Zorba adlı bu romanı, onun kendisiyle giriştiği bir tür sessiz hesaplaşma sayılabilir. Geçmişin, elden kayıp giden zamanın ve insanın temel yanılgılarının bir kez daha gözden geçirilmesidir bu roman. Zorba aracılığıyla Kazancakis özyaşamının yenilgiler ve soru işaretleriyle dolu bir bilançosunu çıkarır. Bu bağlamda ele alınınca, bu roman, Zorba ile yazarın yaşam öykülerinin çizili sınırları arasında sonsuz atkı ve çözgülerle sokunmuş büyülü bir kumaştır, denebilir; baştan sona sürekli bir arayışı, sonu gelmez çabaları yansıtan bir kanaviçedir; insanı arayışın serüvenidir…
Zorba
Yazar: Nikos Kazancakis
Çevirmen: Ahmet Angın
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 352
Nikos Kazancakis, çağdaş Yunan edebiyatının ancak buzlucam ardından seçilebilen, tedirgin ve büyük kişiliklerinden biri olarak çok tartışıldı, yanlış bilindi, az sevildi. Sinemaya da uyarlanan Zorba adlı bu romanı, onun kendisiyle giriştiği bir tür sessiz hesaplaşma sayılabilir. Geçmişin, kayıp giden zamanın, insanın temel yanılgılarının bir kez daha gözden geçirilmesidir bu roman. Zorba aracılığıyla Kazancakis, hayatının, yenilgiler ve soru işaretleriyle dolu bir bilançosunu çıkarır. Korkmamayı, yaşamı sevmeyi, ayakta durabilmeyi Aleksi Zorba’dan öğrenmiştir. Gerçekten de Zorba, bir yaşam kılavuzudur. Özgür insanların simgesidir.
Kazancakis’in mezar taşında yazılı olanlar, doğrudan Aleksi Zorba’nın ağzından dökülmüş yazgı sözcüklerini andırıyor: “Hiçbir şey ummuyorum, hiçbir şeyden korkmuyorum, özgürüm.”
Eugenie Grandet
Yazar: Honore de Balzac
Çeviri: Tahsin Yücel
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 150
Eugénie Grandet, büyük Fransız yazarı Balzac’ın İnsanlık Güldürüsü genel başlığı altında tasarlayıp gerçekleştirdiği çok sayıda romandan olşan o dev yapıtın en çok okunan parçalarından biri. 1833’te yayınlanan bu romanında Balzac, taşra insanlarını ve onların özellikle para ile olan ilişkilerini eşsiz bir gerçeklikle anlatır. Cimrilik ve aşk bu romanın iç içe işlenen iki ana temasıdır.
Balzac, bu romanında, Grandet Baba’nın büyük malvarlığının alınteriyle açıklanamayacağını gözler önüne serer. Grandet Baba, Büyük Fransız Devrimi sonrasında, dönemin siyasal koşullarından ustaca yararlanmasını bilmiş, her türlü aldatmacayı geçerli kılan bir yöntemle büyük malvarlığının sahibi olmuştur. Bu zenginliğin içinde alınterinin payı, denizde bir damla gibidir.
Eugénie Grandet’nin tertemiz aşkının ve yüce gönüllülüğünün, bütün bu pisliklerin yanında yeri nedir? İşte Balzac’ın büyüklüğünün tartışılmaz yanı burada ortaya çıkıyor. Bu roman öylesine sevilmiş, öylesine yaygın bir okur kitlesi bulmuştur ki, ‘Eugénie Grandet’nin yazarı’ diye anılmak, sonunda Balzac’ı bile kızdırmıştır.
Günaha Son Çağrı
Yazar: Nikos Kazancakis
Çevirmen: Ender Gürol
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 512
Günaha Son Çağrı’yı yazdığım gündüz ve geceler boyunca, İsa ile birlikte Golgota Tepesi’ne çıkarken duyduğum dehşeti, hayatını ve ölürken çektiği acıları yaşarken duyduğum yoğunluğu, anlayışı ve sevgiyi başka hiçbir zaman duymadım. İçimi kemiren bu duyguları ve insanlığın büyük umudunu yazarken gözlerim dolu dolu oldu heyecandan. İsa’nın kanının bu denli tatlı ve acı olarak yüreğime damla damla aktığı olmamıştır hiç. (…) İsa’nın hayatının her ânı, bir çatışmadır, bir zaferdir.
