolu. Kırk beş dakika-bir saat bile değil, ama çok kötü şeyler olmuştu ve sonsuza dek unutmayı umduğu o yolu geri yürüyordu şimdi. Maria, ne yaptın? Svevo Bandini, yüzünü kanlı bir mendille gizlemiş; kar taneleriyle konuşarak Dul Hildegarde’nin evine giden yokuşu tırmanırken Kış’ın öfkesi de onu gizliyor. Kar tanelerine anlat öyleyse, Bandini; soğuktan donmuş ellerini sallayarak anlat onlara. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu Bandini-olgun bir adam, kırk iki yaşında, ağlıyordu çünkü Noel Gecesi’ydi ve günahına dönüyordu, çünkü çocuklarıyla birlikte olamayacaktı. Ne yaptın, Maria?
Yeraltından Notlar
Yazar: Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Çevirmen: Mehmet Özgül
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 216
Dostoyevski’nin “Rus çoğunluğunun hakiki insanı” dediği bir isimsiz kahramanın yalın ve karanlık düşünceleri… Edebiyat tarihinin en ünlü isimsizlerinden Yeraltı Adamı, insanların oradan oraya üşüşen karıncalara dönüştüğü St. Petersburg’un gri kaldırımlarında itilip kakılırken, yaşama isteğini yavaş ama emin adımlarla mutlak bir öç isteğiyle değiş tokuş eder. Yeraltı Adamı’nın bir devlet memuru olarak geçirdiği tekdüze günler, yanında bir türlü rahat hissedemediği arkadaşları ve hayattaki mutlak yalnızlığı, bıkkın bir öfke ve küçük, imkânsız pazarlıklarla gittikçe daha fazla lekelenir, ta ki kendisini bir arada tutan görünmez ipler yavaşça çözülmeye başlayana kadar. Yeraltından Notlar, yayımlandığı 1864 yılından beri öfke ve sessizliğin en güçlü manifestolarından biri olmuştur.
“Yeraltından Notlar, hakikati kanla haykırır.”
Nietzsche
“Dostoyevski, gökle yer arasında asılı kalmıştır. Hem gök hem de yer tarafından etkilenmiştir.”
Henri Troyat
Yanardağın Altında
Yazar: Malcolm Lowry
Çevirmen: Sinan Fişek
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 464
1957 yılında kırk sekiz yaşındayken intihar eden ünlü İngiliz romancı Malcolm Lowry, kısa süren yaşamının tümünü ölüme varacak bir yarış gibi yaşadı. Sıkıntılarından, birbirine eklenen alkol ve delilik nöbetlerinden kaçarcasına dünyanın pek çok köşesine gitti. Yaşamöyküsünü kaleme alan Douglas Day’e göre Lowry alkolik olduğu için delirmedi, deli olduğu için alkole sığındı.
Lowry’nin 1936-1944 yılları arasında damıta damıta yazdığı Yanardağın Altında, 20. yüzyılın en önemli romanlarından biri. Lowry’nin Melville, Conrad ve Fitzgerald gibi ölümsüz yaratıcılar arasına girmesini sağlayan Yanardağın Altında için Fransız yayımcı Martin Nadeau şunu söylüyor: “Yanardağın Altında, dünyayı peşinden gidenler ve diğerleri diye ikiye ayıran bir ‘kült roman’dır.”
Hayalet Yazar
Yazar: Philip Roth
Çevirmen: Burç İdem Dinçel
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 160
Hayalet Yazar’da, Roth’un ünlü roman kahramanı Nathan Zuckerman’la tanışıyoruz. Roth’un daha sonraki birçok romanında da karşımıza çıkacak olan Zuckerman, bir anlamda yazarın “alter ego”su: Tıpkı yaratıcısı gibi New Jerseyli bir Yahudi ailenin yazar oğlu olan Zuckerman, hayatının farklı dönemlerini anlatan romanlarda Roth’la birlikte büyüdü, olgunlaştı ve yaşlandı.
Hayalet Yazar’da onu yirmi iki yaşında, heyecanlı, hırslı, ama aynı zamanda da kafası bir sürü soru işaretiyle dolu parlak bir yazar adayı olarak tanıyoruz: Zuckerman, idolü -ve edebi anlamda babası- olarak gördüğü ünlü öykücü E. I. Lonoff’un New England kırsalındaki evine davet edilmiştir. Dışarıda, ev sakinlerini dış dünyadan yalıtıp birbirlerine yaklaştıran bir kar fırtınası, evin içinde ise yaklaşmakta olan bir başka fırtına vardır: Lonoff, karısı Hope ve Lonoff’un genç, gizemli asistanı Amy Belette arasında kopmak üzere olan bir fırtına. Bu üçlüye, meraklı Zuckerman’ın hayal gücü ve arzuları da eklenince, Lonoffların sakin evi, Zuckerman’ın kaldığı iki gün boyunca hiç kimsenin öngöremeyeceği olaylara tanık olur.