Basit insan zevklerinin yenilmez, büyüleyici niteliğine üstün gelmiştir; ayartılışlara karşı direnmiştir; bedenini sürekli olarak ruhsallaştırmış, sonunda göğe yükselmiştir. Golgota Tepesi’ne varmış ve Çarmıh’a çıkmıştır. (…) Bu kitap bir hayal hikâyesi değildir; mücadele eden herkesin itirafıdır. Yayımlamakla ödevimi yerine getirdim; hayatta çok acı çekmiş, büyük umutları olan birinin ödevini. Sevgiyle bu kitabı okuyacak her özgür insan, eskisinden daha çok, eskisinden çok daha iyi bir şekilde İsa’yı sevecektir.
Kadınlar
Yazar: Charles Bukowski
Çevirmen: Avi Pardo
Yayınevi: Parantez Gazetecilik ve Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 320
Bukowski’nin en çok okunan, üzerinde en çok konuşulan, tartışılan romanı.
Kadınlar, Bukowski’nin en çok okunan, üzerinde en çok konuşulan, tartışılan romanı. Hayatında önemli yer etmiş, aşık olduğu, peşlerinden koştuğu, birlikte yaşadığı kadınları anlattığı romanı.
Kadınlar, Bukowski’nin kadınlarla ilişkilerini ve cinsel hayatını olabildiğince açıklıkla anlattığı en önemli romanı olarak da kabul ediliyor. Rahat ve serbest bir anlatımı tercih etmesiyle dikkati çekmiş Bukowski, kısa kısa bölümlerden oluşturduğu ve bol diyalogla kurduğu bu romanında Hemingway ve Fante ile kıyaslanıp onlar kadar başarılı ve özgün bulunmuş.
Yaşam öyküsünün yazarı Howard Sounes şöyle yazıyor; “Bukowski’nin eski kız arkadaşlarından pek çoğu, kendilerini kitaplarına malzeme yaptığından habersizdi. Seks hayatlarını bütün açıklığıyla anlatırken onların iznini almadığı da ortadaydı. Kadınlar nihayet 1978 Aralık’ında yayınlandığında Linda Lee Beighle ile evlenmeden önce yaşamını paylaştığı kadınlar hayli rahatsız oldu. Kadınlar’ın, yazarın diğer kitaplarından fazla satması bu rahatsızlığı daha da artıracaktı.”
Kadınlar, iyi, rahat anlatımı ve konusunun ilginçliği yanında taşıdığı mizah unsurlarıyla da dikkati çeker. Kahramanı Henry Chinaski’yi ve onun kadınlarla ilişkilerini neredeyse okuyucuya kahkaha attıracak kadar tatlı bir dille ama eleştiri oklarını eksiltmeden anlatır. Sık sık kendini eleştirmeyi de ihmal etmez.
Özel Bir Barış
Yazar: John Knowles
Çevirmen: Nihal Gökçe
Yayınevi: Kafka
Sayfa Sayısı: 227
“Kendi cenazesinde ağlayabilir mi insan?..”
“Savaş ölümcül olacaktı tabii. İstediğim, sevdiğim her şeyin arkasında pusuya yatmış bekleyen ölümcül bir şey hep vardı zaten. Olmadığı zaman da, ben kendi ellerimle yaratıyordum.”
Nasıl ki Amerikalı bir yazarın J. D. Salinger’ın Çavdar Tarlasında Çocuklar’ını dikkate almadan komedi mecrasında bir ergenlik romanı yazması düşünülemezse, John Knowles’un Özel Bir Barış’ını hesaba katmadan bu türü trajik unsurlarla keşfetmek de bir o kadar imkânsız olacaktır.
Belki bir bakıma ancak İngiltere’de Sineklerin Tanrısı ile mukayese edilebilecek Özel Bir Barış, bir yandan olağanüstü başarısıyla pek çok taklidini teşvik edip bir yandan da John Knowles’un üstesinden geldiği işin katıksız ihtişamıyla bir o kadarının cesaretini kırarken Amerika’nın edebi imgeleminin üzerinde hem bir fener hem de bir muhafız gibi yükseliyor.
Mevsimler mevsimleri kovalarken ergenlik romanları halen yayımlanmaya devam ediyor elbette, zaten yayımlanmaya devam da edecek, ancak birbirini takip eden farklı nesiller Özel Bir Barış’ın neden rakipsiz olduğunu hep kendi tecrübeleriyle keşfediyor.
II. Dünya Savaşı sırasında New England’daki yatılı bir okulda okuyan bir grup erkek öğrenciyi konu alan roman, yetişme çağındaki delikanlıların erişebileceği en zirvedeki güzelliklere ve dibin de dibindeki kötülüklere parlak bir ışık tutuyor.
John Knowles’un en parlak başarısı olan roman, hiç tartışmasız bir Amerikan klasiği.
Bulantı
Yazar: Jean-Paul Sartre
Çevirmen: Metin Celâl
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 264
20. yüzyılın önde gelen aydınlarından Jean-Paul Sartre, romanları, oyunları ve düşünce yazılarıyla varoluşçuluk düşüncesini olduğu kadar bütün bir yüzyılı da derinden etkilemiştir.
Bulantı, 20. yüzyılın en etkili düşünürlerinden Jean-Paul Sartre’ın ilk romanı. Bireyin kökten özgürlüğünü vurgulayan varoluşçu akımın sözcülüğünü üstlenen Sartre, adını 1938’de yayımlanan bu romanıyla duyurmuştu.
Günlük biçiminde yazdığı bu kitabında, romanın kahramanı Roquentin’in dünya karşısında duyduğu tiksintiyi anlatıyordu. Bu tiksinti yalnızca dış dünyaya değil, Roquentin’in kendi bedenine de yönelikti. Kimi eleştirmenler romanı hastalıklı bir durumun, bir tür nevrotik kaçışın ifadesi olarak değerlendirdilerse de, Bulantı, yansıttığı güçlü bireyci ve toplum karşıtı düşüncelerle, sonradan Sartre’ın felsefesinin temellerini oluşturacak birçok konuya yer veren özgün bir yapıttı. “Varoluş”la yüz yüze gelen Roquentin’in geçirdiği değişimi anlatan Bulantı, varoluşçuluğun kült kitaplarından biri oldu. 20. yüzyıl roman sanatında da önemli bir yeri olan bu kitabı, Selâhattin Hilâv’ın usta işi çevirisiyle sunuyoruz.
Deniz Feneri
Yazar: Virginia Woolf
Çevirmen: Kıvanç Güney
Yayınevi: Kırmızı Kedi
Sayfa Sayısı: 232
Yirminci yüzyıl edebiyatına damgasını vuran yazarlardan Virginia Woolf, roman sanatındaki teknik buluşlarıyla, özellikle de bilinçakışı tekniğini ustalıkla uygulamasıyla bilinir. Virginia Woolf’un en otobiyografik romanı olarak nitelenenen Deniz Feneri, yazarın kendi ailesinin izlerini taşır. Sıcak ve içtenlikli bir aile atmosferiyle dokunan roman, sekiz çocukları ve dostlarıyla birlikte bir adada yaz tatilini geçiren Ramsay ailesinin çevresinde döner. Kocasına hayran güzel Mrs. Ramsay, ressam olmak isteyen, yaşı geçkin bekâr Lily, züğürt Tansley, eşiyle çocuklarına duyarsız davranan bencil Mr. Ramsay, Deniz Feneri’nin öne çıkan figürleri. Bu kişilerin karakterlerini ele veren iç monologlarıyla gelişen roman, adanın açıklarındaki deniz fenerine yapılacak gezinin ve Lily’nin elinden çıkacak Mrs. Ramsay tablosunun izleğinde ilerliyor.