Hayalet Yazar’da Philip Roth, sanat-hayat, gerçeklik-kurmaca ilişkisi, baba-oğul, cemaat-birey çatışması gibi hayati konuları bütün yakıcılığıyla ele alıyor, bu meselelerle aile, aşk, mutluluk, cinsellik gibi konular arasında hayranlık uyandırıcı bir rahatlıkla gidip geliyor. Bu kadar zengin ve karmaşık bir dünyayı bu kadar kısa bir romana sığdırmak sadece usta bir yazarın hakkından gelebileceği bir şey olabilirdi.
Konuş, Hafıza
Yazar: Vladimir Nabokov
Çevirmen: Yiğit Yavuz
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 310
Nabokov, tarihî olayların detaylarına girerek, onları neşeli anekdotlarla ve etkileyici bir anlatımla birleştirerek, Konuş, Hafıza’yı bitmeyen bir okuma zevkine dönüştürüyor. Yazarın bilindik üslubu, diğer Nabokov romanlarına dair verdiği ipuçlarına ve imalara lezzet katıyor.
“Beşik bir uçurumun üzerinde sallanır ve sağduyumuz bize, varoluşumuzun iki ebedi karanlık arasındaki kısa bir ışık çakmasından başka bir şey olmadığını söyler.”
“Nabokov, tarihî olayların detaylarına girerek, onları neşeli anekdotlarla ve etkileyici bir anlatımla birleştirerek, Konuş, Hafıza’yı bitmeyen bir okuma zevkine dönüştürüyor. Yazarın bilindik üslubu, diğer Nabokov romanlarına dair verdiği ipuçlarına ve imalara lezzet katıyor.”
Harper’s
“Çağımızın en harikulade otobiyografisi. Nabokov etkileyici bir hassasiyet ve coşkunlukla kayıp dünyayı baştan yaratıyor.”
The New Republic
“Göz kamaştırıcı… bu kitapta, sonsuza dek kaybolmakta olan bir dünyadan, insanı hayrete düşüren işaretler bulacaksınız.”
New York Times
Seksek
Yazar: Julio Cortazar
Çevirmen: Necla Işık
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 752
Seksek oyunu, ayağın ucuyla itilen bir taşla oynanır. Oyun elemanları şunlar: kaldırım, irice bir çakıltaşı, ayakkabı ve tebeşirle çizilmiş güzel bir çizgi, renkli tebeşir tercih edilir. En üstünde çizginin Gökyüzü hanesi bulunur ve en altta Yeryüzü; taşı iteleye iteleye Gökyüzü’ne ulaşmak çok zordur; ne denli nişan alsan, ne denli dikkatlice atsan ve itelesen de zordur, taş çizgi üstüne gelir veya çizgi dışına çıkar.
Julio Cortázar’ın başyapıtı Seksek, ilk yayımlandığı 1963 senesinden beri Latin Amerika edebiyatının en çok tartışılan, sonraki kuşak yazarlar üzerinde en çok iz bırakan eserlerindendir.
Antiroman diye de nitelenen ve “anlatı” ile “anlatının yarattığı çağrışımlar” üzerine inşa edilen Seksek’in başındaki okuma planında, maceracı okurlara alternatif bir “sıçrayarak okuma” düzeni sunulur. Bu okuma biçimi, seksek oyununu andırır. Okuru kurmacanın etkin bir unsuruna dönüştüren bu sıçramalar, yalnızca romanın okuma biçiminin değil, yaratılan kişilerin, dolayısıyla insanlığın içinde yaşadığı dünyanın da parçalanmışlığını simgeler.
İlginizi Çekebilir: “Seksek” Hayranlarına Okuma Önerileri
Yeraltı Sakinleri
Yazar: Jack Kerouac
Çevirmen: Zeynep Demirsü
Yayınevi: Siren Yayınları
Sayfa Sayısı: 144
Başlangıçta dostluk vardı; ortak hazların, ortak heyecanların kaynağı… Sonra edebiyat, sonra şiir, sonra sanat, sonra geceler, sonra arayış, sonra hezeyan. Hep ama hep aşk vardı, objesi olsun olmasın, oradan oraya savrulmalar, dostlardan alınan ilham, bebop tınılarının ritmi. Başında da sonunda da coşku vardı; yaşamın yakıtı, varlığın sebebi.
San Francisco’nun yeraltı sakinleri yaşamın kıyısında, tüm o cazın tam ortasındaydılar, gece ya da gündüz, daima, sokaklarda, aydınlıkta, karanlıkta ve pek tabii yatak odalarında, yaşamın özünü kavramanın peşinde… Mardou diye bir kadın vardı; sonra yalnızlık ve aşk, hayallerin inşası ve yıkımı, yaşamın sarsıcı fakat olağan döngüsü.