Woolf’un şiirsel metni adanın seslerini ve görünümleri okura taşırken, I. Dünya Savaşı öncesi İngiltere’sinin geleneksel aile yaşamının felsefi ama son derece özel portresini de çiziyor. Deniz Feneri, Woolf’un kendi çocukluğuyla uzlaşması olduğu kadar yirminci yüzyıl başlarında kadının toplumdaki yerini, evlenmenin kadın yaşamındaki rolünü, kadının hayatta evlilik dışında anlamlı bir hayatı olup olamayacağını derinlemesine irdeleyen, feminist sorunlar üzerine eğilen bir roman.
Veba
Yazar: Albert Camus
Çevirmen: Nedret Tanyolaç Öztokat
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 277
Camus adı çoğu okur için Yabancı romanıyla özdeşleşir. Ancak yazarın en önemli yapıtı aslında “Veba”dır. Keskin bir gözlem gücünün desteklediği arı bir bilinçle Veba, yalnızca çağımızın değil, tüm insanlık tarihinin ortak bir sorununa değinir: Felaketin yazgıya dönüşmesi. Camus’nün hiçbir yapıtında böyle acı bir yazgı, böylesine şiirsel bir dille ele alınmamıştır. “Veba”, insanın ve ışığın şiiridir. Bu şiirde renkler alabildiğine koyu, ancak yazarın sesi o denli umut doludur. Beklenmedik bir boyuta ulaşan veba salgını tüm Oranlıları ilkin umutsuzluğa boğar, ardından Doktor Rieux, Tarron ve Grand’ın gösterdikleri dayanışma örneği, başta yetkililer olmak üzere herkese bir güç ve umut kaynağı olur.
Geceyarısı Çocukları
Yazar: Salman Rushdie
Çevirmen: Aslı Biçen
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 704
Salman Rushdie, bugüne kadar pek çok ödüle layık görülen, ülkesinin gerçeğinden beslenerek evrensele açılan eserleriyle çağdaş edebiyatın en önemli temsilcilerinden biri.
Anlatacak öyle çok hikâye var ki, bir sürü, birbirine geçmiş bir hayatlar olaylar mucizeler yerler rivayetler bolluğu, olanaksızla olağanın son derece yoğun bir karışımı! Ben bir hayat yutucusuyum ve beni tanımak için, bir tek beni tanımak için sizin de bütün hepsini yutmanız lazım.
15 Ağustos 1947, geceyarısı saat on ikide, Hindistan’ın bağımsızlığının ilan edildiği anda dünyaya gelen Salim Sina, basında ilgi odağı olup Başbakan Nehru tarafından kutlanır. Ancak bu tesadüf, kahramanımız için beklenmedik sonuçlar doğuracaktır. Zira kendisi gibi aynı saat doğmuş bin çocukla telepati kurmak ve tehlikeleri koku alma duyusuyla sezmek yetenekleri bahşedilmiştir kendisine. Bu yolla içinden çıkılmaz bir biçimde ülkesinin tarihine bağlanan Salim, zaman içinde yol aldıkça modern Hindistan’ın zaferlerine, felaketlerine, trajedilerine ve büyük çelişkilerine ayna olur.
Kadim mitlerin günümüz anlatılarıyla, masalların tarihle birlikte dokunduğu, zengin, eğlenceli ama trajik; aynı anda hem gerçekçi hem de fantastik bir başyapıt, Geceyarısı Çocukları… XX. yüzyılın en iyi 100 romanından biri…
İlginizi Çekebilir: “Geceyarısı Çocukları” Hayranlarına Okuma Önerileri
Döşeğimde Ölürken
Yazar: William Faulkner
Çevirmen: Murat Belge
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 222
20. yüzyılın büyük modernist romancılarından William Faulkner’ın yazım tekniğinde radikal bir yeniliği temsil eden, benzersiz bir yapıt.
Ölüm döşeğinde olan Addie, kırk mil uzaklıktaki Jefferson mezarlığına, ailesinin yanına gömülmeyi vasiyet eder. Addie’nin tabutunu bir katır arabasına yükleyen Bundren ailesi, sıcakla ve sellerle boğuşacakları uzun bir yolculuğa çıkar. Döşeğimde Ölürken, on beş farklı anlatıcının ağzından anlatılan elli dokuz bölümden oluşur. Ailenin öfke, üzüntü, endişe ve tutku dolu serüveni karakterlerin zihninden geçen akışın ritmiyle birleşir. Bilinçlilik akışı tekniğini çarpıcı bir yetkinlikle kullanan Faulkner’ın karakterlerinin “gözleriyle sesi kendi içine dönüp ağlayışını dinlemeye koyulmuş gibidir”. Düzyazıyı şiirselleştirmekte sıradışı bir yeteneği olan Faulkner’ın bu romanı, sezgilerin, duyarlıkların, iç seslerin, boşlukların destanıdır.
“Döşeğimde Ölürken’in bir Amerikalı tarafından yazılmış en özgün roman olduğu söylenebilir. Faulkner, 20. yüzyılın en büyük romancıları arasında.”
Harold Bloom
Sefiller
Yazar: Victor Hugo
Çevirmen: Cenap Karakaya
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 1606
Hayatın içinde yoksulluk ve çaresizlikle savrulanların, toplumun en alt kesimlerinde yaşayanların romanı…
Victor Hugo’nun 1862 tarihli başyapıtı Sefiller, ailesine ekmek götürebilmek için hırsızlık yapan ve bu yüzden kürek mahkûmiyetine çarptırılan bir adamın hikâyesi. Aldığı ağır cezanın bedelini ömrü boyunca ödeyen Jean Valjean’ı merkezine alan roman, yoksulluğu, toplumsal adaleti ve dayanışmayı anlatıyor.
Tarihsel bir tuvalin ardına gömülen Sefiller, bir kaçak hayatı süren Jean Valjean’ın yaşamı çevresinde 19. yüzyıl Fransası’nın toplumsal ve politik kargaşasını gözler önüne sererek mücadelenin, hayatta kalmanın romanı olarak çıkıyor karşımıza.
“Sefiller bir merhamet kitabıdır, kendisine fazlasıyla sevdalı ve ölümsüz kardeşlik yasasını pek az dert eden bir topluma sersemletici bir hizaya gelme çağrısıdır … yoksulların savunusudur.”
Charles Baudelaire
İlginizi Çekebilir: “Sefiller” Hayranlarına Okuma Önerileri
Sardalye Sokağı
Yazar: John Steinbeck
Çevirmen: Püren Özgören
Yayınevi: Sel Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 191
Konserveciliğin zirveye ulaştığı 1930’lar Amerikası’nda fabrika işçilerinin yanı sıra sanatçılar, bilim insanları, fahişeler ve serserilerin bir arada yaşadığı bir dünyadır Sardalye Sokağı. Memleketi California’daki bu küçük sokağın tüm renkliliğini, canlılığını, yaşanılan çelişkileri ve kavgaları okurla buluşturan John Steinbeck, gerçek hayattan esinlenerek unutulmaz karakterler yaratır.
Renkli tiplemelerin ve olayların süslediği hikâyede, çalışmayı, düzenli bir hayat sürmeyi, sıradanlaşmayı inatla reddeden Mack’in başını çektiği aylak takımı sistemin dışında yaşamanın, sömürü çarklarına başkaldırmanın, dayanışmanın, ihtiyaç duyulan kadarıyla yetinmenin ete kemiğe bürünmüş halidir. Her insan gibi hata yapan, kimi zaman coşan, kimi zaman hayata küsen, planlarını her zaman istediği gibi hayata geçiremeyen tüm tanıdık karakterlerin sıradan yaşamlarından sarsıcı kesitlerle gerçek dünyayı usta yazar Steinbeck’in gözlerinden görmek isteyenler için…
İlginizi Çekebilir: Sardalye Sokağı Serisi