Edebiyatın yaşamdan beslenmesi gerektiğini savunan Kerouac, Ginsberg’den Burroughs’a Beat kuşağının nice figürünün uğradığı Yeraltı Sakinleri’ni üç gün üç gecede, adeta nefes nefese yazdı, ama en baştan başlamak, hakikati salıvermek gerek şimdi… Gerçeği yanan bir ateş gibi diri, yüreğin sesini dürüst kılmak gerek. Bu hikâye aşka ve yaşama dair, esrimelerin ya da yanılsamaların en güzeli.
Açlık
Yazar: Knut Hamsun
Çevirmen: Behçet Necatigil
Yayınevi: Varlık Yayınları
Sayfa Sayısı: 160
Norveçli büyük romancı Knut Hamsun’un kişiliğini ve ününü oluşturan en büyük romanı Açlık’tır. Ünlü bir yazar olma sevdasıyla yanıp tutuşurken, bir yanda da açlıkla pençeleşen bir gencin, gerçekten duygulandırıcı öyküsü olan bu kitap, dünya edebiyatının başyapıtları arasında anılmaktadır. Behçet Necatigil’in usta kaleminden, örnek bir çeviri okuyacaksınız bu ciltte.
Felsefenin Tesellisi
Yazar: Alain De Botton
Çevirmen: Banu Tellioğlu
Yayınevi: Sel Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 309
Felsefenin Tesellisi gündelik hayatta karşımıza çıkan sorunlar için rahatlıkla felsefeye başvurabileceğimizi kanıtlıyor. Alain de Botton, her bölümde bir filozofun yaşamından ve yazdıklarından yola çıkarak ayrı bir sorunu ele alıyor: Toplum tarafından kabul görmemenin tesellisini Sokrates’te, yeterince paraya sahip olmamanın tesellisini Epikuros’ta, düşkırıklığı yaşamanın tesellisini Seneca’da, kendini yetersiz hissetmenin tesellisini Montaigne’de, kırık bir kalbin tesellisini ise Schopenhauer’da buluyor.
Başkalarının yaşantısını kıskanarak acı çekenlere ise Nietzsche’yi öneriyor. Felsefenin Tesellisi yaşama ilişkin zekice, nüktedan ve rahatlatıcı yaklaşımıyla hem kendimizi daha iyi hissetmemizi hem de bilgelik üzerine yeniden düşünmemizi sağlıyor.
Flaubert’in Papağanı
Yazar: Julian Barnes
Çevirmen: Serdar Rifat Kırkoğlu
Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
Sayfa Sayısı: 224
İngiliz edebiyatının önde gelen yazarları arasında Julian Barnes’a ayrıcalıklı bir ün kazandırmış olan Flaubert’in Papağanı, hiç kuşku yok ki, yaşam ve sanat diyalektiği üzerine günümüze değin kaleme alınmış en özgün ve çarpıcı yapıtlardan biri. Romanın özgünlüğü, öncelikle, derinlikli bir insan kavrayışını son derece yenilikçi bir estetik kurgu içinde ortaya koyabilmiş olmasında yatıyor. Julian Barnes, bir “deneme-roman” olarak da nitelendirilebilecek bu yapıtında, o tümüyle kendine özgü ironik üslubuyla bizlere, Yaşam dediğimiz o gizemli şeyin binbir türlü ayrıntısından, Sanat’ın karşı koyulmaz çekiminden ve sınırlarından, Gerçek’in kendini saklayan yüzlerinden ve daha nice şeyden söz ediyor.
Romanın ana öyküsünü; dünya görüşü, sanatı, aşkları, yolculukları ve zengin bir çeşitlilik gösteren ilginç yaşantısıyla XIX. yüzyılın ünlü Fransız romancısı Gustave Flaubert’in başından geçenler oluşturuyor. Bunun yanı sıra romanda, bu öyküye koşut olarak anlatılan ve gizi ancak satır aralarında verilen bir başka öykü daha var: Roman kahramanı Geoffrey Braithwaite’in, artık hayatta olmayan karısı Ellen’ın gizli yaşantısının damgasını taşıyan öyküsü.
Farklı yüzyıllara ait bu iki öykü, anlatı boyunca inceden inceye birbirlerine sürekli eklemleniyor ve roman kahramanı Braithwaite’in kişisel yaşamı ile edebiyat tarihine “Gerçekliğin” babası adıyla geçmiş olan Gustave Flaubert’in yaşamı arasında yüzyıllar ötesinde anlamlı bir köprü kuruyor. Flaubert uzmanı, emekli doktor Geoffrey Braithwaite, her ikisi de yazara ait olduğu ileri sürülen iki papağanın peşine düşüyor. Acaba bunlardan hangisi sahte, hangisi “gerçek” papağan? Peki ya sonuç? Sonuç, belki de, “Gerçek”in, dedektif romanlarında foyası ortaya çıkarılan katil gibi bir şey olmadığı… Ya da, herkesin ancak “kendi” okumalarıyla bu gize bir yanıt bulabilecek olması…
“1984’te İngiltere’de yayımlanmış olan en iyi roman.”
John Fowles
“Keyif verici ve zenginleştirici… Bir edebiyat şöleni!”
Joseph Heller